Tasarımın radikal ustası yaşama veda etti: Gaetano Pesce
Pesce'nin eserleri cesaret, özgünlük ve duygusal derinlikle karakterize. Tasarımları geleneksel sınırları aşıyor, sanatı, mimarlığı ve işlevselliği uyumlu bir şekilde birleştiriyor. Deneyime yönelik cesur yaklaşımı ve tasarımla hikaye anlatmaya olan bağlılığı, yaratıcılığın ve inovasyonun neredeyse bir rehberi olarak düşünülebilir.
Mimar ve tasarımcı Gaetano Pesce, 4 Nisan günü yaşama veda etti. Daha önce aramızdan ayrılan çağdaşları ile birlikte bu haber bana iyiden iyiye bir devrin kapandığını hissettirdi. Bu devir, sanayi devrimi sonrası gittikçe artan üretim ve bununla birlikte başta İtalya olmak üzere tüm Avrupalı şehirlere ve Amerika’ya yayılan endüstriyel ürün tasarımının, bu ürünlerin konumlandığı mekanların ve mekanları sarmalayan yapıların, yapılara kucak açan kentlerin tasarımının göndemde olduğu, geliştiği bir dönem; belki de tasarımın altın çağı.
Gaetano Pesce - bu tanımımı sever miydi bilmem ama - bir Rönesans adamıydı bana göre çünkü çalışmaları mimarlık, şehir planlama, iç mekan, sergi ve endüstriyel tasarım alanlarında sınır tanımıyor, sadece tasarımı sunmuyor mutlaka bir politik mesaj içeriyordu ve aynı zamanda, İtalya’da doğup Amerika’da yaşayan biri olarak çok kültürlülüğü ile Amerika Birleşik Devletleri’nden, Avrupa, Latin Amerika ve Asya'ya dek uzanıyordu.
Tüm yaşamı ve kariyeri boyunca ilkelerini ortaya koymaktan ve bunları savunmaktan çekinmedi. Örneğin modernism ona göre bir stil değil bir yöntemdi. Bugünü yorumlamak ve geleceği düşlerken bireyselliğimizi korumak ve kutlamak için modernist düşünceye sahip olmalıydık.
1939'da İtalya'nın La Spezia kentinde doğan Pesce'nin sanatsal yetenekleri genç yaşta ortaya çıktı, farklı sanat ve tasarım formlarıyla deney yaptı. Geleneksel olmayan yaratıcılık yaklaşımı, onu akranlarından ayırdı ve özgün tarzının temelini attı. Üniversiteden sonra, Pesce kendi vizyonunu ifade etmek için farklı ortamları ve teknikleri keşfetme yolculuğuna çıktı.
1963 yılında Venedik Üniversitesi Mimarlık Bölümünü bitirdikten sonra Bauhaus'u örnek alan bir erken dönem OpArt sanat kolektifi olan Gruppo N'e katıldı.
Uzun ve parlak kariyeri boyunca, Pesce tasarım dünyasında unutulmaz bir iz bıraktı. "Up" serisi sandalyeleri ve "Fish Design" koleksiyonu gibi ikonik eserleri, dehası ve sanatsal cazibeleri ile zamansız klasikler haline geldi. Pesce'nin eserleri, dünyanın dört bir yanındaki prestijli galeri ve müzelerde sergilendi ve provokatif temaları ve canlı estetiğiyle izleyicileri büyüledi. Böylece Pesce, geleneksel mobilya ve mimari kavramlarına meydan okuyan yenilikçi ve alışılmadık tasarımlarıyla tanınır bir isim oldu. Ölümünün ardından atılan manşetler onun çağdaş sanat ve tasarım dünyasında gerçek bir isyankar olduğuna dikkat çekiyor.
Mimarın en ikonik ürünü UP serisi, 1969 yılına ait bir tasarım. Benzersiz şekilleri ve malzemeleriyle geleneksel mobilya tasarımı kavramlarına meydan okuyan bir sandalye ve kanepe koleksiyonundan oluşan bu seri, tümüyle alışkanlık yıkıcıdır. Meslek yaşamım boyunca sayısız kez karşılaştığım, oturunca kalkmak istemediğim Up ile en son 2019 yılında Milano’da Duomo’nun önündeki devasa enstalasyonu ile buluşmuştum. Üzerine dev iğneler batrılmıştı ve ten rengindeydi. Zaten mimar bu tasarımını dolgun ve doğurgan bir kadını simgeleyecek biçimde ortaya çıkarmıştı. Coğrafyamızın eski Bereket tanrıçası Kibele’nin çağdaş mobilya yorumu da denilebilir Up’a. Koltuğa bağlı olan küre formundaki ayak pufu ise bu kadının bileğine bağlı bir prangayı temsil eder. Genetik rolü ve bu rolün getirdiği fiziksel özellikleri ile bir kadın aslında asla özgür değildir ve adeta yaşam boyu süren mahkumiyetinde bileğindeki zincir ile demir gülleye bağımlıdır. Pesce bu dramatik gerçeği bizlere en neşeli, en renkli en çılgın biçimde sunar; öyle ki, kimileri için bu sadece yumuşak ve yuvarlak bir koltuktan öte değildir; tıpkı yaşamın içinde anlam arayanlar ve yaşamı dümdüz yaşayıp geçenler gibi, Up serisi de hayatın akışı içinde her iki ayrı uçta var olur.
