‘Tehlikeli’ bir rapçi: Ezhel
Ezhel’in kurduğu büyük masa, gösterişli mekân ve buna rağmen o ihtişamlı salonda çiğ eti tek başına yemesi “yok etmenin şanlı bir eylem” olduğunu düşünenlerin yalnızlığı olarak değerlendirilebilir.
Ezhel yeni teklisi Sakatat’la yine gündeme bomba gibi düştü. Yine diyorum, çünkü uzun zamandır yazdığı, söylediği her şarkıyla gündemi etkiliyor. Seveni çok ama rahatsız ettiği, huzursuz ettiği bir kesim de var. Sadece şarkıları değil, varlığı da “tehdit edici bir unsur” olarak görülüyor. Tarih boyunca muhalefet edenler, sisteme karşı gelenler hep tehlikeli görülmüştür, bu yeni bir şey değil kuşkusuz. Ama son yirmi yıldır Grup Yorum dışında hiçbir müzisyen bu denli rahatsız etmemişti güce doymayanları. Rahatsız olmakta haksız da sayılmazlar. Çünkü karşılarında, hem sesiyle hem sözüyle hem de tavrıyla kolay kolay sindiremeyecekleri biri var. Korku ne kadar bulaşıcıysa cesaret de öyledir. Üstelik müzik gibi, büyük bir kitlesi olan, popüler bir alanda söylüyorsanız sözünüzü, o söz dalga dalga yayılır. Hadi buna “titreşim hareketi” diyelim. Ses dalgası da öyle oluşmaz mı? Bir tek hareket, titreşim için yeterlidir. Titreşim bir kez başladı mı, ortaya çıkan enerji ortamdaki tüm parçacıkları etkiler. Kısacası, fizikte nasılsa hayatta da öyledir. Aynıdır.
Ses önemlidir, söz önemlidir ama kullandığımız dil, en az onlar kadar önemlidir. Anlam, söylemlerimizle yaratılır. Ezhel’in bu yeni şarkısındaki söylem ve bu doğrultuda oluşturduğu anlam, önceki şarkılarından çok da farklı değil. Ancak çok daha sert ve irkiltici! Bu irkilme duygusunda, şarkının klibinin de rolü büyük. Et, önemli bir simge olarak yer alıyor şarkıda. Ancak, etin tek bir göndermesi yok. Etin merkeze alınması, etin politikası üzerinden erk’i işaret etmesi anlamına geliyor. Kullandığı bir çok yan anlamla da şarkının meselesini güçlendiriyor. Klipte kullanılan semboller ve metaforlar da anlamı güçlendirmekle kalmıyor, aynı zamanda çoğaltıyor. Kasap, mezbaha gibi semboller; ezenle ezilen, güçlüyle güçsüz, kurtla kuzu, avla avcı karşılaştırmalarına olanak sağlıyor. Ayrıca, kanlı, çiğ etin yenmesi ve bedenin parçalanması, iktidar ve güç ilişkisine sert bir eleştiri niteliğinde.
Şarkıya adını veren Sakatat’ın anlamı malum, insanın hayvana karşı beslediği bitmeyen, ezici iştahı da. Bu saldırgan iştahın dönüşümü, insanın insanı da aynı mantıkla ve tahakkümle yemesi olarak ortaya çıkıyor şarkıda. Ya da sistemin, gücü elinde tutanların vahşeti diyelim.
Ezhel’in şarkısında kurduğu büyük masa, gösterişli mekân, buna rağmen o ihtişamlı salonda çiğ eti tek başına yemesi “yok etmenin şanlı bir eylem” olduğunu düşünenlerin yalnızlığı olarak değerlendirilebilir. Masada başka servisler de bulunmasına rağmen başka kimsenin olmaması, eti tek kişinin yemesi, aynı zamanda zulümle gelen gücü de işaret ediyor. Büyük masa sistemin ve yürütücülerinin temsili olarak yer alıyor şarkıda. Kurtlar sofrası bir anlamda. Avlanan ve avını yiyen iktidarların açlığı ve şöleni bu.
Et aynı zamanda beden ve iktidar ilişkisine de bir gönderme olarak okunabilir. Mesela, şarkıda geçen “beynimi yer kebap gibi” sözü beden üzerinden uygulanan politikaları da düşündürüyor. İktidar aygıtının yıkıcılığı, insanın işgali, bedenin parçalanması olarak tezahür ediyor. Ki bedenlerimiz doğduğumuz andan itibaren itaat ve tahakkümün bir aracı olarak görülür. Üretici bir güç olarak beden, boyun eğdiğinde sisteme faydalı olacaktır. Beynin, aklın, ruhun, dalağın, böbreğin, etin ve kemiğinle sisteme aitsindir. Ve güçlü olanın elinde lime lime edilirsin. Bedensel şiddetin bir yansıması olarak “eti senin kemiği benim” deyimi de “etin bir yerde kemiğin kimlerde” olarak kullanılmış şarkıda. Bu deyim bu coğrafyaya ait olsa da içerdiği şiddet sadece buraya has değil kuşkusuz. Daha güçsüz ve zayıf olanın otorite karşısındaki teslimiyetini temsil ediyor elbette bu söz. Kişiyi biçimlendirmenin, istediğin kıvama, hizaya getirmenin yolu, bedenin kontrolünden geçiyor. O halde Ezhel’in sorusuna “etin devlete kemiğin aileye” diye cevap vereyim. Ki o sorduğu sorunun cevabını zaten biliyordur.
Ezhel şarkının atmosferindeki distopik dünyanın içine çekiyor sizi. Dünyanın bir mezbahaya döndüğü, herkesin kurban olduğu bu çağda “menüde sen varsın ve alakart” diyerek sesleniyor dinleyiciye. Bu çağın acımasızlığı, baskısı, tüm canlılar üzerindeki şiddeti ve her şeyin online olarak gözümüzün önünde bire bir yaşanmasını da “vahşetin pornosu” olarak değerlendiriliyor şarkıda. Gerçekliği yeniden boyutlandırıyor Ezhel ve anlamı genişletiyor. Çeşitli söz oyunları ve çağrışımlarla da liriğini zenginleştiriyor. Mesela “Bu yamyamlardan gördüğüm işkembe,” sözü dolaylı olarak işkenceyi çağrıştırıyor. Zekice, incelikli ve anlamı ayrıntıda saklı bir çok gönderme var şarkıda. İşin açıkçası şarkının sözleri de, müzikal alt yapısı da, klibi de çok başarılı.
Muhtemelen yeni bir albüm de geliyor Ezhel’den. Bu şarkı, nasıl bir albümle karşılaşacağımız konusunda belki bize bir fikir verebilir. Hazır mısınız duyacaklarınıza?