Geç de olsa beklenen oldu ve 11 yıldır faiz artırımı yapmayan Avrupa Merkez Bankası (AMB) politika faizini 75 baz puan artırarak 1.25 seviyesine çıkardı. AMB Başkanı Christine Lagarde’ın yaptığı açıklama bu artırımın ‘önden yüklemeli önlemler’ olduğu yönündeydi. AMB, “Fiyat baskıları güçlenmeye ve genişlemeye devam etti ve enflasyon yakın gelecekte daha da yükselebilir” açıklamasını yaptı. Açıklamada, AMB’nin yüzde 2’lik orta vadeli enflasyon hedefine ulaşılması için ‘önden yüklemeli bu adım’ının gerekli olduğu vurgulanarak, gelecek aylarda da talebin yavaşlatılması için faiz artışı planlandığı sinyali verilmiş oldu.
Genellikle faiz oranlarını 25 baz puan artıran AMB, banka borç verme faiz oranını euro’nun 1999'da piyasaya sürülmesinden bu yana hiçbir zaman 75 puan artırmamıştı.
Lagarde, birkaç faiz artırımı daha yapacaklarını da belirtti ve ekledi, “Enflasyon, muhtemelen uzun bir süre hedefimizin üzerinde kalacaktır”. Bu politika faizi artışı, Euro Bölgesi’nin tarihindeki en büyük artış ve üstelik yaklaşan durgunluğa rağmen yapıldı. Bu AMB’nin karşı karşıya olduğu enflasyon tehlikesinin büyüklüğünün de bir göstergesi.
AVRUPA’NIN İŞİ ZOR AMA DÜNYANIN DA ÖYLE
Bunu nasıl okumak isterseniz öyle okuyabilirsiniz, ama büyük olasılıkla AMB bundan böyle şahince bir anti-enflasyonist politika izleyecek gibi görünüyor. Zaten Lagarde da konuşmasında geleceğe yönelik pek de olumlu bir mesaj vermedi. Zira Avrupa Birliği ülkeleri başta olmak üzere, tüm Avrupa’da enerji kriziyle birlikte fiyat artışlarının devam edeceği aşikâr. Hatta belli sektörlerde enerji tedarikinin yetersizliği sebebiyle üretime ara verilmesi gündemde. Bu kış Avrupa için çok sert geçecek ve sıkıntı sadece enerji krizine dayalı sanayi ve bir ölçüde tarım üretimde aksamayla sınırlı değil, hane halkı da kış boyunca ısınma sorunuyla karşı karşıya kalacak. Çok net ki, Rusya-Ukrayna savaşının en büyük kaybedeni Avrupa Birliği ve genel olarak Avrupa kıtası olacak. Bir ölçüde Norveç ve Britanya’yı bunun dışında tutabiliriz, her ikisinin de Kuzey Denizi petrolleri var, ama doğalgaz için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Bir şekilde Fransa da nükleer enerji sayesinde bu krizi daha az yara bereyle atlatabilir.
ARZ-TALEP MAKASI TEHLİKELİ BİÇİMDE AÇILIYOR
Bu da Avrupa’nın negatif ayrışması diyelim ve küresel panoramaya dönelim. Bugünkü enflasyonist ortamın sebepleri saymakla bitmiyor, işte bu ‘çok sebeplilik’ de sorunun kısa vadede çözülemeyeceğinin bir göstergesi... Tedarik zincirleri son 25 yılda ciddi şekilde karmaşıklaştı ve uzadı. Küresel üretim hızla artan talebe yeterince hızlı cevap veremedi. Özellikle pandeminin ardından beklenenden hızlı biçimde toparlanan talebe, üretim sektörünün uyum sağlaması mümkün olmadı. Bunun sonucunda küresel toplam taleple küresel toplam arz arasındaki makas giderek açıldı.
Öte yandan, pandemi küresel ekonomide bazı tüketici eğilimlerini değiştirdi. Hizmetlere dönük talepler azalırken mallara dönük talepler artış kaydetti. Bu süreçte hammadde ve ara-mallarda yaşanan tedarik krizi nihai ürünlerin üretiminde ciddi sorunlara yol açmaya devam ediyor. Ama bu arada hemen ekleyelim, hizmet sektöründe de enflasyon ciddi oranlarda artış gösterdi. Enerji fiyatlarındaki yükseliş küresel enflasyonu artıran temel faktörlerin başında geliyor. Özellikle Avrupa için enerji güvenliğinin Rusya-Ukrayna savaşıyla birlikte kritik bir duruma gelmesi bu krizin artarak süreceğini gösteriyor. Bırakın fiyatı, kaynaklara erişememek ve üretimi aksatmak gibi bir noktaya doğru ilerliyor.
