Tekirdağ’da ayat gelip geçer; isteyen soğuk su, isteyen rakı içer
Türkiye’nin en eğlenceli şehirlerinden biri Tekirdağ... Onlar kendilerine “anason kokan şehrin çocukları” diyorlar. Ama rakı fabrikasının taşınmasıyla biraz da öksüz kalmışlar hani... Peki, tarihi, kültürü, doğasıyla nasıl bir yer bu Tekirdağ?
Tekirdağ deyince ilk aklıma gelen bu diyalog, sadece benim
hafızamda değil, sizlerinkinde de unutulmaz yer etmiştir eminim. En
azından yaşı bana yakın olanlarda... Trakya şivesini gerçekten çok
seviyorum. Hep bana Bulgaristan göçmeni anneannemi, en çok da onun
abisini yani koca dayımı hatırlatıyor. Aynen Baryam gibi konuşurdu
İsmail dayım da. Aynı Tekirdağlılar gibi “h” harfini kullanmaz;
“Ayda bakalım”, “Aade” falan derdi. “Mari. Mara, mare, mori” gibi
ne anlama geldiğini bilmediğim hitap kelimeleri kullanırdı. Bize
çocuk anlamına gelen “kızanlar” diye seslenirdi. Yazıyı yazarken
araştırdığımda bu kelimeler, Tekirdağ’da da karşıma çıktı. Bazen
nedenini bilmeden ve farkında olmadan kullandığım “Nabüsünüz?”
kelimesi de Tekirdağ’a ait... Birçok kelimeyi aslında fıkralardan
ya da filmlerden biliyoruz ama çayır çimenlik anlamına gelen
“pangallık”, alkollü içecek için kullanılan “purnik”, alkol içmek
yerine söylenen “piizlemek” kelimelerini ben ilk defa duydum.
Lafı açılmışken bir tane Trakya
fıkrası sıkıştırayım araya:
“İki Trakyalı gazete bulmacasını çözüyor:
- Dört harfli ayvan soruyor.
- Orozdur bea... Dur yazma indi de olabilir.”
Eğer bir gün Tekirdağ’a giderseniz ve yerel halkla yoğun
iletişim hâlinde olursanız siz de böyle konuşmaya
başlayabilirsiniz.
Tekirdağ’ın dilinde olduğu kadar
kültüründe de “maacır”ların etkisi hissediliyor. Mesela Balkan
göçmenleri tarafından Tekirdağ’a getirilmiş bir âdet var: Sedenka.
Köy kadınlarının kendine özgü eğlencelerinden Sedenka, üç çeşit
yapılıyor. Yapılma sebebi ne olursa olsun üçünün de ortak noktası,
yemeklerin yenilip eğlenilmesi... Hatta Karacakılavuz köyünü de
Bulgaristan’dan gelen ve önlerine çıkan karacayı takip ederek,
buraya yerleşen seksen iki muhacirin kurduğuyla ilgili bir efsane
de var.
ANASON KOKAN ŞEHRİN ÇOCUKLARI
Tekirdağ deyince birçok insanın aklına ilk gelen, “Gırgıriye”
değil de “pangallık”larda “purnik” “piiz”leyenlerdir herhâlde.
Kimisi “Kaç şişe kırıldı Tekirdağ’ın sarhoş gönlünde?” diye
sorarken kimi de “Anason kokan şehrin çocuklarıyız. Biz
Tekirdağlıyız.” diye gurur duyuyor ama Tekirdağ’ın adının alkolle
anılmasından rahatsız olanlar da var.
Öncelikle şunu belirtmek lazım,
Tekirdağ’ın “anason kokan şehir” olmasının en önemli nedeni,
evlerde tüketilen alkol değil, bir zamanlar bu topraklarda
varlığını sürdüren Tekel İçki Fabrikası’ydı. Çok değil, beş yıl
öncesine kadar bu fabrikadan yükselen rakı kokusu gerçekten de
şehrin sadece “kafa”sını değil, havasını da etkiliyormuş. Ne mi
olmuş? 1931 yılında kentte kurulan ve Tekirdağ’ın dünyaca ünlü
rakısını üreten Tekel İçki Fabrikası, 2014’te özelleştirilmiş,
2017’de de yeni sahipleri Manisa’ya taşımaya karar vermiş. Anason
kokusundan hiçbir zaman rahatsız olmayan kentliler, bu durumdan hiç
mutlu değil. Kendilerini evlerinden, yurtlarından, kültürlerinden
mahrum bırakılmış gibi hissediyorlar. Bağcıların isyanı, iş
bulamayan insanların feryadı ise onlardan daha çok.
