Bir haftadır konuşuluyor, tartışılıyor. Açıkçası ben bu kadar olay olacağını düşünmedim. Kimse bunu öngöremedi. Beşiktaş'ta son üç aydır kadro dışı kalmış bir oyuncu olan Tolgay Arslan ve son dakikaya kadar takımı Galatasaray'da kalmak için çaba sarf etmiş Serdar Aziz, Fenerbahçe ile anlaştı. Buraya kadar tamam, herhangi bir sıkıntı yok. Çıktıkları ilk maçta tribünlere çağrılıp formayı öptüler. Yani üzerindeki armayı... Aslında bu “Tolgay Arslan – Serdar Aziz mevzusu” futbol olarak, futbol kültürü olarak ne kadar geri kalmış bir ülke olduğumu bir kez daha net bir şekilde resmediyor.
Her meslek dalında yapılan işin tanımı ve sınırları vardır. Mesela bir bankaya gidersiniz veznedeki kişi orada sorumlu olduğu görevleri yerine getirir. Faturanızı alır, ödeme işlemini gerçekleştirir. Bankamatik kullanma alışkanlığınız kötüyse havalenizi gişeden yine o görevli sayesinde gerçekleştirebilirsiniz. En basiti ben ömrümde hiçbir simitçinin el arabasında Adana kebabı sattığına hiç rastlamadım. Genel olarak simitçiler simit satar. Şimdi nereye geliyorum... Bir futbolcu bir takımdan başka bir takıma transfer olur. Saha içindeki pozisyonu değişse de yapacağı tek bir görevi var: Futbol oynamak.
“Tolgay Arslan, Fenerbahçe armasını öpmüş” Hurra! Bütün sosyal medya seferberlik ilanı. Bütün Beşiktaşlılardan tepki. “Var efendim sen nasıl Fenerbahçe arması öpersin?” E tamam, öptü, ne oldu? Anlamadım. Ne olacak yani? Beşiktaş, taraftarını bu anlamda ve bu tür tepkilere yönelen genel olarak tüm taraftarlara anlam veremiyorum. Beşiktaş kanadını harekete geçiren olay aslında Tolgay Arslan'ın arma öpmesi değil tabi ki. Tolgay Arslan'ın “pasif agresif” tarzda yaptığı provokatif açıklamalar.
“Ben Türkiye'ye ilk geldiğimde Türkiye'nin en büyük camiasının Fenerbahçe olduğunu anlamıştım.” Tolgay Arslan, istediği açıklamayı yapmakta özgür. Yani bu cümlenin içinde “Fenerbahçe” kelimesini değiştirip, Galatasaray veya Beşiktaş yazsak da olaylar hakkında analizlerim değişmeyecek.
Tolgay Arslan'ın 2014-2015 sezonu devre arasında Galatasaray'a transferi gündemdeydi. Hatta babası Beyaz TV kanalında yayınlanan Ertem Şener'in hazırlayıp sunduğu Beyaz Futbol'a bağlanarak oğlunun çok fanatik bir Galatasaraylı olduğunu anlatmıştı. Aradan birkaç gün geçmişti ve Tolgay Arslan'ın Trabzonspor'la anlaştığı haberi ortaya çıkmıştı. O dönemki Trabzonspor Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu, birkaç yönetici ve teknik direktör Ersun Yanal, Almanya'ya çıkarma yaparak Tolgay Arslan'ı transfer etmek istediler. Nitekim anlaştılar. Tolgay Arslan, ailesi ve Trabzon kafilesi ile birlikte el sıkıştıklarına dair selfie bile çekip yayınladılar. Bu akşam saatleriydi. Sabah saatlerinde ise Tolgay Arslan, yanında o dönemki Beşiktaş'ın transferinden sorumlu Erdal Torunoğulları ile elinde formayla poz vererek Beşiktaş'la anlaştığı haberi gündeme bomba gibi düşmüştü. Hatta Ersun Yanal'ın bu transfer skandalının ardından yaptığı ilginç bir açıklama vardır:
“Bana göre eğer bir konuda görüşme yapılmış ve el sıkışılmış ve sözler verilmişse, o iş bitmiştir. Ama maalesef etik olmayan bir sonuç tabii ki. Umarım orada başarılı olur. Ama yeteneklerimiz bizi bir noktaya kadar getiriyor. Umarım oyuncunun da yetenekleri onu bir noktaya kadar getirmiştir. Karakteri de onu bundan sonra çok daha iyi yerlere götürür. Benim umudum yok açıkçası.”
