Three Generations/Üç Nesil: Özgün bir ‘kabulleniş’ öyküsü…
Üç nesil filminin benzerlerinden ilk farkı, hikayenin başlangıç noktası… Cinsiyet değiştirme ve eşcinsellik gibi ele alınması zor konuları işleyen filmler, genelde filmde başkarakterin önceki hayatından bir kesit ve hayatını değiştirecek bu önemli kararı verdiği anı gösterirler.
Üç Nesil filmi, ‘cinsiyet değiştirme’ gibi hassas bir konuyu, gereksiz dramatizasyon ve duygu sömürüsü gibi tuzaklara düşmeden sade ama etkileyici bir dil kullanarak aktaran bir yapım. Hassas bir dönemdeki bir kızın yine hassas bir kararını anlatan Üç Nesil, öyküyü alışagelmiş zamandan önce başlatıyor ve başkarakterin duruşunu açık bir şekilde belirtiyor. Film kendi türünde bir başyapıt sayılmaz ama konusunu çok özgün bir şekilde ele aldığı da bir gerçek…
Ray yani önceki adıyla Ramona (Elle Fanning), 16 yaşında cinsiyet değiştirip erkek olmakta çok kararlı bir genç kızdır. Uzun zamandır bekar annesi Maggie (Naomi Watts), büyük annesi Dolly (Susan Sarandon) ve onun kız arkadaşı Frances (Linda Emond) ile yaşamaktadır. Maggie kızının bu seçimini kabullenmiş olsa da içinde hala bazı tereddütler barındırmaktadır ve Ray’in bu kararını aceleye getirmemesini istemektedir. Asıl büyük engel bürokratik niteliktedir: Ray reşit olmadığı için gerekeli belgeleri, hem annesi hem de epeydir hayatlarında olmayan biyolojik babası imzalamak zorundadır.
Bana Ramona değil, Ray diye seslenin!
Üç nesil filminin benzerlerinden ilk farkı, hikayenin başlangıç noktası… Cinsiyet değiştirme ve eşcinsellik gibi ele alınması zor konuları işleyen filmler, genelde filmde başkarakterin önceki hayatından bir kesit ve hayatını değiştirecek bu önemli kararı verdiği anı gösterirler. İlk bakışta bu sahneler gösterilmesi zorunlu gibi durur çünkü seyirci olarak karakterin iç dünyasını ve bu kararı almasının asıl gerekçelerini görmek isteriz. Bu durum, her zaman var olan bazı dürtülerin dış vurumu mudur yoksa hayattaki beklenmedik olaylar mı bir insanı böyle bir kararı almaya iter? Üç nesil, bu tarz soruları ve konuları önemsemiyor daha doğrusu gerekli bulmuyor.
Bu ciddi bir eksiklik gibi görünse de, filmindeki genç kızın kararlılığını ve hayatının o an ki dönemini görünce biz de açıkça pek önemsemiyoruz. Çünkü Ray bu karar aşamasını epey bir zaman önce aşmış hatta karar bile vermemiş, kendisini baştan erkek gibi gören bir insan. Filmde kendisinin de bir yerde söylediği gibi, kendisini erkek olmak isteyen bir kadın gibi değil bir kadın vücudunda doğmuş bir erkek gibi hissediyor. Bizce kadın başkarakterin bu tutumu ve duruşu bile filmin benzerlerinde pek rastlamadığımız bir durum.
Sıra dışı bir kişinin sıra dışı ailesi…
Ray’in bir karar değil ama doğuştan bir hak gibi gördüğü cinsiyet değiştirme isteği, ailesi ve yakın çevresi tarafından da kabul görmüş durumda. Belli ki annesi, zamanında onu bu karardan vaz geçirmeye veya en azından üzerinde iyice düşünmesini sağlamaya çalışmış ama kızının kararlılığını ve gerçek isteğinin gücünü görünce bu durumu kabul etmek zorunda kalmış. Annesinin bu göreceli açık tutumu ise, Ray’in anneannesinin durumuyla da örtüşüyor. Anneannesi Dolly yaşından çok daha enerjik ve uçuk davranan, uzun zamandır kadın sevgilisi Frances ile yaşayan, eşcinsel ve bildiğimiz büyük anne kalıplarının tamamen dışında bir karakter. Ama o ve Maggie bile bu karara alışmakta zorlanıyorlar. Yine de Ray’in gerçekten mutlu olması hepsi için birinci öncelik.
