Ne demişler; Isparta’nın keli, gölü, gülü meşhurmuş... Hadi gülünü, gölünü anladım da “keli” derken her yerde adına rastladığımız Süleyman Demirel’i mi kast ediyorlar, bir türlü çözemedim. Ama şuna eminim; Isparta, gölleri ve dağlarıyla benim en sevdiğim coğrafyalardan biri...
“Vaktiyle Gülistan denilen diyarın, Gülsultan adında
hükümdarı varmış. Bu hükümdarın elma yanaklı, kiraz dudaklı, pembe
gül tenli ve ahu bakışlı güzel bir kızı varmış. Kız, pembe gül
tarlaları arasında doğup büyüdüğü için kendisi de güller gibi
kokarmış. Bütün tabiat bu kıza âşıkmış. Bu güzel kız yüzünden komşu
hükümdar dağlar, yıllarca birbirleriyle mücadele etmiş. Bunlardan
Davraz adındaki dağ, yanıp tutuşan bağrından semalara alevler
fırlatmış. Neden sonra bu dağlar bir karara varmış. Demişler ki:
‘El ele, omuz omuza verelim. Geniş bir dağ halkası yapalım. Bu
halkanın ortasında hâsıl olacak ovayı bereketlendirelim. Ovanın
güney bölgesini bağ, bahçe ve gül tarlalarıyla süsleyelim.
Hiçbirimize yâr olmayan sevgilimizi oraya yerleştirelim. Başına da
bekçi olarak Yağız Karatepe ile Efe Sidre tepeyi dikelim. Onun
güzelliğini uzaktan seyredelim.’ Öyle de yapmışlar. Böylece dağ
halkasının ortasındaki geniş ovanın güneyinde güzel Isparta; bütün
tarih boyunca emniyet içinde, düşman istilası görmeden, huzur ve
sükûn içinde, yeşil fistanının uzun eteklerini yayarak,
sevdalılarıyla buluşmuş.”
Isparta Gülü
Fosil kaynaklı kayıtlara göre, gülün yeryüzündeki varlığı en az
otuz beş milyon yıllık geçmişe sahip... İnsanlık tarihindeki yeri
ve önemi ise en az beş bin yıllık çok renkli bir geçmişe dayanıyor.
Ancak Isparta’nın gülcülükle buluşması ne binlerce yıl geriye
gidiyor ne de yukarıdaki efsane gibi... Isparta’yı gülle buluşturan
isim Meydanbeyoğlu, Mehmet İzzet’in oğlu İsmail Efendi... Yalvaç
ilçesinden gelip Isparta’ya yerleşen İsmail Efendi, 1889 yılında
Bulgaristan’a bağlı Kızanlık Bölgesi’nden Denizli’nin Çal ilçesine
gelen bir tapu memurunun gül çiçeğinden yağ elde edebildiğini
öğrenir ve bu kişiyle mektuplaşarak, gülcülük üzerine geniş
bilgilere sahip olur. Etrafındakilerin dalga geçmelerini
umursamadan yıllar süren emek sonucunda gül yağı ve gül suları
üretmeyi başarır. Onun bu işten para kazandığını gören yöre halkı
da kendisinin kapısını çalar. İsmail Efendi, bilgisini onlarla
paylaşır ve zamanla Isparta toprakları gül bahçeleriyle dolar.
Günümüzde şampuanından reçeline, kreminden sabununa kadar birçok
gül ürününü bulabileceğiniz, birçok yerli ve yabancı gül işleme
fabrikalarının bulunduğu bir yer Isparta...
Tarihi gül yağı fabrikası
İsmail Efendi tarafından o ilk gül bahçesinin kurulduğu
mahallenin ismi Gülcü Mahallesi... Isparta’da her yıl düzenlenen
Uluslararası Gül Festivali, bu mahalledeki Gülcü Mezarlığı’nda
yatan İsmail Efendi’nin mezarının başında edilen dualarla
başlıyor.
