Seçim yatırımı olarak politik değerinin tartışmalı oluşu bir yana, satın alanların, kiralayanların gündelik hayatına tekabül eden yönüyle TOKİ konutlarında oturmanın ne büyük bir tuzak anlamına geldiği pek gündeme taşınmıyor. E, bunun için bir bilen lazım tabii ki. Muhtemelen bu mecralarda yazıp çizenler arasında TOKİ konutlarında gündelik yaşamı tek bilenim. Haliyle bir damdan düşen olarak Cumhuriyet tarihinin en büyük sosyal konut tuzağına dair tecrübe aktarımında fayda görüyorum.
Önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tanıtım cümlelerini hatırlayalım. “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, milyonlarca kişiyi ilgilendiren cumhuriyet tarihinin en büyük sosyal konut projesinin detaylarını açıkladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan 'Vatandaşlar toplamda 608 bin lira fiyata sahip 2+1 konutlara 2280 liradan taksitlerle 240 ay vade ile sahip olacak. Toplam 850 bin lira fiyata sahip 3+1 konutların ödemesi 3187 liradan başlayan taksitlerle 240 ay vadeyle yapılabilecektir' dedi. Erdoğan ayrıca 'İlk etap konutlarımızdan 50 bini İstanbul, 18 bini Ankara, 12 bin 500'ü İzmir, 10 bini Gaziantep, 8 bin 650'si Bursa, 7 bin 500'ü Konya, 4 bin 500'ü Kayseri'de inşa edilecek.' dedi”
Tanıtımda geçen rakamlara, o tarihin en büyük sosyal projesi olarak adlandırılan konutların sayısına bakınca, inşaatın bitim süresinin çok uzun olacağını bir kere hatırlatalım. Seçime kadar geçecek sürede bitmeyeceği aşikâr da sonrasında ne kadar süreceği belirsiz. Kooperatifçilik furyasında anahtar teslimi için en az 8 yıl beklendiğini bilenlere bir müjde vereyim; TOKİ o kadar bekletmiyor. Taş çatlasa 7,5 yılda teslim ediyor, merak etmeyin.
Cumhurbaşkanı’nın 'kira öder gibi ev sahibi olmak' iddiasının ise inanılırlık değeri hiç yok. Ev sahibi olmuyorsunuz. Onlarca sayfalık oku(ya)madan -çünkü memurun çok işi ve arkanızdaki sırada bekleyenlerin telaşı vardır- imzaladığınız sözleşme doğrultusunda mal sahibi konumundaki TOKİ'nin kiracısı oluyorsunuz. Ki bu ulaşamadığınız, konuşamadığınız, müzakere edemediğiniz bir ev sahibi demek. Üstelik yılda iki kere Ocak ve Temmuz aylarında kira zammı yapan ev sahibiniz aynı zamanda her zam döneminde yani yılda iki kere, bir zam tutarı kadar KDV alıyor.
Bu kadarla bitti mi? Hayır. Bilindiği üzere yasal olarak emeklilerden oturduğu ev tek mülkü ise emlak vergisi alınmaz. Ancak TOKİ konutu satın alanlara tapu verilmediği için, yani ipotekli olarak bile tapunuzu alamadığınız için yasal hak ediş halinde bile vergiden muaf olamıyorsunuz. Ki anayasal eşitlik ilkesine aykırı olmasına rağmen yargı, bu idari işlemi yerinde bulduğu için açılan davalar kazanılamıyor.
Herhangi bir bankadan konut kredisi ile ev satın almış olsanız, tapunuzu, şerh düşülmüş olarak elinize alacaksınız. Yılda iki kere benim kira dediğim konut taksitleriniz artmayacak. Hatta konut kredinizin vadesiyle orantılı olarak birkaç yılda aylık ödemeleriniz azalmaya başlayacak. Üstelik TOKİ konutlarında aylık 'taksitiniz' yani kiranız, oturduğunuz konutun inşaat kalitesine ve evin bulunduğu konuma kıyasla oldukça yüksek rakamlara tekabül eder.
