Tek adamın sorunu: MHP ile de olmuyor, MHP’siz de…

Kökleri, taa cumhuriyet öncesine dayanan kontr-gerilla ilişkileri (hiyerarşisi) AKP döneminde yasal dayanaklarından azade edildi, hiyerarşisi, yönetici kadroları fetöcülere devredildi (bunlar da 15 Temmuz’dan sonra tasfiye edildi). Ama kontr-gerillanın bir bütün olarak dağıtıldığını, kontr-gerilla icraatlarından bir bütün olarak vazgeçildiğini söylemek, elbette safdillik olur.

Yavuz Halat yavuzhalatt@gmail.com

Sanki olacakları önceden görmüş ve uyarısını, taa o zaman, seçimden bir hafta sonra üstelik bayrama denk getirerek yapmıştı Devlet Bahçeli; “Türkiye Cumhuriyeti sandıkta kurulmamıştır. Herkes aklını başına almalı”. Anlamış olmalı “yaşlı kurt”, seçim sonuçlarının kendisini (ve temsil ettiklerini) maskara yapılma riski taşıdığını.

Aslında Türkiye kont-gerillasının onyıllardır ezberidir; seçim önemlidir ama çok da önemli değildir. Seçim ile sağlarsak ne ala, ama olmadı mı, devleti (ve oligarşi içindeki güç dengelerini) başka yollarla da yola getiririz.

Kabul etmek gerekir ki AKP ile daha doğrusu Tayyip Erdoğan ile devletin yeniden yapılandırılmasında “ciddiye alınacak” güç ilişkileri değişti, değiştirildi. Ve bunu seçimler sayesinde, daha doğrusu seçim zaferleri sayesinde yaptı. Her seçim başarısı, kontr-gerillayı “biraz daha” dizayn etmenin meşruiyetini sağlıyordu. O dizayn da bir sonraki seçime yarıyordu.

Kökleri, taa cumhuriyet öncesine dayanan kontr-gerilla ilişkileri (hiyerarşisi) AKP döneminde yasal dayanaklarından azade edildi(1), hiyerarşisi, yönetici kadroları fetöcülere devredildi (bunlar da 15 Temmuz’dan sonra tasfiye edildi). Ama kontr-gerillanın bir bütün olarak dağıtıldığını, kontr-gerilla icraatlarından bir bütün olarak vazgeçildiğini söylemek, elbette safdillik olur.

Merkez, MGK Genel Sekreterliği’nden Saray’a taşındı.(2) Rütbeler, “görev”ler, sıfatlar, ulufeler (hatta mafya tercihleri bile) oradan dağıtılıyor artık. Dolayısıyla Saray’a yakın olmak (elbette aynı zamanda uyumlu olmak) kontralar için bir tercih değil, zorunluluk.

Elbette sandık her şey değil ancak sandık başarısı olmadan devleti dizayn etmeye çalışmak, üstelik karşı tarafta sandıktan çok güçlü çıkan birileri varken “çok riskli” hale gelmişti. Fetö başarısız örnektir. Ama MHP başarılı örnek.

YIL 2016, AYLARDAN TEMMUZ

İlginçtir, MHP’nin, daha doğrusu Devlet Bahçeli’nin, Erdoğan’ın “has adamı” olmasında 2016 yılı eşik oldu. 10 Temmuz 2016’da yapılacak olan MHP’nin 6. Olağanüstü Kongresi’nin “seçimli değil seçimsiz” yapılması, o dönemin YSK’sı sayesinde sağlandı. Hatırlanacak olursa o kongre, seçimli yapılsa idi çok büyük ihtimalle Bahçeli kaybedecek, Akşener (ya da bir başkası) kazanacaktı. Erdoğan’ın YSK’sı, Bahçeli’yi “ipten almıştı”. MHP’de dört tane başkan adayı vardı; Meral Akşener, Sinan Oğan, Ümit Özdağ ve Koray Aydın. İlginç değil mi, şimdiki yerlerini düşününce…

YSK, “10 Temmuz 2016’da kongre yapılamaz” kararı vermişti, ama ilginçtir (beş gün sonra) 15 Temmuz 2016’da darbe girişimi olacaktı. Ne tesadüf! Belki Meral Akşener, o kongrede MHP’nin genel başkanı olsa Fetöcüler darbe yapmaya girişmeyecekti.

