Türkiye kişi başına çeyrek ton buğday üretirken, yarım ton asfalt seriyor, bir ton da çimento döküyor. Ayrıca kişi başına 1,5 ton kömür yaktırıyor, atmosfere 6,2 ton seragazı salıyor. Salgında hekimler el hijyeni dediğinde sokaklara deterjan dökme anlayan bir siyaset ile yönetiliyor. Bunu herkes görüyor, siyaset görmüyor. Ortada 1832 tane Hasankeyf felaketi var, yeni bir şeymiş gibi yapan siyasetçiler çıkıyor.
Türkiye’nin betonlaşma politikaları bir dizi olmalı. Aşağısı kurtarmaz. O kadar güzel arka plan var ki.. Her bölümü bir konuyu işlemeli. Mesela bir bölümde Sulukule, birinde Sur olmalı. Hatta Çukurambar da olmalı. Ama dizi olacaksa her bölüm jeneriği Hasankeyf ile başlamalı, “12 bin yıllık insanlık tarihini betona gömdük” demeli mesela. Bu kadar yaşanmışlık kokan bir dizi olabilir mi?
Tabii bu diziye oyuncular da eklenmeli. Oyuncular için kentsel dönüşüm işine yapan TOKİ’den biri, inşaat yapılamayan yerlere cami yaptıran Diyanet’ten biri, şehir hastaneleri için Sağlık Bakanlığı’ndan biri, şehir hastanesi gibi kitlesel, yurtlar yaptıran Kredi Yurtlar Kurumu’ndan biri, HES’lerle kırı betona gömen DSİ’den biri mutlaka oynamalı. Başrolde mutlaka Şehircilik Bakanlığı'ndan birden fazla isim olmalı. İyi görünümlü kötü adamlar da muhalefetten birileri olmalı. Çünkü aslında onlar da betoncu.
Geçen hafta Hasankeyf’in görüntüleri çok konuşuldu. Sanki bu sezonun finali gibi idi. Ama sanki dizinin finali olmasını hepimiz istedik gibi. Anadolu Ajansı iyi bir şeymiş gibi son görüntüleri paylaştı ve hepimiz utandık. AA sonra fotoğrafları sayfasından kaldırdı. Kaldırınca tepkinin büyüklüğünü anladık. Allah'tan abone olanlardan bulabildik de o sayede trajedi gündem oldu. Hele güzelim vadinin birleştiği yerin eski ve yeni hali var ya, hepimizi üzdü. 12 bin yıllık tarihi, 9 medeniyeti, 5 binden fazla mağarayı yok ettiler. Bunu 500 bin ton çimento ile yaptılar.
Çimentoyu tedarik eden şirket gururla 500 bin ton çimento sattığını sayfasından paylaşıyordu. Bu IŞİD’in tarihi eserleri patlattığı zaman ona patlayıcı veren şirketin paylaşması gibi bir şey sanki. Bizler gibi utanç duymuyorlar. Çünkü Hasankeyf kolektif bir suçtur ve sermayenin “ nasıl olsa yapılacak” deme ahlaksızlığıdır.
ÇİMENTO: BİR SUÇ ALETİDİR
Su yaşamdır. Van gölünün ortasında batan bir gemidekiler için su ölüm demektir. İşte çimento da böyle bir şeydir.. Çimentonun bir suç aletine dönüşmesi 15-20 yıllık bir hikayedir.
Türkiye 80’lerde 10 milyon tondan fazla, 90’larda 20 milyon tondan fazla, ikibinli yılların başında ise 30 milyon ton civarında çimento üretiyordu. Üretimdeki yeri Avrupa ülkelerinde kendisinden büyük ekonomilerin hemen gerisinde idi. Ak Parti geldi ve betonun sermaye transferi rolünü öğrendi, kendi yararına kullanmasını hızla becerdi. Bu politikayı büyüttü ve devletin yapısını uyarladı, ekonominin oyuncularını değiştirdi. Yan yana iki arsada dürüst olmayan müteahhitte imar artışı verdi. Böylece o dürüst ve ahlaklı müteahhitte yaşama şansı bırakmadı, onları büyük oranda piyasadan sildi. Yetmedi, imar artışını alan müteahhit gecekondulara çökecek gücü buldu. 3 kuruş ve bir mermi sıkıntısına insanlar gecekondularını bırakmak zorunda kaldı. Öyle bir yapılandırdı ki, imar artışı üstünden sadece iktidarı ve iş dünyasını değil, muhalefeti şekillendirdiler. O yüzden pek çok belediye başkanı, yardımcısı ve meclis üyeleri ağırlıklı olarak müteahhit ya da emlakçı gibi mesleklerden oluştu. Siyaset halka kapandı.
Ama sadece çimentoyu evlerde kullanılır diye düşünmeyin. Türkiye’de tüketiminin yarısı altyapıda da kullanılır. Bunların başında HES’ler gelir. HES’ler dışında çimento tüketimini arttıranlar arasında 3. Havalimanı, Avrasya, Akkuyu gibi projeler şirket raporlarında sayılır. Açılan her şehir hastanesi, Çamlıca Camisi bu işlere yarar.
Bu projeler ise iki şeye yarar. Birincisi kırın işgaline ve ilhak edilmesine, ikincisi ise halkı vergilendirecek yeni yatırımlar sağlanmasına.
2007 yılında çimento üretimi 50 milyon tonu geçti ve üretimde ilk 10 ülke arasına girdik. 2009’da 50 milyon tonu geçince ilk 5’e girdik. 2010’dan sonra 60 milyon tondan fazla üretme, 2013’ten sonra 70 milyon tondan fazla üretime geçtik. 2013’ten sonra Çin, Hindistan ve ABD’den sonra ya dördüncü, ya da beşinci çimento üreten ülkesi olduk.
2012 ÇİMENTO YILI
16 Mayıs 2012’de TBMM’de Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Kanunu geçti. 326 vekili olan AK Parti’de sadece 236 vekil KABUL oyu verdi. 217 vekile sahip muhalefet ise 208 RED oyu verdi. Böylece rant işinde TOKİ’nin gücü artmış, onun şemsiyesi altında müteahhitler bütün ülke açılmıştı.
Bir de o günlerde 21b’yi kullanmayı öğrendiler. AK Parti normal kamu ihalelerindeki rekabeti yok edip kendi şirketlerine vermek için bir formül bulmuş ihale yapılacak konuları afete bağlayarak sadece çağrılı firmalarla ihale yapabiliyordu. Yani dışarıya kapalı ihale. Yani KİK madde 21/b. Bu suistimalin hikayesini Çiğdem Toker’in “Kamu İhalelerinde Olağan İşler” kitabından okumuşsunuzdur.
Bu ikisi birleşince 2013 yılı 70 milyon tondan fazla çimento üretiminin yapıldığı yıl oldu. Artık her koldan herkes çimento içi çalışıyordu. TOKİ, ÇSB, DSİ, DHMİ, TCK, EPDK, Diyanet çimento dökülecek ve böylece ilhak edilecek projeler üretiyor, Resmi Gazete bunlar için acele kamulaştırma kararlarını yayımlıyordu.
BETON POPÜLİZMİ
Geçen hafta Hasankeyf görüntülerine dair her siyasetçi sosyal medyada boy gösterdi. Sanki yeni ve tekil bir şeymiş gibi tepkiler verdiler. Koca bir devlet yapılanmasının jeneriği gibi bir olayda "aslında oraya değil buraya dökülseydi" hallerini bildiğimiz için inandırıcı olamadılar.
İktidar gibi muhalefet de betoncu. Tek farkları AK Parti'nin bu konuda bir numara olması. 1,5 milyondan fazla konutun boş olduğu bir dönemde hala inşaattan bahsedilmesi bunun göstergesi. TOKİ’nin 2019’da 704 cami yaptığı bir dönemde hala Diyanet’e cami desteği vermek bunun göstergesi. TOKİ yetmezmiş gibi Mansur Yavaş da cami yapma konusunda Diyanet’e desteğini açıkladı. Hem de salgında para bulamayan belediye Kızılay’a bir cami yaptıracak. Böylece iktidarın Saraçoğlu mahallesini yıkıp yeni iş merkezleri yapması konusunda elini güçlendirecek.
1832 TANE HASANKEYF FELAKETİ
Bu kadar betonu görmeyen bir siyaset olamaz. Bugün iktidar ve muhalefet el el vermiş halkın elinde kalan son toprakları HES, havaalanı, cami, şehir hastanesi ve TOKİ projeleri ile almaya çalışıyor. Çimento bir suç aleti olarak hem doğayı öldürüyor, hem de en büyük hırsızlığın aracı oluyor. 2002’de halkın yüzde 73’ü kendi evinde otururken bu 2018’de bu yüzde 56,2’ye düşmüş. İnşaat fakirden almış, müteahhitte vermiş!
Ama soru şu, ne siyaset, ne muhalefet, ne de toplumun büyük kesimi çimentoyu göremiyor. Bugün çimento şirketleri ile kol kola gezebilen, kendine “iklim aktivisti” diyenler bile var!
Peki çimento görünmez bir şey mi? Mesela buğday görünmez sayılabilir. Yeriz, içeriz ve geriye bir şey kalmaz. Ama çimento öyle mi? Yenmez, içilmez ve dökülür. 18 yıllık AK Parti iktidarı boyunca, 2002-2019 arası tüketilen çimento miktarını düşünün. Tam 916 milyon ton! Hasankeyf’i su altında bırakan Ilısu Barajında dökülenin 1832 katı!
Yani etrafımızda 1832 tane Hasankeyf felaketi var.
BU FİLM İZLENMEZ!
Böyle bir filmi çeker miyim? Asla! Peki izler miyiz? Asla? Çünkü bu ülke AK Parti döneminde 550 milyon ton asfaltın ve 916 milyon ton çimentonun döküldüğü bu 18 yıldan sıkıldı.
Ancak çekilseydi sezon finaline çok yakın olduğumuzu söyleyebiliriz. Çünkü Türkiye 2019’da sadece 45,4 milyon ton çimento döktü. Bu neredeyse 2006 yılına eşit. İktidar büyük bir krizde ve şuan deli gibi yeni asfalt-beton projeleri üretmeye çalışıyor. Öyle ki TOKİ temmuzda her gün bir ihale yapıyor. Detayları Bahadır Özgür’ün geçen haftaki yazısında bulabilirsiniz.
FİLMİN FİNALİ
Türkiye kişi başına çeyrek ton buğday üretirken, yarım ton asfalt seriyor, bir ton da çimento döküyor. Ayrıca kişi başına 1,5 ton kömür yaktırıyor, atmosfere 6,2 ton seragazı salıyor. Salgında hekimler el hijyeni dediğinde sokaklara deterjan dökme anlayan bir siyaset ile yönetiliyor. Bunu herkes görüyor, siyaset görmüyor. Ortada 1832 tane Hasankeyf felaketi var, yeni bir şeymiş gibi yapan siyasetçiler çıkıyor.
Hasankeyf “The Çimento” filminin jeneriği ise, finali bir belediyenin çıkıp “ben artık asfalt ve beton şirketlerine değil, halka ve doğaya çalışacağım” demesi ile bitmeli. 1397 belediye arasından bir tane bulmak zor mu?