Temelli: Kayyumlara tavsiyem, şimdiden iyi birer avukat bulsunlar!
DBP'li belediyelere atanan kayyımların büyük yolsuzluklara karıştığını belirten HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, Sayıştay raporlarına da yansıyan bu durumu 'Cumhuriyet tarihinde görülmüş en ciddi toplu suç' olarak nitelendirdi. Temelli, Gazete Duvar röportajında, seçimlerden açlık grevlerine, AB'yle ilişkilerden Türkiye'yi nasıl günlerin beklediğine dair görüşlerini aktardı.
ANKARA - Halkların Demokratik Partisi (HDP), 15 Temmuz darbe girişiminden beş gün sonra 20 Temmuz 2016’da ilan edilen OHAL (Olağanüstü Hal) kapsamında kayyum atanan Demokratik Bölgeler Partisi (DBP)’nin 96 belediyesiyle ilgili raporunu açıklayacak. HDP, “Kayyum Raporu”nu, 28 Şubat Perşembe günü Diyarbakır’da kamuoyu ile paylaşacak. Partinin “Kadın Kayyum Raporu” ise 7 Mart Pazar günü Van’da açıklanacak.
HDP’nin kayyum raporunu açıklamak için seçtiği 28 Şubat, Dolmabahçe Mutabakatı’nın (*) yıl dönümü.
HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, 31 Mart Yerel Seçimi ve siyasetin gündemindeki konularla ilgili sorularımızı yanıtladı. Kayyumların, ‘Cumhuriyet tarihinde görülmüş en ciddi toplu suçu işlediğini’ söyleyen Temelli, “Kayyumlara bugünden yapabileceğim bir tavsiye var, kendilerine iyi birer avukat bulsunlar” dedi. Sözü, Sezai Temelli’ye bırakalım…
Kayyum atanan belediyelerin ağır bir borç yükü altına sokulduğu ve partinizin bu belediyeleri kazanması durumunda bir enkaz devralacağı konuşuluyor. Bir hasar-tespit çalışmanız var mı?
İki tane raporumuz var: Kayyum Raporu ve Kadın Kayyum Raporumuz… Bu ayrıntılı raporları kamuoyuna açıklayacağız. Kayyum Raporunu 28 Şubat’ta Diyarbakır’da açıklayacağız. Kadın Kayyum Raporunu ise mart ayı başında Van’da kamuoyuyla paylaşacağız. Kayyum Raporu, hem kendi çalışmalarımız hem de Sayıştay raporlarının incelenmesi sonucu ortaya çıktı. Sayıştay raporları birçok yolsuzluğu, hatalı işlemi açığa çıkardı. Kayyumlara giderayak bir iyilik yapayım, onlara bugünden bir tavsiyede bulunayım. Kendilerine iyi birer avukat bulsunlar! O denli yolsuzluk yapmışlar, o denli hatalı işlem sonucu kamuyu zarara uğratmışlar ki, gerçekten iyi birer avukata ihtiyaçları var.
‘CUMHURİYET TARİHİNDE GÖRÜLMÜŞ EN CİDDİ TOPLU SUÇ’
Kayyumlar yolsuzluk yapmışlar, aşırı borçlanmaya gitmişler, haksız işlemler sonucu yerellerin taşınmazlarını değerinin çok altında yandaşlara satmışlar, kılıfına uydurmak için ihtiyaç olmayan ihaleler değerinin çok üzerinde açılmış, bütçe disiplinini ihlal eden inanılmaz harcamalar var. Bütün bunlar hem raporumuzla hem de daha sonrasındaki hukuki süreçlerle kamuoyuyla paylaşılacak. Ciddi bir enkazla karşı karşıyayız. 96 kayyumun neredeyse tamamında bu işlemleri görüyoruz. Başlı başına bir talan var ortada. Bu, cumhuriyet tarihinde görülmüş en ciddi toplu suçtur.
“Geri alacağız” dediğiniz bu belediyeler halka hizmet veremez hale getirildiyse bu durum sizi endişelendirmiyor mu?
Endişelendirmiyor çünkü hizmeti birlikte üreteceğiz. Kaynaklarını gasp eden bir anlayıştan yerelleri kurtaracağız ve yerel, kendi kaynaklarını yönetebilir hale gelecek. İyi bir program, planlama ve halkın katılımıyla inanıyorum ki çok kısa bir sürede bu enkazı hep birlikte kaldırıp bizim toplumcu belediyecilik anlayışımıza uygun yerel kamusal hizmetleri hep birlikte üretebileceğiz.