Isparta’nın lavanta ve kiraz bahçeleri de gülü kadar olmasa da
ünlü aslında... Gerçi halıları da ünlü ama bir zamanlar nerdeyse
her evde bulunan halı tezgâhlarının yerinde artık neredeyse yeller
esiyor desek yeridir.
300 SPARTALI MI, 300 ISPARTALI MI?
Her ne kadar Ege ya da İç Anadolu’da olduğu sanılsa da beş yüz
bine yakın nüfusuyla Isparta, Akdeniz Bölgesi’nin Göller Yöresi’nde
yer alıyor. Komşuları, Burdur, Afyonkarahisar, Konya ve Antalya...
Ama ilginçtir merkez ilçe Isparta; ilin dokuz ilçesiyle komşu
değil... Hatta merkeze en uzak ilçesi Yenişarbademli’yle arasında
175 kilometre var.
Yakın çevresi ile birlikte Pisidia yöresinin önemli yerleşim
merkezlerinden Isparta’nın adının nereden geldiğiyle ilgili birçok
rivayet bulunuyor. Hatta hatırlarsınız, bu tartışmalar “300
Spartalı” filmiyle daha da alevlenmişti. Türkiye’de tartışmalar
alevlenir de espriler alevlenmez mi? Ekşi Sözlük’teki başlıklara
bakalım: “Sparta’yı Isparta
sanmak” ya da “300 Ispartalı” ya
da “Halay Çeken 300 Ispartalının Uçurumdan
Atlaması” ve “This is Isparta”... Üşenmezseniz
hepsini okuyun, gülmek garanti!
Süleyman Demirel anıt mezarı, İslamköy -
Isparta
'ŞAPKAMI KOYSAM O BİLE SEÇİLİR'
1990’lı yıllarda Isparta, hızlı değişim yaşayan ve gelişen
şehirlerden... Bunda tabii Süleyman Demirel’in etkisi büyük...
Atabey ilçesinde doğup çobanlıktan cumhurbaşkanlığına kadar
yükselen Demirel’in memleketindeki yatırımları desteklemesiyle
Isparta, kısa sürede komşusu Burdur’un çok fazla önüne geçmiş. E
hâl böyle olunca da “Şapkamı koysam o bile seçilir.” dediği
şehirdeki her yere onun adı verilmiş. Üniversiteden havalimanına,
eğitim kurumlarından sanayi bölgesine kadar nereye baksanız
Demirel’in ismini görebilirsiniz. Öyle ki 1992 yılında kurulan
üniversitenin ambleminde Isparta gülünün yanında Demirel’in imzası
bulunuyor. Şehirde bir de Demirel’in, memurluktan
cumhurbaşkanlığının sona erdiği döneme kadar geçen sürede
kullandığı eşyalarının sergilendiği “Süleyman Demirel Demokrasi ve
Kalkınma Müzesi” var. Anıt mezarı ise Atabey ilçesinin İslamköy
Mahallesi’nde...
İslamköy Demirel Külliyesi
TIP LOKALİ’NDEN KAFELER CADDESİ’NE
Üniversite, aslında şehrin çehresinin değişiminde önemli pay
sahibi... Seksen bine yakın öğrenci... Biraz daha kontenjan açılsa
Bayburt’un ya da Tunceli’nin tüm nüfusu kadar gençten
bahsediyoruz.
