Kuzeyli tasarımın en önemli çağdaş ofislerinden Snøhetta kendini
şöyle tanımlıyor: Global, disiplinler arası pratik. Bu kelimeler
ofisi gerçekten de iyi anlatıyor. On yıllardır tüm dünyada
ürettikleri işler ofisin global kapsama alanını tescilliyor. Ofis
mimarlık, peyzaj tasarımı, iç mimarlık, ürün tasarımı, grafik ve
dijital tasarım alanlarında projeler yürütüyor. Bu da onları
disiplinler arası kılıyor. Bugün Türkiye’de bu kadar geniş bir
kapsama alanını yürüttüğünüzü söylerseniz sizi kimse ciddiye
almayabilir; zira ülkemizde hala belirli konularda uzmanlaşmış
olmanın önemi büyüktür. Bırakın böyle disiplinler arası işlerle
uğraşmayı, örneğin mimarlık ofisleri bile kendi aralarında nerede
ise turizm tesisleri tasarlayanlar, kamusal yapılarda uzmanlaşanlar
diye ayrılıyor. İç mekan tasarımında da durum farklı değil;
restoranlar ve barlarda uzmanlaşanlar, konut yapanlar, ofis
yapanlar… Kendi mesleki alanında bile sürekli aynı türdeki
tasarımları yapmanın tasarımcıları körelttiğine inanırım hep; aynı
malzemeler, aynı detaylar, aynı çizgi…. Hani tasarım kendini aşma
işiydi? Diye sorarım kendime. Snøhetta, bu nedenle çok önemsediğim
ofislerden biridir. İmza attıkları iş bir mimari yapı da olsa, bir
aydınlatma armatürü de, hem kendi tasarım stillerini ortaya başarı
ile koyabilen hem de çok farklı alanlarda her defasında bizleri
şaşırtan bir nesnel dünya yaratabiliyorlar. Kendilerini tanımlarken
pratik kelimesini de kullanıyorlar: bu kuşkusuz üreten,
gerçekleştiren, ortaya elle tutulur bir ürün koyan bir ofis olarak
kendilerini diğer ofislerden ayırmak için bir gereksinim çünkü
artık günümüzde ai marifetiyle de pek çok mimarlık, iç mimarlık ve
tasarım ofisi hiç üretilmemiş konsept tasarımlarını neredeyse
gerçekmiş gibi sunabiliyorlar. Sosyal medya aracılığı ile dolaşıma
giren kimi tasarımlar belirli isimleri, ofisleri çok tanınır da
yapabiliyor; gel gör ki bilinir kılan tasarımlara ulaşmak, bu
mekanları veya ürünleri deneyimlemek hiçbir zaman mümkün olamıyor.
Snøhetta onlardan biri değil.
Bu yazımda sizlere ofisin pek çok farklı alandaki projelerinden
bir mimari yapı, bir iç mekan tasarımı, bir de ürün tasarımı
üzerinden yaklaşımlarını aktarmaya çalışacağım.

İsmini Norveç’te Dovefjell ulusal parkında yer alan en yüksek
dağdan alan bu ofis bugün Oslo, New York, San Francisco, Innsbruck,
Paris, Adelaide, Melbourne, Hong Kong ve Shenzhen’e yayılmış hibrit
çalışma düzeninde 350 kişilik bir ekiple üretim yapıyor. Tasarımın
diyalog üzerine kurulduğunu belirten ofis felsefesi doğrultusunda
firmanın 40 farklı ülkeden olan tüm çalışanlarının iletişim
bilgilerine web sitelerinden tek tık ile ulaşılabiliyor.