‘EN GEÇ 2021’DE SEÇİM BEKLİYORUM’
Neden bu kadar sık sandığa ihtiyaç duyuluyor? Siyaset sandıkla mı dizayn edilmeye çalışılıyor?
Son 5 yılda 7 sandık çıktı karşımıza. 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimi, 7 Haziran ve 1 Kasım 2015 Genel Seçimleri, 16 Nisan 2017 Referandumu, 24 Haziran Cumhurbaşkanlığı ve Genel Seçimi, şimdi de 31 Mart Yerel Seçimi… Rejimin değişikliğe uğratılması ve bunun kabul ettirilme, dayatılma meselesiyle karşı karşıyayız.
Meşruiyet arayışı mı?
Rejim kendisini oturtmaya çalışıyor, meşruiyet arayışı var fakat olmuyor.
Açıklamalarınızda yeniden bir erken seçimin kaçınılmaz olduğunu söylüyorsunuz…
31 Mart seçimlerinden sonra bu tartışmalar bitmeyecek. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği gibi “4.5 yıl seçim yok” olasılığı söz konusu değil. İki yıl, bilemediniz üç yıl içinde Türkiye’yi yeniden bir seçim bekliyor. Ben en geç 2021’de seçim bekliyorum. Bunda, hem içeride rejimin sorunlarından kaynaklı dinamikler etkili olacaktır hem de uluslararası siyaset, küresel dinamikler…
‘BU REJİM, SİYASETİ TASFİYE EDEN BİR REJİM’
Partilerde 31 Mart sonrasına dair hesaplar yapıldığı, solda ve sağda yeni partilerin kurulma olasılığından söz ediliyor.
Evet böyle bir olasılık var. HDP dışında var. HDP yaptığı mücadeleyle bir seçenek oluşturuyor ama diğer partiler dayatılmaya çalışılan, meşruiyeti her zaman sorgulanacak olan bu rejimle öyle ya da böyle bir bağ kurmuş durumda. Bu bağdan kaynaklı sıkıntıları da kendi içlerinde aşamaz haldeler. Dolayısıyla bir iç tartışmaya sürükleniyorlar. Esas mesele Türkiye’nin sorunlarına çözüm üretemez hale gelmelerinden, siyaset yapamazlıklarından kaynaklanıyor. Çünkü bu rejim, siyaseti tasfiye eden bir rejim. Bu rejim halkın siyasete katılımını engelleyen, yerel parlamentoları da merkezi parlamentoyu da dışlayan bir rejim. Kayyum tam da budur. Halkın iradesini yok saymaktır. Rejim o tekçi karakteriyle, çoğulcu anlayışın temsiliyetini sağlayan parlamentolara tahammül edemiyor.
Siyasi iktidarın HDP’yi düşmanlaştırıcı söylemine neden güçlü bir itiraz yükselmiyor?
Türkiye’de 5 Nisan 2015’ten beri yani masanın devrilmesinden ve mutlak tecridin başlamasından bugüne kadar geçen süre boyunca insanlar arasında örülen algı duvarları var. İnsanların bu barajları yıkıp kendilerini bu algıdan kurtarmaları çok kolay değil. Medyanın yüzde 95’ini kontrol eden bir iktidar var. Günde ortalama üç dört saat boyunca halka yanlış bilgilerin aktarıldığı hatta birçok güvenlik kuvvetinin, yargının eliyle bir şiddet ortamı yaratıldığı bir sahne izliyoruz. Bu sahne içinde toplumun inisiyatif almasını, tepki göstermesini bekliyoruz ama bunun kolay olmadığını da biliyoruz. HDP bu kadar suçlanmasına rağmen tepki gösteriyor. Toplumun vicdanında da halkların büyük bir kesiminde de bunun bir karşılığı var. Bir sessiz öfke var. Çoğu illerde tabela asamayacak hale gelmişler. Kalkıp diyorlar ki, HDP Türkiye partisi değil. Biz her ilde örgütlüyüz, her yerde çalışma yapıyoruz.
‘SEÇENEKSİZ BIRAKILMIŞ BİR TOPLUM OLDUĞUNU UNUTMAYALIM’
Umudunuzu korumanıza neden olan, siyasi iktidarın devletin tüm araçlarını kullanmasına rağmen yüzde 50’nin hâlâ itiraz etmesi mi?
