Önceki gün LGBTİ+ topluluğuna destek olma amacıyla yedi Avrupa
ülkesinin Dünya Kupası maçlarında takmak istediği “OneLove”
pazubendini FIFA’nın yasaklamasının ve bu pazubendi takacak takım
kaptanlarını sarı kartla cezalandırmakla tehdit etmesinin ardından
söz konusu yedi ülkenin futbol federasyonları geri adım atmış ve
bunun yerine FIFA tarafından onaylı, üzerinde “Ayrımcılığa
Hayır” yazılı pazubendi takma kararı alınmıştı.
ITV’deki bir programa katılan Arsenal’ın eski golcüsü
Ian Wright ve Manchester United’ın eski orta saha oyuncusu Roy
Keane’in gündeminde de bu konu vardı. Wright, başta kendi ülkesi
İngiltere olmak üzere, Dünya Kupası’ndaki diğer Avrupa ülkelerini
FIFA’nın baskılarına boyun eğdikleri için eleştirdi.
WRİGHT VE KEANE NELER SÖYLEDİ?
“Risksiz bir protesto olmaz,
protestonun doğası gereği içinde her zaman biraz risk vardır. Tıpkı
biriyle kavga ettiğinizde olduğu gibi,” diyen Wright, OneLove
pazubendi konusunda baskıya uğrayan Avrupa ülkelerinin FIFA’yı dava
edeceği haberlerine ilişkin ise, “Bu çok saçma. Onları ne için dava
edecekler? Pazubendi takın ve sonuçlarına katlanın. Bu kadar basit”
dedi.
Wright ayrıca, Harry Kane ve diğer ülkelerin takım kaptanlarının
LGBTİ+ topluluğunu destekledikleri için ceza almalarının da
verdikleri mesajın gücünü artıracağını söyledi: “Bu çok güçlü bir
protesto olurdu. LGBTİ+ topluluğu, tıpkı kendilerinin hayatlarının
her gününde yaptıkları gibi, futbolcuların da bir şeyleri tehlikeye
attıklarını göreceklerdi.”
Bir meydan okumaya giriştiğinizde bunun sizi daha kararlı hâle
getirmesi gerektiğini söyleyen Keane, “Oyuncular susturulduklarını
söylüyorlar. Kim tarafından? Futbolda en önemli insanlar
taraftarlar ve oyunculardır. Sesinizi çıkarın, pazubendi takın ve
ayağa kalkın. Liderlik eylemle ilgilidir” dedi.
Almanya Millî Takımı oyuncuları ise FIFA’nın bu kararını
protesto etmek için Japonya maçı öncesinde çektirdikleri takım
fotoğrafında ağızlarını kapattı. Bu Wright’ın deyimiyle riskli bir
protesto muydu? Tartışılır. İranlı futbolcuların seremonide ulusal
marşlarını söylemeyi reddetmesi kadar riskli bir eylem olmadığı
aşikâr. Ama yine de baskılara karşı hiçbir şey yapmayıp boyun
eğmekten iyi olduğu da kesindi.
Almanya Futbol Federasyonu (DFB) ise yaptığı açıklamada bu
protesto fikrini takımın ortaya attığını belirtti. DFB’den yapılan
açıklamada, "Kaptanlık pazubendimizi Almanya Milli Takımı’nda sahip
olduğumuz çeşitlilik ve karşılıklı saygı gibi değerleri savunmak
için takmak istedik. Mesele siyasî bir açıklama yapmak değildi.
Bizi söz konusu pazubendi takmaktan mahrum bırakmak, sesimizi
duyurmamızı engellemekle aynı şeydir. Biz duruşumuzun arkasındayız”
ifadelerine yer verildi.
NEUER YALNIZCA ÇOK İYİ BİR KALECİ DEĞİL
El Pais’te çıkan bir
habere göreyse Almanya kaptanı Manuel Neuer, Hollanda kaptanı
Virgil van Dijk ve İngiltere kaptanı Harry Kane’in aksine FIFA’nın
baskılarına karşı direnmek istedi ve OneLove pazubendini takarak
hem sarı kart görmeyi hem de alacağı para cezasını kendi cebinden
ödemeyi kabul etti. Ama DFB’ye bunu kabul ettiremeyince takım
hâlinde böyle bir protestoda bulunmayı akıl ettiler.
