Crocus saldırısının IŞİD-H (Horasan) ve olası başka bağlantılarını konuşmaya devam ediyoruz. IŞİD ile bağlantılı olduğu farz edilen Telegram hesabının "AMAQ’a konuşan güvenlik kaynaklarına göre" diyerek geçtiği bilgileri, "IŞİD-H saldırının sorumluluğunu üslendi" diye vermenin bazı açmazlarına değinmiştim. Doğrudan IŞİD-H adına bir açıklama yoktu. AMAQ’ın duyurularında IŞİD Horasan Vilayeti’nin adı geçmiyordu. “Hilafetin askerleri” ya da “İslam Devleti’nin savaşçıları” diye tanımlanan kişilerin Hıristiyanlara saldırdığından söz ediyordu. Para için öldüren, kaçma planına bağlı kalan, yakalanma ihtimaline karşı bomba kemeri taşımayan ve İslamcı geçmişi belirsiz tetikçiler, IŞİD’in cennete uçmak için yanıp tutuşan militan profiline uymuyordu. AMAQ ya da Al-Battar gibi hesapların merkezi bir IŞİD yapılanmasının kontrolünde olup olmadığı da şüpheli. Ama görülen uyumsuzluklar IŞİD-H hücrelerinin işin içinde olmadığı anlamına gelmiyor. Saldırının IŞİD unsurlarınca gerçekleştirilmesi de devletlerin gizli servisleri ya da özel savaş ve istihbarat şirketlerinin dahline dair olasılıkları yok etmiyor. Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin de ilk açıklamasında saldırganların sınırı geçmeleri için Ukrayna tarafında bir pencere hazırlandığını söylemiş, ikinci açıklamasında ise saldırının İslamcıların eliyle gerçekleştirildiğini ama "siparişi veren müşteriyle ilgilendiklerini" belirtmişti. Rusya’nın güttüğü mantığa bakarsak;
- Birincisi Rus yetkililer asıl sorumlu olarak Kiev’i işaretliyor, hatta Ukrayna istihbaratını ‘terör örgütleri’ listesine almaktan söz ediyor.
- İkincisi Rusya elindeki bilgileri paylaşmayarak “IŞİD bizim de düşmanımız” açıklamalarına girişen Ukrayna’nın dostları üzerinde psikolojik baskı kuruyor.
- Üçüncüsü Fransa başta olmak üzere Batılıların iş birliği tekliflerini reddederek sorumluluktan kaçmalarını önlemeye çalışıyor. Bu yaklaşım, Ukrayna üzerinden Batı ile yürütülen savaşı her şeyin merkezine alma çabasının da sonucu.
***
IŞİD-H gibi yapılar ne kadar kendi özgül ve özgün gündemlerinin peşinde koşuyor ne kadar hasım bloklar arası hesaplaşmalarda misyon kazanıyor? Bu ilişkileri öğrenmek için belki yılların geçmesi gerekecek. Afganistan ve Irak’a müdahaleler dünyanın başına bela örgütler üretti. Suriye ise Batı-Körfez ittifakının tezgahladığı kirli savaşta cihatçı çekim merkezi ve kuluçkasına dönüştürüldü. Batılı müttefiklerin tercihleriyle uyumlu bir siyasetle Türkiye’nin hamilik ettiği İdlib’deki cihatçılardan bir kısmı Ukrayna savaşına kaydırıldı.
Gazze vicdanları eritirken birbirleriyle uyumsuz olmalarına rağmen IŞİD, El Kaide ve HTŞ başta olmak üzere "selefî cihadî" zincirlerin İsrail’in düşmanlarına, özel olarak da BM Güvenlik Konseyi’nde Filistinliler lehine tutumu ve İran'la askeri ilişkileri yüzünden İsraillilere "Bedelini ödeyeceksiniz" dedirten Rusya’ya sarması bu işlerle uğraşan herkesin dikkatini çekiyor. İsrail, Suriye ve Lübnan’da ‘direniş ekseni’ni vururken IŞİD hücreleri Humus’un doğusundan Irak sınırına kadar olan çöllük alanlarda saldırılarını tırmandırdı. HTŞ de Halep, Lazkiye ve Hama kırsalında atağa geçti. ABD’nin Irak’tan çekilmesine dair gündeme paralel olarak IŞİD hücreleri özellikle Kerkük taraflarında kafalarını kaldırmaya başladı. IŞİD-H’nin yanı sıra Ceyş’ül Adl gibi sünnî militan gruplar İran’ı hedef alıyor. 3 Ocak’ta Kirman’da 95 kişinin öldüğü çifte saldırıyı IŞİD-H üslenmişti. Crocus saldırısıyla da Rusya vuruldu. Çin’in Doğu Türkistan’daki kâbusu Türkistan İslami Hareketi de İdlib’de himaye görüyor.