MHP, daha doğrusu Devlet Bahçeli, daha doğrusu eski kontr-gerillanın MHP çatısı altına girmiş artıkları, o gün bu gündür Erdoğan’ın yanında, daha doğrusu arkasında nemalanarak saf tutmuş durumda. Diğerleri mi? Kah İYİP’te, kah Zafer’de, kah Vatan’da, kah BAE’de, biraz da CHP’de…

Bahçeli-MHP şemsiyesi altına girmiş olanlar, ödüllerini fazlasıyla aldılar, o günden bugüne. Çarpık ideolojilerini, Kürt düşmanlığı üzerinden tahkim ettiler; devlet bürokrasisini, özellikle İçişleri ve Yargıyı işgal ettiler(3), hatta AYM üyesi pazarlığına giriştiler; mafyayı ulusal düzeyden çıkarıp ulusaşırı merkez oluşturma düzeyine taşıdılar.(4)

***

Neyse tarihsel hikaye çok uzamasın! Ama gelinen noktada “ufak çaplı” bir kriz yaşanıyor. Gelinen nokta; son seçimin sonuçları. Dedik ya, bu ülkede kontr-gerilla bile olsanız, seçim sonuçlarından “ders” çıkarmalısınız!

Çünkü bu ülkede artık Teşkilat-ı Mahsusa ruhunu iliklerine zerk etmiş, Kürtlere karşı savaşta rüştünü astlarına dikte etmiş(5), NATO Karargahı Bürüksel tezgahından onay almış hiyerarşik bir “teamül”, “takip” yok! Tamam, son sözü söyleyen Reis var ama hiyerarşinin, bakan değiştikçe rütbe söküldükçe beslemeler değiştikçe kafaları karıştırıyor!

Sonuçta; Reis de meşruluğunu sandıkta arıyor, sandık başarısı meşruluk sağlıyor! Ya sandıkta tökezlerse?

Ki Mart’ta tökezledi. Sadece o değil MHP de tökezledi. AKP, var olduğundan beri ilk kez ikinci parti konumuna düştü, MHP ise yüzde 5,85 oy (il genel meclisi) alabildi. Şimdi herkes “biraz panik”te; hem Erdoğan hem de Bahçeli (ve çatısı altına girmiş olanlar).

Anlaşıldığı kadarıyla Erdoğan, “ufak çaplı” aramalara başladı bile. Çünkü görüldüğü gibi AKP’nin bu haliyle yüzde 50’yi bulması imkansız. Bir şeylerin değişmesi gerekli! (Politika, kadrolar, yeni ilişkiler, falan)

Bir de MHP var. Ağırlığından fazla yer kaplayan. Tamam karşıdan havlamasındansa bizim kapıya bağlı dursun ama.(6) Çok şey istiyorlar, o çatının altına sığınmış olanlar. Yok AYM üyeliği, yok Soylu yeniden bakan olsun, yok Sinan Ateş davasını kapat falan…

(Sinan Ateş demişken, bu kadar ilgi görmesi bir yana, Özel bile mahkeme kapısından ayrılmamakta, neden öldürüldüğüne ilişkin kimse doğru düzgün bir açıklama yapmıyor. Şu öldürdü, şu sakladı, şu kaçırdı, .. Pekiyi neden öldürüldü? MHP içi bir iktidar kapışması mı? Kimlerle kimler arasında?)(7)

ERDOĞAN’IN DENEMELERİ

Özel-İmamoğlu ikilisinin “sunduğu” normalleşme taktiği denenebilir, değerlendirmesi yapıldı. Zaman kazanmak için uygun bir fırsattı ama birkaç adım atmak gerekecekti; Gezi davasında, Can Atalay’da, kayyumda falan..

Akşener boşa çıktığına göre, acaba şürekasıyla yeni bir “iliştirilme” kurulabilir miydi? Ne de olsa bu zaten yürürlükte olan bir uygulama idi; Hulki Çevizoğlu, Tuğrul Türkeş, Sinan Oğan, Perinçek, Mehmet Ali Çelebi, (say say bitmez).

Teşkilat da ufaktan değiştirilmeye başlanmalıydı. 7 il başkanı değişti, arkası da gelecektir. Bakanlar, yardımcıları, müdürler falan sıraya dizilmeli.

Putin’e gösterilen ihtimam, beklentilerin çok altında kaldı. Nükleer santraller, S-400’ler, Ukrayna arabuluculuğu falan. Karşılığını Suriye’de bile alamadı. En fazla ABD karşısında nazlanmayı pazarladı. Onun da sınırı F-35 bile değil, F-16’da kaldı. Umut Trump artık.

Şu Esad’ın da gideceği yok artık. Anlaşıldı! O kadar afra tafra, o kadar askeri yığınak, o kadar besleme cihatçı, boşa gidecek ama zararın neresinden dönülse kardır. Suriye/Suriyeli gündemini, gündemden düşürmek lazım. Hem şu muhalefetin elinden de alınır bu gündem! Birkaç çıkarucu uzatsa şu Esad!

AB’yi tekrar denesek mi acaba? Eylül 2023’te  "Gerekirse AB ile yolları ayırabiliriz" diyen Erdoğan, Haziran 2024’te “AB’ye tam üyelik stratejik hedefimizdir” diyordu mesela.

MHP’NİN İLETİŞİM KURMA YOLU

Neyse, tek adam bile olsanız, tek adamlığı sürdürmek için yüzde 50’ye ihtiyacınız var, bir de “ekstra işleri” yaptıracak birilerine. Yani MHP gibi birilerine..

Ancak anlaşıldığı kadarıyla MHP çatısı altındakiler durumdan memnun, değişime karşı, ne de olsa onların yüzde 50 derdi yok. Mesajlarını Devlet Bahçeli aracılığı ile de doğrudan postalıyorlar.

Normalleşmeye yanıt; “AK Parti ve CHP ittifak yapsın, 6'lı masa da destek versin”, “Dikkat, temkin ve titizlikle takip ettiğimiz nevzuhur gelişmelerin esrar perdesi aralandığında başka hesapların, alttan alta körüklenen farklı beklentilerin varlığı müşahede ve mütalaa edilmektedir."(8)
Sinan Ateş vukuatına ilişkin; "Bizi terbiye etmeye, manevramızı daraltmaya çalışıyorlar", "Kimin kimlerle iş tutuştuğunu, hangi iftira düzeneklerinin hazırlandığını çok iyi biliyoruz".

AYM’ye yeni atamaların yapılacağı ön süreçte; “Anayasa Mahkemesi ya kapatılmalı ya da yeniden yapılandırılmalı. Hainlerin sırtını sıvazlayan Anayasa Mahkemesidir

Erdoğan ve Özgür Özel zirvesinden birkaç saat önce Bahçeli’nin yaptığı fotoğraflı paylaşım; üzerinde Türkçe 'Allah Bana Yeter' yazan yüzük ile Göktürkçe ‘Allah bana yeter' yazılı rozet. (Göktürkçe mesaj göndermek hangi aklın eseridir? Allahım aklıma mukayyet ol)

Ve basına bolca servis edilen; yapılacak bir kabine değişikliğinde mutlaka Soylu’nun, Yerlikaya’nın yerine geçirilmesi talebi.