Yüzde 50’den çok daha fazlası, belki yüzde 80... Ama seçeneksiz bırakılmış bir toplum olduğunu unutmayalım! Topluma biz demokratik bir seçenek sunmalıyız. Toplum, içindeki sessiz öfkeyi, sandığa giderek iradesiyle açığa çıkarıp ifade edebilmeli. Bakın diyoruz, seçimlerde atacağınız bu demokratik adım o kadar kıymetli ki, bu savaş politikalarına son verebilir, tecridi sonlandırabilir, açlık grevlerini bitirebilir, Türkiye’de toplumsal barışa katkı sunabilir.
.
Diktatörlüğe gidişatı durdurmalıyız diyoruz ve bunu ancak demokrasiyle durdurabiliriz. Demokrasi dediğiniz, halkın, karar mekanizmalarına katılımını sağlamaktır. Biz aday belirlerken de bunu yapıyoruz. Kararları halkımızla ortaklaşa alıyoruz. HDP adaylarını kendi belirlemeyecek, başkaları belirleyecek HDP’ye dayatacak diyorlardı. Biz halka sorduk. Kendileri bir tane bile halka soru yöneltemeyecek haldeler, ellerindeki tek sermaye HDP’ye saldırmak. İşte bu siyasetsizlik!
‘AÇLIK GREVİNDEKİ LEYLA GÜVEN İÇİN GEÇ KALACAK SAATLERİMİZ BİLE YOK ARTIK’
Partinizin Hakkâri milletvekili Leyla Güven, Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridin sona erdirilmesi amacıyla sürdürdüğü açlık grevinin 110’uncu gününde. Sağlık durumu kritik. Güven’in eylemine destek amacıyla cezaevlerinde açlık grevine başlayan 300 civarında mahpus var. Ve siyasi iktidarın temsilcileri bu eylemi görmezden geliyor. Ne olacak?
Leyla Hanım DTK Eşbaşkanıdır, Hakkari vekilimizdir, çok deneyimli bir siyasetçidir. Bu adımı atarken dile getirmiş olduğu mesele aslında toplumun tüm ayrışmasını ortadan kaldırmaya dönük güçlü bir adımdır. Toplum, sadece seçim zamanlarında sandığa belli koşullanmalarla yönlendirilip bunun sonuçları üzerinden bir sisteme mahkûm hale gelmiştir. Oysa bizim toplumsal barışa, huzura ihtiyacımız var. Biz demokrasiyi arıyoruz. Bunun yolu da toplumun, sorunlarına bizatihi kendisinin sahip çıkmasıyla mümkün. Öcalan’a uygulanan tecrit, Türkiye’yi tecritleştiren, hukuksuzluğu olağanlaştıran bir mesele. Leyla Hanım’ın yaklaşımı, herkesin bu hukuksuzluğa karşı hukuktan yana tavır alacağı bir olanağı yaratıyor. DBP Eşbaşkanı Sebahat Tuncel ile eski HDP Hakkâri Milletvekili Selma Irmak da tutuklu bulundukları Kandıra Cezaevi'nde açlık grevindeler. Açlık grevlerinin olmasını, hiçbir arkadaşımızın yaşamını yitirmesini tabii ki istemeyiz. Açlık grevlerinin bir an önce sonlanması için çabalıyoruz. Bunun yolu da bu hukuksuzluğa bir an önce son verilmesinden geçiyor. Adalet Bakanlığı’na defalarca çağrı yaptık, kendilerine raporlarla bildirdik, Leyla Hanım'ın sağlık durumu çok kritiktir. Kendisiyle 105’inci gününde görüştüm. Geç kalacak saatlerimiz bile yok artık. Leyla Başkan'ın talebi çok açık, net bir talep. Ceza İnfaz Kanununun ilgili maddesi uygulansın diyor.
GEZİ İLE İLGİLİ BİR İDDİANAME HAZIRLANMIŞ OLMASI ANLAMSIZ
Beş yıl önce gerçekleşen Gezi direnişi bir süredir hedef tahtasına konulmuştu. Mehmet Ali Alabora’nın dahi müebbetle yargılanmasını isteyen bir iddianame çıktı ortaya. Bunu bekliyor muydunuz?
Ağırlaştırılmış müebbetle bu iddianamenin hazırlanması yargının artık hukuk zeminini kaybettiğini gösteriyor. Hatta Gezi ile ilgili bir iddianame hazırlanması anlamsız! Osman Kavala’nın bu kadar uzun süre iddianamesiz bir şekilde cezaevinde tutulması başlı başına bir insan hakları ihlali zaten.
