Tarkan ve ‘protest pop’: 'Artık düş yakamızdan'
Starlık biraz da böyle bir şey sanıyorum; aynı anda hem Covid gündemini yakalamak, hem mevcut iktidardan ve ekonomik krizden dolayı boğulmuş halka şıkır şıkır bir şarkıyla tercüman olmak kolay değil.
Kültürün metalaşmaya, kültür alanının endüstriye dönüşmeye başladığı günlerden itibaren bu alanda ortaya çıkan işlerin, o işleri maddi kazanca tedavül etmiş olan sistemin kitleselleştikçe basitleştirilmiş araçları olduğuna dair bir eleştiri de doğal olarak ortaya çıktı. Bu eleştiri biçimi, temelde sanatın bağımsız ve özgül varlığının, “paha biçilemez” oluşunun kapitalizm tarafından tersine çevrildiğini, sanat eserlerinin “satılabilir” ürünler olarak piyasaya sürüldüğünü, bunun doğal bir sonucu olarak da sanat eserinin artistik değerden çok maddi ederi bağlamında ortaya çıkabildiğini savundu. Dahası bu eserler, gerek içerikleri, gerekse toplumsal etkileri nedeniyle rızaya dayalı kitle kültürünün de önemli aygıtları olarak görüldü. İletişim sosyolojisi alanı, bu eleştirinin tarihsel olarak değişimlere uğramış teorik yüzleriyle zenginleşmiş bir alan.
Derken, popüler olanın doğası, doğum koşulları gereği ille de “kötü” olmayacağına dair bir teorik yaklaşım, Avrupa’da özellikle 70’li yıllardan itibaren sesini önceleri tedirgin ve cılız biçimde çıkarmaya başladı. Avrupa’da “yeni sol” ile birlikte olgunlaşmaya çalışan bu teori çerçevesinde bir grup sosyal ve beşeri bilimci, popüler kültürün içindeki direnci ve sistem eleştirisini görebilmenin, böylece popülerin katmanlarının arasındaki özgürleştirici unsurları ortaya çıkarabilmenin öneminden söz ediyordu. Tabii bu en kısa özeti.
Bu akşam Tarkan, ‘Geççek’ isimli yeni şarkısını yayınladı. Şarkının geleceğini de, adını da epeycedir biliyorduk, bir “umut” şarkısı olduğunu da anlamıştık en başından. Şarkının yayınlanmasına saatler kala ortaya çıkan bir “teaser”, yani şarkının tanıtım amaçlı kısa bir parçası bile bir anda sosyal medyayı kaplamıştı ki 21:00’de YouTube’da yayınlanan şarkı beklendiği gibi “olay oldu”.
'GEÇÇEK' YILIN ŞARKISI OLACAK
Tarkan, yetenekli bir şarkıcı, bir şarkı yazarı, bir sahne ve gösteri insanı olmasından öte, bu ülkede popüler kültürün yarattığı en büyük yıldızlardan biri. Ortaya çıktığı günden bu yana yıldızlığın hakkını da veriyor. Onun yayınlayacağı bir şarkının, bir albümün beklenti yaratmaması imkânsız. Hatta Türkiye’de Sezen Aksu’ya bile nasip olmayan bir biçimde, bir Tarkan şarkısının “hit” olamaması da neredeyse imkânsız. Ancak ‘Geççek’i uzun süre gündemde tutacak olan şey ne salt bir Tarkan şarkısı olması, ne de müzikal niteliği. Aksine şarkı, Tarkan’ın birçok şarkısından çok daha basit bir armonik formda yazılmış, işin uzmanı Ozan Çolakoğlu tarafından çok daha kolay dinlenebilir şekilde düzenlenmiş. Dahası müzikal olarak Tarkan’ın şarkı yazarlığının iyi örneklerinden biri de değil. Bir formülü çok iyi bilen bir sanatçının, yeri ve zamanı olduğunu düşündüğü için o formülü uygulamasının başarılı bir örneği.
