Tarkan üzerinde millî mutabakat    

Tarkan sevmeyebilirsiniz, ama Tarkan’ı sevmeyenimiz pek yoktur bu ülkede. Toplulukları geren, insanları birbirine düşüren, dişlerini ve yumruklarını sıkıp “öteki”ne bilendikleri ne kadar tartışmalı fikir ve varoluş zemini varsa, Tarkan ağırlığını eşit şekilde dağıtarak hepsinin üzerinde aynı anda durabiliyor. Her düzlemin zıt kutuplarından insanlar bir Tarkan konserinde yan yana gelebiliyor, bir Tarkan şarkısında kendini bulabiliyor veya kendinden geçebiliyor.

Can Sertoğlu csertoglu@gazeteduvar.com.tr

Tarkan, ülkemiz bakımından üzerine iyi düşünülmesi gereken bir fenomen. Bugün, toplumun bir kesiminde olumsuz algı yaratması üzerine her şeyi kötüymüşçesine senelerdir süren sistematik bir algı kampanyası yürütülen “Eski Türkiye”den çıkmış, “Yeni Türkiye” diye tanımlanan şu tuhaf son yirmi senede dimdik var olmaya devam etmiş, son yıllardaysa tüm kritik dönemeçlerde yüreğinden gelen sesi yansıtmış, yürekli bir yetenek. Yetenekse, ondaki kadar olmasa da birçok meslektaşında var, ancak neredeyse hiçbirinde ondaki yüreğin onda biri yok. İyinin ve doğrunun yanında tavizsiz ve hesapsız bir şekilde durabilmesi Tarkan’ı, çağdaşı birçok müzisyenden ve şarkıcıdan ayırıyor. Sözü hiç dolandırmadan veya dallandırmadan: Tarkan, birçok bakımdan milletçe kendisiyle ilk tanıştığımız günlerde de tekti, bugün de öyle. Müzikte Türkiye’nin en büyük yıldızı, tam isabet tabirle bir Megastar.

9 Eylül Cuma gecesi İzmir’in kurtuluşunun 100. yıl dönümünde, çok daha büyük bir olayın 100. yıl dönümüne yaklaşık bir sene kala verdiği konserle bir kez daha tarihe geçti Tarkan. Bir kez daha, çünkü daha önce de konserleri, şarkıları ve mesajlarıyla birkaç defa tarihe geçmişti. Tarkan’ın en önemli meziyetlerinden birinin eşsiz gülümsemesiyle ve içten sesiyle söylediği şeyler (şarkılardan bahsetmiyorum) olduğunu düşünüyorum. Tasvip etmediği bir olayla ilgili fikrini ifade ederken dahi içindeki şefkati aracısız şekilde yansıtabilmesi o kadar önemli ki! Belli kesimler ve kimselerce hakarete dahi maruz kalsa nazik ve ince olabilen, insanî pek çok zaafını, daha ötesi, kendini aşmayı ve bunu son birkaç senedir iyice hissettirmeyi başardığı ve bunun çok önemli olduğu kanısındayım. Bu ülkede birbirimize saldırmak yerine sarılmayı tercih edebilmemiz kayıtsız ve koşulsuz böylesine bir şefkatle mümkün çünkü. Ne kadar kızsak, sinirlensek, öfkelensek ve hatta bir şeylerden tiksinsek de bu köy bizim köyümüz ve birbirimiz olmadan köy de yok maalesef.

