Geçtiğimiz haftanın iki önemli gelişmesi Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) başkanı Hafize Gaye Erkan’ın sunduğu Enflasyon Raporu ve hemen arkasından TCMB başkan yardımcılığına yapılan yeni atamalardı.
Enflasyon Raporu ve sonrasındaki basın toplantısında, TCMB’nin faiz artırılmasındaki ihtiyatlı tutumunun teyit edilmesi ve Erkan’ın ifade ettiği ‘dinamik optimizasyon’ çerçevesi öne çıkan iki husustu. TCMB’ye yapılan yeni atamalar ise, Altılı Masa muhalefetinde büyük bir heyecan dalgası yarattı. Hatta ileri gidip, TCMB’nin artık siyasi iktidardan bağımsız davranabilme kabiliyeti kazandığını ima edenler dahi çıktı.
Bu haftaki yazıda bu iki gelişmenin, geçen haftaki yazımda işaret ettiğim AKP’nin şekillenen yeni rotasında nereye oturduğunu ele alacağım.
DİNAMİK OPTİMİZASYONUN EKONOMİ POLİTİĞİ
TCMB başkanı Erkan, Enflasyon Raporu’nu tanıttığı basın toplantısında TCMB’nin para politikası duruşunu şöyle açıklamıştır: ‘tüm araçlarımızı bütüncül bir anlayışla ve kararlarımızın olası etkilerini dikkatle analiz ederek ve optimize ederek kullanıyoruz’. Benzer şekilde açıklamasının sonunda da ‘kararlarımızın, enflasyon, piyasalar, parasal ve finansal koşullar üzerindeki etkilerini sürekli ölçerek, parasal sıkılaştırma sürecini dinamik olarak optimize edeceğiz’ ifadesini kullanmıştır.
Erkan dinamik optimizasyon kavramını TCMB’nin neden sert bir faiz artışı yapmadığını açıklamak için kullanıyor. Erkan’a göre ılımlı faiz artışı, miktarsal sıkılaştırma ve makro ihtiyati düzenlemelerdeki sadeleştirmelerden oluşan adımların sonuçlarının görülmesi ve yeni adımların bu sonuçlara göre tasarlanması, takip ettikleri yolun genel çerçevesini oluşturuyor. Bu tip ihtiyatlı yaklaşım, sert faiz artışının gerek bankacılık sisteminde, gerekse finans dışı sektörlerde getirebileceği büyük sorunlardan kaçınmayı amaçlıyor. Ancak bu dinamik optimizasyon çerçevesi, esas olarak iktidarın karşılaştığı ekonomi-politik açmazlar nedeniyle ortaya çıkıyor.
Bu açmazın bir yanında, iktidarın sert faiz artışının neden olabileceği kredi çöküşü, firma iflasları, ekonomik kriz ve işsizliğin artması gibi sonuçlardan korunma isteği var. Ancak diğer yanda da, ekonomik büyümenin sürmesi için gerekli olan dövizin temin edilmesi zorunluluğu var. Döviz ihtiyacının karşılanmasının en kestirme yolu sert faiz artışları ile sermaye girişlerinin sağlanması. Geçen haftaki yazıda da belirttiğim gibi böyle bir faiz artışı kredi çöküşünü getirebilir.
Bu nedenle, optimize edilecek olan sadece para politikası değil. Yeni atamalarla desteklenmiş TCMB’nin çözmekle yükümlü olduğu daha bütünlüklü ‘optimizasyon’ problemi, AKP’nin 2024 yerel seçimlerini kazanması için gerekli olan ekonomik koşulların hazırlanmasıdır. Dahası, farklı sermaye fraksiyonlarının taleplerini optimize etmek de, TCMB’nin önde gelen görevlerinden biri olacak.
TCMB’YE YENİ ATAMALAR
Cevdet Akçay, Fatih Karahan ve Hatice Karahan’ın TCMB başkan yardımcıları olarak atanmaları, muhalefet cephesinde özellikle de liberal saflarda büyük heyecan yarattı. Tıpkı Mehmet Şimşek’in Hazine ve Maliye Bakanlığına atanması sırasında olduğu. Bu konunun üzerinde biraz durmak gerekiyor, zira mesele epey ilginç olmaya başladı. Örneğin CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu bu süreci, “Merkez Bankası nihayet asli görevini hatırlamış görünüyor” şeklinde yorumladı.