Süleyman Demirel Üniversitesi açılmadan önce Ispartalıların tek
buluşma mekânı İstasyon Caddesi’ndeki Tıp Lokali’ymiş. Günümüzde
“Kafeler Caddesi” diye bir cadde var ve adından da anlayacağınız
gibi kafelerle dolu... Gerçi birkaç tur attıktan sonra aynı
kişilerle karşılaşma oranınız yüksek ama yine de Isparta, bu tür
buluşma mekânları açısından birçok ilden bir adım önde... Tamam,
tiyatro, festival, sinema, konser gibi etkinlikleri büyük
şehirlerle kıyaslamanın mantığı yok ama yine de Isparta’nın
Pentagram, Ogün Sanlısoy gibi isimlerin güney turnesindeyken
Antalya öncesinde durak yeri olması, ilk gördüğümde beni çok
şaşırtmıştı. Gerçi Melek Mosso, Apolas Lermi, Metin-Kemal Kahraman,
Niyazi Koyuncu, Aynur Doğan ile Mem Ararat’ın konserlerinin
“güvenlik” gerekçesiyle iptal edilmesi daha da şaşırtıcı olmalı,
değil mi? Burdur Belediye Başkanı Orkun Ercengizin', Isparta
konseri iptal edilen Melek Mosso’yu “Demokrat bir kentte gençlerle
buluşmaya ne dersiniz?” diyerek, Burdur’a davet etmesi de bir o
kadar sevindirmişti beni... Madem konuyu dağıta dağıta ilerliyorum;
Burdur deyince bu yörenin bir atasözü var: “Ispartalıları
yedireceksin, Burdurluları giydireceksin.”
Dağ Komando Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığı /
Isparta
Öte yandan Isparta’nın öğrencisi kadar askeri de esnafın geçim
kaynağı... Tıpkı kendisinden daha küçük hatta minik şehirlerdeki
gibi Isparta sokakları da izin günlerinde askerlerle dolu oluyor.
Hadi izin gününü bırakın Eğirdir’e gittiğinizde yollardaki
komandoları görünce savaş çıktı ve seferberlik var sanmayın. Bunun
sebebi, ilçedeki Dağ Komando Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığı...
Yine değineceğim ama komandosunun yanı sıra Eğirdir’in bir diğer
özelliği de Isparta’nın tatil bölgesi olması... Ispartalı çocuklar
ya da gençler için hayaller bir buçuk, iki saat mesafedeki Antalya
olsa da gerçekler Eğirdir Altınkum Plajı genelde...
KARBUZ’UN SUYUNU İÇ YEDİ YIL ISPARTA’DA KAL
Isparta’nın en güzel yanlarından biri de her sokağında çeşme
bulabilmeniz. Zira çok su içen biri olarak suya para ödemekten
gerçekten hiç ama hiç hoşlanmıyorum. Ama şu bilgiyi de vermeden
gezmeyeyim: Isparta’nın en meşhur çeşmesi Karbuz Çeşmesi... Mimar
Sinan Caddesi üzerindeki bu çeşmeden su içen kimse yedi yıl burada
kalırmış.
Isparta Merkez
Ben içtim kalmadım ama Isparta’nın suyunun bir yan etkisinden
bahsediyor insanlar. Gerçeklik payı olduğunu hiç sanmıyorum ama
Isparta’da yaşayan insanların çoğunun dişlerinin lekeli olmasını
Isparta’nın suyuna bağlayanlar var. Biri bana bu durumu
açıklayabilir mi?
Şehir gezimize geçmeden önce biraz da Isparta ağzıyla ilgili
bilgi vereyim. Çoğunlukla iki heceli kelimelerde, ilk hece sessizle
bitip ikinci hece “-r, -l” sessizleriyle başlarsa araya öbür
seslilere uygun bir ses ekleniyor. Kafa karıştırıcı mı oldu, örnek
verince daha iyi anlayacaksınız. Mesela abla, abıla; katran,
gatıran; müjde, mücüde gibi... Bazen de sessizlerin yerini
değiştiriyorlar; tenha, tehna; kibrit, kirpit; derviş, devriş;
karyola, gayrola gibi... Bazı kelimeleri ise tümden farklı
söylüyorlar; Amcaya emmi, haşhaşa haşgeş, patatese patike, domatese
domatiz ya da domat, Hüseyin’e Üsen, kıza gı, patlıcana badılcan
diyorlar.