Mimarın diğer başlıca tasarımları arasında 1987 tarihli ve keçe malzemeden Cassina tarafından üretilen Feltri sandalye, Pratt enstitüsü için reçineden imal edilmiş olan Pratt sandalye, 2003 yılında sunduğu Nobody's Perfect Sofa (Kimse mükemmel değil) isimli kanepe, 2012 yılında yarattığı heykelsi Moloch Masa, eğlenceli ve renk cümbüşü olan 2017 tarihli Don't Forget to Remember Chair (Hatırlamayı unutma) isimli sandalye ve reçineden üretilen çok sayıdaki vazo ve kap gibi nesnelerden oluşan Fish serisi gibi pek çok radikal ürün var. Bunların aykırı formları, renkleri ve malzemeleri kimileri için bu tasarımları kitsch yapıyor olsa da tasarım tarihi Pesce’yi duyguların ve radikal mobilya tasarımının şairi olarak hatırlayacaktır; en azından ben öyle yapacağım.
Pesce'nin eserleri cesaret, özgünlük ve duygusal derinlikle karakterize. Tasarımları geleneksel sınırları aşıyor, sanatı, mimarlığı ve işlevselliği uyumlu bir şekilde birleştiriyor. Geleneksel olmayan malzemeleri ve deneysel teknikleri kullandığı için bu üretimler tasarımın konvansiyonel kavramlarını sorguluyor, izleyicileri çevrelerindeki dünyayı sorgulamaya ve yeniden değerlendirmeye teşvik ediyor; kullanıcılara ise yepyeni bir deneyim öneriyor.
Deneyime yönelik cesur yaklaşımı ve tasarımla hikaye anlatmaya olan bağlılığı, yaratıcılığın ve inovasyonun neredeyse bir rehberi olarak düşünülebilir. Ona göre sanat, tasarım ve endüstri arasındaki sınırlar onun için önemsizdir, çünkü sanat kesinlikle yaratılan ve bir kaide üzerine konulan bir şey değildir: Sanat bir üründür, içinde yaşadığımız zamanın ihtiyaçlarına verdiğimiz yaratıcı yanıttır.
Bir kalp krizi ile gelen beklenmedik ölümüne dek Pesce, tasarım dünyasında bir öncü olarak, gelecek kuşak sanatçılara ve yaratıcılara ilham vermeye devam etti. Önemli tasarım etkinliklerinde yarattığı enstalasyonların her biri onun felsefesini yeni nesillere aktardı.
Bu dünya çapındaki yaratıcı, tüm gün stüdyosunda oturup ilham bekleyerek, bu eserleri yarattı diye de düşünülmesin. Pesce yaşamını sürekli olarak öğretime ve yeni nesillerle buluşmaya adadı. Fransa'nın Strasbourg kentindeki Institut d'Architecture et d'Etudes Urbaines'de 28 yıl, Pittsburgh'daki Carnegie Mellon'da, Milano'daki Domus Academy'de, Hong Kong Polytechnic'de, Sao Paulo Mimarlık Okulu'nda ve Venedik, Londra, Helsinki ve Paris'te yaşadıktan sonra 1980'den beri evinin bulunduğu New York'taki Cooper Union'da sürekli olarak mimarlık dersleri verdi.
Tasarımcıdan güç aldığım en önemli yaşam mottolarımdan biri, tekrarın gereksizliği üzerine. Pesce, “Yaşamda tekrar bir felakettir” diyor ve ben de buna tümü ile katılıyorum. Mimarın yaşama yorumladığı bu bakış açısı onun tasarım tercihlerine de etki ediyor. Örneğin gridleri (ızgara/kafes örüntü), 90 derecelik dik açıları, çerçeveleri hiç sevmez ve kullanmaz. Düzenin totaliterlikle eş olduğunu savunur ki buna katılmamak mümkün değil.
Bir kaç yıl önce kendisinden Aspen Sanat Müzesi için bir sergi istenmiş. Ünlü mimar Shigeru Ban tarafından tasarlanan bu yapının cephesi ritmik bir doku ile kaplı, Pesce olmaz demiş. Sonra da çözümü tüm bu cepheyi şişme bir dağ kütlesi ile kaplayarak bulmuş. Sergisini açacağı yapının cephesindeki tekrarı, dokuyu bile görmeye tahammül edememiş. My Dear Mountains isimli bu son sergilerinden biri şimdi, daha kıymetli. Mimar bu serginin açılışında kendini şu sözlerle ifade ediyor:
“Uzun zamandır mimarlığın, inşa edildiği yere saygı duyan ve onu temsil eden bir sanat olması gerektiğine inanıyorum. Uluslararası üslubun mirası varlığını sürdürmeye devam ediyor ve bu noktada sadece “şey”lerin dekoratif yönüne ait olan ve içinde yaşadıkları gerçekliği, kimliğini, coğrafi konumunu vb. belgelemekten kaçınan binalar üretiliyor. Başka bir deyişle, mimarlık olarak adlandırdığımız pek çok yapı, bunun yerine edilizia (ticari amaçla yapılan bina) kategorisine aittir. Bunun nedeni, inşa etme sanatının dünyanın çeşitli gerçekleriyle bağını yitirmiş olması ve çoğu mimarın projeleriyle estetik ve modaya uygun bir imaj arayışına daha fazla önem vermesidir. Şimdi Aspen Sanat Müzesi projesine gelecek olursak, soyut ızgaralardan oluşan cephelerinin bu kentsel alanın muhteşem ve özgün doğasını hiçbir şekilde temsil etmediğini gördüm. Bu nedenle, kitsch bir imaj elde etme riskini göze alarak, eleştirdiğim cepheleri kapatarak, onların yerine 1971'de Amerika Birleşik Devletleri'nde ziyaret ettiğim ilk şehir olan Aspen'de geçirdiğim unutulmaz bir dönem boyunca hayran olduğum ve yıllar boyunca geri dönme zevkini yaşadığım manzaraya yakın bir manzara koyacak bir projeyi tercih ettim. (Gaetano Pesce, Eylül 2021)
Pesce'nin kariyeri elli yılı aşkın bir süreyi ve neredeyse her mecrayı kapsıyor, nesneler arasında akıcı ve eğlenceli bir şekilde hareket ediyor. Tutarsızlığı bir erdem haline getiren Pesce, yıllar boyunca kitlesel-endüstriyel üretim ve ticari dağıtım sektörlerinden bağımsız kalarak sanatçı ve entelektüel duruşunu ön planda tutan bir isim olarak hafızalarımıza yerleşiyor.
Piyasa eğilimlerini ve taleplerini karşılamaktan ziyade çeşitliliği ve çoğulculuğu teşvik eden kültürel değerleri tanıtmakla ilgilendi. Tasarımları, dünya genelindeki birçok çağdaş bina ve ürünün tek tip estetiğini bozan ve buna meydan okuyan figüratif ve genellikle organik nitelikleriyle bize göz kırptı. Pesce'nin başka bir mottosu, mimarinin, içinde yaşayanların kendine özgü bir portresi olması gerektiği ve ben de bu bakış açısını tüm mesleki bakışımda ve yaşadığım mekanlarda, onu tanıdıktan sonra coşku ile selamladım.
Artık aramızda olmayan Pesce'nin mirası, özgün yaratımın sınırları olmadığını ve hayal gücünün dünyayı derin şekillerde dönüştürebileceğini hatırlatacak.
Hoşça kal büyük usta.
Dip not: Pesce'nin çalışmaları New York ve San Francisco MoMa, New York Metropolitan Müzesi, Almanya Vitra Müzesi, Londra Victoria ve Albert Müzesi, Paris Pompidou Merkezi ve Louvre Müzesi gibi dünyanın en önemli müzelerinin 30'dan fazlasının daimi koleksiyonunda yer almakta ve dünya çapındaki galerilerde sanat sergileri açmaktadır.
Ödüllü tasarımları arasında 1993 yılında prestijli Chrysler İnovasyon ve Tasarım Ödülü, 2006 yılında Architektur and Wohnen Yılın Tasarımcısı Ödülü ve 2009 yılında New York'taki Fashion Institute of Technology'den Lawrence J. Israel Ödülü bulunmaktadır.