Filmin başında bu durumun bir sapkınlık veya bir gariplik gibi sunulmaması ve Ray’in kararlılığı, giderek seyirciye de sirayet ediyor. Biz de film ilerledikçe, belki genç kızın ailesinden daha geç bir şekilde de olsa, kızın bu isteğini tamamen kabul ediyoruz ve onun bu durumunun bir karardan ziyade bir gereklilik olduğuna kanaat getiriyoruz. Bu açıdan bakarsak filmin tam olarak hedefine ulaştığını söyleyebiliriz.
Bir de şu gereksiz geçmiş hayat bölümleri olmasa!
Bu bakış açısıyla ve işleyişle güzel akan film, bazı yerlerde karakterlerin bilgisayarda izlediği kendi konuşmaları ve Ray’in voice-over’undan duyduğumuz diyaloglarla kesiliyor. Bizce bu bölümler gereksiz, çünkü hem genç kızın bu seçiminin nedenini beceriksizce açıklamaya çalışıyorlar, hem de karanlık ve pesimist bir havada ailenin Ray’in durumuyla baş edişlerini hissettirmeye çalışıyorlar. Bu filmin tutumuna tamamen ters bir durum ve biz seyirci olarak bütün bu olayları tamamen aşmış bir durumdayız. Zaten artık ilgilenmediğimiz bir dönemi kısa kısa önümüze getirmeye çalışmak, filme ne kazandırıyor, tamamen tartışmaya açık bir konu.
Aynı şekilde Ray’in, nadir de olsa, ailesi ve yakın çevresi dışındaki kişiler tarafından biraz dışlanması hatta bir yerde bazı gençler tarafından tartaklanması da de bizce filme eklenmese, konunun biraz dağılması önlenirmiş. Çünkü filmin asıl konusu Ray’in çevre baskısına karşı mücadelesini çoktan aşmış bir durumda
Baba karakterinin filme katılmasıyla, senaryo toparlanıyor…
Ancak Ray’in biyolojik babasının olaya katılmasıyla, yer yer sekteye uğramakta olan film, ciddi bir şekilde toparlanıyor. Yıllardır uzakta olan ve kendisine yeni bir hayat kurmuş olan baba, hem ana karakterler arasında sıkışmış konuyu genişletiyor hem de filmdeki bazı soru işaretlerini zarif bir şekilde ortadan kaldırıyor. Babanın tutumu da kızının bu kararına karşı annesininkinden daha tutucu olsa da kesinlikle basmakalıp değil. Hatta filme babanın kardeşinin yani amcanın da katılmasıyla film öykü açısından zenginleşiyor ve birkaç düzeyde işlemeye başlıyor.
Filmin başkarakteri Ray’i oynayan Elle Fanning son derece başarılı. Androjin yüzü ve havasıyla seyirciyi bu genç kızın amacına ve yaşayış tarzına tamamen inandırıyor. Anne rolünde Naomi Watts ve baba rolünde Tate Donovan da gayet iyiler ancak filmin asıl yıldızları bizce Fanning’den sonra büyük anneyi oynayan Susan Sarandon ve sevgilisini oynayan Linda Emond. Özellik Sarandon son zamanlarda uçarı büyük anneleri biraz fazla abartılı oynamaya başlamış ve tekrara dönmüştü. Bu filmde tam dozunda bir performans ve çok güzel bir oyunculuk sergiliyor.
Üç Nesil, işlenmiş bir konuyu özgün bir dil ve yaklaşımla aktaran başarılı bir film. Türe getirdiği yeni yaklaşımı ve üst düzey oyunculuklarıyla izlenmeyi gerçekten hak ediyor. Belki sinema tarihinde kendine önemli bir yer bulmayacak ancak yeni bir anlatım ve derli toplu bir film izlemek isteyen her sinemaseveri fazlasıyla memnun edecektir.
Yönetmen: Gaby Dellal
Oyuncular: Elle Fanning, Linda Emond, Susan Sarandon, Naomi Watts, Tate Donovan. Andrew Polk, Antonio Ortiz, Sam Trammell, Marcos A. Gonzalez, Tessa Albertson…
Ülke: ABD