AKŞAAAMDAAN AKŞAMAAA...
Gelelim, Trakyalıların alkolle ilişkisine... “Astacadell”
isimli Ekşi Sözlük yazarı bakın başına gelen olayı nasıl
anlatmış:
“Trakya’dan gelin almaya gittik. Bir dayı motorla arabanın
önünü kesti:
- Rakı yok mu, rakı?
- Yok dayı para var.
- Bira ver o zaman!
- Zarf var dayı.
- Nabayım ben zarfı be ya?
Zarfı almadı, sövdü gitti.”
Tekirdağlılar, “Sorun bizim çok içmemiz değil, ülkenin geri
kalanının alkolü ayıp olarak görmesi...” diyorlar ve ekliyorlar:
“Hem biz çok içmiyoruz ki akşaaamdaan akşamaaa...”
Çorlu Yılmaz Büyükerşen Balmumu Heykeller
Müzesi
Böyle yazınca Tekirdağ’ın sarhoş ve etrafa salça olan insanlarla
dolu olduğu izlenimi yaratmayalım kafanızda. Tam tersine bugüne
kadar yazdığım iller içinde kadının en rahat olduğu, içkinin kavga
etmek için değil de eğlenmek ve gülmek için içildiği bir yer
burası. Denk gelirseniz dost meclisinde anlatılan hikâyeler de bu
eğlenceyi destekler her zaman. Neyzen Tevfik’e atfedilse de Murat
Çelik’e ait “Be Hey Dürzü” şiirinin bir kısmıyla bu konuya noktayı
koyayım en iyisi:
“Ne ararsın Tanrı ile aramda
Sen kimsin ki orucumu sorarsın?
Hakikaten gözün yoksa haramda,
Başı açığa niye türban sorarsın!
Rakı, şarap içiyorsam sana ne.
Yoksa sana bir zararım içerim.
İkimiz de gelsek kıldan köprüye
Ben dürüstsem sarhoşken de geçerim.
Esir iken mümkün müdür ibadet?
Yatıp kalkıp Atatürk'e dua et.
Senin gibi dürzülerin yüzünden,
Dininden de soğuyacak bu millet.”
KIRKLARELİ: İSTANBUL’A KOMŞU OLAYIM. TEKİRDAĞ: YO!
Başta söyledik Tekirdağ, Avrupa’da yer alıyor. Marmara
Bölgesi’nin Trakya yakasında... Komşuları, İstanbul, Çanakkale,
Edirne, Kırklareli... Asıl sahil şeridi Marmara Denizi’nde olsa da
Karadeniz’e de bir buçuk kilometre kıyısı var. Hatta şu capsleri
görmüşsünüzdür:
“Kırklareli: İstanbul’a komşu olayım...
Tekirdağ: Yo!”
Tekirdağ, yüzölçümüne göre ekili
dikili alanları en çok illerden... Tarıma elverişli alanların oranı
yüzde 80... Buğday, ayçiçeği, soğan, karpuz, kiraz ve üzüm en çok
üretilenler... Hatta bir ara yoldaki çukurları protesto etmek için
bile o çatlaklara ayçiçeği ekmişler. Ama çiftçilere bir
dokunursanız bin ah işitiyorsunuz. Liman desen var, doğa desen var,
tarih desen var...
Dünyanın önde gelen ekonomi dergilerinden Forbes’in 2016 yılında
yaptığı “İş Yapmak ve Yaşamak İçin İdeal Şehir” araştırmasında
Tekirdağ; İstanbul, Ankara ve İzmir’den sonra dördüncü sırada yer
almış. Her ne kadar böyle olsa da gençler hep daha büyük şehirlere
göç etmiş ama dışarıdan da Tekirdağ epey göç almış. Bu durumun
şehrin eski atmosferini değiştirdiğini söyleyenlerin sayısı
azımsanmayacak düzeyde. Belki de bu sitem daha çok, eski sahilini,
sahildeki evlerini, bacalardan çıkan soba kokusunu, sobalarda
kızaran ekmekleri yani çocukluğunu özleyenlere ait,
bilemiyorum.
