Yüzlerce sanat insanını kente çeken, serginin kapsayıcılığı kadar mekanın cazibesi. Kendine özgü kentsel dokusunu bir şekilde koruyabilmiş bu gururlu kent, hali hazırda ülkenin önemli turizm noktalarından biri. Gölgeli abbaraları, birbiri üstüne yükselen taş konakları, dinsel mekanları ve terk edilmiş, yarı metruk sayısız tarihi yapısıyla 'mekana özgü' sergi yapmak için ideal bir yer Mardin. Kent bienallerinin, özgün mekanlarda izleyiciyle buluşması hala en gözde tercih.
Refik Durbaş'ın 'taşın ve inancın şehri' dediği Mardin,
Türkiye'nin ilgi çeken sanat duraklarından biri oldu. Geçen hafta
açılan 4. Uluslararası Mardin Bienali, koleksiyoncusundan galerici
küratör ve sanatçısına, neredeyse tüm güncel sanat dünyasını bir
araya getiren tuhaf bir atmosfere sahipti.
Yüzlerce sanat insanını kente çeken, serginin kapsayıcılığı
kadar mekanın cazibesi. Kendine özgü kentsel dokusunu bir şekilde
koruyabilmiş bu gururlu kent, hali hazırda ülkenin önemli turizm
noktalarından biri. Gölgeli abbaraları, birbiri üstüne yükselen taş
konakları, dinsel mekanları ve terk edilmiş, yarı metruk sayısız
tarihi yapısıyla 'mekana özgü' sergi yapmak için ideal bir yer
Mardin. Kent bienallerinin, özgün mekanlarda izleyiciyle buluşması
hala en gözde tercih. Nötr mekanların, galerilerin eseri öne
çıkartan bir dürüstlüğü var belki ama eserin, hikayesi olan bir
özel mekanda yarattığı büyülü etkinin de hem izleyici hem de
sanatçı için özel bir önemi var. Bir enstelasyonu Mardin'de olduğu
gibi sıvaları dökülmüş bir taş konağın nişlerle süslü büyük
odasında izlemek, küçük mimari detaylar ve toz toprak kokusuyla
birlikte tecrübe etmek, esere ilk üretildiği anki anlamından çok
daha fazlasını atfetmenize imkan veriyor. Hele o enstlasyon o mekan
için üretilmişse, bu etki çok çok daha kuvvetli oluyor.
Sanatçı: Ai Wei Wei
TAŞ DUVARLARIN ÖNÜNDEKİ PORSELENLER
Mekanın özgünlüğü sergi ne olursa olsun işlere yeni bir anlam
katıyor. İstanbul'da Sakıp Sabancı Müzesi'nde gördüğümüz Ai
Weiwei'nin dünyanın nice müze ve galerisini gezmiş işleri de mesela
burada bambaşka bir etki bırakıyordu izleyicinin üstünde. Porselene
Dair adlı serginin küçük bir versiyonunu Mardin'de açtı Sakıp
Sabancı Müzesi. Bu açılış aynı zamanda Sakıp Sabancı Mardin Kent
Müzesi'nin de yeniden canlanacağı ikinci döneminin başlangıcı
niteliğindeydi. 2009'da Dilek Sabancı Sanat Galerisi ile birlikte
açılan müze, daha sonra il özel idarelerinin kapanması sonrası
bürokratik güçlüklerle mücadele etmek zorunda kalmıştı.
Nihayet Kültür Bakanlığı ile yapılan 49 yıllık kira
sözleşmesinin ardından tekrar kendinden emin biçimde yola koyulmuş
görünüyor. Bu süreçte, müzeyi maddi desteğiyle ayakta tutan ve
açılışa bizzat katılan Dilek Sabancı'nın kararlı tutumunun etkili
olduğu söyleniyor. Açılışta konuşan Sakıp Sabancı Müzesi Müdürü
Nazan Ölçer de İstanbul'da yapılan etkinliklerin benzerini Mardin'e
getirmeyi hedeflediklerini anlattı ki bu, Mardin'deki sanat
atmosferinin sürekliliği bakımından çok çok önemli bir gelişme.
Ai Weiwei'nin neredeyse tüm kariyerini porselen işleriyle
özetleyen sergisinden seçilen çok sayıda tabak, fotoğraf, vazo ve
seramik heykellerle videolardan oluşan sergi hakikaten Mardin'deki
müzede farklı bir dokuya kavuşmuş. Sivri kemerlerin üstünde
yükselen tarihi mekanın taş duvarlarının önünde, her biri toplumsal
bir konuya değinen Ai Weiwei'nin kırılgan porselenleri farklı bir
etkiyle tekrar bir araya gelmiş.