Geriye doğru 1977’ye kadar gidersek CIA’in ana organizatörlüğünde olduğu Afganistan merkezli mücahitler hareketinden beri Rusya’ya karşı düşmanlığın barındığı bir habitat olageldi. Dost ve müttefiklik ilişkisinde değişimler geçirse de bugünlerde Rusya ile hesaplaşma ve Çin’i çevreleme stratejisinin ‘asimetrik savaş’ ayağında CIA ve MI6 gibi Batılı servislerin özel harp ve istihbarat şirketleriyle birlikte Orta Asya’nın militan madenini keşfe çıkmaları asla sürpriz olmaz. MI6’nın İslamcılarla iştigali CIA’den çok daha uzun ve sofistike. Bunların Batı’yı da hedef alması sadece görünüşte tenakuz oluşturuyor. 11 Eylül 2001 saldırılarının bağlamları ortadayken ABD’ye bir kez daha "El Kaide Suriye’de bizim safımızda" dedirten siyasetin bir kıblesi yok.
***
Bu tür örgütlerin kullanışlılığına dair ihtimalleri bir kenara bırakıp IŞİD-H’nin kendi militan coğrafyasının dışına çıkmasının mantığına da bakmak gerekiyor. IŞİD, Suriye ve Irak’ta saha hakimiyetini yitirirken IŞİD-H öne çıktı. Suriye ve Irak’tan kaçıp Afganistan’ın yolunu tutanların olduğu da söyleniyor. BM Güvenlik Konseyi’ne sunulan bir rapora göre IŞİD-H’nin üye sayısı 4-6 bin arasında tahmin ediliyor.
ABD, 2021’de Taliban’a devir teslim yaparken Kabil Havaalanı’nda tahliye telaşındaki kalabalığı hedef alan ama 13 Amerikan askerinin de ölümüne neden olan IŞİD-H’nin iki yıldır Rusya’ya odaklandığı tespiti yapılıyor. Ukrayna savaşına paralel bir yönelim olması şaşırtıcı gelebilir. IŞİD-H, Eylül 2022’de Kabil’deki Rusya Büyükelçiliğini hedef almıştı. Rusya’ya yönelimde Orta Asyalıların öne çıkması da şaşırtıcı değil. IŞİD-H’nin 2020’den beri liderliğini yürüten Sanaullah Ğafari’nin Tacik olduğu bilgisi örgüt ile Taciklerin yolunun neden kesiştiğine ışık tutuyor. Afgan ordusunda eski asker olan ve 2014’te IŞİD’e katılan 29 yaşındaki Ğafari’nin geçen yıl öldürüldüğü öne sürülmüş ama haberler teyit edilmemişti. Uğradığı saldırıdan yaralı olarak kurtulup Pakistan’ın sınır eyaleti Belucistan’a kaçtığına inanılıyor.
IŞİD-H, ABD ile anlaşması, küresel cihatçı değil yerel ve milliyetçi olması, gelenekçi Diyûbendi tarikatından beslenmesi nedeniyle Taliban’ın da düşmanı. Fakat Taliban, Peştun nüfusu içinde IŞİD-H’ye fazla alan bırakmıyor. Şahab el Mucahir mahlasını kullanan Ğafari’nin ses getiren saldırıları özellikle Tacik ve Özbekleri saflarına katmak için düzenlediğine inanılıyor. Tacikler ve Özbekler Afganistan'ın kuzeyinde yaşıyor. Fakat Tacikistan ve Özbekistan’daki İslamcılar da örgütün hedefinde. IŞİD, “Horasan Vilayeti” tanımıyla Afganistan’ın yanı sıra Pakistan, Türkmenistan, Tacikistan, Kırgızistan ve İran’dan parçalar barındıran tarihi Horasan’ı işaretliyor. Afgan kaynaklar IŞİD-H’nin militan ağının yüzde 90’ının Peştun olmadığını belirtiyor.
Ğafari’nin yaklaşımının IŞİD-H’yi, IŞİD’in geleneksel taktik ve yöntemlerinden farklılaştırdığı üzerinde de duruluyor. Ebu Bekir el Bağdadi’den sonra sırasıyla elimine edilen Ebu İbrahim, Ebu el Hasan ve Ebu el Hüseyin’in liderliği IŞİD’in küresel ağı üzerinde etkili olamazken bu durum kimsenin tanımadığı Ebu Hafs ile de değişmedi.
