Ernesto Cardenal amca Türkiye'ye gelmişti. Daha önceden Nikaragua'dan tanıyordum. Her evde mutlaka bulunan ve çoğunun tek eşyası olan sallanan sandalyelerde sallanarak dünyayı değiştirmeyi konuşuyorduk; "Sosyalizm kapitalizme karşı bir çıkış yoludur. Kapitalizm ile sosyalizm arasındaki temel fark herkes için üretmek ya da kişiye özel üretmek arasındaki farktır. Orijinal Hristiyanlık herkes için üretimi savunur, komünal üretimi. Kapitalizm egoizmdir sosyalizm ise dayanışma" diyordu.
Sandinist devriminin ilk kültür bakanı. Şair, Düşünür ve Devrimci Hristiyan bir papaz. Yani ''Tanrı, öte dünyada zaten bize cenneti vaat ediyor; önemli olan dünyayı cennet haline getirmek" diyenlerden ya da "Ben yoksullara ekmek dağıtıyorum bana aziz diyorlar, yoksulların ekmeği neden bulamadıklarını soruyorum Komünist..." Devrimci işte. Bu lanet olası dünyayı değiştirmek isteyenlerden...
Aynı zamanda Latin Amerika'nın ve dünyanın en önemli şairlerindendi Ernesto Cardenal. Eğer ödüller bunun bir ölçüsüyse ki –ne yazık diplomalar dünyasında yok saymamız mümkün değil ama küfür edebilirsiniz– mesela Frankfurt Kitap Fuarı'nın edebiyat ödülünü aldı. Kelimelerin sırtına duyguları yüklediğinde sokaklarda dolaşıyordu o kelimeler;
...başbakanlık sarayı ölülerle dolar
her gece Managua'da
...ama ölür ölmez yeniden doğar kahramanlar
ve yeşil otlar fışkırır küllerin arasından...
Sadece Nikaragua sokaklarıyla sınırlı değildi yazdıkları, Marilyn Monroe için söylev şiiri ile "beat generacion"u anlattı. -Bunu da sevmez aslında edebiyat ve düşünce hegemonyası. Bir üçüncü dünyalı sadece kendi öykülerini anlatmalıdır. Onlar her yere ilişkin, her şeyi bilerek ve çok bilerek yazsalar bile ne haddinedir üçüncü dünyalının böyle şeyler yazmak...
Kendi hiyerarşisini de takmadı. Pinochet'ye nişan takan Papa'ya kafa tuttu mesela. Eh bunu da beğenmediyseniz, sadece kelimeler değildi silahı. 1954 yılında Diktatör Somoza'ya karşı silahını alıp sokaklara çıkan 'Nisan isyancıları'ndan biriydi genç papaz ve şair...
Nisan İsyancısı bütünü değiştiremediğinde vazgeçip yakınmadı. Solentiname Adası'nda şiarı 'Eşitlik, Özgürlük ve Adalet' olan kendi komünü-cemaatini örgütledi 1961 yılında. 10 bin kadar üyesi vardı bu komünün. Balıkçılar vardı komünde, adada güç de olsa tarım yapan köylüler. Sonra sanatçılar da katıldı. Mesela Nikaragua'nın ünlü ressamı Róger Pérez de la Rocha adadakilere teknik göstermeye geldiğinde hemen vazgeçti. Onları doğal perspektiflerine bıraktığında inanılmaz şeyler çıktı ortaya. 'Birlikte ekilen otlar coşar.' diyordu Tolstoy...
Ernesto Cardenal İstanbul'daki konuşmasında bize de inanılmaz entelektüel bir katkı yaptı. 92 yaşında Nikaragua'da sallanan sandalyesinde, artık devrimci olmayan, bir başkana dönüşen, başkan Daniel Ortega'ya muhalefet etmeye devam eden Ernesto amca, bunun hiç farkında olmadı. O sadece o gün yaptığı konuşmada, bir teolog olduğu için 'Özgürlük teolojisini' ve çok şiddetli karşıtı olduğu 'Neoliberalizm'in dehşetli sömürüsünü anlattı. O gün bu konuşmayı çeviren iki tercümanın İspanyolcaları gayet iyiydi ama politikaya ilişkin pek fikirleri yoktu. O yüzden Ernesto amcanın teoloji ve neoliberalizme ilişkin konuşmalarını 'Teoliberalizm' olarak çevirdiler. Bu kadar yıl sonra hâlâ 'Erdoğan iktidarını' bu kadar iyi tanımlayabilen bir kelime duymadım. Bir yandan dini dilinden düşürmeyen ama tamamıyla bir neoliberal iktidarı bir başka kelime hiç bu kadar kısa ve güzel anlatamaz.
Sen çok yaşa Ernesto amca ve sen kahrol teoliberal iktidar...