Titanik, Siyah Kuğu ve korona
Bugün deyim yerindeyse belirli bir kesimin konfor içinde yaşadığı ama büyük çoğunluğun emeğiyle hayatta kalmaya çalıştığı dünya sistemi ve insan toplulukları da korona adında büyük bir buz dağına çarptı. İlginçtir virüsün çıkması anında da Trump gibi bazı liderler bu tehdidi hafife alan demeçlerde bulundular ve krizin boyutunu anlamaları epey zaman aldı.
Fırat Çapan*
Tüm küre insanları olarak hayatımız korona salgınından sonra radikal bir değişime uğradı. Muhtemelen fiziksel olarak maruz kalınan bir yaralanma ve darbe sonrası geçici olarak yaranın sıcaklığıyla acının ilk başta hissedilmemesi, veya travmatik bir olayın ilk şok anında insanın hissizleşip olanlara anlam verememesi gibi, bu salgının ilk şok anındayız ve neler olup bittiğini ve yaşadığımız yıkımı ancak biraz zaman geçtikten sonra anlayabileceğiz. Nitekim kimi yazarlar şimdiden bu dönemin derin etkileri üzerinde yorumlar ve tahminler yapmaya başladılar. Bu yazarlar dünya toplumlarının sosyal ekonomik ve siyasal olarak tarihsel ve paradigmatik bir dönüşüm geçireceği konusunda görüşler bildiriyorlar. Hiçbir şeyin artık normal haline dönemeyeceğini çünkü zaten normalin sorun olduğunu anladığımızı dile getirenler oldu (1).
Ben bu noktada insanlığı Titanik gemisine binmiş ve bu gemide sınıflar olarak bölündüğü bir yolculuk olarak tanımlamak istiyorum. 1912’de İngiltere’den Amerika’ya gitmek için yola çıkan gemi beklenmedik bir şekilde bir buz dağına çarparak bin 514 kişinin ölmesine sebep olan bir kaza geçirdi. Titanik dönemin en gelişmiş yolcu gemisiydi ve söylenene göre yolcu biletlerinin arkasında Tanrı’nın bile batıramayacağı yazıyordu. Tanrı’ya meydan okuyan gemi bir buz kütlesine yenik düşmüştü.
Titanik'i burada belirli kesimlere sunduğu refah, para ve ışıltı ile alt katlarında bu refahı üreten ve hizmet sunan büyük bir emekçi kitle bulundurması bakımından bugünkü dünya sistemine benzetebiliriz.
Sağlamlığına güvenilen ve bir kesimin nimetlerinden faydalandığı bu gemideki yolculukta büyük bir kesim ise hayatta kalmaya çalışmakta ve bir şekilde bu mücadeleyi verirken bu sisteme rıza göstermiş bulunmakta. Büyük bir buz dağına çarpan Titanik gemisinde ilk başta yaşanan yıkım önemsenmez. Hatta kazadan sonra müzik hizmeti sunan orkestra ara vermeden bir süre çalmaya devam eder. Yıkım daha sonra açığa çıkar.
Bugün deyim yerindeyse belirli bir kesimin konfor içinde yaşadığı ama büyük çoğunluğun emeğiyle hayatta kalmaya çalıştığı dünya sistemi ve insan toplulukları da korona adında büyük bir buz dağına çarptı. İlginçtir virüsün çıkması anında da Trump gibi bazı liderler bu tehdidi hafife alan demeçlerde bulundular ve krizin boyutunu anlamaları epey zaman aldı. Sadece Trump değil çoğu ülkenin idarecilerinin bu krizi önemsemedikleri ve hazırlıksız oldukları daha sonra açığa çıktı. İnsanlığın dümeninde yer alan liderler belli ki bu çarpmayı ekonomik ve sağlık sistemlerinin sağlamlığına aşırı güven sebebiyle küçümsediler.
