Tarihin kutsal varlıkları zombiler
Antik Yunanca'daki Eudaimonia’daki “daimon” kelimesi Haitililerin 'zombi’sidir. Sözlükte doğrudan ilk anlam olarak “tanrı ile kahraman arasında bir yerde bulunan doğaüstü varlık veya şey” demesine rağmen, yıllar içinde kutsal bir olguya evrilmiştir.
Sezai Koyunbakan sezaikoyunbakan@gmail.com
DUVAR - Zombi istilası neden Amerikan bir fantezidir? Bunun cevabını herhalde en iyi Tocqueville verirdi. Amerika’da Demokrasi kitabında sık sık vurgu yaptığı etken Fransa’da toprakların dağılmasına engel olan miras hukukudur; topraklar en büyük çocuğa kalır ve toprak üzerinden ailenin kendisine dair taşıdığı duygu toprakta somutlaşır: “Aile toprağı temsil eder, toprak da aileyi; toprak ailenin adını, kökenini, şanını, gücünü ve değerlerini geleceğe taşır.
Toprak geçmişin ölümsüz tanığı ve gelecekteki varoluşun paha biçilmez teminatıdır”diye ekler. Amerika, Fransızların Aristokrasi ile hiyerarşik bir topografya sunan toplumuna nazaran göçmenlerin kurduğu homojen bir toplumdur. 1650’lerde Hobbes sözleşme kuramı etrafında devleti temellendirmeye çalışırken birkaç on yıl önce toprağa ayak basmış insanlar 1650’lerde kendilerini yönetmek üzere sözleşmeler tesis ediyorlardı. Topluma dair kendimize sorduğumuz bir çok soruyu Amerika’yı inceleyerek cevaplayacağız der Tocqueville. Tocqueville bunları yazdıktan bir yüz yıl sonra düşünülmektedir “zombi istilası”.
KÖLELER ZOMBİ OLMAKTAN KORKUYORLARDI
Bir istila olarak düşünüldüğünde gerçekten de Tocqueville’n Amerika vurgusu önemli olabilir ama 'Zombi' fikri öylesine evrenseldir ki Aristoteles’in Etika kitabının hemen açılışında bile çıkar karşımıza ama epeyce köklerinden kopmuş olarak. Modern araştırmacı “nereden geliyor bu zombi fikri” diye sorduğunda literatüre bakacak ve İngiliz dilinde ilk defa bir Brezilya Tarihi kitabında geçtiğini görecek. Biraz daha ayrıntıya girdiğinde bir Haiti inancıyla karşı karşıya olduğumuz çıkacak ortaya.
Ancak Haitiler, Haitili değildir; 1500’lerden itibaren Amerika’yı keşfeden Avrupalılar kurdukları çiftliklerde köle olarak çalıştırmak üzere Afrika’dan insanları gemilerle bu yeni coğrafyalara taşıyorlardı. Avrupalılar Amerikalı yerlilerle karşılaştıklarında da uzun süre bu yerlilerin insan olduğundan şüphe duymuşlardı. Birini köle kılmayı bu düşünce ve tutumun kendisi bile açıklar. Köleler ise en çok bir zombiye dönmekten korkuyorlardı; yaşam, kölece bir yaşam belki kabul edilebilirdi ama öldükten sonra bedenlerinin bir zombi olarak sonsuza kadar çalıştırılabileceği fikri onları ürkütüyordu. “Ölüm” bir kurtuluş değildi.
Aristoteles’in Etika kitabı açılışı “her şeyin iyiyi arzuladığı” teziyle başlar ve “iyi”nin ne olabileceğine odaklanır. Böylece eğer “iyi” hakkında biraz fikir sahibi olabilirsek ve her şey iyiyi arzuladığına göre önümüzde bir problem olarak uzanan “ömrümüzle" ne yapacağımıza dair de fikirler geliştirebilirdik. Öyle görünüyor ki insan için arzulanan bu şey “mutluluk” gibi görünüyor der Aristoteles.
Mutluluk, istenen diğer şeyler içinde her şeyin kendisi için istenen bir şeye benziyor. Mutluluk en amaç gibi görünen şey. Ancak Aristoteles’in Etika’sını göz atan kişi “kime mutlu diyeceğiz” sorusuna verilen tuhaflıkları görür: Bizler daha çok ruhsal bir durum olarak algılarız mutluluğu; bir nevi anlık gelişen duygu. Aristoteles ise bütün bir ömrün hatta kişinin çocuklarının hayatına da bakılmadan kişinin mutlu olduğunu söyleyemeyiz der. Bunun dışında, mutlu kişi için sık sık “kutlu” nitelemesinde bulunur.
DAİMON: TANRILAR İLE İNSANLAR ARASINDAKİ HALKA
Mutluluk araştırılan nitelik iken mutluluğun mutluluk derecesi “kutluluk” ile ölçülür sık sık. Yunancadan Türkçe’ye “mutluluk” olarak çevrilen Antik Yunancadaki kelime de “eudaimonia”dır. Eudaimonia’daki “daimon” kelimesi işte Haitililerin zombi’sidir. Sözlükte doğrudan ilk anlam olarak “tanrı ile kahraman arasında bir yerde bulunan doğaüstü varlık veya şey” diyor. Diğer değişkenlerinde “taksim etmek-insanların kaderlerini dağıtan”; daimones, tanrılar ile insanlar arasındaki bağlantı halkasını oluşturan altın çağın insanlarının ruhlarına verilen ad.