İNANILMAZ BİR COĞRAFYA
Baştan şunu söyleyeyim; hakkını vererek gezmek, inanılmaz
manzaralarda gökyüzünün altında uyanmak istiyorsanız Isparta’ya bir
haftaya yakın zaman ayırmalısınız.
Isparta Merkez
Önce merkezden başlayalım... Isparta ve civarında eskiden
yaşayan halkın çiftçilik ve hayvancılık yanında kısmen halıcılıkla
meşgul olmaları nedeniyle evler genellikle iki katlı olarak inşa
edilmiş. Bu evlerin zemin katları halı atölyesi, kiler, ahır ve
samanlık olarak kullanılırken birinci katları ise yaşam alanları
olarak düzenlenmiş. Tabii Türkiye’nin hemen her ilinde olduğu gibi
Isparta’da insanlar daha çok apartmanlarda yaşıyor ama Kepeci,
Çelebiler, Gazi Kemal, Keçeci, Sermet, Kurtuluş, Doğancı, Dere,
Emre, Karaağaç ve Yayla mahallelerine giderseniz bu geleneksel
evlerin örneklerini görebilirsiniz.
Tarihi Isparta Evleri
Tarihinde çeşitli badireler atlatan Isparta Müzesi’nde 2 bin 953
adet arkeolojik, 2 bin 352 adet etnografik, oniki bin 671 adet
sikke olmak üzere toplam 17 bin 976 adet eser bulunuyor. Müzenin ön
ve arka bahçelerinde de Pisidia Bölgesi mezar stelleri ve mimari
parçalar sergileniyor. Prof. Dr. Turan Yazgan Etnoğrafya Müzesi’nde
ise Anadolu coğrafyasında Türkler tarafından kullanılan yaklaşık 3
bin 500 adet halı, kilim ve etnografik ürünü görebilirsiniz.
Isparta Müzesi
Merkeze yakın iki yer benim favorim; Gölcük Tabiat Parkı ve
Kapıkaya Antik Kenti... İl merkezine sekiz kilometre mesafedeki
krater gölü Gölcük ve çevresi, gerçek bir tabiat harikası...
Kapıkaya Antik Kenti ise kaya tırmanışı, kamp, yürüyüş için uğrak
yeri... Kapıkaya ile ilgili daha önce detaylı bir yazı yazmıştım;
dileyenler buradan okuyabilir.
Isparta’da o kadar çok görülecek yer var ki kolay olması
açısından ilçe ilçe yazacağım:
Tynada Harabesi kalıntıları
İLÇE İLÇE ISPARTA
Anamas Dağları’nın eteklerinde kurulu ilçe Aksu’nun büyük bölümü
dağlar ve ormanlarla kaplı; Sorgun ve Çayır da önemli yaylaları...
Başpınar Tabiat Parkı, Yaka Kanyonu, Tynada Harabesi, Tymbriada
Antik Kenti, Senitli Yaylası Kalıntıları’nın bulunduğu Aksu’da
Deliklitaş ve Zindan mağaraları yer alıyor. 765 metre uzunluğundaki
Zindan Mağarası’nın içi tamamen aydınlatılmış. Yatay yönde gelişmiş
olan mağaranın içinde yürümek ve gezmek son derece rahat ve
kolay...
Barla Dağı’nın kuşattığı Atabey’deki gül bahçelerinden
bahsetmiştim. Ayrıca MÖ 1000 sonlarına kadar süren tarih öncesi
dönemlere ait Küp Mezarlar ve Seleukeia Sidera Harabesi,
Burhaneddin Paşa Camii, Ertokuş Medresesi ve Kümbeti de
Atabey’de...
Gelendost Ertokuş Kervansarayı
Elmalarıyla ünlü Gelendost ilçesinde her yıl eylül ayında
Miryakefalon ve Elma Festivali yapılıyor. İlçenin en görülesi
yerleri; Gelendost Ertokuş Kervansarayı, Avşar Köprüsü ve Camii,
Abdülgaffar Cami...