Tarkan çok ama çok ünlü, lakin pek ortada yok. Etrafta neredeyse hiç görünmüyor, sosyal medyada kariyer yapmak gibi öncelikleri veya kendisini bir başkası gibi yansıtma ihtiyacı yok. Ama her zaman orada. Her zaman var Tarkan. Düpedüz pop yaparken bile şarkı sözünde dürüst: “Başkası olma, kendin ol” derken milyonları efsunlamayı başaran bu adam, tam da “kendisi” olduğu için her zaman orada. Keşke bu basit ama mühim telkini bir pop şarkısı dizesinin ötesinde algılamayı başarsak da hakikaten hepimiz biraz kendimiz olsak. Dizginleyemedikleri hırslarının üzerine doğru düzgün bir kariyer inşa edebilecek kadar yetenekleri bulunmayanların önümüze koyup durduğu sanal müthişlenmelerden biraz sıyrılabilsek, kendimize gelebilsek. Sapla samanı ayırıp, kimin özüne ve sözüne kulak vereceğimizi daha iyi süzebilsek.  

Biraz da etkinlikten bahsetmekte fayda var. Sebebini tam anlayamadığım için peşin hükümle hariçten gazel okumak istemiyorum ama ya büyük bir beceriksizlik, iş bilmezlik ve sorumsuzluk sonucu, ya da muazzam bir şanssızlık nedeniyle kurulurken çöküveren sahnesiyle gündeme bomba gibi düşen bu konser mucizevî bir şekilde yine de yapılabildi. Bu uğurda birilerinin insanüstü emek ve çabalar harcamış olduğunu tahmin etmek zor değil. İzmir’deki konserin tarihi ve niteliği, tüm etkinliği bir miktar yerel yönetim ve siyasi parti gövde gösterisine dönüştürdüyse de bugünkü iklimde neden böyle olduğu anlaşılabiliyor. Yine de her kanal ve aygıt üzerinden bağıra çağıra yüz binlerle tarif edilen koca bir kitlenin duygu durumu dikte edilmeye çalışılmasaydı tüm olay daha kıymetli hale gelebilirdi. Hele Belediye Başkanı Tunç Soyer’in konuşmasının ardından sergilenen gösteriden sonra sahne konsere hazır hale getirilene kadar geçen sürede eline mikrofonu ne hikmetle aldığını ve kim olduğunu bilmediğim (ve öğrenemediğim) kişinin korkunç anonsları bir çuval inciri berbat edebilecek nitelikteydi.

Görebildiğim ve duyabildiğim kadarıyla ilk birkaç şarkı esnasında sahne üzerindeki ve perde arkasındaki herkes epeyce zorlandı. Bu boyutta prodüksiyonları, üstelik canlı da yayınlanacaksa, hakkıyla kotarmak için günlerce süren titiz planlamalar ve provalar yapılır. Akışın her saniyesi ilmek ilmek koordine edilir ki gerçeklik anı geldiğinde her şey pürüzsüz akabilsin. “Bunlar yapılmadı” gibi bir savım asla olamaz zira bilmiyorum, fakat planlama ve prova etme halen ulusal karakterimizin güçlü yanlarından biri olamadığından biraz düşe kalka oluyor genelde her türlü “devasa” prodüksiyonumuz. Yine de boyutu, mahiyeti ve öncesinde yaşananlar hesaba katılınca bu kadarının dahi takdire şayan olduğu söylenebilir. Öte yandan, Tarkan’ı daha önce konserde seyrettiğimde de fazlasıyla yadırgadığım lip-sync (banttan çalan kayıtlı vokallerinin üzerine dudak hareketlerini eşleyerek şarkıyı canlı söylüyormuş hissi verme tekniği – ülkemizde tabiri yanlış kullanmak suretiyle “playback yapmak” şeklinde bilinir, o başka bir şeyin tanımıdır oysa, ama yazının konusu değil) kullanımı bu konserde de vardı. Bu boyuttaki canlı yayınlar için tercih sebebi olsa da, kendisinin vokal mikrofonu açık ve yer yer canlı vokallerini dinliyor olsak da, keşke bu büyük şarkıcı bu işi böyle yapmayı seçmese.