Türkçe’de ise kelimenin muadili “kut”tur. Daimon’daki ilk anlama gelmek üzere Hakan’ların göksel kaynağını işaret etmek için kullanılmıştır. Kül-Tigine adanmış yazıtta gök doğumlu olduğunu nitelendirmek için bu kelime kullanılır: “Göklerin iradesi olduğu ve benim kendi mutluluğum (kut) olduğu için ben hakan oldum”. Potatov Altay Şamanizmi kitabında tartışmaya bu kelimenin uzun süre ruh olarak çevrildiğini ama bunun yerinde bir çeviri olmadığını söyleyerek başlar. Kelime daha çok, güç, göklerden inan ruh; mutluluk, bereken, baht, başarı vs anlamlarında kullanılmakta.
Kut, açıkça insanı “kutsal” dediğimiz bir düzeyin nedenselliği arasına yerleştiren bakış açısını ifade eder. Böylece herhangi bir kişileştirmeye bağlı olmaksızın insan kendisini bir yaşam çemberinin içinde algılar. Sizin ruhunuz değil de kutsal varlıkların katından size yaşam olarak pay edilen şeyi yaşamanız anlatılır. Ruh’u anlamak için kut fikrine nazaran dile getirilmesi gereken şey burası olarak dünyanın, yeryüzünde sürüp giden yaşamın eksiltilmiş ve bir kriz içinden algılanıyor olması gerekir. Kut ise her ne kadar “kutsal” olanın işin içine sokulmasıyla sanki insanın elinden kaçırılan bir şeyler varmış diye düşündürse de kutsal varlıklarla sürüp giden bir diyalogdan dolayı aşkın bir kutsallık ile karşı karşıya değiliz.
Ancak ruh fikrinde kaçınılmaz olarak aşkınlaşmış bir kutsallık düzeyi mevcuttur. Bu zaten “ruh”ta bir krizin ifade edilmiş olmasından kaynaklanır. Buranın krizi ruhta ifadesini bulmuş ve ideolojik anlamda bu krizi tolere etmeye adanmıştır. İnsan her koşulda eksiksizliğin içine, tarihsel olandan kopup bir tamlık ifade eden öykünün içine yerleşme eğilimindedir. Bu bir nevi bir “eylem teorisi” kurmaya varacak derecede derinleştirilebilecek olan “tercih yapmayı” mümkün kılan bilinci ifade eder. Yaşam insandan hep bir irade olmasını çağırır. Ancak bir irade olabilmek için tercihte bulunabiliyor olmamız gerekir. Ama hep bir sürü alternatifler arasından seçmek zorundasınızdır. İşte öykünüz size neyi tercih etmeniz gerektiğini söyler. Aksi taktirde her şey tercih edilebilir nitelikte olacak.
ZOMBİNİZE EL KONULDUĞUNDA İŞİNİZ BİTER
Haitiler için zombi, kutsal düzlem ile belli bir topluluktaki kişilerle arasındaki açıklığı ifade eder. Türkler nasıl ki paylarına düşen 'kut’u yaşamaktaysalar, Haitiler de kendilerine zombileri dolaysıyla ne bahşedilmişse onu yaşarlar; onun sayesinde bahtlıdırlar, onun sayesinde bereketleri söz konusudur. Ama ruhtaki gibi “kişiselleşmiş” bir unsur değildir bu. Öyle ki şamanın biri kalkıp zombinizi sizden çalabilir ve o zaman vay halinize. Sizden çalınan zombi özel bir muhafazada başarı, mutluluk, sağlık isteyen birine satılabilir. Zombinize el konduğunda işiniz bitmiş demektir. Ölüm ise genel olarak zombinizin tekrar ait olduğu kutsal varlığa dönmesi anlamına gelir.
Kut, daimon veya zombi genel olarak bu dünyanın kendisini tamlık içinde ifade edildiğini, kişinin kendisinden kaçmış bir müdahale düzleminin tanınmadığını söylemiştik. Ruh etrafındaki kutsallık bilincini kabul edersek bu yaşamın içinde “kriz” aşılabilir nitelikte değildir; çünkü ruh her zaman için bu dünyaya ait olan ile olmayan şeklinde bir bölünme yaratarak var olabilir ve ruh tam da kendisini buraya ait olmayan olarak temellendirir. Burada açıkça “kişi/birey kültü” diyeceğimiz ve modern çağla zirvesini gören yaklaşım söz konusudur. En nihayetinde aşkın bir yaratıcının elinden çıkan ve aşkınlaşan bir ruh’tur bu.
Dünya, yeryüzündeki yaşam tam da ruhun aşkınlığı ile konumlandırılır ve ister istemez hep eksik kalır. Sokrates’in de temellendirmeye çalıştığı gibi “eğer gerçekten de bir hakikat söz konusu ise bu hakikate ruh bedenden arındığında, yani öldüğünde sahip olacaktır.” Demek ki ruh ancak bir “doğum” fikri olarak ölümü tesis etmektedir. Ama burada lütfen odaklanmamız gereken “ruh” gibi bir fikir ile bu dünyaya dair dile getirilen “eksiklik” fikridir. “Öteki dünya” ve ölümsüz ruh anlayışıyla insanoğlunun"ölüm korkusunu" ortadan kaldırdığını düşünmeyelim; çünkü böylece modern insana yüklediğimiz “ölüm korkusunu" yani “yok olmak” anlamına gelen bir ölüm fikrini düşünmüş olacağız. Burada kavranması gereken "ölümsüz ruh" fikri ile neden dünyadaki yaşama eksiklik atfedildiğini çözmektir.