EMEK ARZI DA SIKINTILI
Sorunlar sarmalı bununla sınırlı değil... Özellikle pandemi sonrasında emek arzında da yeni eğilimler ortaya çıkmaya başladı. Emek arzındaki ‘Quiet Quitting’den (sessiz istifa) yani sadece gerektiği kadar çalışma ve başarı ve kariyer hedeflerini terk etme ya da emeğinin karşılığında elde edeceği ücretin hayat standardında olumlu bir değişim yapmayacağına yönelik algı, gerek mavi yaka gerek beyaz yaka istihdamında sorunlara neden oluyor. Garip bir biçimde, bir yanda işsizlik öte yanda çalışmaktan kaçınma gibi bir süreç gözlemleniyor. Bunun yanı sıra, ülkemizde olduğu gibi kalifiye eleman sıkıntısı da ayrı bir sorun olarak yerli yerinde duruyor.
Stokçuluk ve fırsatçılık bir diğer mesele... Bu da ‘gayri ahlaki olarak’ tanımlansa da arz kısıtı olduğunda, piyasada her zaman işleyen bir mekanizma. Tüm bu gelişmeler küresel siyasetteki gerilimler ve savaşlar sebebiyle daha da katlanıyor. Bunun en bariz örneği, Rusya-Ukrayna savaşının ardından ortaya çıkan enerji fiyatlarındaki anormal yükseliş ve başta hububat olmak üzere gıda tedarikinde yaşanan ciddi aksamalar. Belki tüm bunlar kadar etkili ve kalıcı bir sorun olarak küresel iklim krizini de eklemek gerek. Yüksek sıcaklıklar, fırtınalar ve beklenmedik doğa olaylarının üretim sürecini her zamankinden çok kesintiye uğratacağı bir sürecin içine girmiş bulunuyoruz.
MASLOW İHTİYAÇLAR HİYERARŞİSİNDE DERT BÜYÜK
Bir diğer mesele de enflasyonun mal ve hizmet kalemlerine yansıması ve etkileri... Küresel enflasyonun lokomotifleri Maslow ihtiyaç hiyerarşisinde ilk sırada yer alan temel yaşamsal gereksinimler. Yani beslenme, barınma, ısınma, su, ulaşım... Bu durum fiyat artışlarını çok daha can yakıcı hale getiriyor. Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) verilerine göre, enerji, gıda, konut, su, elektrik fiyatlarındaki artışlar küresel enflasyonunun yükselişinin temel etmenleri... Bu kalemlerdeki fiyat artışlarının grafiği incelendiğinde, gıda ve alkolsüz içecek fiyatlarındaki artışın son dönemde enerjideki artıştan daha fazla olduğu dikkat çekiyor. Ve bu pek de iyi bir gösterge değil. Nakliye-ulaşım kalemindeki artışla kıyasladığımızda da benzer bir tabloyla karşı karşıyayız. Belki bu farkta biraz önce değindiğim küresel iklim krizi kaynaklı tarımsal üretimdeki istikrarsızlıklar etkili olmuş olabilir, ama bu tek başına farkı açıklamaz. Bu durumda iki olasılık var, gıda sektörünün gereksinim duyduğu tüm diğer girdilerde de ciddi bir artış var ya da bir ölçüde gıda tekelleri stoklama ya da spekülasyon yapıyor. Veya bunların hepsi...
ARTTIĞI GİBİ DÜŞMEYECEK, O KESİN!
Peki bu daha ne kadar böyle sürecek? Christine Lagarde’ın ve bazı FED yöneticilerinin açıklamalarına bakılırsa öyle kısa vadeli bir sorunla karşı karşıya değiliz. Kimse vadesini bilmiyor ama kısa sürmeyeceği konusunda hemfikir. Bir diğer mesele ise grafikteki dört kalemde fiyatların düşmesi en muhtemel kalem konut fiyatları... Böyle bir öngörü var ama kimse tarih veremiyor. Enerjideki konjonktürel köpük de olası bir ateşkes gündeme geldiğinde bir ölçüde alınabilir. Ancak aynı şeyi gıda için söylemek o kadar da kolay değil. Siz buna bir de enflasyonun tarihsel sonuçlarını ekleyin, hiçbir zaman temel tüketim maddelerindeki fiyatlar arttığı şekilde düşüş kaydetmez. Yani birkaç yıl öncesinin gıda fiyatlarına dönüş diye bir seçenek yok. Ve hala küresel iklim krizinin ne gibi kötü sürprizler yapacağı üzerine herhangi bir öngörüde bulunmuş da değiliz!