Daha önce çok değerli bir arkadaşıma söylediğim gibi, Tarkan sevmeyebilirsiniz, ama Tarkan’ı sevmeyenimiz pek yoktur bu ülkede. Bunun bariz nedenleri var. Bir kısmına yukarıda değindim ama dahası var elbette. Tarkan sadece janrlar üstü bir şarkıcı değil, birçok bakımdan ideolojiler ötesi bir kişilik. Toplulukları geren, insanları birbirine düşüren, dişlerini ve yumruklarını sıkıp “öteki”ne bilendikleri ne kadar tartışmalı fikir ve varoluş zemini varsa, Tarkan ağırlığını eşit şekilde dağıtarak hepsinin üzerinde aynı anda durabiliyor. Her düzlemin zıt kutuplarından insanlar bir Tarkan konserinde yan yana gelebiliyor, bir Tarkan şarkısında kendini bulabiliyor veya kendinden geçebiliyor. Evet, hoşgörü ve kapsayıcılık her zaman bu toplumun eğitimli ve ilim-irfan sahibi kesimlerinden bekleniyor. Tahammülsüzlük ve dışlayıcılıksa kemikleşmiş söylemlerle yirmi yıldır en tepeden tırnağa, başımızdan aşağı boca ediliyor. Ama bu böyle diye aynı yanlışlardan doğru çıkartmak mümkün olmayacaktır. Atalarımızın kanları ve göz yaşlarıyla kurulmuş, en büyük ortak kıymetimiz olan Cumhuriyetimizin 100. yılını kutlarken onu bir yandan da kurtarmanın yolu seçim sonuçları nasıl olursa olsun yanıbaşımızdakine sarılabilmekten geçecektir. Devran dönecek gibiyse de değilse de tavizsiz itidal ve vakar hâkim kılınmalıdır. Aksi felaket getirebilir.

Buhranlı bir devrin sonunun gelme olasılığını Tarkan konseriyle ve şarkılarıyla kutlarken, Tarkan’ın şarkı sözlerini iyi idrak etmek ve unutmamak lazım. Batısından doğusuna, kuzeyinden güneyine, toprağından arşa kadar bu ülkenin ve insanının güzelliklerinin ve değerlerinin fışkırdığı sözleriyle sevgiye, eşitliğe, adalete, iyiliğe, güzelliğe ve doğruluğa çağıran bu değerli müzik insanının Spotify’da en çok dinlenen 10 şarkısından ve kişisel olarak çok sevdiğim Affedin Bizi Çocuklar’dan derlediğim birer-ikişer dizeyle kendimce yeni bir Tarkan şarkısı yazdım. Tamamında milletçe bir seçim programı metni olsa üzerinde şimdiden mutabık olduğumuzu düşündüğüm bu potpuri güfteyle yazıyı kapatıyorum.    

Olamadık ki hakim şu dilimize

Gittin ya öfkenle kol kola

Affedelim gitsin


Yeni adet gelmiş eski köye, vah

Sen ferah tut içini, biz neleri atlatmadık ki

Birbirimize tutunursak belki güneş doğabilir


Ne kadar çok uğraşsan da,

Beni kırmaya çalışsan da

Senden ayrılmam mümkün değil


Vur bu akılsız başı duvarlara, taşlara

Vur sevabına, sonra gel bas bağrına

Geç oldu, temiz oldu geçmişimin karması

Yıkadı günahlarımdan beni masumiyeti


Öyleyse sımsıkı sarıl kendine

Özünden başka yola sapma

Gel gündüzle gece olalım

Gel gökyüzünde yıldız olalım

Gel beraber mesut olalım


Çaldın beni benden, düştüm ağına zalim

Bu gidiş gidiş değil, tut elimi

Dönelim hadi, dönelim geri


Ne ara efendisi olduk bu diyarların

Ne hakla hükümdarı, sahibi?

Aynıyız aslında özde hepimiz, aynı

Soluduğumuz nefes aynı

İnsan insana muhtaç yeri geldiğinde

Aynı yolun yolcusuyuz, aynı

Tüm yazılarını göster