Tarkan yalnızca şarkı formüllerini bilmiyor, toplumu da tanıyor. Neyi, nerede, nasıl söylerse söylesin bir karşılık buluyor olmasının da, şarkılarının ticari başarısının da sırrı bu. Diyor ki ‘Geççek’de;
“Gitçek gitçek geldiği gibi gitçek
Her şeyin sonu var, bu çile de bitçek
Oh oh zilleri takıp oynıycaz o zaman
O çiçekten günler çok yakın inan”
KLİBİN KONUSU COVİD-19 BELASI
Şarkının video klibine bakarsak Tarkan aslında Covid belasından söz ediyor. Evlere kapanmalar, online toplantılar, maskeler… Ayrıca klip günceli; Tarkan’ın işçi sınıfından, ücretli çalışanlardan, üniversite öğrencilerinden ve çocuklardan oluşan "halk"ın ekranlarına ulaşmak için başvurduğu yol olan bilgisayar korsanlığıyla, videoda defalarca gördüğümüz trafik sorunuyla ve ‘metaverse’ün konuşulduğu günlerde sanal gerçeklik gözlüğü gibi teknolojik ögelerle de yakalıyor.
Ancak şarkının sözleri, dinleyen herkesi kaçınılmaz (ve sosyal medyaya bakarsak istisnasız olarak) Covid dışında bir yere bakmaya yöneltiyor. Bunun sanatçının bir tercihi olduğunu görmek de zor değil. Starlık biraz da böyle bir şey sanıyorum; aynı anda hem Covid gündemini yakalamak, hem mevcut iktidardan ve onun siyasetinin neticesi olan ekonomik krizden dolayı boğulmuş halka şıkır şıkır bir şarkıyla tercüman olmak kolay değil. Üstelik bunun, video kliple verilmek istenen pandemi mesajının teknik olarak da sanatçıyı çok rahatlatacağı düşünülmüş şüphesiz. Tarkan, siyasete karışmak, mevcut iktidara karşı şarkı yapmak gibi eleştirileri nasıl geçiştireceğinin formülünü de gayet güzel yazmış.
Şimdi ne olacağını tahmin etmek zor değil. İktidar ve sosyal medya trolleri tarafından örneğini defalarca gördüğümüz bir kampanya başlatılacak. Milyonlarca insanın şarkının muhatabı olarak göreceği şahıs, Sezen Aksu kazasından sonra eline mikrofon alıp bir şeyler söyler mi bilmiyorum. Sanmıyorum. Tarkan ise, yine daha önce olduğu gibi hedefe konacak ancak ustalıklı bir halkla ilişkiler yöntemiyle, zamanında ve yerinde, sakin, kendisine saldıran güruhu duymuyormuşçasına, onlara yanıt oluşturmayan kimi yorumlar yapacak. Şarkı ise şimdiden (yayınlanalı 1 saati henüz geçti) muhalefetin birçok unsuru tarafından sahiplenildi, umut dolu sözlerle paylaşıldı.
Yalnız müziğin değil, kitleselliğin gücü bu. 60’lı, 70’li yıllarda, henüz popüler kültür tartışmaları alevlenmemişken en ünlü, en kitlesel yıldızları siyasetten söz etmiş, isyan ve direniş şarkıları, türküleri söylemiş bir toplum Türkiye toplumu. 80’li yıllardan itibaren ise “popüler” olanla, yani sanatta, kültürde, eğlencede merkeze oturanın devleti yeri geldiğinde övmek dışında bir siyasi rolü olmadığına inanmaya başladık. Şimdi, bir süredir aslında, her anlamda sistemin merkezinde yer alan müziğin aktörlerinin, sistemi temsil eden, en azından sistem üzerinde nüfuzu olan hegemonik yapıyla uğraştığını görüyoruz. Ve Tarkan, ilk kez bu kadar yaklaşıyor “halkın sanatçısı” olmaya.
Buna ‘protest pop’ demek doğru mu bilmiyorum ama şu anda Tarkan’la ses bulan bu dalgaya başka bir isim de öneremiyorum doğrusu.