Avrupalı yaşam kültürü, ulaşılabilirlik ve şeffaflık yönündeki
medeniyeti ile bizim ülkemizde klişe örnekler üzerinden gıpta
konusudur. Bisiklete binen başbakanlar, ekonomi sınıfında uçuş
yapan politikacılar, yanınızdan sadece iki koruma ile geçiveren
cumhurbaşkanları sıkça özlediklerimiz arasında. Siyasi arenaya
ulaşmadan önce ülkemizde herhangi bir restoranın, etkinliğin
kapısında yaşananlara göre de aslında hepimizin bu özlenen
kültürden nasıl da uzak olduğumuzu görebiliriz oysa. Maillerine
cevap vermeyen, şahsi attığınız maile asistanı ile cevap gönderen
çok mimar tanıdım örneğin ben; bu nedenle ulaşılabilir olmayı
oldukça önemsiyorum ve bu konuda çaba gösteren herkesi de
kutluyorum.

1987 yılında Kjetil Thorsen önderliğinde bir grup genç tasarımcı
ile birlikte kurulan Snøhetta, 1989 yılında New Yorklu mimar Craig
Dykers ile birleşerek dünyanın kapılarını açmış. Ofisin ilk işi
olan ve Mısır’da yer alan Alexandria Kütüphanesi hem World
Architecture Award hem de Ağa Han ödülüne layık görülen bir proje.
İkili daha sonra ikiz kuleler için tasarladıkları pavyon ile iyice
tanınır hale gelmiş. Snøhetta‘nın imza attığı ve pek çok ödüle
sahip olan projeler arasında Oslo Opera binası, pek çok üniversite
için ek binalar veya kütüphaneler var.
2016 yılında hizmete giren ve Saudi Arabistan’da yer alan ve
ülkenin petrol şirketi Saudi Aramco tarafından açılan Ithra Center
isimli karma kültürel yapı, TIME dergisi tarafından görülmesi
gereken 100 yapı arasında yer almıştı. Ithra “enrichment” yani
zenginleşme anlamına geliyor; bu proje için tanım “Krallığın
geleceği için bilgi, yaratıcılık ve kültürler arası etkileşime
yönelik tutkuya ilham vererek insani gelişme üzerinde somut ve
olumlu bir etki yaratmak” olarak verilmiş ofise..
Ofisin içinde bulunduğumuz günlerde üzerinde çalıştığı
projelerden biri dağcılar ve doğa yürüyüşçüleri için Pirene
dağlarında yer alacak bir barınak. Refuge de Barrudes isimli bu
yapı, kayalıklar arasına gizlenmiş; içinde bulunduğu coğrafya ile
nerede ise bütünleşirken, onu kullanacaklar için ise tüm
ihtiyaçların büyük bir tevazu içinde sağlanabildiği bir yapı.
İddiasız gibi görülen ancak bir o kadar iddialı olan bu yapının
özelliği basitliğinde ve bütünleşme başarısında. Tasarımda
karmaşıklığın zor olduğu algılanır ancak asıl zor olan basit ve
sade tasarımlar üretebilmektir. Kendi tasarım felsefemde de olduğu
üzere, tasarlanmamış gibi duran tasarımları yaratmak asıl değerli
olan. Refuge de Barrudes bu hali ile dikkatimi çeken projelerden
biri. Projeyi anlatmak için ofisin kendi kelimelerine
başvurmalıyım:
"Yeni Barroude sığınağının konsepti, doğal çevresinin
bütünlüğünü ve görkemini korurken yürüyüşçüler için güvenli bir
sığınak sağlama arzusuna dayanıyor. İnsan varlığının mütevazı
kalması gereken bu görkemli ortamda, projenin konsepti entegrasyon
ve görünürlük arasında hassas bir denge kuruyor.
Bu kavramsal yaklaşım iki anahtar kelimeye dayanmaktadır:
Teriyer ve Cairn.
Birincisi entegrasyonu, sıcaklığı ve güvenliği
çağrıştırıyor. İkincisi ise bir varış noktası, dağların doğal
unsurlarından inşa edilmiş bir simge yapı.