IŞİD’in ideolojik koru erirken dağılan hücrelerin yabancı istihbarat servisleri ve güç odakları açısından kullanışlılığı artabilir. Ağa yeni giren tetikçi ve bombacıların motivasyonları da ideolojik şablonlardan uzaklaşabilir. Moskova’daki saldırıya bu olgu ışığında da bakmak gerekebilir.
***
IŞİD-H’nin coğrafyayla bağını koruması yani sahada eğitim ve hareket kabiliyetine sahip olması en önemli avantajı. Türkiye’nin merkezde olduğu hücresel ağlar, İran aktarmalı seyahatlerle Orta Doğu ve Orta Asya bağlantılarını kuruyor.
28 Ocak’ta İstanbul’daki Santa Maria Katolik Kilisesi’ne yapılan baskına karışanlardan biri Tacik diğeri Çeçen çıkmıştı. Geçen yıl İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın IŞİD-H yapılanmasına ilişkin hazırladığı 87 sayfalık iddianamede Türkmenistan, Kırgızistan, Tacikistan, Azerbaycan, Dağıstan (Rusya Federasyonu) ve Türkiye uyruklu 18 sanık yer alıyordu. İsveç ve Hollanda konsolosluklarının yanı sıra İstanbul'daki kilise ve sinagoglara saldırı planlarından da söz ediliyordu.
Rusya’nın Afganistan, Orta Asya ve Türkiye yayındaki IŞİD-H ağına dair Türkiye’yi uyardığı da basına yansımıştı. Türkiye de Crocus saldırısından sonra eliyle koymuş gibi bir düzine zanlıyı adreslerinden alıverdi.
Maalesef AKP izlediği siyasetle Türkiye’yi bölgenin en kolay girilen, barınılan ve saklanılan ülkesi haline getirdi. Kafkasya, Orta Asya ve Avrupa’dan Suriye’ye akan cihat yolları Türkiye’yi militan ve para transferi, barınma ve saklanma, farklı coğrafyalara sıçrama ve geri çekilme platformuna dönüştürdü. Suriye bağlantılı militan aktiviteye göç dalgasıyla birlikte Afganistan boyutu da eklendi. Türkiye artık militan devşirmek için bölgenin en büyük havuzu. IŞİD-H ağının en önemli kavşağı olarak da Türkiye’nin öne çıkmasında şaşılacak bir boyut yok. Ortaya çıkan bilgiler gösterdi ki Crocus saldırısında Moskova’da dezavantajlı koşullarda yaşayan Orta Asyalı işçiler havuzuna da Türkiye’deki ağlar üzerinden ulaşılıyor. ABD Hazine Bakanlığı 2021’de IŞİD-H’nin Türkiye’de döviz büroları ve kuyumcular üzerinden geleneksel havale sistemiyle yürüttüğü mali operasyonlara dikkat çekmişti. Bu operasyonları yöneten kişi İsmetullah Khalozai idi. Iraklı kaynaklara göre geçen aralıkta Türkiye’nin Bağdat’a teslim ettiği bir IŞİD lideri, Muhabarat’taki sorgusunda, Türkiye'deki IŞİD-H üyesi iki Tacik üzerinden Ğafari ile iletişim kurup mali yardım istediklerini anlattı.
IŞİD-H’nin para ve militan toplama sorumlusu Tacikistan vatandaşı Şamil Hukumatov de geçen yıl Türkiye’de tutuklandı. Ebu Miskin kod adlı Hukumatov’u ele veren TRM Labs’ın Tron blok zincirinde tespit ettiği kaynağı şüpheli 2 milyon USDT idi. Grubun fonlarının bir kısmını nakde çevirmek için kullandığı Binance'in mali suçlar ekipleriyle yaptığı iş birliği sayesinde Hukumatov’a ulaşıldı. Bu konuda Türkiye ve Tacikistan birlikte çalıştı.
Özetle IŞİD-H hem IŞİD’in merkezindeki erimeden kaynaklanan boşluğu doldurmaya çalışıyor hem de Taliban’ın ABD ile anlaşıp iktidara dönmesinden kaynaklanan radikaller arasındaki sersemliği ve kontrol açıklarını değerlendiriyor. Fakat asıl boşluğun Türkiye’de olduğu çok net. Tüm dünyanın gördüğü bir hakikate dair AKP iktidarının gevşekliği, hatta laçkalığı ürkütücü boyutlarda. Ara sıra yapılan ve onlarca kişinin gözaltına alındığı operasyonlar sorunun sadece buzdağının üstündeki kısmına tekabül ediyor.