Sistem böyle yaldızlı bir tuzak. Devletin vatandaşına tuzak kurduğu sistemi anlatmaktan başta söylediğim gündelik yaşam sorunlarına ancak değinebiliyorum. Gündelik yaşamda karşılaşılan sorunları anlatmak için önce bir diğer tuzağa dikkat çekmek gerekiyor: Teslim şartları. Tümüyle çetelere emanet edilerek sürdürülen bir tuzaktan söz etmek gerekiyor. TOKİ yaptığı konutları sahiplerine teslim etmeden önce orada "toplu yapı yönetimi" adını verdiği bir gruba bölgenin yönetimini devrediyor. Konut sahibi olarak anılsa da gerçekte TOKİ kiracıları, konut taksiti ve konutun elektrik, su faturası dışında kalan, merkezi sistem ısınma için kullanılan doğalgaz ücreti ve ortak elektrik, su giderlerinin dahil olduğu aidat giderlerini bu yönetime yatırıyor. Bedeli mukabili tabii ki bedava değil. Oturduğum 64 dairelik binadan bu toplu yapı yönetimi denilen birime haraç misali ayda 10 bin lira ödeniyor. Bunun içinde tüm binaların ortak alanlarındaki o bahçe aydınlatma ve sulama harcaması var sadece ki daire başına en çok beş on lira düşecek gider için toplamda aylık on bin lira haybeye veriliyor. Bu da TOKİ’nin vatandaşa bir diğer kazığı. Bunun için çok dava açıldı. Bazıları kazanıldı. Bu davalar sonunda hem Tapu İdaresi bölgeyi toplu yapı olarak değil mahalle olarak tescil etti hem de toplu yapı yönetimi adı verilen çetenin para toplama yetkisi olmadığı istinaf kararıyla sabitlendi. Ancak sırtını devlete dayayan çetelerin bu miniciklerinden biri olan, başımıza TOKİ’nin bela ettiği kişiler mahalleyi haraca kesmeye devam ediyor. Kanunsuz ve yetkisiz olduğu halde sistemleri tıkırında. Benim gibi onlara ödemek yerine istinaf mahkemesi kararı doğrultusunda açılması zorunlu kılınan blok banka hesabına yatıranlara da akıllarına estikçe haciz evrakı gönderiyorlar. İşi gücü bırakıp yedi gün içinde adliyeye gidip borcunun olmadığını beyan etmen ve haciz işlemini durdurman gerekiyor. Sonrasında dava açıp icra takibi başlatamıyorlar çünkü para toplama yetkileri yok. Fakat beş bin küsur konutluk mahallede pek az kişi bunu göze aldığı için çarkı döndürüyorlar. Korku iklimi yaratmak da cabası tabii her haraç usulünde olduğu gibi. İtiraz edenler kadınsa cinsiyetçi saldırılar en başta gelen sakındırma araçları tahmin edileceği gibi. Eyvallahı olmayana komşular arasında tezvirat vs yayarak döndürüyorlar çarkı. En büyük yardımcıları yargı sürecinin yavaşlığı ve toplumu tepeden tırnağa kaplamış mafyatik ilişkiler ağı. Yani network sağlam, çeteler için hayat kolay.
Diğer sorunların başında otopark yetersizliği geliyor. TOKİ, beş bin küsurluk bölgeye iki bin küsurluk otopark alanı tasarlamış. Dava açıldı ve yargı TOKİ’yi kusursuz bularak otopark sayısının yeterli olduğuna karar verdi. Yargı sisteminin yüksek adaleti(!) TOKİ konutunda oturanların yarısından fazlasına otomobil sahibi olma hakkı tanımadı. Komşuluk ilişkileri otopark savaşlarına dönüştü. Üstelik bu konutların şehir merkezlerinden ne denli uzak olduğunu herkes bilir ama belediyelerin toplu taşıma hizmetinin bu bölgeler için ne denli yetersiz kaldığını pek kimse bilmez. Hem “özel araç senin neyine?” diyen bir adaletsiz yargı hem de insanca yaşam koşullarından uzak yetersiz toplu taşıma. Hizmet değil sorun yaratan bir sistem kuruluyor sosyal konutlarda. Burada Mansur Başkana da iki çift laf etmeden geçemeyeceğim. Mansur Yavaş başkan adaylığı döneminde Turkuaz’ın ulaşım sorununu biliyor ve çözüm planlıyordu güya. Fakat kaç yıldır değişen bir şey yok. Havaalanına gitmek için ikinci bir uçak biletine yakın taksi ücretini cebinize koymalısınız. Yolun yarısı civarındaki Havaş ilk durağına ulaşmak için de uçak biletinin yarısı tutarında bir taksi ücretini hazır etmek gerekiyor. Keza hızlı trenle İstanbul’a 80-90 liraya gidebiliyorken tren garına ulaşmak için de tek aracınız taksi olursa yine yarı uçak bileti tutarına sahip olmalısınız. Havaalanı, AŞTİ ve gar ulaşımını bu bölgeye kadar uzatamayan bir büyük şehir belediye hizmetsizliği söz konusu ve Mansur Başkan bunu aşamadı. Ama ben bütün vergilerimi ödemeye devam ediyorum. Şehir içi ulaşım keza aynı şekilde büyük bir sorun. Şehir içi ulaşım olarak sunulan tek seçenek metro son durağına kadar ring otobüsü. Şehirle bunun dışında başka bir toplu taşıma bağlantımız yok. Ne minibüs ne özel halk otobüsü ne farklı bir belediye otobüsü hattı var. Hal böyle olunca Ankaralıların hemen her semtten tek vasıta ile ulaşabildiği kimi yerlere ulaşmak için ben üç vasıtalık zaman ve enerji ayırmak zorundayım.
Devlet tarafından vatandaşına, sıradan insana kurulan bu tarihin en büyük tuzağı hakkında söylenecek daha pek çok şey var. 64 dairelik binaya 35 dairelik uydu bağlantısı takılması gibi mini çakallıklar var örneğin. Ama neyse ne, tarihin en büyük sosyal konut projesi tuzağına düşecek olanlara ve bu tuzağı seçim yatırımı olarak Erdoğan’ın ve kısmen de Mansur Başkanın kâr hanesine yazanlara ben daha ne diyim.