Taştekin’in tarafsızlık kisvesi yahut bilinçaltı sürtmesi
Objektif gözüküp bir tarafa fiske, diğer tarafa Osmanlı tokadı vuran bu tür yazılar etik olarak ciddi sorunlar içermekte. Hillary Clinton’ın e-mail skandalıyla Trump’ın bütün skandallarına aynı ağırlığı vermenin sonuçlarını daha yeni tecrübe ettik zira.
Burak Tekin
Dün Duvar gazetesinde Taştekin’in Fransız başkanlık seçiminin ikinci turunda yarışan iki adayı mukayese eden bir yazısı yayımlandı. Taştekin görünüşte iki adaya da eşit mesafeli duran bir diskur benimsese de, yazıda iki adayı ve söylemlerini betimleyen sözcüklerin niteliği arasında dağlar kadar fark vardı. Bu tercihin bilinçli mi, bilinçaltısal mı olduğunu bilmek mümkün değil, lâkin ABD başkanlık seçimi sürecinde de başka bir hâli görünen bu “iki adaya da eşit mesafeli durma” yanılgısının sonuçları ortadayken Taştekin’in yazısına sağlam bir şerh düşülmeli ve yazının analizi yapılmalı kanaatindeyim.
Daha başlık altı paragrafındaki ikilik bize yazının tonu hakkında ipuçları veriyor aslında. Taştekin küresel ve yerel tezatını destekleyici sıfatlar olarak Macron’a “cambaz”, Le Pen’e ise “inatçı”yı münasip görmüş. İnatçılığın fazilet olarak görülebileceği durumlar dahi mevcutken cambazlık müessesesinin benzer bir toleransa maruz olmadığı malum.
Aslında bu tezata fazla mana bulmamak olası. Fakat müstesna bir durum değil. Taştekin, Le Pen’in aşırı sağ çizgisine değinirken hep bir niteleyici kullanmak zorunda hissetmiş kendisini. “Adı ‘aşırı sağ’a çıkmış”, “Le Pen’i ‘aşırı sağcı-faşist’ yapan” gibi. Bunu da kâfi bulmadığı için bir paragrafa şu cümleyle başlamış: “Bir siyasi lider ‘aşırı sağcı’ ve ‘göçmen karşıtı’ diye tanımlanınca, ister istemez insanın gözünde şeytanileşiyor. Fakat…” Devamında da “ana akım medyanın kara çaldığı” niteleyicisini eklemeyi ihmal etmemiş.
Aynı paragrafta ilginç istatistiki gözlemler var. Taştekin Le Pen’in hem Müslümanlardan, hem Yahudilerden destek gördüğünü belirtiyor (o kadar da endişelenmeyin!), zira 2012’de Müslümanların oyunun bir çalışmaya göre %4’ünü almış. Herhangi bir anket çalışmasının istatistiki anomalisi olacak kadar düşük bir orandan ana akım medya mübalağası görmek nasip olabilmekte imiş demek ki. Akabinde Yahudilerin “ezber bozucu” desteğine değinmeyi de ihmal etmeyen Taştekin, bu gözlemini istatistik ile desteklememiş bu sefer. (Not: Buradan bu grupların desteğinin var olmadığını savladığım anlaşılmasın. Kocası belgesiz göçmen olduğu hâlde Trump’a oy veren ve kocası sınırdışı edilen ABD’li hikâyesi okumuştum geçen ay. Seçmen tercihi komplike bir süreç.)
Yazının ikinci bölümüne, ekonomik mukayeseye geri dönelim. “Sermaye ve medyanın parlattığı” Macron Taştekin’e göre -kelime kelime alıntılıyorum- küreselci, sermayenin adamı, (komplo endüstrisinin favori ailesi) Rothschilds [sic]’da yatırım bankeri (bankacı yerine banker tercihi de ilgi çekici), piyasacı, Bush’un fino köpeği Blair’ı ve tecavüz skandalları olan Strauss-Kahn’ı anımsatıyor. Peki ya Le Pen? Onun “söylem ve vaatlerinde milliyetçilik, yerellik, ulusal egemenlik ve korumacılık vurgusu öne çıkıyor,” aynı zamanda ekonomide “vatansever”. Le Pen’in bu söylemleri tuhaf bir şekilde tarihten hiçbir lideri anımsatmıyor Taştekin’e.
Diğer konu başlıklarında Macron’un uyandırdığı Russofobik hissiyata, Ortadoğu’da müdahaleciliğine doğrudan değinilirken göçmen politikası hususunda Le Pen için gene bir niteleyici devreye giriyor: “Yaygın olarak ‘göçmen ve yabancı karşıtı’ olarak anılan”. Yazıda Le Pen’e Macron ile aynı sertlikte vurulan tek yer Le Pen’in Cezayir’deki sömürgeci tarihe yaklaşımı. Yazının geneline bakınca şaşırtıcı bir gelişme.
En sondaki Fox News, ya da Ahmet Hakan tarzı “sadece soruyorum” bitirişi de güzel bir final olmuş: “Macron’ın küreselleşmeci azgın politikaları işçiler, memurlar, çiftçilere gelecek sunmuyor. Peki, Le Pen’in popülizmi sunuyor mu? Fransa, Brüksel’de çöreklenen oligarşiden kurtulunca yerli oligarklardan da kurtulmuş sayılacak mı?”
Başta da belirttiğim gibi, Taştekin’in bu tutumuna bir niyet atfetmem söz konusu olamaz. Fakat objektif gözüküp bir tarafa fiske, diğer tarafa Osmanlı tokadı vuran bu tür yazılar etik olarak ciddi sorunlar içermekte. Hillary Clinton’ın e-mail skandalıyla Trump’ın bütün skandallarına aynı ağırlığı vermenin sonuçlarını daha yeni tecrübe ettik zira. Taştekin’in arzusu bu yöndeyse başarılı bir yazı gerçi, fakat bu satır aralarının altını çizmek de modern zamanlarda bir vatandaşlık görevi oldu artık.