İktidarın muhalefet içinde bu kadar kolay destekçi yaratabilmesinin gerisinde, şu yatıyor: Ana-akım muhalefet, seçim öncesinde vaatlerini ekonomide eski normallere dönmek üzerine kurdu. Altılı Masa’nın ekonomiyle ilgili sözcüleri, liyakatli atamaları sanki AKP yönetimi yapamazmış, sadece muhalefet iktidara gelirse yapabilirmiş gibi koydu.
Dahası, Altılı Masa muhalefeti, düşük faiz politikasının, bir bilgi eksikliği ya da ekonomi yönetiminde yer alanların yanlış bilgileri nedeniyle ortaya çıktığını ileri sürdüler. Yani ‘liyakat’ eksikliği ekonomik sorunların temel gerekçesi olarak gösterildi. Bu argümana göre temel sorun liyakatsiz kişilerin yönetimde olmasıydı. Tespit bu olunca çözüm basitti: Liyakat sahibi teknokratlar ekonomi yönetimine alınırsa sorun çözülecekti. Bu yaklaşımda pek çok sorunlar var. Ama konumuz itibariyle en göze çarpanı şu: Ekonomiyi basitçe teknik bir uygulama alanı olarak görme hatası. Halbuki, ekonomi, her yerde ve her zaman, ekonomi-politiktir. Yani bu yaşananlar, başımıza bilgisizler, liyakatsiz kadrolar yönetim pozisyonunda olduğu için gelmedi. Erdoğan yönetimi seçilmek için ne gerekiyorsa onu yaptı: Enflasyon şokuna rağmen büyüme ve istihdam arttı, daha fazla insanın daha ucuza çalıştığı bir düzen yaratıldı.
Muhalefetin dönmeyi vaat ettiği politika çerçevesi ise, zaten Erdoğan’ın 2000’lerde uyguladığı çerçeveydi. Orada keramet Ali Babacan’da değildi. Dönemin konjonktürü gereği takip edilen iktidar stratejisi IMF programının devam ettirilmesi ve AB’ye üyelik gibi ‘çifte çıpa’ ile desteklenmiş, (i) siyaseten devletin ‘eski sahipleriyle’ mücadeleyi önceleyen, (ii) ekonomik olarak da sermaye girişlerine dayalı ve iç talep çekişli bir büyüme koalisyonunun kurulmasına olanak sağlayan bir ekonomik çerçeveye dayanıyordu. Burada siyasi karar Erdoğan’dadır, Babacan ve Şimşek uygulayıcıdır. Bu açıdan bakıldığında Kavcıoğlu ile Şimşek çok farklı değildir. Zira Kavcıoğlu da, 2023 seçimlerini getiren ekonomi politikasının uygulayıcısıdır.
Peki, TCMB’ye yapılan yeni atamalar muhalefetten neden alkış alıyor? Bunun nedeni, zaten Altılı Masa’nın ekonomi vaatlerinin liyakatli kadroların atanmasından ibaret olmasıdır. Temel talep bu olunca, iktidar açısından bu talebin içerilmesi hiç de zor değil. Son atamalarla gördük ki, seçim öncesinin liberal muhalefeti hızlıca iktidar saflarına katıldı.
Son olarak bir hususu vurgulayarak bitirmek istiyorum. Kimse şöyle bir hayale kapılmasın: Yeni atanan uzmanlar, iktidara zaten yapacağı şeylerin dışında bir şey yaptıramaz. Bu söz konusu değildir. Yeni atamalar, Erdoğan yönetiminin zaten takip etmeye karar verdiği rotanın daha iyi uygulanmasını sağlayabilirler, o kadar. Dahası, yeni atamalar AKP’nin meşruiyet alanını genişletmeye yarar. Örneğin kemer sıkma politikalarının toplumda kabul görmesi için kamuoyu oluşturur. Bu açıdan bakıldığında yeni atamaları alkışlayanlar, AKP’ye taze destek sağlamış oluyorlar, bilmem farkındalar mı?