Tiraj Adam: Rahmi Turan

Rahmi Turan’ın adıyla anılan Tan ve ardından da benzeri diğer gazeteler/dergiler, 12 Eylül’ün yasaklı ortamında çok tutmuş ve satış rekoru kırmışlardı. Yasaklar kalkıp politik içerikler yeniden ilgi görmeye ve cinsellik özgürlükçü bir zeminde, normalleştirilerek konuşulmaya başlanınca çöküşe geçtiler.

Funda Şenol fsenol@gazeteduvar.com.tr

“Kral Gazete Tan”ın çıkışı 1983’te davul zurnayla ilan edilmişti. 12 Eylül darbesinin yarattığı korku, yılgınlık ve baskı atmosferinde güncel siyaseti konu eden gazete-dergi içerikleri, “ciddi” köşe yazıları, ekonomik ve politik analizler, sol dergilerin sayfalarında rastlanan teorinin, kültür-sanatın ağır yükü rağbet görmüyordu artık. Zaten yasaklar, davalar ve hapis cezaları çoğu basın çalışanını edilgenleştiriyor, aktif olanların da gözünü korkutuyordu. Böylesi bir ortamda görsellerde ve metinlerde kadın bedenini metalaştırması, asparagas haberleri ve bunun yanı sıra düzenlediği lotaryalar ve düşük fiyatıyla Tan kısa zamanda Türkiye’nin en çok satan gazetesi oluvermişti.

 

Tan’ın başında Rahmi Turan vardı. Gazetecilik bilgisi ve mesleki hırsı kadar hırçınlığıyla da nam salan Haldun Simavi’nin Veb Ofset Grubu’nun bir yayınıydı Tan. Simavi’nin yenilikleri yakından takip etmesi ve bu tür yatırımlardan kaçınmaması grubun teknik imkanlarını diğer yayınların erişemeyeceği seviyeye ulaştırmıştı. Simavi, Tan’dan önce, yine Türkiye’nin en çok satan gazetelerinden olan Günaydın’ın başındaki Turan’dan entelektüel düzeyi yüksek fakat çok satar bir gazete istemişti. Türkiye gibi bir ülke için tutarsız bu talebi yerine getirmesi mümkün değildi Turan’ın. Patronunun huyunu suyunu artık öğrenmiş olduğu için hemen itiraz etmek yerine ona eşi benzeri olmayan bir format önerdi. Cinselliği ve mizahı temel alan çok renkli, hafif içerikli bir bulvar gazetesi. Patronun inanmayan nazarlarına rağmen icazet verdiği proje, boynuz kulağı geçer misali, Günaydın’ın satış rakamlarının da üstünde tiraj elde etti.

“Güler yüzlü süper gazete” olarak da lanse edilen Tan’ın içeriğine bakıldığında ergen ve yetişkin erkek okurlara hitap ettiği anlaşılıyordu. Asparagas, yani uydurma haberler ile sansasyonel içerikli haberler daha önceki dönemde olmadığı kadar fazla yer alıyordu Tan’da. Meşhur sakallı bebek haberi de, Turan’dan sonraki yıllarda da aynı çizgiyi izleyecek olan Tan’ın marifetiydi, “Türk erkeklerine bayıldıklarını” her fırsatta dile getiren ve plajda yarı çıplak poz veren sarışın kadınların boy gösterdiği yaz sezonu haberleri de. Yazı dizisi deyince Tan yöneticileri ve çalışanlarının aklına, iç gıcıklayıcı ayrıntılarla süslü ve muhabirlerin dokunuşları da olduğunu düşündüren “Uluslararası Çapkın Niyazi Daymaz’ın Anıları” ve benzeri içerikler geliyordu. 900’lü hatların ilanının ilk yer aldığı gazetelerden biri de Tan’dı. Hal böyle olunca Muzır Yasası olarak anılan Çocukları Muzır Neşriyattan Koruma Yasası kapsamında astronomik cezalar almışlardı.

Rahmi Turan’a mal edilen ancak Tevfik Yener, Tan’ın genel yayın müdürüyken yayımlanan Sakallı Bebek haberi. 

Rahmi Turan, Günaydın’ı ihya ettikten sonra Tan’ı da zirveye çıkarıyordu fakat bunu 8-9 kişilik küçük bir kadroyla başarıyordu. Kendisi tek kişilik yazıişleri kadrosu gibiydi. Bunun arkasında patronun güvendiği insan sayısının sınırlı olmasının yanı sıra, kendisinin obsesyona dönüşen titizliğinin de etkisi olabilir. Bir söyleşisinde, kimsenin kapısına bir proje önerisiyle gitmediğini, hep kendisine teklif geldiğini söylüyor. Proje ile kapı aşındırmamasının sebebini de, o işte başarılı olamama ihtimaline bağlıyor. “Verilen işi yapmak için kolları sıvadığını” da ekliyor. Bu sözler aşırı özgüvenli birine ait olabileceği gibi, başarısızlık endişesi içindeki bir başka kişiliğe de ait olabilir. Zaten iki karakter özelliğini birbirinden ayrı düşünmemek de gerekir sanırım.