Her yerde olduğu gibi Tekirdağ’da da yeni ve yüksek binaların
sayısı oldukça fazla... Özellikle memur ve üniversiteli nüfusunun
yoğun olduğu Yüzüncü Yıl ve Hürriyet mahallelerinde...
Değirmenaltı mahallesi de üniversitenin açılmasıyla çehresini epey
değiştirmiş. Aydoğdu mahallesinde daha çok Romanlar yaşıyor.
KİRAZ CÜMBÜŞÜ
Tekirdağ’ın festivalleri de pek meşhur. Her yıl geleneksel
olarak Tekirdağ Uluslararası Kiraz Festivali düzenleniyor. İlk defa
1962’de “Kiraz Cümbüşü” adı altında kutlanmaya başlanmış; 1964’te
“Kiraz Bayramı”na dönüşmüş; daha sonra “Kiraz Festivali” adını
almış. Kortejler, sergiler, gösteriler, fener alayları, gece
konserleri, kiraz yarışmaları, yelken yarışmaları, festival
güzellik yarışmaları, piknikler ve kapanış konserleri yapılıyor.
Elli yedincisinin 9-10-11 Haziran 2023 tarihlerinde yapılacağı
duyuruldu; şimdiden not edin isterseniz. Görkemli Hıdrellezler
kutlamalarının yanı sıra ayrı ayrı Ceviz, Karpuz, Ayçiçeği
festivalleri de yapılıyor.
Düğünleri zaten anlatmaya gerek yok sanırım. Şehirdeki dokuz
sekizlik coşku, bu düğünlerde doruğa çıkıyor. Mesela kına sonrası
“damat kaldırma” diye bir âdetleri var. Gece davullarla sokaklar
geziliyor, damat evine gidiliyor, damat yatağından kaldırılıp
gelinle oynatılıyor. Eskiden Bilecik’te benzer bir âdet vardı;
damat evine tavuk almaya gidilirdi ama son zamanlarda hiç
yapıldığını duymadım. Tekirdağ’da devam edip etmediğini de
bilmiyorum açıkçası
Laladere Mesire Yeri
Tekirdağ’ın düğün gecelerinde oynanan bir de “Tekirdağ
Karşılaması” diye ile özgü bir oyunu var. Ana kız bir düğün gecesi
düğüne gider. Kız kıyafetinden dolayı kendini mahcup hisseder.
Kızlar ve erkekler birlikte oynarken de anne, mani söyleyerek
hâlini dile getirir:
“Ana mori ana
Diksene donimi
Oynayayım sana
Çiftetelli oyuni nay nay nay”
Uçmakdere
İSTANBULLU YAZLIKÇILAR
Yazın İstanbullu yazlıkçılar, şehrin çehresini epey
değiştiriyor. Özellikle İstanbul’dan Şarköy’e, Kumbağ’a,
Mürefte’ye, Marmara Ereğlisi’ne gidenler, hem trafiğin
kilitlenmesine hem de bazı günler ekmeğin bile bitmesine sebep
olabiliyor. Hakikaten güzel bir sahil şeridi var Tekirdağ’ın ama
benim en beğendiğim yer Uçmakdere... Özellikle motosikletçilerin
tercih ettiği Uçmakdere yolları hem virajları hem de doğasıyla hac
yolu gibi bir yer. Eski bir Rum köyü olan Uçmakdere, eski yerleşim
dokusunu ve yaşam kültürünü hâlen devam ettiriyor.
Uçmakdere
Coğrafyası özellikle sporlarla ilgilenenler için cennet gibi...
Yeniköy-Uçmakdere bölgesinde yamaç paraşütü, Şarköy’de rüzgâr
sörfü, Çorlu ve Saray’da binicilik yapanlar; Hayrabolu ilçesinin
son yıllarda sahne olduğu motokros yarışmaları; merkezdeki yelken
kursları; Kartalkaya ve Çorlu Kirazdere’deki off-road aktiviteleri;
birçok bölgesindeki yürüyüş güzergâhları... Daha ne olsun?
MACARLARIN TEKİRDAĞ’DA NE İŞİ VAR?