Gül toplama dönemlerinde gül toplama faaliyetlerine katılıp
kendi gül yağınızı üretebileceğiniz Gönen ilçesindeki Şehit Polis
Mehmet Telli Parkı içerisinde, Konane kentinden getirilmiş Geç Roma
İmparatorluk ve Bizans dönemlerine ait mimari parçalar, mezar
stelleri, yazıtlar bulunuyor. Aynı zamanda Conana Harabesi, Gönen
Hamamı, Gönen Devlet Demir Yolları İstasyonu bu ilçede...
Isparta Lavantası
Kuyucak köyündeki lavanta bahçeleriyle meşhur Keçiborlu’nun
Burdur Gölü’ne sınırı var. Kuyucak’ta beş bin dekarda yetiştirilen
lavanta, Türkiye üretiminin yüzde doksanını oluşturuyor.
Lavantaların çiçek açtığı dönem, fotoğraf çektirmek isteyenlerin
akınına uğruyor. Ama siz biraz çevreyi de gezmek isterseniz Hacı
Emin Sarnıcı, Hacı Hüseyin Sarnıcı, Devlet Demir Yolları
İstasyonu’nu da ziyaret edebilirsiniz.
Senirkent’in ise üzümü meşhur... Her
yıl eylül ayında Senirkent Kültür, Sanat ve Üzüm Festivali
yapılıyor. Hıdır Çelebi ve Şeyhler camileri, Veli Baba Külliyesi
ilçenin tarihî mekânları... Ayrıca ilçenin Gelincik Dağı bölümünde
kaya tırmanışı, alpinizm ve absailing gibi dağcılık faaliyetleri
yapılıyor.
Isparta Lavantası
Tota, Söğüt, Zengi ve Sanlı yaylalarının bulunduğu Sütçüler’de
ise her yıl temmuz ayında Dut ve Pekmez Festivali düzenleniyor.
Adada Antik Kenti, Bayduç Kalesi, Taşkapı Harabesi, Zorzila
Harabesi Sığırlık I ve II kalelerinin bulunduğu Sütçüler’de benim
favorim Yazılı Kanyon... Hıristiyanlık tarihinin İsa’dan sonra en
önemli figürü olan Aziz Paulus, Hıristiyanlığı yaymak için çıktığı
yolculuklarında, Perge’den Antiokheia Pisidia’ya giderken bu
güzergâhtan geçmiş. Burası Türkiye’nin işaretlenmiş en uzun ikinci
yolu olan Aziz Paul Yolu’nun bir bölümünü oluşturuyor. Ayrıca MS
55-135 yıllarında yaşamış ünlü stoa felsefecisi ve bir köle olan
Epiktetos’un “Hür İnsan” şiiri Yazılı Kanyon’da bulunuyor. Kanyonun
yan duvarlarında Bizans dönemine ait ibadet yapılan bölümler, sunak
yerleri ve yazılar var. Zaten bu yazıtlar nedeniyle kanyona “Yazılı
Kanyon” denilmiş. Kanyonun derinliği 100 ile 400 metre...
Yazılı Kanyon
Beyşehir Gölü’nün bir bölümü, her seferinde adını yanlış
söylediğim Şarkikaraağaç ilçesi sınırlarında... Her yıl temmuz
ayında Şarkikaraağaç Helva ve Kültür Şenlikleri yapılıyor. Hâlen
yaylaya çıkan Yörükler, yaz aylarında ortalama üç ay, keçi kılından
yapılan çadırlarda veya varsa yayla evlerinde kalıyor.
Mada-Kazak-Kumluca Adası, Sultan Fatih Cami (Cami-i Kebir),
Neapolis Antik Kenti, Zengibar Kalesi, Anaboura Kalesi ve Harabesi,
Alaca Mescit ve Kireli Han’ı görebileceğiniz Şarkikaraağaç’ın en
çok ziyaretçi çeken yeri, saf sedir ormanlarıyla Kızıldağ Milli
Parkı...
