Timurtaş Onan: İstanbul’da umut ve umutsuzluk iki samimi arkadaştır ve sizi hiçbir zaman yalnız bırakmazlar
Fotoğraf sanatçısı Timurtaş Onan, İstanbul’u odağa alan beş kitaplık serisinin üçüncü kitabı ‘İstanbul Zamansız’ı yayımladı. Onan'la fotoğraf sanatını ve İstanbul'u konuştuk...
DUVAR- Timurtaş Onan’ın İstanbul’u odağa alan beş kitaplık serisinin üçüncü kitabı ‘İstanbul Zamansız’, GaleriArk tarafından yayımlandı. Aynı isimli sergide yer alan siyah beyaz fotoğraflardan seçilen çalışmaların yer aldığı kitap, kentin mimarisini, insanlık hallerini, duygu ve düşüncelerin imgeye dönüşen yansımalarını “resmediyor..."
Biz de Onan’la bir araya geldik ve kenti nasıl gördüğünü, görünenin onun dünyasında nasıl biçim aldığını ve İstanbul’un özne olma halini konuştuk.
Yaklaşık 40 yıldır -diğer çalışmalarınızın dışında- İstanbul’u fotoğraflıyorsunuz. Bu şehrin sizin için cazibesini yitirmemesinin sebebi nedir?
İstanbul büyüleyici güzelliğine rağmen zor ve hayal kırıklıkları ile dolu bir şehirdir. Tüm travmalarıma rağmen yaşanmışlıkları ile benim için sonsuz bir esin kaynağıdır. Sokaklarında yürüyüp insanlarla tanışmayı, onların hikayelerini dinlemeyi severim. Her köşesi ayrı bir dünya. Örneğin Beyoğlu ve Tarihi Yarımada’daki muhteşem mimarinin yanısıra varoşlardaki kentleşme ile bir kontrastlar şehri. Doğduğu yere karşı sorumluluk duyan benim gibi biri için işlenecek konular bitmiyor İstanbul’da. 80’li yıllarda başlayıp özellikle son yirmi yılda iyice artan rant sonucu talan edilmesi ile sosyal ve kültürel değerlerin yok olmaya yüz tutması ayrıca sorumluluk yüklüyor omuzlarıma. Geri kalan yaşamım boyunca yorumlamaya devam İstanbul'u.
İstanbul’u farklı temalarla buluşturan bir dizi çalışmanın üçüncü kitabını yayımladınız: 'İstanbul Zamansız'. Zaman mefhumu çok soyut bir kavram. Sizden biraz açmanızı ve İstanbul’la nasıl ilişkilendirdiğinizi istesek...
Bir dönem icra edilmiş önemli sanat eserleri nasıl eskimiyor ve birçok farklı dönemde takdir ediliyorsa, İstanbul’da asırlar boyu bağımsız bir güzellik olarak kalmıştır. Bu yüzden kitabımı 'İstanbul Zamansız' olarak adlandırarak, şehrime iltifat etmek istedim. Aynı zamanda benim gibi bir şehir gezgini için zaman kavramı biraz farklı. İstanbul sokaklarında beni tetikleyen deneyimler ve anlar duygusal (öznel) zamanımı belirler. Bu durumda fotoğraf sanatı benim açımdan bir zamansızlık uğraşı diyebiliriz.
Kitapla aynı başlığı ve temayı paylaşan bir de sergi düzenlendi mayıs ayında. Nasıl gelişti süreç, paylaşır mısınız?
Son beş yıldır sergilerime yer veren Galeri Ark’ta daha önce de kitaplarımdan 'İstanbul Her Şeye Rağmen'in sergisini de açmıştım. Bu yılki sunum 'İstanbul Zamansız'dan 25 fotoğraflık bir seçkinin sınırlı sayıda fine art baskıları ile gerçekleşti. Gördüğü ilgiden memnunum. Kitabımın tanıtımına çok faydası oldu.
Fotoğraflarınızda birkaç nokta üzerinde özellikle durmak istiyoruz: İlki, 40’lı ve 50’li yılların İstanbul’unda da “resimlenen” yoksulların neredeyse hiç değişmemiş, hala aynı hüzün ve umutla geleceğe bakıyor oluşları. Fotoğraflarınızdan birinin altına o dönemin tarihini atsak -duygusu bağlamında- bir şey değişmez gibi. Nasıl açıklarsınız bunu?