Bu sıralama ile gidildiğinde insan düşünmeden edemiyor elbette; Kayseri’de başlayan Suriyelilere karşı linç ve yağma girişiminin arkasında da “tanıdık” birileri var mı, diye! Erdoğan’ın; “Esad ile görüşmememiz için hiçbir sebep yok” açıklamasının hemen ardından yaşanmıştı ya…

Hatırlanacağı üzere, küçük bir kız çocuğuna taciz gerekçesiyle yüzlerce Suriyelinin evi, işyeri saldırıya ve yağmaya uğradı Kayseri’de. Burası ile sınırlı kalmadı Antep’e, Reyhanlı’ya, Bursa’ya hatta Antalya’ya “sıçradı”. Bu kadar kısa sürede, bu kadar organize hareket pek hayra alamet değil, değil mi? Gözaltına alınan 855 şahısın, 468’inin 50 farklı suçtan adli kaydı bulunuyormuş. Kendiliğinden bulmuşlar birbirlerini.

Biz söylemeyelim, Abdülkadir Selvi söylüyor zaten; “Bir el Kayseri’yi karıştırıyor”.(9)

Neyse yazı uzadı yine…

Son söz; Tek adam olmak zor iş, onu sürdürmek daha da zor. MHP ile de olmuyor, MHP’siz de. Yeni partner de yok ortada, hepsi sandıkta cılk çıktı. Kontralar da yavaş yavaş sahaya iniyor. Allahtan sosyalizmin sadece hayaleti dolaşıyor ortalıkta…

1) MGK’nın ve MGK Genel Sekreterliği’nin yasal dayanaklarının değiştirilmesi, Genelkurmay’ın Savunma Bakanlığı’na bağlanması, Özel Harekat yönetmenliğinin düzenlenmesi, HSYK atamaları, v.s. v.s.
2) Eskiden siyaset ile az buçuk ilgilenenler MGK Genel Sekreterinin ismini ezbere bilirdi! Şimdikinin ismini bilen var mı?
3) MHP’nin, kültür ile turizm ile ekonomi ile sağlık ile spor ile zaten ilgisi olmaz.
4) Süleyman Soylu’nun hizmetleri bir yana, Bahçeli doğrudan görev aldı, mafya değişiminde. Nerede mi? Tabi ki yavru vatan Kıbrıs için. Çakıcı’nın dışarı çıkarılması ve Kıbrıs’ta işlerin başına geçirilmesi Bahçeli sayesinde değil mi?
5) Kontr-gerilla hiyerarşisinde, sıcak savaşta bulunmak hep belirleyici olmuştur. Mesela, Kore’ye gidenler, Kıbrıs Harekatı’na katılanlar… tabii bir de ABD tedrisatından geçmiş olmak.
6) Süleyman Demirel’e sormuşlar. Size sövüp duran o adamı  neden partinize aldınız?” Demirel: “Orada iken bize bağırıyordu, şimdi bizim kapıya bağladık, karşı tarafa sövüyor…”
7) Bir de iyilik timsali, müthiş insan, akademisyen, karıncayı incitmezdi dedikleri Sinan Ateş’in aslında neler yaptığının (bir kısmını) eşi anlatıyor zaten; “O dönemde Ülkü Ocakları etiketiyle ‘Sinan Ateş kimleri dövdürdü, şu paylaşımı yaptı’ diye paylaşımlar yaptırdı. Evet Sinan Ateş bunları yaptı, yaptırdı. Aldım karşıma Sinan’ı ‘Sen akademisyensin, sana yakışıyor mu? Senin iki kızın var' dedim. O da dedi ki 'Ben MHP Genel Merkezi’nden gelen talimatları uyguluyorum. Eğer yapmazsam bana da dokunurlar.” Akademisyenin masumiyetine bakar mısınız, bütün suç yukarıdakilerin…
8) https://www.bbc.com/turkce/articles/cv22jldl04po 
9) https://www.diken.com.tr/abdulkadir-selvi-bir-el-kayseriyi-karistiriyor/ 

Tüm yazılarını göster