Kızıldağ Milli Parkı
Kiraz ve Yağlı Pehlivan Güreş Şenlikleri’nin yapıldığı Uluborlu,
Uluborlu Kalesi, Uluborlu Müzesi, Apollonia Antik Kenti, Gargılı
Lala Medresesi (Taş Medrese), Cirimbolu Köprüsü (Cirimbolu Su
Kemeri) gibi değerleriyle birçok ilin sahip olmadığı tarihî mekâna
sahip...
Pisidia Antiokheia Su Kemerleri ve Antik
Kenti
Sultan Dağları’nın eteklerindeki, Hoyran Gölü kenarındaki
-Taşevi Plajı isimli bir plajı bulunuyor- Yalvaç ilçesinde
semercilik, keçecilik, dericilik, saraççılık, minyatür at arabası
imalatçılığı, nalbantçılık gibi geleneksel el sanatları, hâlen
yaşatılmaya çalışılıyor. Hemen hemen tüm mahallelerinde geleneksel
Yalvaç evlerini görebileceğiniz ilçede her yıl genellikle temmuz
ayında Pisidia Antiokheia Kültür, Turizm ve Sanat Festivali
yapılıyor. İlçeye gittiğinizde Pisidia Antiokheia Su Kemerleri ve
Antik Kenti, Antiokheia Antik Kenti Roma Hamamı, Yalvaç Müzesi,
Limenia Adası ve Men Kutsal Alanı’nı görmeyi ihmal etmeyin.
Melikler Yaylası
Beyşehir Gölü’nün batısında, Toros Dağları’nın kuzey uzantısı
Anamas Dağları’yla bütünleşen Yenişarbademli’de, her yıl temmuz
ayında Geleneksel Pınargözü Kültür Şenlikleri ile Melikler
Yaylası’nda her yıl mayıs ayında Dağcılık Şenliği yapılıyor.
Melikler Yaylası, gerçekten inanılmaz bir coğrafya... Hani başta
yıldızların altında uyumaktan bahsettim ya en ideal yer olabilir.
Hele ki Dedegöl Dağı’yla ilgili ne desem az kalır. Madencilerin
gazabından kurtulan Dedegöl Dağı’nı uzaktan gördüğü anda bile insan
önünde saygıyla eğilmek istiyor. Dedegöl, her geçen yıl yerli ve
yabancı kaya tırmanıcılarının hayallerini daha fazla süslüyor.
Birçok yürüyüş rotasının bulunduğu bölgedeki Pınargözü Mağarası ise
uzunluğu itibariyle Türkiye’nin en büyük mağarası... Mağaranın on
altı kilometrelik bölümü ölçülmüş ancak sonuna kadar henüz
ulaşılamamış.
Dedegöl Dağı
'EĞİRDUR BAKALIM'; EĞİRDİR
Dikkatli gözler, harf sırasına göre ilçeleri anlatırken
Eğirdir’i atladığımı fark etmiştir. Birçok ilden daha fazla
aktivite imkânına sahip bu ilçeyi nasıl özetleyeceğimi inanın
bilmiyorum. Aslında özetlemek diyorum ama Eğirdir’den bahsederken
duyduğum en saçma isim rivayetlerinden birini de paylaşmadan
geçemeyeceğim: “Zamanın birinde Eğirdir’de yaşayan bir bey, eşi ve
çocuklarıyla birlikte Sivri Dağı eteklerinde avlanmaya çıkar. Bey
orada bir geyik görür, okunu gerer ve geyiğe atar. Ancak ok geyiğe
değil, arkada bulunan kayaya saplanır. İşte tam bu noktadan sular
fışkırmaya ve çoğalarak akmaya başlar. Beyin çocuğu bu suya kapılır
ve boğularak ölür. Bey, hanımının yanına koşar ve çocuğun boğularak
öldüğünü bildirir. Hanım dalmış, elindeki tengerekiyle yün
eğirmektedir. Bey daha da bir isyankâr tavırla; ‘Hanım hanım çocuğu
su aldı götürdü; sen hâlâ elindekini eğirir durursun. Eğirdur
bakalım.’ der. Böylece Eğirdir ismi ilk defa söylenmiş ve bu yöreye
verilmiş bir isim olarak kalmıştır.”
