Tasarımda global disiplinlerarası pratik: Snøhetta

1987 yılında Kjetil Thorsen önderliğinde bir grup genç tasarımcı ile birlikte kurulan Snøhetta, 1989 yılında New Yorklu mimar Craig Dykers ile birleşerek dünyanın kapılarını açmış. Ofisin ilk işi olan ve Mısır’da yer alan Alexandria Kütüphanesi hem World Architecture Award hem de Ağa Han ödülüne layık görülen bir proje. İkili daha sonra ikiz kuleler için tasarladıkları pavyon ile iyice tanınır hale gelmiş.

Özlem Yalım press@ozlemyalim.com

Kuzeyli tasarımın en önemli çağdaş ofislerinden Snøhetta kendini şöyle tanımlıyor: Global, disiplinler arası pratik. Bu kelimeler ofisi gerçekten de iyi anlatıyor. On yıllardır tüm dünyada ürettikleri işler ofisin global kapsama alanını tescilliyor. Ofis mimarlık, peyzaj tasarımı, iç mimarlık, ürün tasarımı, grafik ve dijital tasarım alanlarında projeler yürütüyor. Bu da onları disiplinler arası kılıyor. Bugün Türkiye’de bu kadar geniş bir kapsama alanını yürüttüğünüzü söylerseniz sizi kimse ciddiye almayabilir; zira ülkemizde hala belirli konularda uzmanlaşmış olmanın önemi büyüktür. Bırakın böyle disiplinler arası işlerle uğraşmayı, örneğin mimarlık ofisleri bile kendi aralarında nerede ise turizm tesisleri tasarlayanlar, kamusal yapılarda uzmanlaşanlar diye ayrılıyor. İç mekan tasarımında da durum farklı değil; restoranlar ve barlarda uzmanlaşanlar, konut yapanlar, ofis yapanlar… Kendi mesleki alanında bile sürekli aynı türdeki tasarımları yapmanın tasarımcıları körelttiğine inanırım hep; aynı malzemeler, aynı detaylar, aynı çizgi…. Hani tasarım kendini aşma işiydi? Diye sorarım kendime. Snøhetta, bu nedenle çok önemsediğim ofislerden biridir. İmza attıkları iş bir mimari yapı da olsa, bir aydınlatma armatürü de, hem kendi tasarım stillerini ortaya başarı ile koyabilen hem de çok farklı alanlarda her defasında bizleri şaşırtan bir nesnel dünya yaratabiliyorlar. Kendilerini tanımlarken pratik kelimesini de kullanıyorlar: bu kuşkusuz üreten, gerçekleştiren, ortaya elle tutulur bir ürün koyan bir ofis olarak kendilerini diğer ofislerden ayırmak için bir gereksinim çünkü artık günümüzde ai marifetiyle de pek çok mimarlık, iç mimarlık ve tasarım ofisi hiç üretilmemiş konsept tasarımlarını neredeyse gerçekmiş gibi sunabiliyorlar. Sosyal medya aracılığı ile dolaşıma giren kimi tasarımlar belirli isimleri, ofisleri çok tanınır da yapabiliyor; gel gör ki bilinir kılan tasarımlara ulaşmak, bu mekanları veya ürünleri deneyimlemek hiçbir zaman mümkün olamıyor. Snøhetta onlardan biri değil.

Bu yazımda sizlere ofisin pek çok farklı alandaki projelerinden bir mimari yapı, bir iç mekan tasarımı, bir de ürün tasarımı üzerinden yaklaşımlarını aktarmaya çalışacağım.

İsmini Norveç’te Dovefjell ulusal parkında yer alan en yüksek dağdan alan bu ofis bugün Oslo, New York, San Francisco, Innsbruck, Paris, Adelaide, Melbourne, Hong Kong ve Shenzhen’e yayılmış hibrit çalışma düzeninde 350 kişilik bir ekiple üretim yapıyor. Tasarımın diyalog üzerine kurulduğunu belirten ofis felsefesi doğrultusunda firmanın 40 farklı ülkeden olan tüm çalışanlarının iletişim bilgilerine web sitelerinden tek tık ile ulaşılabiliyor.

