AİHM kararını uygulattınız, Selahattin Demirtaş’ı içeriden
çıkarttınız. Diğerlerini saymıyorum bile. Osman Kavala’yı
çıkarttınız demiyorum, bari iddianamesini hazırlattınız. Sur’un
talan edilmesini engellediniz. HDP’nin seçimle kazandığı
belediyeleri, kayyumların elinden geri aldınız. Ülkedeki tüm kamu
ihalelerinin üç-beş şirket arasında pay edilmesini durdurdunuz.
Seçim güvenliğini yeniden tesis ettiniz. Eğitimde
imam-hatipleşmeden, çağdaşlaşmaya geçtiniz. Asgari ücreti
dolar/avro bazında yaşanır düzeye getirdiniz. İşiniz Suriyelilere
üzülmeye kaldı.
Taksim Meydanı’na siz istediğiniz gibi çıkıyorsunuz. 1
Mayıs’ları hep orada kutluyorsunuz. AKM’nin yıkılmasını
durdurdunuz. Durduramadınız da yeni AKM inşaatını hiç yoktan, tam
gaz ilerletiyorsunuz. Meydan düzenlemesini dört dörtlük, yemyeşil
yaptırdınız. Elinizde TBMM’de temsil edilen yasal bir parti olan
HDP flamasıyla, on arkadaş toplanıp, yılbaşını da orada halay
çekerek kutladınız. Çevrenizde toplanan Çevik Kuvvet mensupları
müdahale bir yana, çehrelerinde müşfik ifadelerle sizi izledi.
İşiniz Suriyelilere üzülmeye kaldı.
AKP iktidarının Suriye siyasetini eleştirdiniz. Bab, Afrin,
İdlip derken Fırat’ın doğusuna askeri müdahalelere mani oldunuz.
IŞİD’in elinden kaçan Kürt ve Ezidi akrabalarınıza kucak açtınız.
Ekmeğiniz bol, geçim derdiniz yok, bölüşelim istiyorsunuz. Nerede
işe gireceğinizi, hangi işi kuracağınızı şaşırmış haldesiniz.
İşiniz Suriyelilere üzülmeye kaldı.
Mahkemelere güveniniz tam. KHK ile atılan arkadaşlarınız
görevlerine iade edildi. Görevlerine iade edilen akademisyenlerden,
yurtdışına gitmek isteyenler hukuksuz el konan pasaportlarını geri
aldılar. İsteyen istediğini, istediği mecrada “başıma bir iş gelir
mi” diye korkmadan, yazıyor, çiziyor. Her kitap basılıyor, her film
çekiliyor, her haber veriliyor. İşiniz Suriyelilere üzülmeye
kaldı.
Muhalefette çok etkinsiniz. İktidar, savlarınız karşısında
iplere yaslanmış bir boksör gibi, “grogi” durumda. Ha “abandone”
oldu, ha olacak. Vergiden vuruyorsunuz, ifade özgürlüğünden
vuruyorsunuz, özyönetimden vuruyorsunuz, eğitimden vuruyorsunuz,
ekonomiden vuruyorsunuz, adaletten vuruyorsunuz. İşiniz
Suriyelilere üzülmeye kaldı.
Dedim ya Taksim Meydanı herkese açık, herkese serbest. Aslında
her yer serbest. Her kaybettiğiniz seçimden sonra, en olmadık gece
yarısı gibi saatlerde, Kadıköy rıhtımı gibi en olmadık yerlerde,
omuzlarında Afganistan bayrağıyla, araçlarından sarkıttıkları
Suriye bayraklarıyla nümayiş yaparak gezenleri görüp, dişlerinizin
arasından “aşk olsun gençlere, ne güzel de eğleniyorlar” diye
mırıldanıyorsunuz. Öyle ya kazanmak da var, kaybetmek de
seçimlerde. İşiniz Suriyelilere üzülmeye kaldı.
Komşu komşunun külüne muhtaç dediniz. Madem bu insanlar
dönmeyecek, dört milyon Suriyeli de Türkiye vatandaşı oluversin
canım diye düşünüyorsunuz. Mümtaz İçişleri Bakanı Soylu da açıkladı
işte 2011’den bu yana 76 bin 443 Suriyeliye vatandaşlık
verildiğini. Nesiller geçer, sosyoloji dereleri, siyaset
denizlerine kavuşur diye aklınızdan geçiyor. Mülteci mi, misafir
mi, kim nerede kayıtlı diye fazla da şey etmemek gerek. Reyhanlı,
Suruç, Reina, Ankara Garı hepsi aydınlandı. İşiniz Suriyelilere
üzülmeye kaldı.
Ülkenizde Kürtlere, Ermenilere, Yahudilere, Rumlara,
Süryanilere, Keldanilere, Alevilere, ateistlere, yetmedi giderek
laiklere ayrımcılık yok. Nasıl olsun, çakmak çakmak bakışlarınızla
sizler maşallah dimdik ayaktasınız. Birden bire ve bir o denli
masumane biçimde, ellerinde bayraklarıyla Taksim’de yılbaşını
coşkuyla kutlayan Suriyelilerden rahatsız olmak ırkçılıktır
dediniz. Haklısınız, işiniz Suriyelilere üzülmeye kaldı.
İnce’nin kampanyasında kitlelerden en fazla alkış alan bir vaadi
cemevlerine camilere eş hukuksal statü ise diğeri de Suriyelileri
davul-zurnayla evlerine uğurlamak idi. O kadar ki, Erdoğan’ın
İnce’nin kampanyasından kendininkine uyarladığı tek vaat bu oldu.
Siz popülizm yarıştırmayalım deyip, beğenmediniz. İşiniz
Suriyelilere üzülmeye kaldı.
Suriyelilerin ülkenize yerleşmesine söz söyleyenlere göz
açtırmadınız. Haşa, meseleyi siyasileştirmemeli diye onlara
çıkıştınız. Diğer tüm meseleleri bihakkın siz
siyasileştirebilmiştiniz çünkü. Hümanizm adına o da kusur kalsındı.
Siyasetin kapsama alanı, biricik vicdanlarınızın başladığı yerde
bitmeliydi. Umut Sarıkaya’nın klasikleşmiş “Çeliktepe Cengizhan
Lisesi-Lise dö Sen Benuğa” futbol maçı karikatüründeki gibi göz
pınarlarınızda biriken yaşları elinizde biçare dürüp büktüğünüz
kağıt mendillerle silip, yutkundunuz. İşiniz Suriyelilere üzülmeye
kaldı.
Kadri Gürsel üstad müsaade buyururlarsa ödünç alacağım: “Ben de
sizin için üzgünüm” sevgili dostlarım. Çünkü gördüğünüz muameleye
maalesef ziyadesiyle müstehaksınız. Haydi birlikte Suriyelilere
ağlaşalım şimdi. Ferahlarız. Dertler bende, derman sizde. İyi ki
varsınız.