Eğirdir Gölü
Güneye doğru inerken hemen her seferinde yolu uzatmayı göze alıp
uğradığımız, zaman zaman konakladığımız bir yer Eğirdir...
Özellikle eylül, ekim aylarında, göl kenarındaki elma bahçelerinin
yanından geçmek çok keyifli... Her gittiğimde de yeterli yatırım
yapılsa su sporları başta olmak üzere doğa sporlarının merkezi
hâline geleceğini hayal etmeden duramıyorum.
Gölde, Eğirdir ilçesinin üzerinde bulunduğu yarımadanın uzantısı
gibi küçük iki ada var: Biri Can Ada, diğeri Yeşilada (Nis)... Son
yıllarda göl sularının azalmasından yararlanılarak bu adalar
birbirine ve Eğirdir’e bağlanmış durumda...
Aya Stefanos Kilisesi (solda), Aya Georgios Kilisesi
(sağ üst), Aya Yorgi (İshotya) Kilisesi (sağ
alt).
Malos Harabesi, Aya Georgios Kilisesi, Aya Stefanos (Yeşilada)
Kilisesi, Yukarı Gökdere Kasnak Meşesi Tabiat Koruma Alanı,
Prostanna Harabesi, Eğirdir Kalesi, Keyhüsrev Kervansarayı (Eğirdir
Hanı), Osmanlı Köprüleri, Esma Sultan Hamamı, Dündar Bey
Medresesi’yle de birçok alternatif sunan Eğirdir sınırları içinde
bir yer var ki gördüğüm en güzel millî parklardan biri olabilir:
Kovada Gölü Milli Parkı... Benzersiz flora zenginliği ve yaban
hayatı çeşitliliğinin yanı sıra yürüyüş ve bisiklet parkurları da
bulunuyor.
Davraz Dağı
Yukarıda adını andığım Isparta’nın her ilçesi, endemik bitki
gözlemcilerinin, fotoğrafçıların, safaricilerin, yürüyüşçülerin,
oryantiringçilerin, dağcıların, yamaç paraşütçülerin,
kanyoncuların, kampçıların, karavancıların belki de yeni yeni
keşfettiği bir yer... İnternette kısa bir araştırmayla bölgenin tüm
yürüyüş ve bisiklet parkurlarına da rahatlıkla ulaşabilirsiniz. Ben
bir kısmını yazayım istedim ama o kadar çok var ki okurları
sıkmadan burada bahsetmenin yolunu bulamadım. Bakın nasıl da
unutuyordum, Davraz Dağı’nı... Ispartalılar kesin topa tutardı
beni. 2.635 metre zirve yüksekliği, Eğirdir ve Kovada gölleri
manzarasıyla güneyin en popüler kayak merkezi Davraz Dağı, güzel
olmasına güzel ama tatil günlerindeki kalabalık hâlini, hiçbir
eğitim almadan malzeme kiralayıp etraftakileri biçenleri ve üst
kısımdaki teleferik sistemini bir türlü sevemedim. Ha bir de şu her
yıl büyük oranlarda artan teleferik fiyatlarına ne zaman bir çare
bulunacak acaba? Mesela ben bu yıl herhangi bir kayak merkezinin
kapısından girebilecek miyim çok merak ediyorum. Neyse daha kışa
çok var; durup dururken kendimizi üzmeyelim de Isparta yöresi bir
türküyle yazıyı bitirelim: