Diriliş bilmem kim dizisinde Selçuklu’nun hain veziri Sadettin Köpek’in Sivas’a kaçacağı bilgisini alır almaz ona pusu kurmak üzere harekete geçen, Belediye’den araç desteği isteyen Yiğidolar, farkında olmadan Napolyon’un izinden gidiyordu:
Tarih, üzerinde mutabık kaldığımız kurgulardan başka bir şey değildir.
Tarih, ortaklaşa üretilen ve ortaklaşa inanılan kurgular, hayaller, yalanlar yumağıdır diyen Napolyon’la mutabakatta Yiğidolar, yani Sivaslılar yalnız değil. Klavyesiyle yüzyıllar şurada dursun, bin yıllara toz attıran gazetecisi, gittikleri her yerde tarih aksesuarı-kostümüyle kürsüden nutuk atan siyasetçisi, TV ekranlarından gördüğü kostüm ve aksesuar üstüne kılıç kalkan kuşanıp poz veren dershane-kolej-üniversite kurucusu ve sahibi iş adamı, rektör unvanlılar dahil akademisyeni… cümle memleket ahalisi nicedir rahmet okutuyoruz Napolyon’a. Kurgular, fantazyalar birbiriyle yarışıyor.
Ve ortaklaşa kurgumuz, mesaimiz tarihte eşine rastlanmayan bir başarıya ulaştı, ulaşmak üzere. Dünyanın en önemli üniversitelerinden Yale’in Tarih Bölümü Başkanı da aramıza katıldı. Profesör Alan Mikhail son kitabıyla modern dünyanın kuruluşunu büyük ölçüde Sultan Selim’e ve Osmanlı İmparatorluğu’na borçlu olduğu gerçeğini başta Amerikalılar olmak üzere Batının ve bilim dünyasının gündemine taşıdı.
Mikhail’in mesaisi sadece kitapla (God’s Shadow: Sultan Selim, His Ottoman Empire, and the Making of the Modern World – Allah’ın Gölgesi: Sultan Selim, Onun Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Dünyanın Oluşumu) sınırlı değil. Amerika’nın önde gelen gazetesi Washington Post’tan, dünya ölçeğinde yayın ve dağıtımı yapılan haftalık haber dergisi Time’a kadar çeşitli kanallarda tarihten güncele, bugüne taşıyor tezlerini. Amerikalılar’ın yudumladıkları kahve ya da Starbucks’ın dünya ölçeğindeki, cafe zinciri için Sultan Selim’e teşekkür borçlu olduğunu hatırlatıyor. “Erdoğan’ın Osmanlı sevdası Batıyı neden ürkütmeli” gibi güncel ve küresel politik meseleleri de yine Sultan Selim gerçeği üzerinden açıklıyor.
Ve nihayet, güzide bir gazetemizin manşetten coşkuyla, kıvançla duyurduğu gibi “Birileri nihayet uyandı”… Evet, Avrupa Birliği yetkilileri de birinci ağızdan kabul ettiler ki, “imparatorluklar geri gelmeye başladı”. Türkler de aralarında tabii. Avrupa Birliği Güvenlik ve Dış Politikalar Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, Avrupa Parlamentosu’ndaki konuşmasında bunları söylerken “başka dünyalardayız, bir araya gelemeyiz” dese de, sonuçta Türkler ve Osmanlı gerçeği Amerika’dan Avrupa’ya, bilim dünyasından siyaset dünyasına herkesin, her kesimin gündeminde.
Kolay olmadı tabii bu.
BÜSTLER, KOSTÜMLER, DERNEKLER, TAKIMLAR
Diriliş, Kuruluş ve birbirinden doğan bilcümle TV dizisi boşuna çekilmiyor. Ecdadımızı tanıyor, tarihimizi öğreniyor, yaşıyoruz onlarla.
Örneğin Bilecik’te Ertuğrul Gazi’nin adını taşıyan müzeye, Ordu’da kent meydanına bu “kurucu ata”nın büstü ancak o dizi sonrasında yapılıp yerleştirildi. Büstü yapan sanatçılar, büstü alıp müzeye ve kent meydanına gururla koyup sergileyen yönetici takım, anıtı huşuyla seyredenler de aslında Napolyon’a selam duruyordu: Ertuğrul Gazi, TV dizisinde onu canlandıran oyuncunun suretini taşıyordu.
Bir elinde cep telefonu, ötekinde pasaport güvenlik kontrolünden geçip gavur ellerinden ata yurduna dönme heyecanını, hiç değilse sırtına geçirdiği “Osmanlı” kostümüyle sergileyen gurbetçi, Muhteşem Yüzyıl ya da Payitaht Abdülhamit olmasa, nereden edinecekti milli bilincini, kıyafetini?
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nin merdivenleri başında full teçhizat Orta Asya’dan Anadolu’ya, oradan Rumeli’ye, Konstaniyye üzerinden Viyana kapılarına dek asırlar boyu at oynatmış 16 Türk devletinin temsilcileri üniforma ve full teçhizat nereden geldiler sanıyorsunuz?
“El çabukluğu marifet-ben yaptım oldu” operasyonuyla kırk yıllık Ankaraspor, 2014’te boşuna Osmanlıspor olmadı. Zaten Osmanlı Ocakları operasyonun epey öncesinde önce dergi, ardından dernek olarak tarih sahnesinde yerini almıştı.
UYANIŞ VE TARİHSEL KESİŞME
Amerikalı siyaset bilimci, bir zamanların moda ünvanıyla fütürolog Francis Fukuyama, 20. yüzyılın son on yılına girerken “tarihin sonu”nu ilan etmişti. Bu bilimsel görünümlü siyasal tez - slogan, doğrudan tarihin kendisi ve bizzat Fukuyama tarafından geçersiz ilan edilse de, tarih, tam da Napolyon’un ifadesindeki temelde yeniden doğuş yaşadı tam da o tez eşliğinde.
Öncülük, yine bilim dünyasından bir isime; Umberto Eco’ya aitti. Eco, edebiyata adım atarken yeni bir anlatı biçimi de getirdi Gülün Adı’yla. Bilgi temelli kurguyu polisiyeyle birleştirdi. Best-seller ve kendi ifadesiyle “ünlü olma talihsizliği”ni yaşadı. Ama o talihsizliğin peşinden dünyanın dört bir yanında yüzlerce, binlerce isim edebiyata, romana akın etti. Tarih yağması furyaya döndü.
Ortaçağ’la Tolkien’in Orta Dünya’sı, Orta Dünya’yla yazılımcı Neo’nun peşine düştüğü Matrix’le şimdiki zamanla gelecek zaman, yeryüzüyle uzay, kurguyla gerçek arasında tüm sınırlar hızla aşındı, aşıldı Tarihin Sonu söylencesi eşliğinde.
2020’ye gelindiğinde bir gazetecinin yeni başlayacak Uyanış Selçuklu dizisi için Twitter’da yaptığı paylaşımın soruşturma konusu olması, Napolyon düşüncesinin hukukçulara, emniyet görevlilerine de egemen hale geldiğini gösteriyor.
“Diriliş Ertuğrul ve Kuruluş Osman’dan sonra şimdi de TRT’de Uyanış Selçuklu başlıyor. Sırada; Bayılış Yavuz, Ayılış Fatih, Yatış Kanuni, Kalkış 4.Murat, Sızlayış Abdülhamit, Yalvarış Vahdettin var” yorumu, muhtemeldir ki tarihinizi ve onun kahramanlarını, milli değerlerimizi aşağılayıcı, yaralayıcı bulunmuştu. Konu edilenin kurgu ürünü olması, durumu değiştirmiyor.
***
Dizi yorumu nedeniyle evi aranan, göz altına alınıp sorgulanan gazeteci Oktay Candemir’in Padişahları ‘Gizli’ Akrabaları da Çıkacak mı sorusuyla, Cemal Kafadar’ın da aralarında olduğu üç saygın tarihçinin Sultan Selim pazarlamasına ilişkin eleştirisinin; Yalan Haber Çağında Uydurma Küresel Tarih Yazmak aynı gün Gazete Duvar’da yer alması ise, tarihin ironisi olsa gerek…
Alan Mikhail kitabını küresel tarihe yeni bir yaklaşım, dahası “yenilikçi, hatta devrimci” bir katkı, olarak sunuyor. Tam da Amerika ve Batı’da İslam karşıtlığı doruktayken. Tersinden tıraş. Yeni tür bir oryantalizm… Kurgu, korkuları karşı övgüyle kaşıyıp besleme. Etkin pazarlama. Bilim ve fantazya; seslendiğin okurla, kamuyla duyusal ve düşünsel bütünleşme.
Her biri yeni ve doğal. Kaçınılmaz. Napolyon’un ardından Nietzsche seslenecektir İyinin ve Kötünün Ötesinde’yle:
Tarihin böylesi dönüm noktalarında, gelişme yarışında tıpkı vahşi bir ormanda olduğu gibi yanyana, çoğu zaman birbiriyle kaynaşmış, ihtişamla ve çok yönlü büyüyen, didinen bir çeşit tropik ritm kendini açığa vurur. … Artık paylaşılan değerler değil, hep yeni ‘niçinler’ vardır; yanlış anlama ve karşılıklı saygısızlığın yeni bir ittifakı; düşüş, kokuşma ve en üstün arzular dehşet verici bir biçimde bir araya gelir. …Tarihe gereksinim duyar, çünkü tarih bütün kostümlerin saklandığı bir depodur nun için. Hiçbir giysinin üstüne tam oturmadığını fark eder. ... bir onu, bir ötekini dener durur.
Tarihle dans devam eder. Parodi ve hakikat.