Dönelim meselenin başına; tamam “dün dündür bugün bugündür” ise o zaman da ona göre hareket etmen gerekiyor. Fenerbahçe Spor Kulübü, Türkiye'nin çok önemli bir camiasıdır. Nice çok büyük yıldızlar ve efsaneler giymiştir o “çubuklu”yu. Fenerbahçe, Tolgay Arslan'ı yeteneklerinden dolayı transfer etmiştir. Sahada oyuna bir katkısı olabilmesi için. O yüzden Tolgay Arslan'ın sırf Fenerbahçe tribünlerine şirin görünmek için bu tip provokatif hareketler yapmasına gerek yok. Tribün amigoluğu da prim yapmıştır bir zamanlar. Peki sonu ne oldu? Dereağzı tesislerinde plastik bir masa önünde canlı yayında özür dilettirdiler. O yüzden Tolgay Arslan nezdinde genel olarak tüm futbolcular için bu yorumu yapabiliriz. Her an başka bir takıma transfer olabilirsin, kötü olduğun, kavga ettiğin oyuncular ile gün gelir takım arkadaşı olabilirsin. O yüzden keskin, tuhaf söylemlere gerek yok. İşin garip tarafı Tolgay Arslan 28 yaşında. Genç bir oyuncu da değil yani.
Dünya futbolunu çok yakından takip ediyorum. NBA'e zaten köşemizde düzenli olarak yer veriyoruz. Bu tür işler sadece burada oluyor. Çünkü genel olarak gelişmiş Batı ülkelerinde gerek taraftar gerek medya bu tür işlere pek prim vermiyor. Hatta samimiyetsiz buluyor. Türkiye'de de böyle düşünenler var. Tolgay Arslan meselesinde tamamen olumsuz yönde tepkili çokça Fenerbahçe taraftarı olduğunu görüyorum. Bir o kadar da tepkisiz kalan Beşiktaş taraftarı. Sosyal medya ister istemez pompalıyor meseleyi, engel olamıyorsunuz. Çok sert yorumlar yapan, hatta küfürlü protestolar yapan Beşiktaş taraftarını da kınıyorum. Hatta yine anlam veremiyorum. Yani ne olmuş bu kadar? İşte, “şöyle şöyle şöyle” demiş. E desin! Yani?
Hatırlarsanız, Burak Yılmaz'ın Beşiktaş'a transferinin ardından bir yazı yazmıştık. Burak'a oluşan “antipati”nin unsurlarını sıralamıştık. Yine konu aynı yere bağlanıyor elbette. Gittiği her takımda duruma, o günkü konjonktüre göre açıklamalar yapması ve bugün hepsini “total” olarak incelediğimizde ortaya samimiyetsiz ve manasız bir sonuç çıkması. O yüzden sporcular, özellikle profesyonel seviyedeki sporcuların daha ciddi olmaları ve daha seviyeli açıklamalar yapmaları gerekir. “Kimin arabasına binerse onun şarkısını söyleyen” insan figürünün temsilcisi olmaması gerekir. Gerçekçi ve samimi olma konusunda hiçbir sıkıntı yok. Seyirciler sever sahici sporcuları. Ama bunun insanların duymak istediklerini söylemekle bir ilgisi yok. Öyle olduğunda biliyorsunuz, adama plastik bir masada canlı yayında özür diletirler.
Koskoca spor kulüpleri sana amigoluk yapman için vermiyor milyonlarca avroyu. Yeteneklerine ve potansiyeline veriyor. Tolgay Arslan, Beşiktaş kariyerinde “olmak”la “olmamak” arasındaki çizgiyi bir türlü geçemedi. Çok müthiş bir oyuncu olabileceğini herkes inanıyordu ama olmadı. Şimdi onu yeni bir macera bekliyor. Ben Fenerbahçe'de beklenen patlamayı yapacağına inanıyorum. İnanmak da istiyorum. Yapamadığı takdirde Fenerbahçe'den de gönderileceğini düşünüyorum. Fenerbahçe'nin şimdilik ona ihtiyacı var. Kısmen mahkum durumda. Ama eğer ondan beklenen oyuncuya dönüşemezse hikayesi başka bir yöne doğru akmaya başlar. Çünkü hep söylerim: “Potansiyelin bile bir raf ömrü vardır”.