Kürtçe tiyatro oyunu Qral û Travîs’in sahnelenmesi önce Ağrı
Patnos’ta, ardından Antep’te, son olarak İstanbul Şişli’de
yasaklandı. Peş peşe gelen bu yasaklarda peş peşe bazı arabuluculuk
girişimlerine de tanık olduk. Allah razı olsun kaymakam ve
valilerin iletişim bilgilerine sahip olan bir-iki eski AKP’li vekil
araya girip yasağı kaldırmaya çalıştı.
Türkiye Türklerindir’in yayın yönetmeni Ahmet Hakan da sağ olsun
yasağı saçma bulduğunu yazdı ki, ertesi gün İçişleri Bakanlığı'ndan
arandığını ve yasağın kaldırıldığını müjdeledi. Böylece anladık ki
Kürtçenin kamusal alanda kullanımı birkaç insaflı müminin vicdanına
terkedilmiş durumda. Bu müminler de araya girmese kaymakamlık ve
valilikler gerekçe sunma zahmetine de girmeden oyunları,
etkinlikleri yasaklayabiliyor. Kürtçenin durumu bu haliyle, yüksek
yerlerde bir tanıdığı sayesinde tahliye edilmeyi bekleyen
tutuklulara benzemeye başladı. O tanıdıklar ilgilenme zahmetine
katlanırsa tahliye olacak, yoksa haklı veya haksız tutuklu kalmaya
devam edecek.
Qral û Travîs’e getirilen yasaklara Dem Parti ve Kürtlerin
dışındaki bu vicdanlı birkaç müminin ötesinde ses çıkaranın
olmadığını da gördük. Geçen yılın Altılı Masası’nda yer alan
partilerden, bunlardan aday devşirmeyle meşgul sol partilere
hiçbirinin Kürtçe diye bir derdinin olmadığı bir kez daha
anlaşıldı. Niye olsun ki, ülkenin asıl sorunu emeklilere yapılacak
bayram ikramiyesinin miktarı, asgari ücretin artırılması vs. Çünkü
“millet aç aç.”
Ülkenin sanat camiasının durumu da farklı değil. Bir tiyatro
oyununun sahnelenmesinin engellenmesine ne tiyatro oyuncularından,
ne oyun yazarlarından, ne sinemacılardan ne de edebiyatçılardan bir
tepki yükseldi. Sam Bobrick’in “Halktan Biri- Travis Pine”, Dario
Fo’nun “Yüzsüz” isimli eserleri yüzlerce defa Türkçe sahnelenmişken
aynı yazarların aynı eserlerinin Kürtçe oynanmasının engellenmesi
bu çevrelerin dikkatini çekmedi. Böylece bir kez daha gördük ki bu
mesele bu çevreden de kimsenin umurunda değil. Belki umursayan
varsa da Kürtçeyi savunmayı devletin birlik ve bütünlüğünü bozmaya
denk gelen bir radikallik olarak tasavvur ettiklerinden olsa gerek
sessiz kalmayı tercih ediyorlar.
Peki ne oluyor da “vatandaş Türkçe konuş” günlerini hatırlatan
uygulamalar birbirini izliyor? Valilik ve kaymakamlıkların Kürtçe
tiyatroyla derdi ne? Bu yasaklama kararları hükümete rağmen alınıp
uygulanamayacağına göre, bunun bir-iki mülki idare amirinin
işgüzarlığı değil bir hükümet politikası olduğu da açık.
Dolayısıyla ne yaptığını, neden yaptığını gayet iyi bilen bir
hükümet var. Ve öyle anlaşılıyor ki, bu keyfi yasaklamaların
ardından lütfen müsaade edilen etkinlikler de Kürtlere birer
minnet/kazanım olarak yansıtılıyor. Muhtemelen seçim dönemi olmasa
böyle bir iyi niyet gösterisi de sergilenmeyecekti. Zira, daha iki
yıl önce Aynur Doğan’dan Mem Ararat’a, Pervin Chakar’dan Mikail
Aslan’a Kürt sanatçıların konserleri bir bir yasaklanıyor, araya
insaflı kimse de girmiyordu. Dönemin İçişleri Bakanı da “Bu
kararlar yaşam tarzına müdahale değil aksine vatandaşlarımızın
yaşam tarzını ve güvenliğini korumak için alındı” sözleriyle
yasakları savunuyordu. Qral û Travis’ten önce Dario Fo’nun “Bêrû”
(Yüzsüz) eseri de yasaklanmış, araya vicdanlı bir mümin girmediği
için yasak öylece kalmıştı.
İktidarın son dönem politikaları Kürtleri siyaseten 90’lı
yıllara, kültürel olarak da bir asır öncesine geri götürmeyi
amaçlıyor gibi. Tarık Ziya Ekinci, 1930’lu yıllarda pazarda Kürtçe
konuşanlara para cezası verildiğini, çoğu zaman kendisinin tercüme
yaparak akrabalarını ceza almaktan kurtardığını anlatmıştı. Kürtçe tiyatro
yasaklamalarını “saçma-gereksiz” bulup arabuluculuk yapmaya
çalışanlar da o tercümanı oynuyor şimdilerde.
Oysa anadil, kimsenin iyi niyeti, minneti, ricası, araya
girmesiyle kullanılacak bir araç veya hak değildir. Temel insan
hakları ya hiçbir şekilde engellenemeyecek biçimde korumaya alınır,
yasal ve anayasal güvence sağlanır, ya da bugünkü haliyle keyfi
uygulamalara ve idarecilerin insafına terkedilir. Allah Ahmet
Hakan’dan razı olsun, bu defa kendisi zahmet etti, iyilik etti ve
yasağı kaldırttı. Ancak başka sefere zahmet etmesin, onun veya
başkasının ricasıyla verilecek bir izin de hak da olmaz olsun.
