Tarihin en politik Dünya Kupası’nda Asyalıların başkaldırısı sürüyor

Dünya Kupası çok uzun zamandır Avrupa ve Latin Amerika'nın tahakkümünde. Tıpkı Şampiyonlar Ligi'nin tamamen Batı Avrupa'nın boyunduruğuna girmesi gibi. Dolayısıyla futbolun en büyük iki turnuvasında da ihtiyacımız tam olarak bu; Doğu'nun başkaldırısı.

Onur Özgen oozgen@gazeteduvar.com.tr

Önceki gün LGBTİ+ topluluğuna destek olma amacıyla yedi Avrupa ülkesinin Dünya Kupası maçlarında takmak istediği “OneLove” pazubendini FIFA’nın yasaklamasının ve bu pazubendi takacak takım kaptanlarını sarı kartla cezalandırmakla tehdit etmesinin ardından söz konusu yedi ülkenin futbol federasyonları geri adım atmış ve bunun yerine FIFA tarafından onaylı, üzerinde  “Ayrımcılığa Hayır” yazılı pazubendi takma kararı alınmıştı. 

ITV’deki bir programa katılan Arsenal’ın eski golcüsü Ian Wright ve Manchester United’ın eski orta saha oyuncusu Roy Keane’in gündeminde de bu konu vardı. Wright, başta kendi ülkesi İngiltere olmak üzere, Dünya Kupası’ndaki diğer Avrupa ülkelerini FIFA’nın baskılarına boyun eğdikleri için eleştirdi.

WRİGHT VE KEANE NELER SÖYLEDİ?

“Risksiz bir protesto olmaz, protestonun doğası gereği içinde her zaman biraz risk vardır. Tıpkı biriyle kavga ettiğinizde olduğu gibi,” diyen Wright, OneLove pazubendi konusunda baskıya uğrayan Avrupa ülkelerinin FIFA’yı dava edeceği haberlerine ilişkin ise, “Bu çok saçma. Onları ne için dava edecekler? Pazubendi takın ve sonuçlarına katlanın. Bu kadar basit” dedi.

Wright ayrıca, Harry Kane ve diğer ülkelerin takım kaptanlarının LGBTİ+ topluluğunu destekledikleri için ceza almalarının da verdikleri mesajın gücünü artıracağını söyledi: “Bu çok güçlü bir protesto olurdu. LGBTİ+ topluluğu, tıpkı kendilerinin hayatlarının her gününde yaptıkları gibi, futbolcuların da bir şeyleri tehlikeye attıklarını göreceklerdi.”

Bir meydan okumaya giriştiğinizde bunun sizi daha kararlı hâle getirmesi gerektiğini söyleyen Keane, “Oyuncular susturulduklarını söylüyorlar. Kim tarafından? Futbolda en önemli insanlar taraftarlar ve oyunculardır. Sesinizi çıkarın, pazubendi takın ve ayağa kalkın. Liderlik eylemle ilgilidir” dedi.

Almanya Millî Takımı oyuncuları ise FIFA’nın bu kararını protesto etmek için Japonya maçı öncesinde çektirdikleri takım fotoğrafında ağızlarını kapattı. Bu Wright’ın deyimiyle riskli bir protesto muydu? Tartışılır. İranlı futbolcuların seremonide ulusal marşlarını söylemeyi reddetmesi kadar riskli bir eylem olmadığı aşikâr. Ama yine de baskılara karşı hiçbir şey yapmayıp boyun eğmekten iyi olduğu da kesindi.

Almanya Futbol Federasyonu (DFB) ise yaptığı açıklamada bu protesto fikrini takımın ortaya attığını belirtti. DFB’den yapılan açıklamada, "Kaptanlık pazubendimizi Almanya Milli Takımı’nda sahip olduğumuz çeşitlilik ve karşılıklı saygı gibi değerleri savunmak için takmak istedik. Mesele siyasî bir açıklama yapmak değildi. Bizi söz konusu pazubendi takmaktan mahrum bırakmak, sesimizi duyurmamızı engellemekle aynı şeydir. Biz duruşumuzun arkasındayız” ifadelerine yer verildi.

NEUER YALNIZCA ÇOK İYİ BİR KALECİ DEĞİL

El Pais’te çıkan bir habere göreyse Almanya kaptanı Manuel Neuer, Hollanda kaptanı Virgil van Dijk ve İngiltere kaptanı Harry Kane’in aksine FIFA’nın baskılarına karşı direnmek istedi ve OneLove pazubendini takarak hem sarı kart görmeyi hem de alacağı para cezasını kendi cebinden ödemeyi kabul etti. Ama DFB’ye bunu kabul ettiremeyince takım hâlinde böyle bir protestoda bulunmayı akıl ettiler.

Neuer yine de tam olarak bir geri adım atmayı onuruna yediremedi ve FIFA tarafından takılmasına izin verilen pazubendi formasının altında görülmeyecek şekilde taktı. Bunun üzerine yan hakem yanına gelip kendisine pazubendi görünür şekilde takması gerektiğini hatırlatmak zorunda kaldı.

Öte yandan tribünde de bir protesto vardı. Almanya İçişleri Bakanı Nancy Faeser, kırmızı bir ceketle tribünde yerini aldı. Ardından FIFA Başkanı Gianni Infantino'nun yanına oturdu ve ceketini çıkardı. Ve sol kolunda OneLove pazubendinin olduğu görüldü.

Spor elbette her zaman politikti. Ama şu sıralarda, 1978'den bu yana tanık olduğumuz en politik Dünya Kupası yaşanıyor. Ve bu şartlarda tamamen saha içine odaklanmak mümkün değil. Ama yine de elimizden geleni yapalım ve biraz da futbol konuşalım.

ALMANYA’NIN BEŞLİ HÜCUM HATTI VE SANTRFORSUZLUĞU 

Maçın ilk yarısının neredeyse tek hâkimi Almanya’ydı. Kâğıt üzerinde 4-2-3-1 dizilişiyle sahaya çıkan Hansi Flick’in öğrencileri, toplu oyunda ise 3-2-5 olarak sahaya yayıldı. Sağ bekte kullanılan stoper orijinli Niklas Süle, hücumda üçüncü savunmacı olarak geride beklerken, sol bek David Raum ise bir forvet kadar ileriye çıktı, önündeki Jamal Musiala’yı içeriye itti ve Almanya ileride beşli bir hat kurdu.

Bu beşli hücum hattı, ilk yarı boyunca Japonya’nın dörtlü savunmasına karşı sayısal üstünlük elde etti ve özellikle Raum’un kanadından çok etkili oldu. Bu durumun neredeyse aynısı, Euro 2020’de Portekiz’e karşı da yaşanmıştı. O maçta kâğıt üzerinde 3-4-3 formasyonunu kullanan Almanya, kanat bekler Joshua Kimmich ve Robin Gosens’in bindirmeleriyle hücumda yine beşli bir hat kurmuş ve Portekiz’in dar 4-4-2’sine karşı yine sayısal üstünlük elde etmiş ve bilhassa Gosens’i sol kanatta hep boş durumda topla buluşturup tehlikeler yaratmıştı.

Dün ilk yarıda aynısını Raum üzerinden yaptılar. Hemen her hücumlarında Raum’u müsait pozisyonda topla buluşturmayı başardılar. İlkay Gündoğan’ın golüyle öne geçtikleri penaltıyı da bu şekilde kazandılar. Skor farkını çok daha açıp maçı ilk yarıdan bitirebilecek fırsatları da buldular. Ancak ceza sahası içinde kararlılıktan çok uzaklardı. Bunda da en uçta net bir santrfor kullanmamalarının payı büyüktü.

Almanya çok uzun zamandır, Miroslav Klose’den bu yana klasik bir 9 numarayı tercih etmiyor. Bunda son yıllarda büyük santrforlar çıkaramamalarının da etkisi vardır elbette. Ama ellerinde Mario Gomez varken de uzun süre Thomas Müller ya da Mario Götze’yi sahte dokuz rolünde kullandıklarını hatırlarsak, bunun aynı zamanda bir tercih olduğunu da söyleyebiliriz. Dünkü maçta da Flick, Bundesliga’da formda bir sezon geçiren Niclas Füllkrug’u pekâlâ on birde kullanabilirdi, ama bunu yapmadı. Maç boyunca net bir bitiricilik sorunu yaşamalarına rağmen son on dakikaya kadar da oyuna almadı.

Santrforsuz oyunu, ileride Kai Havertz ve Müller gibi bağlantı oyuncularıyla oynamanın olumlu sonucu, top hâkimiyetini olabildiğince artırmak ve baskın bir futbol oynamak olurken; olumsuz sonucuysa ceza sahası içinde yeterince kararlı ve acımasız davranamamak olabiliyor. Dün olduğu gibi.

MORİYASU’NUN KARŞI HAMLESİ SONUCU BELİRLEDİ

Fakat elbette futbol rakiple oynanan bir oyun. Sizin yaptıklarınız ya da yapamadıklarınız kadar, rakibin de hamleleri belirleyici olabiliyor. Dün de böyle oldu.

Euro 2020’deki Portekiz maçında, rakip teknik direktör Fernando Santos, Almanya’nın beşli hücum hattının kendi savunmalarına karşı kurduğu sayısal üstünlüğü bozmak için  ne kadar reaktif kaldıysa, dün Japonya’nın teknik direktörü Hajime Moriyasu o kadar proaktifti. Skor olarak geride olmalarına karşın, ikinci yarının başında sol öndeki Takefuso Kubo’yu çıkardı ve yerine Arsenal’ın savunmacısı Takehiro Tomiyasu’yu oyuna alarak 3-4-3’e döndü ve savunmayı beşledi. 

Böylece Almanya’nın ilk yarı boyunca Raum üzerinden yakaladığı pozisyonların önüne geçti. Üstüne üstlük Raum’un savunmada kendi kanadından verdiği boşlukları bu defa Japonya değerlendirmeye başladı. Ve biri akan oyundan, diğeri duran toptan olmak üzere, yine oyuna sonradan giren iki kanat oyuncusu Ritsu Doan ve Takuma Asano’nun ayağından buldukları iki golle öne geçip maçı kazandı.

Bu Almanya için kuşkusuz büyük bir şoktu. Çünkü hem ilk yarıda bitirebilecekleri bir maçı kaybetmişlerdi hem de 1978’den bu yana ilk defa devre arasına önde girdikleri bir maçtan yenik ayrılmışlardı. Artık bir sonraki İspanya maçları, gruptan çıkabilmeleri adına daha da önemli bir hâl almış durumda.

KATAR 2022’NİN BELKİ DE TEK İYİ YANI: ASYALILARIN BAŞKALDIRISI

Güçlü takımların Dünya Kupası'na iyi bir başlangıç yapamadıkları rahatlıkla söylenebilir. Arjantin ve Almanya penaltı golleriyle öne geçmelerine rağmen şok edici yenilgiler aldılar. Danimarka ve Hırvatistan, Tunus ve Fas karşısında üretkenlikten çok uzaktı ve golsüz beraberliklere razı oldular. Hollanda ve Belçika'nın oyunları ise kazansalar da ikna edici değildi. Başka bir deyişle yalnızca İngiltere, İspanya ve Fransa'nın ilk maçlarında iyi iş çıkardıkları söylenebilir, onların da daha güçlü rakiplere karşı ne yapacaklarını henüz bilmiyoruz.

Bu durumda ise özellikle Avrupa takımlarının çok az hazırlık süresiyle turnuvaya gelmelerinin payı yüksek. Birlikte antrenman yapmak için neredeyse hiç zamanları olmadı, bu yüzden kervanı yolda düzmek zorundalar. Bu da zayıf görünen takımlar için bir şans anlamına geliyor.

Şu ana dek Asya takımları bu şansı çok iyi değerlendirmiş görünüyor: Önce Suudi Arabistan, ardından Japonya. Birkaç Afrika takımı da bu dalgaya katılırsa, Katar 2022 en azından saha içi anlamında sıkı bir turnuvaya dönüşebilir.

Dünya Kupası çok uzun zamandır Avrupa ve Latin Amerika'nın tahakkümünde. Tıpkı Şampiyonlar Ligi'nin tamamen Batı Avrupa'nın boyunduruğuna girmesi gibi. Dolayısıyla futbolun en büyük iki turnuvasında da ihtiyacımız tam olarak bu; Doğu'nun başkaldırısı.

Tüm yazılarını göster