Geçen hafta size de bir soruşturma açıldı…
Selahattin Demirtaş’a dair AİHM kararının uygulanmamasına dair eleştiride bulunmuşum. Bu eleştiriyi suçlamaya çeviriyorlar. Bununla ilgili AİHM kararıyla ilgili bunu uygulamayan yargıçları Hakimler Savcılar Kurulu’na şikayet etmeniz gerekir. 19 Aralık’ta Van’da yaptığım konuşmadan dolayı savcı Ankara’ya yazı yazmış. Fezleke yazılmış ya da yazılacak. Biz de televizyondan öğreniyoruz. Haberi Anadolu Ajansı’na servis eden bir hukuk sistemi var. Bütün arkadaşlarımın başına gelen budur! Siyasetsizliği hukuksuzlukla ikame ederek ayakta kalmaya çalışan bir iktidar, yargıyı ancak talimatlarla biçimlendirerek yol almaya çalışıyor.
Tanzim satış kuyruğuna girenler bu durumdan neden siyasi iktidarı değil de CHP’yi sorumlu tutuyor?
Uzun süre boyunca algı bombardımanına maruz kalan kişilerin taraftarlaşması normaldir. Ancak toplumun geniş kesimi şunu çok iyi biliyor, 80 milyonluk bir ülkenin tarım meselesini 80 kamyonla çözemezsiniz. Bu tamamen göz boyama, aldatmacadır. Bu kara mizah! Siyaseten izah edilebilir bir şey değil. İzah edemediği için de HDP’ye saldırıyorlar, bazen akla zarar açıklamalarda bulunuyorlar, “Bunlar iyi kuyruklar!”, “Bunlar varlık kuyrukları” gibi açıklamalarla aklımızla alay eden bir Cumhurbaşkanı var karşımızda.
‘AVRUPA İLE İLİŞKİLERİN KOPMASINI İSTEMİYORUZ’
Avrupa Parlamentosu (AP) Dış İlişkiler Komitesi, Türkiye Raportörü Kati Piri’inin ‘Avrupa Birliği’nin Türkiye ile katılım müzakerelerini resmen askıya alması’ önerisini onayladı. Siyasi iktidar ne yapar?
Bu iktidar AB ilişkilerine hep ticari kaygıyla baktı, hiçbir zaman demokrasi penceresinden bakmadı. Biz Avrupa ile olan ilişkilerin dondurulmasına karşıyız. Avrupa ile olan ilişkilerde demokrasi penceresinin bir an önce açılmasını, ticari meselelerin askıya alınmasını istiyoruz.
Cizrespor tıpkı Amedspor’un daha önce defalarca yaşadığı gibi, geçen hafta Serik Belediyespor'la oynadığı müsabakada saldırıya uğradı. Saldırganlar, siyasetin ayrıştırıcı üslubundan mı cesaret buluyor?
Ülkenin bir takımı, deplasmana maça gidiyor. Bu ülkeyi bir arada tutabilecek en güzel atmosferde siz gelen takıma saldırıyorsunuz. Bu nasıl bir duygusal kırılma yaratır, hiç mi bunun farkında değilsiniz? Burada siyasetçinin yapması gereken çıkıp Cizrespor’a, Amedspor’a sahip çıkmaktır. Tam tersine, kalkıp onları suçlayan, ayrımcılığı daha da derinleştiren bir siyaset dili var Türkiye’de.
*“DOLMABAHÇE MUTABAKATI” NEDİR?
28 Şubat 2015’te Dolmabahçe’de dönemin Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, İçişleri Bakanı Efkan Ala, AK Parti Grup Başkanvekili Mahir Ünal, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarı Muhammed Dervişoğlu ile HDP Grup Başkanvekilleri Pervin Buldan, İdris Baluken, HDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder tarihi bir buluşma gerçekleştirdi. Buluşmanın sonunda Sırrı Süreyya Önder, Abdullah Öcalan’ın PKK’ye silah bırakmak için bahar aylarında olağanüstü kongre toplama çağrısını okudu. HDP heyetinin Öcalan’la İmralı’da yaptığı görüşme notlarının yer aldığı “İmralı Tutanakları” adlı kitaba göre Dolmabahçe Mutabakatı’ndan bir gün önce İmralı’da HDP heyeti ve Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarı’nın katılımıyla yapılan görüşmede Öcalan şunları söyledi, “Yarın yapmalısınız. Yarın 28 Şubat, bir darbenin yıl dönümüne denk geliyor. Bizim gibi darbe karşıtı olanlar için önemlidir. Müsteşar Bey de açıklamaya katılabilir ya da katılmayabilir. Kendisi bilir. Çok emeği var. Katılması uygun olur ama dayatmıyoruz”.