Avrupalı yaşam kültürü, ulaşılabilirlik ve şeffaflık yönündeki medeniyeti ile bizim ülkemizde klişe örnekler üzerinden gıpta konusudur. Bisiklete binen başbakanlar, ekonomi sınıfında uçuş yapan politikacılar, yanınızdan sadece iki koruma ile geçiveren cumhurbaşkanları sıkça özlediklerimiz arasında. Siyasi arenaya ulaşmadan önce ülkemizde herhangi bir restoranın, etkinliğin kapısında yaşananlara göre de aslında hepimizin bu özlenen kültürden nasıl da uzak olduğumuzu görebiliriz oysa. Maillerine cevap vermeyen, şahsi attığınız maile asistanı ile cevap gönderen çok mimar tanıdım örneğin ben; bu nedenle ulaşılabilir olmayı oldukça önemsiyorum ve bu konuda çaba gösteren herkesi de kutluyorum.

1987 yılında Kjetil Thorsen önderliğinde bir grup genç tasarımcı ile birlikte kurulan Snøhetta, 1989 yılında New Yorklu mimar Craig Dykers ile birleşerek dünyanın kapılarını açmış. Ofisin ilk işi olan ve Mısır’da yer alan Alexandria Kütüphanesi hem World Architecture Award hem de Ağa Han ödülüne layık görülen bir proje. İkili daha sonra ikiz kuleler için tasarladıkları pavyon ile iyice tanınır hale gelmiş. Snøhetta‘nın imza attığı ve pek çok ödüle sahip olan projeler arasında Oslo Opera binası, pek çok üniversite için ek binalar veya kütüphaneler var.

2016 yılında hizmete giren ve Saudi Arabistan’da yer alan ve ülkenin petrol şirketi Saudi Aramco tarafından açılan Ithra Center isimli karma kültürel yapı, TIME dergisi tarafından görülmesi gereken 100 yapı arasında yer almıştı. Ithra “enrichment” yani zenginleşme anlamına geliyor; bu proje için tanım “Krallığın geleceği için bilgi, yaratıcılık ve kültürler arası etkileşime yönelik tutkuya ilham vererek insani gelişme üzerinde somut ve olumlu bir etki yaratmak” olarak verilmiş ofise..

Ofisin içinde bulunduğumuz günlerde üzerinde çalıştığı projelerden biri dağcılar ve doğa yürüyüşçüleri için Pirene dağlarında yer alacak bir barınak. Refuge de Barrudes isimli bu yapı, kayalıklar arasına gizlenmiş; içinde bulunduğu coğrafya ile nerede ise bütünleşirken, onu kullanacaklar için ise tüm ihtiyaçların büyük bir tevazu içinde sağlanabildiği bir yapı. İddiasız gibi görülen ancak bir o kadar iddialı olan bu yapının özelliği basitliğinde ve bütünleşme başarısında. Tasarımda karmaşıklığın zor olduğu algılanır ancak asıl zor olan basit ve sade tasarımlar üretebilmektir. Kendi tasarım felsefemde de olduğu üzere, tasarlanmamış gibi duran tasarımları yaratmak asıl değerli olan. Refuge de Barrudes bu hali ile dikkatimi çeken projelerden biri. Projeyi anlatmak için ofisin kendi kelimelerine başvurmalıyım:

"Yeni Barroude sığınağının konsepti, doğal çevresinin bütünlüğünü ve görkemini korurken yürüyüşçüler için güvenli bir sığınak sağlama arzusuna dayanıyor. İnsan varlığının mütevazı kalması gereken bu görkemli ortamda, projenin konsepti entegrasyon ve görünürlük arasında hassas bir denge kuruyor.

Bu kavramsal yaklaşım iki anahtar kelimeye dayanmaktadır: Teriyer ve Cairn.

Birincisi entegrasyonu, sıcaklığı ve güvenliği çağrıştırıyor. İkincisi ise bir varış noktası, dağların doğal unsurlarından inşa edilmiş bir simge yapı.

Bu iki kelime, topografya ve manzaranın derinliklerinde kıvrılıyormuş gibi görünen, ancak taş, ahşap ve alüminyumun malzemesi Pirene zirvelerinin kalbinde koruyucu bir cennete işaret eden bir kontrast sağlayan bir mimaride bir araya geliyor ve birbirini tamamlıyor."

Daha önceden var olan sığınak, bir yangın ile yok olmuş. Bu eski yapının yereni yapılan barınak bölgedeki endemik flora ve faunanın koruma altında olduğu bir bölgenin dışında yer alıyor. Konumlandığı alanla bütünleşmek üzere hafriyat minimize edilmiş ve yapı iki seviyede tasarlanmış. Bu ikili yapı strüktürü aynı zamanda doğal klima etkisi için de kullanılıyor. Doğal peyzajın devamı niteliğinde bir yeşil çatı ile birlikte geri dönüştürülmüş alüminyum ve ahşap malzemelerle üretilen kıvrımlı cephesi yapıyı rüzgarlarla da iyi anlaşır hale getiriyor. Zeminde de yerel taş kullanımı tercih edilmiş.

Hem parkı gezenler için bir mola verebilecekleri kafe ve dinlenme alanlarını barındıran hem de profesyonel dağcı ve yürüyüşçülerin zorlu hava koşullarında konaklayabilecekleri 8 kişiye kadar konaklama alanı bulunan hem de park çalışanlarının kullanımı için alan ayrılmış bu yapı, bunca fonksiyonu son derece akıllı olarak bir raya getiren kompakt kütlesi ile dikkat çekiyor. Yapının 2027 yılında tamamlanması bekleniyor.

Snøhetta, mobilyadan aydınlatmaya kadar uzanan yelpazede ürün tasarımları gerçekleştirirken ofisin yenilikçi malzemeler için kurduğu iş birlikleri de oldukça önemli ve tasarım dünyası için kapı açıcı nitelikte. Norveçli start up NoMy ile birlikte geliştirdikleri miselyum paneller akustik bir mekan tasarımı malzemesi olarak tasarlanmış. Birlikte Stokholm’de EY Dobermann Sally Lab’in mekan tasarımlarında kullanmışlar bu panelleri. Miselyum gerçekten de en dikkat çekici yeni malzemelerden biri ve dünyanın pek çok köşesinde çeşitli girişimler art arda yapılıyor. Ben de elimden geldiğince bu çalışmaları içerik olarak sunmaya çalışıyorum; bunları okumak/dinlemek isteyenler bana ulaşırlarsa linklerini iletebilirim. Ofisin bir diğer yeni malzeme odaklı iş birliği 2021 yılında Studio Plastique ile gerçekleşmişti. Bu iş birliğinden tık plastiklerin içinde bulunduğu eşsiz cam karolar tasarlanmıştı. Bu karolar bize yeniden dönüştürülen nesnelerin de belirli renk ve estetik kalıpların dışına çıkabileceğini gösteriyor. Bu projeyi sonradan İtalyan seramik karo imalatçısı Fornace Brioni ele aldı; ürün Forite ismini taşıyor.

Snøhetta tarafından İtalyan Lodes markası için tasarlanan aydınlatma armatürü Volum, geleneksel küre biçimli glob aydınlatma formunun çağdaş bir yorumu. Çok dikkatlice bozulan eğimler sayesinde bozulmuş olan bu küre aşırı bir deformasyon sunmuyor; diğer yandan da farklı formu ile geleneksel küre formunda aydınlatma kullanmak isteyen ama bunu biraz daha gelecekçi bir tavra taşımayı isteyen tasarım anlayışını simgeliyor. Bana göre ortaya çıkan zamansız bir klasik. Ürünün videosunu şuradan izleyebilirsiniz.

Ofisin pek çok etkileyici sergi tasarımının yanında gerçekleştirdikleri iç mekan tasarımlarında da İskandinav yaşamının dingin, huzurlu, abartısız kültürünü görmek mümkün. Son yıllarda beni en çok etkileyen projelerden birinde daha Snøhetta imzası var. 2019 yılında açılan ve dünyanın ilk su altı restoranı olarak tanıtılan Under. Norveç’in güneyindeki en uç noktada konumlanan bu yaklaşık 500 m2 lik restoranın tasarımı için zıtlıklardan ilham alınmış. Kara ile deniz, üsteki alttaki gibi kavramlar metaforik olarak tasarım senaryosunda etkili olmuş. İnsanlar merdivenlerden denizin altındaki bu restorana inerken, tekstil duvar panellerinde güneşin denize batışını andıran renklerle karşılanıyorlar. Bu paneller tekstilin dünyaca ünlü markası Kvadrat tarafından üretilmişler ve aynı zamanda su altı deneyimindeki efekti sağlamak üzere akustik yüzey görevi üstleniyorlar. Ahşap ağırlıklı iç mekan tasarımında yerel bir marangoz olan Hamran ile iş birliği yapılmış. Restorana özel olarak tasarlanan sandalyeler bir ağacın dallarından esinleniyor; masif ahşaptan kusursuz işçilik ile üretilmişler.

Projenin eşit derecede önemli bir parçası da binanın deniz araştırmalarına sunduğu katkı. Restoranın cephesine ve dışına yerleştirilen kameralar ve diğer ölçüm araçları aracılığıyla deniz biyolojisi ve balık davranışlarını inceleyen araştırma ekiplerine data sağlanıyor. Araştırmacılar böylece, restoran çevresinde yaşayan türlerin popülasyonunu, davranışlarını ve çeşitliliğini kameralar ve canlı gözlem yoluyla belgelemeyi amaçlıyor. Araştırmanın amacı, önemli deniz türlerinin popülasyon dinamiklerini düzenli olarak izleyen makine öğrenimi araçlarına programlanabilecek verileri toplamak ve böylece resmi deniz kaynakları yönetimini iyileştirmek için yeni fırsatlar yaratmak olarak belirtilmiş.

Bu restoran bir ilk olma özelliği taşıyan fikrinden de ötede, çevre tasarımından mimarisine, iç mekan tasarımından mobilyalarına, dünyanın en uzman kuruluşları tarafından gerçekleştirilen aydınlatma tasarımına, şef Nicolai Ellitsgaard önderliğindeki mutfağına dek tasarımın bütüncül yaklaşım ile insanlara nasıl üstün nitelikte bir deneyim sunabileceğinin bir ispatı olarak çağımıza katkı sağlıyor.

Ofisin kurucu ortağı Kjetil Trædal Thorsen, FRAME dergisi tarafından verilen “Ömür Boyu Başarı” ödülünü 24 Ekim tarihinde Hong Kong’da gerçekleştirilen tören ile aldı. Ödülün kendisine, sadece gerçekleştirdikleri çevre duyarlı projelerle değil bu projelerdeki demokratik yaklaşım, harcanan enerji miktarına gösterilen özen ve bütüncül bakış açısı için verildiği çok açık. Thorsten ödül ile birlikte şunları söyledi:

Son 35 yıldır tanıtmaya ve üzerinde çalışmaya çalıştığımız şeyin ödüllendirmesi beni heyecanlandırıyor. Bu tamamen kolektif bir çabanın sonucu. Farklı mesleklerde olup, birlikte çalışma yollarına ve sürdürülebilirliğin tüm yönlerine odaklanma ile ilgili. Ödüller, geriye ama çoğunlukla ileriye bakmanızı sağlar ve gelecekteki çalışmaları teşvik eder.

Her birimize ilham olması dileği ile.

Tüm yazılarını göster