Neuer yine de tam olarak bir geri adım atmayı onuruna yediremedi
ve FIFA tarafından takılmasına izin verilen pazubendi formasının
altında görülmeyecek şekilde taktı. Bunun üzerine yan hakem yanına
gelip kendisine pazubendi görünür şekilde takması gerektiğini
hatırlatmak zorunda kaldı.
Öte yandan tribünde de bir protesto vardı. Almanya İçişleri
Bakanı Nancy Faeser, kırmızı bir ceketle tribünde yerini aldı.
Ardından FIFA Başkanı Gianni Infantino'nun yanına oturdu ve
ceketini çıkardı. Ve sol kolunda OneLove pazubendinin olduğu
görüldü.
Spor elbette her zaman politikti. Ama şu sıralarda, 1978'den bu
yana tanık olduğumuz en politik Dünya Kupası yaşanıyor. Ve bu
şartlarda tamamen saha içine odaklanmak mümkün değil. Ama yine de
elimizden geleni yapalım ve biraz da futbol konuşalım.
ALMANYA’NIN BEŞLİ HÜCUM HATTI VE SANTRFORSUZLUĞU
Maçın ilk yarısının neredeyse
tek hâkimi Almanya’ydı. Kâğıt üzerinde 4-2-3-1 dizilişiyle sahaya
çıkan Hansi Flick’in öğrencileri, toplu oyunda ise 3-2-5 olarak
sahaya yayıldı. Sağ bekte kullanılan stoper orijinli Niklas Süle,
hücumda üçüncü savunmacı olarak geride beklerken, sol bek David
Raum ise bir forvet kadar ileriye çıktı, önündeki Jamal Musiala’yı
içeriye itti ve Almanya ileride beşli bir hat kurdu.
Bu beşli hücum hattı, ilk yarı boyunca Japonya’nın dörtlü
savunmasına karşı sayısal üstünlük elde etti ve özellikle Raum’un
kanadından çok etkili oldu. Bu durumun neredeyse aynısı, Euro
2020’de Portekiz’e karşı da yaşanmıştı. O maçta kâğıt üzerinde
3-4-3 formasyonunu kullanan Almanya, kanat bekler Joshua Kimmich ve
Robin Gosens’in bindirmeleriyle hücumda yine beşli bir hat kurmuş
ve Portekiz’in dar 4-4-2’sine karşı yine sayısal üstünlük elde
etmiş ve bilhassa Gosens’i sol kanatta hep boş durumda topla
buluşturup tehlikeler yaratmıştı.
Dün ilk yarıda aynısını Raum üzerinden yaptılar. Hemen her
hücumlarında Raum’u müsait pozisyonda topla buluşturmayı
başardılar. İlkay Gündoğan’ın golüyle öne geçtikleri penaltıyı da
bu şekilde kazandılar. Skor farkını çok daha açıp maçı ilk yarıdan
bitirebilecek fırsatları da buldular. Ancak ceza sahası içinde
kararlılıktan çok uzaklardı. Bunda da en uçta net bir santrfor
kullanmamalarının payı büyüktü.
Almanya çok uzun zamandır, Miroslav Klose’den bu yana klasik bir
9 numarayı tercih etmiyor. Bunda son yıllarda büyük santrforlar
çıkaramamalarının da etkisi vardır elbette. Ama ellerinde Mario
Gomez varken de uzun süre Thomas Müller ya da Mario Götze’yi sahte
dokuz rolünde kullandıklarını hatırlarsak, bunun aynı zamanda bir
tercih olduğunu da söyleyebiliriz. Dünkü maçta da Flick,
Bundesliga’da formda bir sezon geçiren Niclas Füllkrug’u pekâlâ on
birde kullanabilirdi, ama bunu yapmadı. Maç boyunca net bir
bitiricilik sorunu yaşamalarına rağmen son on dakikaya kadar da
oyuna almadı.