İstanbul iki kıtayı birleştiren boğazıyla, yüzlerce yıl boyu geçmişten aldığı miras ve farklı kültürlerin birikimiyle yaşayan bir varlık gibi. Kendine has bir karakteri olan, içinde yaşayanları bazen mutlu eden ama acımasız bir şehir. 50’li yıllarda başlayıp 80’lerde hızlanan göç sonucu Anadolu’dan gelen bir çok insanında umut kapısı olmuştur. İstanbul’da umut ve umutsuzluk iki samimi arkadaştır ve sizi hiçbir zaman yalnız bırakmazlar. Bu yüzden o bakışlar her zaman olacaktır ve bende her şeye rağmen o bakışları fotoğraflamayı seviyorum.
Yine aynı bağlamdan hareketle -siyah ve beyazın kullanımıyla da ilişkilendirdiğimizde- öznenin amorsunda kalan şehrin siluetlerinin güçlü bir kontrast oluşturduğunu ve anlamın bu sayede daha güçlü bir şekilde yeniden üretildiğini görüyoruz. Bu da bir önceki sorudaki duygunun sürekliliğine tarihsel bir hava katıyor. Mimarideki bu değişim İstanbul’un fotoğraflanmasında nasıl bir estetik dayatıyor?
İstanbul’un mimari kimliği özellikle son yirmi yılda sosyo ekonomik yozlaşma, dönüşüm ve yıkımlar sonucu büyük ölçüde hırpalandı. Betonarme yerleşim alanları içinde yepyeni yaşam biçimleri pompalandı. Fotoğraflarımda ön ve arka plan ilişkisi çok önemlidir. Dönemi yorumlamak açısından insan hikayelerimin arka planında İstanbul’daki mimari değişimi kullanmayı önemsiyorum. Sokaklarda yürürken çocukluğumdan aşina olduğum İstanbul motiflerine rastlıyor, keyifle fotoğraflıyorum. Darbe yemiş eski sokaklar, varoşlardaki yeni oluşumlar, konularımın arkasında hüzünlü bir şekilde yer alıyor. Bu şekilde hikayelerimin kalıcı olacağına inanıyorum.
Siz belgesel filmler de üreten bir sinemacısınız. Fotoğrafla da ilişkilendirdiğimizde her iki disiplinin gerçeğe sonsuz sadakat istediğini biliyoruz. Bu bağlamda gerçeği yeniden üretirken yorumun hangi türde daha önde olduğunu düşünüyorsunuz? Sanatçı, hangi açılardan daha çok yorum alanı bulabiliyor?
Belgesel filmlerimde kaydettiğim kişiler film kuramcısı Siegfried Kracauer ’in savunduğu gibi hikayemin geçtiği yerdeki kişiler gerçek kişilerdir ve gerçekleri en doğru şekilde yansıtmaya çalışıyorum. Yani fiziksel gerçekliği elimden geldiğince en doğru şekilde yansıtmaya gayret ediyorum. Fotoğraf çalışmalarımda kendi görüşümü de katarak konuyu yorumluyorum. Mümkün olduğunca gerçeklerden uzaklaşmamaya çalışarak tabii. Teknik olanaklar ilerledikçe aynı şey bence sinema içinde geçerli ve günümüzde bir çok örneğini görüyoruz. Dünya genelinde uzun yıllar boyu bir çok yönetim ve destekçileri, yozlaşmış basın kuruluşları ve sinema şirketleri kanalıyla hem fotoğrafı hemde sinemayı propoganda amacıyla ve bir takım eylemlerini haklı göstermek için kullanmaktadırlar.
'İstanbul Zamansız', beş kitaplık bir serinin üçüncü kitabı… İlerleyen süreçte hangi çalışmalar yayımlanacak? Hazırladığınız bir çalışma var mı? Günleriniz nasıl geçiyor?
Yayımlanacakların ilk sırasında 'Beyoğlu Neo Klasik' ve 'İstanbul’da Hanlar' var. İkisi de uzun süredir çalıştığım projeler. Hazırlık aşamasında olanlar ise 'Dönüşen Şehir' ve 'Sezon Dışı' adlı Lomografik çalışmalar. Daha önce belgesel filmini yaptığım 'Geziyi Hatırlamak', Paris, Belgrad, Zagreb, Berlin gibi şehirlerde çektiğim 'Şehirlerde Kaybolmak' ve henüz tamamlayamadığım bir kaç proje. Ülke olarak çok zor bir dönemden ve sınavdan geçiyoruz. Bunun sonucu olarak bir takım sıkıntılar var. Her şeye rağmen umudumu kaybetmeden hoş görülü olmaya ve üretmeye gayret ediyorum. Kara mizahın iyileştirici yönünü keşfettim ve faydasını görüyorum bu süreçte.