Oysa insanlık daha önce de sıkça bu tür salgınlarla karşılaştı. Dahası korona virüsünün oluşturduğu tehdide karşı birkaç yıl önce yayınlanmış bilimsel yayınlar böyle bir riske karşı tedbir alınması gerektiğini açıkça dile getirmişlerdi (2). Ama bunu insanlığın büyük krizlere karşı körlüğüne bağlamak gerek. Bu noktada durumumuzu Nassim Nicholas Taleb’in Siyah Kuğu kitabında beklenmedik ve olasılıksız görünenin etkisini göstermek için kullandığı “Siyah Kuğu” örneğiyle açıklamak istiyorum. Taleb’e göre herkesin kuğuları beyaz olarak bildiği bir dünyada tek bir siyah kuğu gözlemi milyonlarca beyaz kuğu örneğinden yola çıkarak oluşturulmuş genellemeyi geçersiz kılar. Siyah Kuğu gözlemi ise dünya tarihinde yaşanan beklenmedik olayları temsil etmekte. Bu olayların 3 özelliği vardır. Birincisi beklenmedik olduklarından dolayı olağandışı olmalarıdır. Geçmişte olabilirliğine işaret edecek hiçbir şey olmamıştır. Korona örneğinde işaretlerin yokluğundan ziyade işaretleri görmek isteyen kimse olmamıştır desek daha doğru olacaktır. Bunun sonuç olarak işaretlerin yokluğundan bir farkı yoktur. İkincisi bu olaylar olağanüstü bir etkiye sahiptirler. Üçüncüsü ise beklenmedik olmalarına rağmen insan doğası bu olayları ortaya çıktıktan sonra açıklanabilir ve öngörülebilir hale getiren açıklamalar yapmaya yönelebilmeleridir (3) (ki bu yazı da bu kapsamda görülebilir).
Taleb tüm kitabı rastlantısal olana ve büyük sapmalara karşı körlüğümüzü göstermek için yazdığını ifade etmekte. Ayrıca önlemin tedaviden daha gerekli olduğunu ama önlemlerin pek ödüllendirilmediğini ifade ederek bugünkü korona virüsü salgınına dair bize önemli bir ders vermekte. Önlem almanın önemini hala tam algılayabildiğimizden emin değilim. Nitekim önlemin etkisi çoğu zaman hissedilmez. Ancak kriz zarar vermeye başladığında önemi anlaşılır.
Sonuç olarak Titanik örneğinde olduğu gibi insanlık bu biçimde krizlerle daha önce de karşılaşmış olsa da çoğunlukla işlerin hep alıştığı gibi ve güven içerisinde devam edeceğini varsaymaya her defasında devam etmekte. Kriz durumlarında ise ilk başta işaretleri hafife alsa da de daha sonra geçmişe bakarak yaşananları açıklanabilir hale getirir.Oysa yıkım yaşanmıştır. Edmund Burke’in ifadesinden yola çıkarak söylenen bir sözle noktalayalım yazıyı. “Tarihi okumayanlar onu tekrar etmeye mahkum olurlar. Tarihi okuyanlar ise durup çaresizce başkalarının onu tekrar etmesini izlemek zorunda kalırlar.” Korona tehdidini bilip uyaranlar ve salgının insanlık tarihindeki yerini bilenler bugün insanlığın yeteri kadar tedbir almayarak aynı hataya düşmesini çaresizce izlemek zorunda kalmaktadırlar.
*Muhreç Araş. Gör. Marmara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi
2- Bir örnek için bknz: https://www.mdpi.com/1999-4915/11/3/210 Bu yayında korona ailesine ait bir virüsün muhtemelen Çin’de ortaya çıkacağı ve buna karşı acil önlem alınması gerektiği açıkça belirtiliyor.
3- Taleb Nassim Nicholas, Siyah Kuğu; Olasılıksız Görünenin Etkisi, Varlık yayınları İstanbul 2007.