Biraz hikayesinden bahsedelim o vakit Rahmi Turan’ın. 1939 doğumlu. Birçok yaşıtı gazeteci gibi İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü’nü bitirmiş. O yıllarda alaylı gazetecilikten mektepliliğe yeni yeni geçiliyor. Özel gazetecilik okullarından bir üniversiteye bağlı olanlara doğru yol alınıyor. Gazetecilik enstitüleri kısa zamanda basın yayın yüksek okullarına dönüşecek. Uzun yıllar erkek öğrenci sayısı kadınlarınkinden fazla olacak. Sadece bugün bildiğimiz ünlü muhabirler değil, birçok yazar ve sanatçı da oralardan mezunlar.

Basın yayın ve sonra da iletişim fakültesi öğrencisi pek çok azimli genç gibi Rahmi Turan da stajyer muhabir olarak spor biriminde işe başlıyor. Askerliğini yapar yapmaz, belki ondan da önce kadroya alındığına şüphem yok. Çalışkan ve acar bir genç olduğunu tahayyül edebiliyorum. Önce dönemin önemli gazetesi Yeni Sabah’ta, sonra da Akşam’da spor muhabiri ve spor birimi şefi olarak çalışıyor. 1967’de Hürriyet’e transfer oluyor. Dikkatinizi çekerim, geçiş yapmıyor, transfer oluyor. Çünkü oldukça parlak bir gazeteci daha o zamandan. Ve gazeteler arası transferler geleneksel gazeteciliğin rekabetin acımasız ve haberciliğin ön planda olduğu altın yıllarında çok yaygın. Habercilik gözden düştüğünde de rekabetin merkezinde patronun işlerini takip edecek, hükümet kurumları nezdinde itibarlı yazarlar ile tiraj garanti eden yöneticiler var. Tirajdaki başarısı sebebiyle transferlerin aranan ismi de Turan olacak zaman içinde.

Hürriyet’teki başarısı bir yıl içinde Hürriyet Grubu’nun çıkardığı Son Gazetesi’nin yazıişleri müdürlüğüne terfi etmesini sağlıyor. Fakat onun Babıali’nin harika çocuğu olarak anılmasına sebep olan Haldun Simavi’nin Veb Ofset Grubu’nun yayınlarındaki başarıları. Rahmi Turan sık sık Simavi kardeşleri kıyaslıyor ve Erol Simavi’yle Haldun Simavi’yle olduğu kadar anlaşamadığını söylüyor. Gazetecilik anlayışı eleştirilebilir olsa da, başına geçtiği yayını liste başı yapma gibi bir becerisi olan Turan’ın, gazetecilik mesleğine saygı duyan ve disiplinli bir patron olan Haldun Simavi ile daha iyi anlaşması şaşırtıcı değil. Turan Günaydın’ın sorumluluğunu aldığında henüz 29 yaşında. Kısa sürede gazeteyi, bazı günler 1 milyonun üzerinde satan bir yayın haline getiriyor.

Tan’ı çıkarış hikayesini başta anlatmıştım. Arka arkaya iki gazeteyi de zirveye yerleştiren Turan’a, yayıncı bir aileden gelen ve gazetecilik disipline sahip olan Dinç Bilgin göz koyuyor. Bilgin, Türkiye’nin en çok satan yerel gazetesi olan Yeni Asır’ı yıllardır çıkaran ailenin bir ferdi. Hırsı ve cesareti, Türkiye’nin en önemli gazetesi saydığı Hürriyet benzeri bir gazeteyi İstanbul’da çıkarmaya sevk ediyor onu. 1985’te gözünü karartıp Sabah’ın hazırlıklarına başlıyor. Sabah’ın ekibini de Zafer Mutlu’nun başını çektiği bir transfer furyasıyla Günaydın çalışanlarından oluşturuyor. Tabii ki tiraj adam Rahmi Turan ikna ediliyor. Turan’ın bu transfere ikna olmasında hoyrat ama mesleğine saygılı patronu Haldun Simavi’nin o dönem hoyratlığının galebe çalmasının da etkisi olsa gerek. Dönemi anlatan anı kitapları ile incelemeler bu izlenimi yaratıyor. 1985’te Sabah’ı da parlak bir içerikle ve gece-gündüz demeden, dar bir kadroyla hazırlayan Turan, kısa süre sonra Günaydın’a geri kaçıyor, diyebiliriz. 

Hürriyet, Günaydın, Sabah arasında mekik dokuyan Turan’ın, Günaydın’daki ikinci döneminde her gün başbakan Turgut Özal’a bir dörtlükle saldırması sebebiyle gazetenin Asil Nadir’e satılmasında pay sahibi olduğu söyleniyor. 1989-90 arası Hürriyet’in genel yayın yönetmeni oluyor. Ama çalışanlar, bu kadar çok gazete değiştiren ve kendi ekibiyle dolaşan bir yöneticinin başlarına gelmesine isyan ediyorlar. Yine küçük bir ekiple Sabah Grubu için Bugün’ü, Aydın Doğan için Meydan ve Gözcü’yü çıkaran Turan, gazeteciliği 2010’da bırakıyor. 3 yıl boyunca Hürriyet’te köşe yazarı olarak çalışıyor. Şimdilerde ise Sözcü’nün yazarı.