Mardin Bienali, son dönemde öne çıkan farklı sanat üretme
biçimleri hakkında kafa yormak için de imkan veriyor. Müzede,
bienale paralel olarak sergisi açılan Çinli süperstar Ai Weiwei'nin
'bir eylemci olarak sanatçı' profilini bu sergide de görmek mümkün.
Çin'de yolsuzluklardan anti demokratik uygulamalara dikkat çeken,
başı sıkıştığında da eylemlerine son vermeyen ve protestolarını,
bisiklet sepetine bıraktığı çiçeklerden, seramik nehir yengeçlerine
kadar sanat eserlerlerine dönüştürüp dünyaya yayan bir sanatçı.
Mesela Mardin'deki sergide Yunanistan'ın Midilli adasında çektiği,
bir mülteci teknesinin sahile yaklaşmasını gösteren video aynı
zamanda bir haber kamerasının anlatıcılığına da sahipti.
GAZETECİ OLARAK SANATÇI
Daha önce sözünü ettiğim 'günümüzün gazetecisi olarak
sanatçı' mevzuunu hatırlatan üç güzel iş vardı Mardin
Bienali'nde. Serkan Taycan'ın 'güvenlik barajları'nı anlatan
videosu fiziki haritaların üstünde Türkiye'nin barajlarla
macerasını Keban'dan bugün hala inşaatı süren ihtiraslı Ilısu
barajına kadar kolayca özetliyor ve şaşırtıcı bir iddiaya dikkat
çekiyor. Sınır güvenliği ve PKK ile mücadele için suyla doldurulan,
doldurulmak üzere akarsuların önüne bentler inşa edilen vadiler...
Bir başka video İnsel İnal'ın imzasını taşıyor. Alman Karargahı
olarak bilinen eski Ermeni Konağı'nın penceresiz odalarından
birinde bir balya tütün ve 'başım gözüm üstüne' yazan neonla
birlikte izlediğimiz video, Adıyaman'daki tütüncüleri anlatıyor.
Artık tütün satması yasak olan, ama kuşaklar boyu tütünü işleyip
satarak geçimini sağlayanların kendilerini ve yaptıkları işi
anlattıkları video, aslında bir yanıyla çok önemli, çok değerli bir
'röportaj'. Ama onu gazeteci işinden ayıran şey, sanatçının
tarafgirliği içinde kurgulanıp sunuluyor olması. Objektif değil,
alabildiğine subjektif. Videonun sunulduğu mekan, kokusu, ışığı,
yerleştirmesiyle sizi etkilemek üzere hazırlanmış. Sanatçı uzun bir
araştırmanın, gezi, gözlem ve dökümantasyonun ardından kendi
yaklaşımını paylaşıyor izleyiciyle. Bunda da hiçbir sakınca yok.
Çünkü her ne kadar gazeteciliğe yakın bir iş ortaya koyuyor olsa
bile, sanatçının 'tarafsız' ya da 'objektif' olmak gibi bir
mesuliyeti yok. Hatta kişisel olması tercih sebebi.
Sanatçı Emre Zeytinoğlu'nun işi de böyle kişisel bir hikaye
anlatıyor aslında. İnternetten bir eserini bulup aldığı Mardinli
teneke ressamı Karnik Derbekyan'ın aslında pek çok kimsenin sandığı
gibi bir sanatçı değil, İstanbul Ticaret Odası'na kayıtlı bir iş
adamı olduğunu fark ettiği süreci bir sergiye dönüştürmüş
Zeytinoğlu. Bir zamanlar çeyiz sandıklarından duvar süsüne kadar
pek çok yerde kullanılan teneke üstüne basılmış resimleri üreten
Derbekyan, bu işlerin altına ismini bir imza olarak değil 'marka'
olarak yazıyormuş. Ama Karnik Derbekyan bir müteşebbis olarak
zamanla unutulsa da geriye ürettiği resimler kalmış. Zeytinoğlu,
Derbekyan'dan söz eden Resmi Gazete örneklerini, onu
hatırlayanların tanıklıklarını ve bir zamanlar o resimlerin
üretildiği atölyenin bugünkü fotoğraflarını da içeren, etkileyici
ve şaşırtıcı bir belgesel sunum hazırlamış.