Tekirdağ’da enteresan bir müze var: Rakoczi Müzesi... 18. yüzyıl
başlarında Macar bağımsızlık hareketinin önderi II. French Rakoczi
ve taraftarları, Avusturya’yla savaşmış ve yenilmiş. Bunun üzerine
Padişah III. Ahmed, Rakoczi ve taraftarlarını davet ederek,
Tekirdağ’a yerleştirmiş. Rakoczi, 1735 yılından ölümüne kadar
burada ikamet etmiş. Rakoczi’nin ikamet ettiği ev, 1932 yılında
Macaristan Hükümeti’nce satın alınarak, aslına uygun restore
edilmiş ve müze hâline getirilmiş. Sergilenen eserler arasında
Türkiye-Macaristan ilişkilerini ve iki ulusun halk sanatlarındaki
beraberliklerini simgeleyen eserler ile Rakoczi’nin şahsi ve
ailesine ait eşyalar yer alıyor.
Rakoczi Müzesi
TEKİRDAĞ-SELANİK HATTINDAN DOĞAN MÜZE
Eski Tekirdağ Fotoğrafları Müzesi’nin de ilginç bir hikâyesi
var. 1923’te Lozan Mübadelesi nedeniyle Tekirdağ’dan Yunanistan’a
göç eden Mavridis Ailesi’nin terk ettiği evlerine Selanik’ten gelen
Eşkinat Ailesi yerleşmiş. Mübadil olarak yer değiştiren ailelerin
bir zamanlar yaşadığı evin çocukları Dimitrios Mavridis ile Ekrem
Eşkinat, aslında aynı evin çocuklarıymış. Çocukluk yılları Atina’da
geçen Mavridis babasının ölüm döşeğinde sayıkladığı “Tekirdağ’daki
evimiz” sözlerinden etkilenerek elli yıl boyunca Tekirdağ’ı
araştırmış, hiç kimsede eşi benzeri olmayan yüzlerce eski Tekirdağ
fotoğrafını toplamış, Tekirdağ hakkında on iki kitap yazmış. Bu
süreçte elinde eski bir fotoğrafla Tekirdağ’daki aile evini
yıllarca aramış. Ekrem Eşkinat ise yıllar sonra eski Tekirdağ
fotoğraflarını araştırırken fotoğrafların altındaki imzadan ulaşmış
Mavridis’e. Eşkinat, Mavridis’in Atina’daki evine gitmiş.
Mavridis’in yaklaşık 1.500 Tekirdağ fotoğrafının yer aldığı
koleksiyonunu incelemiş. O ziyaretlerin birinde mübadil olarak yer
değiştiren ailelerin aynı evde yaşadıkları ortaya çıkmış. Eşkinat,
Mavridis’e “Bu fotoğrafları bize vermen lazım. Çünkü artık ne ben
Türk’üm ne sen Yunan’sın. Biz aynı evin çocuklarıyız” demiş. İşte
bu köşk, müzeye dönüştürülmüş. Mavridis de 150 yıllık ve 1.500’den
fazla Tekirdağ’ın fotoğrafından oluşan bu paha biçilmez koleksiyonu
Tekirdağ Süleymanpaşa Belediyesi’ne bağışlamış.
NAMIK KEMAL ETKİSİ
Tekirdağ, burada doğup yetişen Namık Kemal’le âdeta özdeşleşmiş
bir kent... Birçok kamu kurum ve kuruluşun adı Namık Kemal’le
başlıyor. Heykelleri ve anıtlarının yanı sıra doğduğu ev de “Namık
Kemal Evi” adıyla ziyaretçilerini ağırlıyor.
Tekirdağ Arkeoloji ve Etnografya Müzesi
Arkeoloji ve Etnografya Müzesi’nde, Tekirdağ bölgesinde tarih
öncesi çağlardan günümüze kadar gelen toplam 23.901 adet eser
bulunuyor.
Çorlu Yılmaz Büyükerşen Balmumu Heykeller Müzesi’nde, tarihî
kişiler ile yerli ve yabancı ünlü 110 kişinin balmumu heykeli yer
alıyor.
Müzik Teknolojileri Müzesi’nde, hem geçmişte hem de günümüzde
kullanılan müzik aletleri ve müzik aletlerinin yapılış aşamasını
anlatan malzemelerin yanı sıra çok sayıda yöresel kıyafet
sergileniyor.