DİĞER PARMAKLAR VE MARİFETLER

Rahmi Turan’ın tek marifeti gazete içerikleri hazırlayıp tirajları patlatmak değil. Yerli çizgi roman denince ilk akla gelenlerden biri olan Kara Murat’ın ve onun yanında sönük kalsa da Durakoğlu’nun metin yazarı. Kara Murat 1971 sonunda Günaydın’da tefrika edildiğinde yer yerinden oynuyor. Tabii bu popülaritede Turan’ın tarifleriyle Fatih’in Fedaisi Murat’ı ete kemiğe büründüren çizer Abdullah Turhan’ın büyük payı var.

Son kitabın illüstrasyonlarını Ergin Asyalı yapmış. İnsan Abdullah Turhan’ın çizimlerini arıyor.

Fatih’in Fedaisi Kara Murat, milliyetçi hislerle dolu, gözünü budaktan esirgemez bir cengaver. Yakışıklı da. Haliyle kadınların etrafında pervane olmaları lazım. Kara Murat’ı filme çekmek için hemencecik birçok yapımcı kapısını aşındırmaya başlamış Turan’ın. O ise yakın dostu olan Türker İnanoğlu’nda karar kılmış. Cüneyt Arkın’ın canlandırdığı Murat’ın düşmanı alt etmek için öncelikle “onun kadınını” ele geçirdiği, cazibesiyle kadınlara, yiğitliğiyle erkeklere diz çöktürmediği bir hikaye yok. Bu erotik fantaziler, hep söylediğim gibi milliyetçilik, militarizm ve cinsiyetçilik üçlüsünün marifetleri. Başta Rahmi Turan’ın kendi oğlu ve Cüneyt Arkın’ın oğlu olmak üzere o dönem birçok oğlan çocuğa Murat adı veriliyor. Kara Murat 80’lerde dergi ve sonrasında da çizgi roman ve kitap haline gelerek Turan’a epey para kazandırıyor. Ama söylediğine göre en çok sinema uyarlamalarından kazanıyor. “Kralların, imparatorların önünde bile boyun eğmeyen ve her zaman haklıdan yana olup güçsüzü savunan” bir kahraman olduğu vurgulanan Kara Murat, döneminin halk kahramanı Karacaoğlan ve Yaşar Kemal’in neredeyse bir yerlerde yaşamış veya yaşıyor olduğundan şüphe duyulmayacak kahramanı İnce Memed gibi mazlumdan yana ve muktedirden hesap soran bir kişilik. Aynı dönemde gazetelerde halkın avukatlığını yapan kişiler ve köşeler oldukça yaygın. En bilinen örneği Ahmet Vardar. Sonraları Ertuğrul Akbay, yolsuzluk yapanlar ve dolandırıcılardan hesap soran Gölge Adam mahlasıyla Vardar’ın, kavruk, yoksul ama mert ve onurlu imajını sulandırıp yakışıklı bir salon erkeği olarak ortaya çıkacak. Hatta bu isimle çoksatar bir bulvar gazetesi de hazırlayacak.

Rahmi Turan’ın kendisi de Kara Murat gibi demir bilek ve mangal yürekli bir karakter olarak sunuluyor Babıali’nin parlak yıllarını konu eden anılarda. Gazete ofisini basıp kurşun yağdıran bir kabadayıyı, karnını sıyırıp geçen bir kurşuna rağmen üstüne atlayıp etkisiz hale getirişi anlatılıyor mesela. Rahmi Turan’ın altyapısını kurduğu haliyle Tan’ın edepsizlikle espri arasında ince bir çizgi çekip ikisine de yer verdiğini söylüyor halefi Tevfik Yener. Bu marifet mi, diye soruyorsunuz haliyle kendinize? Cevabı belli. Hem gazetecilik mesleğinde, hem de medya içeriklerinde kadın, erkeklerin izin veya biçim verdiği kadarıyla yer alabiliyor. Bulvar gazeteciliği başta olmak üzere tüm medyanın temel “malzemesi” kadın bedeni ve bu beden dolayımıyla kurulan ahlak ve namus söylemi. Hatta politik içerikli dergilerin kapaklarında bile erkeklerin cinsel arzularını tetikleyecek görseller yer aldığında daha çok sattıkları biliniyor. Turan’ın Kara Murat’ı da bu düzenin bir ürünü ve biraz da bu yüzden çok sevildi.

Rahmi Turan’ın adıyla anılan Tan ve ardından da benzeri diğer gazeteler/dergiler, 12 Eylül’ün yasaklı ortamında çok tutmuş ve satış rekoru kırmışlardı. Yasaklar kalkıp politik içerikler yeniden ilgi görmeye ve cinsellik özgürlükçü bir zeminde, normalleştirilerek konuşulmaya başlanınca çöküşe geçtiler. Tiraj Adam Rahmi Turan’ın da parlak devri böylelikle kapandı.

Tüm yazılarını göster