Bu iki kelime, topografya ve manzaranın derinliklerinde
kıvrılıyormuş gibi görünen, ancak taş, ahşap ve alüminyumun
malzemesi Pirene zirvelerinin kalbinde koruyucu bir cennete işaret
eden bir kontrast sağlayan bir mimaride bir araya geliyor ve
birbirini tamamlıyor."
Daha önceden var olan sığınak, bir yangın ile yok olmuş. Bu eski
yapının yereni yapılan barınak bölgedeki endemik flora ve faunanın
koruma altında olduğu bir bölgenin dışında yer alıyor. Konumlandığı
alanla bütünleşmek üzere hafriyat minimize edilmiş ve yapı iki
seviyede tasarlanmış. Bu ikili yapı strüktürü aynı zamanda doğal
klima etkisi için de kullanılıyor. Doğal peyzajın devamı
niteliğinde bir yeşil çatı ile birlikte geri dönüştürülmüş
alüminyum ve ahşap malzemelerle üretilen kıvrımlı cephesi yapıyı
rüzgarlarla da iyi anlaşır hale getiriyor. Zeminde de yerel taş
kullanımı tercih edilmiş.
Hem parkı gezenler için bir mola verebilecekleri kafe ve
dinlenme alanlarını barındıran hem de profesyonel dağcı ve
yürüyüşçülerin zorlu hava koşullarında konaklayabilecekleri 8
kişiye kadar konaklama alanı bulunan hem de park çalışanlarının
kullanımı için alan ayrılmış bu yapı, bunca fonksiyonu son derece
akıllı olarak bir raya getiren kompakt kütlesi ile dikkat çekiyor.
Yapının 2027 yılında tamamlanması bekleniyor.
Snøhetta, mobilyadan aydınlatmaya kadar uzanan yelpazede ürün
tasarımları gerçekleştirirken ofisin yenilikçi malzemeler için
kurduğu iş birlikleri de oldukça önemli ve tasarım dünyası için
kapı açıcı nitelikte. Norveçli start up NoMy ile birlikte
geliştirdikleri miselyum paneller akustik bir mekan tasarımı
malzemesi olarak tasarlanmış. Birlikte Stokholm’de EY Dobermann
Sally Lab’in mekan tasarımlarında kullanmışlar bu panelleri.
Miselyum gerçekten de en dikkat çekici yeni malzemelerden biri ve
dünyanın pek çok köşesinde çeşitli girişimler art arda yapılıyor.
Ben de elimden geldiğince bu çalışmaları içerik olarak sunmaya
çalışıyorum; bunları okumak/dinlemek isteyenler bana ulaşırlarsa
linklerini iletebilirim. Ofisin bir diğer yeni malzeme odaklı iş
birliği 2021 yılında Studio Plastique ile gerçekleşmişti. Bu iş
birliğinden tık plastiklerin içinde bulunduğu eşsiz cam karolar
tasarlanmıştı. Bu karolar bize yeniden dönüştürülen nesnelerin de
belirli renk ve estetik kalıpların dışına çıkabileceğini
gösteriyor. Bu projeyi sonradan İtalyan seramik karo imalatçısı
Fornace Brioni ele aldı; ürün Forite ismini taşıyor.
Snøhetta tarafından İtalyan Lodes markası için tasarlanan
aydınlatma armatürü Volum, geleneksel küre biçimli glob aydınlatma
formunun çağdaş bir yorumu. Çok dikkatlice bozulan eğimler
sayesinde bozulmuş olan bu küre aşırı bir deformasyon sunmuyor;
diğer yandan da farklı formu ile geleneksel küre formunda
aydınlatma kullanmak isteyen ama bunu biraz daha gelecekçi bir
tavra taşımayı isteyen tasarım anlayışını simgeliyor. Bana göre
ortaya çıkan zamansız bir klasik. Ürünün videosunu şuradan izleyebilirsiniz.
Ofisin pek çok etkileyici sergi tasarımının yanında
gerçekleştirdikleri iç mekan tasarımlarında da İskandinav yaşamının
dingin, huzurlu, abartısız kültürünü görmek mümkün. Son yıllarda
beni en çok etkileyen projelerden birinde daha Snøhetta imzası var.
2019 yılında açılan ve dünyanın ilk su altı restoranı olarak
tanıtılan Under. Norveç’in güneyindeki en uç noktada konumlanan bu
yaklaşık 500 m2 lik restoranın tasarımı için zıtlıklardan ilham
alınmış. Kara ile deniz, üsteki alttaki gibi kavramlar metaforik
olarak tasarım senaryosunda etkili olmuş. İnsanlar merdivenlerden
denizin altındaki bu restorana inerken, tekstil duvar panellerinde
güneşin denize batışını andıran renklerle karşılanıyorlar. Bu
paneller tekstilin dünyaca ünlü markası Kvadrat tarafından
üretilmişler ve aynı zamanda su altı deneyimindeki efekti sağlamak
üzere akustik yüzey görevi üstleniyorlar. Ahşap ağırlıklı iç mekan
tasarımında yerel bir marangoz olan Hamran ile iş birliği yapılmış.
Restorana özel olarak tasarlanan sandalyeler bir ağacın dallarından
esinleniyor; masif ahşaptan kusursuz işçilik ile üretilmişler.
Projenin eşit derecede önemli bir parçası da binanın deniz
araştırmalarına sunduğu katkı. Restoranın cephesine ve dışına
yerleştirilen kameralar ve diğer ölçüm araçları aracılığıyla deniz
biyolojisi ve balık davranışlarını inceleyen araştırma ekiplerine
data sağlanıyor. Araştırmacılar böylece, restoran çevresinde
yaşayan türlerin popülasyonunu, davranışlarını ve çeşitliliğini
kameralar ve canlı gözlem yoluyla belgelemeyi amaçlıyor.
Araştırmanın amacı, önemli deniz türlerinin popülasyon
dinamiklerini düzenli olarak izleyen makine öğrenimi araçlarına
programlanabilecek verileri toplamak ve böylece resmi deniz
kaynakları yönetimini iyileştirmek için yeni fırsatlar yaratmak
olarak belirtilmiş.
Bu restoran bir ilk olma özelliği taşıyan fikrinden de ötede,
çevre tasarımından mimarisine, iç mekan tasarımından mobilyalarına,
dünyanın en uzman kuruluşları tarafından gerçekleştirilen
aydınlatma tasarımına, şef Nicolai Ellitsgaard önderliğindeki
mutfağına dek tasarımın bütüncül yaklaşım ile insanlara nasıl üstün
nitelikte bir deneyim sunabileceğinin bir ispatı olarak çağımıza
katkı sağlıyor.
Ofisin kurucu ortağı Kjetil Trædal Thorsen, FRAME dergisi
tarafından verilen “Ömür Boyu Başarı” ödülünü 24 Ekim tarihinde
Hong Kong’da gerçekleştirilen tören ile aldı. Ödülün kendisine,
sadece gerçekleştirdikleri çevre duyarlı projelerle değil bu
projelerdeki demokratik yaklaşım, harcanan enerji miktarına
gösterilen özen ve bütüncül bakış açısı için verildiği çok açık.
Thorsten ödül ile birlikte şunları söyledi:
“Son 35 yıldır tanıtmaya ve üzerinde çalışmaya çalıştığımız
şeyin ödüllendirmesi beni heyecanlandırıyor. Bu tamamen kolektif
bir çabanın sonucu. Farklı mesleklerde olup, birlikte çalışma
yollarına ve sürdürülebilirliğin tüm yönlerine odaklanma ile
ilgili. Ödüller, geriye ama çoğunlukla ileriye bakmanızı sağlar ve
gelecekteki çalışmaları teşvik eder.”
Her birimize ilham olması dileği ile.