Santrforsuz oyunu, ileride Kai Havertz ve Müller gibi bağlantı
oyuncularıyla oynamanın olumlu sonucu, top hâkimiyetini
olabildiğince artırmak ve baskın bir futbol oynamak olurken;
olumsuz sonucuysa ceza sahası içinde yeterince kararlı ve acımasız
davranamamak olabiliyor. Dün olduğu gibi.
MORİYASU’NUN KARŞI HAMLESİ SONUCU BELİRLEDİ
Fakat elbette futbol rakiple oynanan bir oyun. Sizin
yaptıklarınız ya da yapamadıklarınız kadar, rakibin de hamleleri
belirleyici olabiliyor. Dün de böyle oldu.
Euro 2020’deki Portekiz maçında, rakip teknik direktör Fernando
Santos, Almanya’nın beşli hücum hattının kendi savunmalarına karşı
kurduğu sayısal üstünlüğü bozmak için ne kadar reaktif
kaldıysa, dün Japonya’nın teknik direktörü Hajime Moriyasu o kadar
proaktifti. Skor olarak geride olmalarına karşın, ikinci yarının
başında sol öndeki Takefuso Kubo’yu çıkardı ve yerine Arsenal’ın
savunmacısı Takehiro Tomiyasu’yu oyuna alarak 3-4-3’e döndü ve
savunmayı beşledi.
Böylece Almanya’nın ilk yarı boyunca Raum üzerinden yakaladığı
pozisyonların önüne geçti. Üstüne üstlük Raum’un savunmada kendi
kanadından verdiği boşlukları bu defa Japonya değerlendirmeye
başladı. Ve biri akan oyundan, diğeri duran toptan olmak üzere,
yine oyuna sonradan giren iki kanat oyuncusu Ritsu Doan ve Takuma
Asano’nun ayağından buldukları iki golle öne geçip maçı
kazandı.
Bu Almanya için kuşkusuz büyük bir şoktu. Çünkü hem ilk yarıda
bitirebilecekleri bir maçı kaybetmişlerdi hem de 1978’den bu yana
ilk defa devre arasına önde girdikleri bir maçtan yenik
ayrılmışlardı. Artık bir sonraki İspanya maçları, gruptan
çıkabilmeleri adına daha da önemli bir hâl almış durumda.
KATAR 2022’NİN BELKİ DE TEK İYİ YANI: ASYALILARIN
BAŞKALDIRISI
Güçlü takımların Dünya
Kupası'na iyi bir başlangıç yapamadıkları rahatlıkla söylenebilir.
Arjantin ve Almanya penaltı golleriyle öne geçmelerine rağmen şok
edici yenilgiler aldılar. Danimarka ve Hırvatistan, Tunus ve Fas
karşısında üretkenlikten çok uzaktı ve golsüz beraberliklere razı
oldular. Hollanda ve Belçika'nın oyunları ise kazansalar da ikna
edici değildi. Başka bir deyişle yalnızca İngiltere, İspanya ve
Fransa'nın ilk maçlarında iyi iş çıkardıkları söylenebilir, onların
da daha güçlü rakiplere karşı ne yapacaklarını henüz
bilmiyoruz.
Bu durumda ise özellikle Avrupa takımlarının çok az hazırlık
süresiyle turnuvaya gelmelerinin payı yüksek. Birlikte antrenman
yapmak için neredeyse hiç zamanları olmadı, bu yüzden kervanı yolda
düzmek zorundalar. Bu da zayıf görünen takımlar için bir şans
anlamına geliyor.
Şu ana dek Asya takımları bu şansı çok iyi değerlendirmiş
görünüyor: Önce Suudi Arabistan, ardından Japonya. Birkaç Afrika
takımı da bu dalgaya katılırsa, Katar 2022 en azından saha içi
anlamında sıkı bir turnuvaya dönüşebilir.
Dünya Kupası çok uzun zamandır Avrupa ve Latin Amerika'nın
tahakkümünde. Tıpkı Şampiyonlar Ligi'nin tamamen Batı Avrupa'nın
boyunduruğuna girmesi gibi. Dolayısıyla futbolun en büyük iki
turnuvasında da ihtiyacımız tam olarak bu; Doğu'nun
başkaldırısı.