İbrahim Balaban Müzesi
Yine Tarihi Çorlu Evi, Muratlı Atatürk Evi, İbrahim Balaban
Müzesi, Tekirdağ Valilik ve Belediye binaları, Sarı Köşk, İtalyan
Konağı, Şarköy Etnografya Müzesi, Tarihî Beşevler, Tarihî Yalı
Hamamı, Rüstem Paşa Külliyesi ilginizi çekebilir.
Birçok anıt, heykel, çeşme, köprünün, bedestenin, kilisenin
bulunduğu Tekirdağ’daki Çorlu, Naip ve Misinli kalelerinin eski
heybetlerinden pek eser yok maalesef.
Malkara ilçesindeki Evrenbey köyünün yaklaşık bir kilometre
güneyindeki Sipahi Mezarlığı ise ilginç bir yer. Arazi üzerinde
boyları üç buçuk-dört metre arasında değişen kum taşlardan yapılma
mezar taşlarını görebilirsiniz. Üzerlerinde herhangi bir yazı ya da
süsleme bulunmuyor.
Heraion Teikhos Antik Kenti
ANTİK KENTLERİ
Tekirdağ’da birkaç tane antik yerleşim yeri de bulunuyor.
Buralar genelde Samos Adası’ndan gelen topluluklar tarafından
kurulmuş. Barbaros Yerleşim Alanı (Bizanthe/Bisanthe), Odrys Kralı
Seuthes’in “Ksenophon’un Anabasis” adlı kitabında, 1. Bizans’ın
deniz kıyısındaki en güzel şehirlerden biri olarak geçiyor. Tarihçi
Plinius da Perinthos Antik Kenti’nin 200 ayak genişliğindeki kara
parçasıyla ana karaya bağlı olduğunu yazıyor. Heraion Teikhos ise
Trak antik yerleşimi... Yapılan kazılarda taş el baltaları,
el yapımı pişmiş toprak, kaplar vb. şeyler bulunmuş. Pek fazla bir
şey göremeyecek olsanız da Ganos, Toronte, Apri, Misinli,
Beşiktepe, Güneşli de şehrin diğer antik kentleri...
FENERLERİ
Ereğli koyunun güney ucundaki burun üzerine 1861 yılında kurulan
Marmaraereğlisi Feneri, denizden elli iki metre yükseklikte...
Yirmi altı metrelik metalden kulesindeki fenerin ışığı on altı mil
uzaklıktan görülme gücüne sahipmiş. Deniz tarafında Perinthos antik
kentinden kalma antik bir mağara bulunuyor.
Hora Feneri
Hora Feneri ise Tekirdağ/Şarköy/Hoşköy kenarına rota feneri
olarak yine aynı yıl inşa edilmiş. Fransa’dan özel olarak getirilen
malzemelerle Fransızlar tarafından yapılmış ve doksan altı
kristalden meydana gelen feneri kendi ekseni etrafında 360 derece
dönerek görev yapıyor.
KANARA KANYONU VE GANOS
Yamaçlarında genel olarak meşe, gürgen, yabani kızılcık
ağaçlarının yer aldığı Kanara Kanyonu’ndaki doğal kaya sığınakları,
tarih öncesi çağlarda yerleşme yeri, tarih çağlarında ise kaya
mezarı olarak kullanılmış. Antik Çağlar’da taş ocağı olan Kanara
Kanyonu’ndaki Güngörmez Mağaraları, yaklaşık kırk metre
uzunluğunda... Yine Saray ilçesindeki diğer bir mağara olan
Saray’daki Güneşkaya Mağarası’nda ise MÖ 5000-3000 yılları arası
Kalkolitik Çağ’a ilişkin buluntulara rastlanmış.
Kanara Kanyonu
“Şelale avcıları” için Bahçeköy Papaz Deresi Şelaleleri’nin
adını verebilirim ama fazla beklentiye girmemekte fayda var. Ama
derdiniz doğayla bütünleşmek ise Mürefte ve Şarköy’den Uçmakdere ve
Kumbağ’a kadar uzanan Ganos Dağları’nı tavsiye edebilirim. Zaten
yukarıda sözünü ettiğim birçok aktivite bu dağlarda yapılıyor.
*
Hani yazının başlarında İsmail dayımın kullandığı kelimeler
arasında “mori”yi saymıştım ya bakın nerde karşıma çıktı: