Tarık Ziya Ekinci’yi de yitirdik. 1966 Cumhuriyet Senatosu Kısmî
Seçimleri'ni kazanarak Türkiye İşçi Partisi’ne dahil olan Fatma
Hikmet İşmen Hanımefendi’nin hakkını yemeyeyim. Belki de başlığı
“Ve 16’lardan bir kişi kaldı” diye düzeltmek gerekecek. Tarık Ziya
Ekinci’nin de aramızdan ayrılmasıyla 1965 Genel Seçimleri sonrası
TBMM’ye giren 16’lık ekipten şu anda sadece Yusuf Ziya Bahadınlı
(1927) öğretmenimiz hayatta.
Ekinci’nin hayatını özetlemeye hiç niyetim yok. Vefatı sebebiyle
irili ufaklı birçok haberde özgeçmişine yer verildi. İzin verin ben
de -elimin altındaki kaynaklardan- birkaç anekdot paylaşayım.
MİLLETVEKİLLERİNE ZAM
1965 seçimleri sonrası.
Milletvekilleri maaşlarının yetersizliğinden şikâyetçiler.
İktidarı, muhalefetiyle Meclis'in kahir ekseriyeti, bir yolunun
bulunup mebus maaşlarının artırılması gerektiği yönünde
hemfikirdirler. Açlıktan nefesi kokan bu zavallı (!), bu bîçare (!)
milletvekilleri TBBM Başkanı’na giderler, durumlarını arz ederler.
Meclis Başkanı Ferruh Bozbeyli tüm grupları çağırıp görüşlerini
almak ister. TBMM’de grubu bulunan tüm partiler olumlu görüş
bildirirlerse bir şekilde maaşlara zam gelecektir.
TBMM Başkanı’nın davetine TİP Grubu adına Tarık Ziya Ekinci
katılır. Mevzudan da o zaman haberi olur. Bozbeyli, Ekinci’ye
fikrini sorar. Ekinci hiç düşünmeden “Hayır!” der. “E, bir
grubunuzdaki milletvekillerine danışsaydınız; maaş zammı konusunda
onların fikirlerini alsaydınız?”, “Yok,” der Ekinci, “Ben
grubumuzun bu konudaki fikrini biliyorum. Maaş zammını
istemiyoruz”. Konu böylece kapanır.
TBMM’DE KAVGA
19 Şubat 1968 gece yarısıdır. TBMM’de İçişleri Bakanı Mehmet
Faruk Sükan, kürsüden esip gürlemektedir: “Arkadaşlar, Türkiye'de
her türlü hareket, ne kadar bozguncu hareketler varsa içinde, sokak
hareketlerinin içinde T. İ. P. elemanları ve militanları vardır.
«NATO'ya hayır, işçiler, köylüler bağımsızlıktan yana olanlar.»
Köylere 500 000 tane, milyon tane bunlar gider. Çünkü NATO’dan
Nisan’da ayrılma, NATO’yu çözme ihtimali vardır ve o imkân
hazırlanmalıdır; çünkü Nisan'a kadar ihbarda bulunup «Acaba
NATO’dan nasıl sıyrılır? Acaba Türkiye nasıl böyle kuvvetlerden,
meşru kuvvetlerden, kolektif müdafaa kuvvetlerinden mahrum kalır ve
muayyen istikamete gidebilir?» Bunun bütün yolları her şekli
aranır. Bu emir de Moskova emridir, siz bunu reddedersiniz ama bu
bir gerçektir. Bütün söyledikleriniz ile, efali harekâtınızla bu
böyledir.”
Çetin Altan, iyiden iyiye zırvalayan Sükan’a “Böyle
konuşamazsın!” diye tepki gösterir. Oturumu yöneten Başkan Vekili
Atıf Şohoğlu “Sayın Çetin Altan, Meclisi çalışmaktan imtinaya
mecbur bırakıyorsunuz, size bir takbih cezası veriyorum, ne
hakkınız var müdahale etmeye?” diyerek Altan’ı susturur.
Sükan devam eder konuşmasına ve Altan’a şu soruyu sorar. “Siz
Türk mahkemelerinin... mahkûm ettiği... Nazım Hikmet'i, millî şair,
vatan şairi olarak gösterdiniz mi?” Altan da, “Evet en büyük şair”
der.
Meclis tutanaklarında bu satırlardan sonra “A. P. sıralarından
bağrışmalar ve T. İ. P. sıralarına doğru koşuşmalar.”
yazmaktadır.
Nihat Sargın anlatır: "En önlerinde AP Bursa Milletvekili Kasım
Önadım ve Eskişehir Milletvekili İsmet Angı’nın bulunduğu
kavgacılar, önlerine ilk çıkan Yunus Koçak’ı yumruklamaya
başlamışlardır…. Kanlar içinde kalan Koçak’ın tekmelenmesiyle olay
bitmemiş Sadun Aren, Ziya Kuas, Kemal Nebioğlu, Ali Kırcı ve Tarık
Ziya Ekinci de hırpalanmıştır."
Olay o kadar büyümüştür ki, Sargın'ın anlatımına göre, ertesi
gün yerdeki kan izlerini silmek için TBMM’deki tüm hademe kadrosu
seferber edilmiştir.
DOĞU UYANIŞ MİTİNGLERİ
TİP, kurulduğu günlerden bu
yana Kürt sorununun farkındadır ve bu sorunun çözümü için elini
taşın altına koymayı tercih etmektedir. Genel Başkan Mehmet Ali
Aybar, 1963’te Havuzlubahçe'de (Gaziantep) yaptığı konuşmada bu
sorunun önemini ve aciliyetini şu kelimelerle dile getirir: “Bir
büyük meselemiz var: Doğu ve Güney Doğu illerimizde daha çok Kürtçe
ve Arapça konuşan ve Alevî mezhebinden milyonlarca vatandaşımız
yaşıyor. Bunun doğurduğu çetin meselelerle karşı karşıyayız…
Meselenin birçok yönü var: Tarihî yönü var, etnolojik yönü var,
hukukî yönü var. Ve bunların hepsinin üstünde insanlığın ve
Türkiye’nin yüksek menfaatlerinin emrettiği yönü var. Bu
yurttaşlarımız bugüne kadar genel olarak Devlete vergisini ödemiş,
yurt savunmasında kanını akıtmış ve emeğini esirgememiştir. Her
işte şevkle çalışmıştır. Ama buna karşılık hak ettikleri yurttaşlık
nimetlerinden gerektiği kadar yararlandırılmamışlardır... Bu
yurttaşlarımıza eşit yurttaş muamelesi yapılmalıdır. Anayasada
herkese tanınan hak ve hürriyetler tastamam bu yurttaşlarımıza
tanınmalıdır. Daha doğrusu, tanınmış olan bu hak ve hürriyetlerden
yararlanmaları sağlanmalıdır. Anayasamız, 12.ci maddesinde,
yurttaşlar arasında din, mezhep, dil, ırk, sınıf ve zümre ayrımı
gözetilmeyeceğini yazar. Anayasanın bu emri harfi harfine yerine
getirilmelidir.”
1967 yılına gelindiğinde Doğu’da mitingler yapılması gündeme
gelir. İlk miting 13 Ağustos 1967’de Silvan’da yapılacak, onu
Diyarbakır, Siverek, Batman, Tunceli ve Ağrı mitingleri takip
edecek; en son miting ise 18 Kasım 1967’de Ankara’da
düzenlenecektir.
Diyarbakır Milletvekili Tarık Ziya Ekinci, 13 Ağustos’taki ilk
mitingi organize eder. 10 Ağustos’ta TİP Genel Sekreteri Nihat
Sargın’la birlikte Ankara’dan hareket ederler, Diyarbakır’da
partililerle sohbet toplantıları yaparlar. Miting öncesinde ilçede
aşağıdaki bildiri dağıtılır. Nihat Sargın, Silvan’da bu bildirinin
dağıtılmasına önayak olan Muş İl Başkanı Tahsin Avcı’nın
tutuklandığını yazar. Silvan Mitingi'nden sonra Ekinci ve Sargın,
savcı ve yargıçla görüşerek resmi başvurularda bulunurlar ve Tahsin
Avcı’nın serbest bırakılmasını sağlarlar.
"DOĞU VE GÜNEYDOĞULU KARDEŞ!…
Sen, yüzyıllardan beri karanlığın
çıkılmaz girdabına atılmış, düştükçe tekmelenmiş, sustukça başına
vurulmuş, uyandıkça boğazlanmak istenmiş ve arkasında sapık
ideoloji sahipleri tarafından istihzayla ilkel olmakla itham
edilmiş. DOĞUNUN ÇİLEKEŞ ÇOCUĞU KENDİNİ DİNLE!
44 yıllık Cumhuriyet devrinde
kanunların bize tanıdığı haklardan hiçbir şey gerçekleştirilmedi.
Bölgemizde hiçbir sanayi tesisi kurulmadı. Ham maddemiz olduğu
halde bölgemizden petrol, krom ve demir cevherleri İskenderun,
Mersin, Karabük ve diğer Batı şehirlerine sevk edildi…
Sen, yirminci yüzyılda dünyaya
çile doldurmaya gelmiş olan DOĞULU KARDEŞ!
Sen bütün bunlara göğüs gererken,
FAŞİST-TURANCI’lar, KÜRTÇE konuştuğun ve KÜRT olduğun için senin
Ecdat topraklarından kovulmanı, İRAN’A, PAKİSTAN’A, AFRİKA’YA
gönderilmeni istiyorlar…
Senin ırk, dil, din, cins, dini
inanış ve felsefi düşünüşünü bir diğeriyle eşit tutan kutsal bir
ANAYASA’n var. Sen ırkın, dilin sebebiyle seni bayağı gören, seni
karanlık uçurumlara itmek isteyenlere cevap vermelisin. Sen de en
az bir diğeri kadar şereflisin, dilin de en az diğer diller kadar
saygıya layıktır. Dilinin saygıya layık olduğunu ve kendinin de
şerefli bir insan olduğunu artık etrafa duyurmalısın.
Bu sebeple, 13 Ağustos 1967 PAZAR
GÜNÜ saat 14.00 te SİLVAN’DA Tertiplenen BÜYÜK DOĞU MİTİNGİNE sen
de katıl, ÇİLEKEŞ DOĞULU
Organize: Silvan Miting Tertip
Komitesi”
Ekinci de mitingde konuşma yapanlar arasında yer alır ve
konuşmasında, “Doğu’nun kalkınması[nın] Doğu’nun maruz kaldığı
ayırıcı politikaya son vermekten ötede bütün Türkiye’de köklü bir
demokrasinin yerleşmesi, anayasanın bütün maddeleriyle bütün
muhtevasıyla yaşam bulması hareketi” olduğunun altını
çizer.
Işıklar içinde uyu Tarık Ziya Ekinci.