‘Aslan’ ile ‘titan’ın savaşı! Baştan çıkartıcı değil mi? Beşşar el Esad, kuzeni Rami el Mahluf’un mallarına ihtiyati tedbir koydurtuyor. Buna dair muhalif anlatı bir anlam deryası. Dün rejimin en şeytani figürü olarak resmettikleri Mahluf’u hangi kefeye koyacaklarını şaşırdılar. “Esad’ı bitirecek adam” atfından geçilmiyor. “Ekonominin yüzde 60’ını kontrol eden kişi” diye başlıyor ahkâm. Herkes The Ekonomist’in yalancısı. “Yüzde 60’lık adam” gittiyse geriye ne kalır ki! “Rami gibi 10-15 adam çıkar Suriye’den. Daha önce de üstü çizilen çok önemli adamlar olmuştu” deyip de sihri bozmayalım.
Mahluf’un yeni bir Rıfat el Esad vakıasına dönüşmesine ramak kaldı. Rejimin ipini çekmeye yarayacaksa ABD ve AB’nin kara listesinden de sıyrılıverir belki! Sarayın karanlık sırlarına dair neler çıkar zulasından. İşkencehanenin şipşakçısı ‘Sezar’ın makinesi gibi! Lazkiye ve Humus’ta finanse ettiği 15-20 bin milis de saf değiştirir ve Aleviler bölünürse ne âla!
Bu tür analizlerden yola çıkıp 2 ayda devrim yapacağını umanlar kucaklarında en azılısından onbinlerce cihatçıyı ve eşiklerinde milyonlarca mülteciyi buldular. Annesi ölünceye kadar Esad’ın bütün kararlarında onun parmağını aradılar. Şimdi de kayınvalidesinden gölgesinden kurtulan Esma el Esad arka plan aktörü oluverdi. “Rami’yi bitiren kadın!” Pek havalı! Bu başlıklara bayılıyorlar. Biraz daha ayağı yere basanlar ise Esma el Esad’ın hiçbir şey yapmasa bile kendi hayır kurumuyla yoksullar ve savaş yaralıları kartını Mahluf’un elinden aldığı yorumunu yapıyor.
***
Amerikalılar da dama tünemiş “Devrim 2.0” düşlüyor sanki. Aslında yazıya James Jeffrey ile girmekti niyetim. Washington namına “Lawrence the Arab” edasıyla konuşup duruyor. Rusya lideri Vladimir Putin’in yolsuzluklar ve düzensizliklerle ilgili gerekli adımları atmadığı ve Cenevre sürecinde ayak sürüdüğü gerekçesiyle Esad’dan vazgeçeceğine dair iddialar için Amerikalılar da anten kaldırmış.
Gerçi Mahluf’un başına gelenler her halükarda Esad’ı “Kuzenine bile dokunan lider” konumuna getirdiği için Putin’e bir selam yerine de geçiyor. Yine de bu durum Amerikalılarda “Esad’ın kızağa alınacağı koşulların olgunlaşmakta olduğu” hissi yaratıyor.
Jeffrey martta amaçlarını “Rusya’nın Suriye rejimini zafere götürmesini zorlaştırmak” diye koymuştu.
Geçenlerde Şark el Evsat’a verdiği röportajda ise Rusya dışında Amerikalılar ve Türkler dahil tüm güçlerin Suriye’den çekilmesi gerektiğini söyledi. Bir evrimleşme var. Rus varlığının meşruluğunu teslim etmeleri iki önemli beklentiyle ilintili: Esad’ın gönderileceği bir çözümün ilerletilmesi ve İran’ın geriletilip İsrail’in güvenceye alınması.
Ürdün-Irak-Suriye sınırlarının kesiştiği noktada yer alan Tanaf üssünde Amerikan işgalinin sürmesinin yegane gerekçesi de İran. Bu üsten İsrail’in düzenlediği saldırılar için koordinasyon sağlanıyor.
Jeffrey son olarak Hudson Enstitüsü’nde Amerikan askeri varlığının gerekliliğini anlatırken “(Suriye) Afganistan değil, Vietnam değil, bataklık değil. Benim görevim orayı Ruslar için bataklığa çevirmek” dedi. Bunu “Suriye’de Rusya’nın istediği şekilde bir çözüme izin vermeyiz” diye okumak lazım. Ama Rusların belirleyiciliğini görmezden gelemiyorlar. O yüzden Amerikan hayallerine Rusya üzerinden ulaşmak gibi bir cinlik beliriyor. Jeffrey Rusların askeri olarak başarılı olduğunu teslim ederken bir “ama” ile devam ediyor: “Esad'la olan sorunlarından siyasi bir çıkış yoluna sahip değiller. Bizim görevimiz onlara BM üzerinden ileriye doğru bir adım sunmak. Fakat bu Esad ve İranlılardan biraz uzaklaşmalarını gerektiriyor.”
Yani Esad’ı kenara itip İranlıları kapı dışı ederlerse Ruslara yardımcı olacaklar. Jeffrey bir de İran’a yaptırımların etkisini Suriye’de ‘çekilme’ olarak gösterdiğini söylüyor. Ayrıca İdlib’in düşmemesi için Türkiye ile yakından çalıştıklarını vurguluyor. ABD’nin amacının Türklerinki ile çok benzer olduğunu ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kendisine iki kez İran’ı tehdit olarak gördüklerini söylediğini aktarıyor. Putin’in asla aklından çıkarmayacağı nokta da bu: Erdoğan’ın nereye ne zaman döneceği belli olmaz!
***
Peki Ruslar, ABD’nin beklentilerine göre oynayabilir mi? Oynamazsa Suriye bir bataklığa dönüştürülür mü? Esasen bu 30 Eylül 2015’ten beri tekrarlanan bir soru. Lakin bataklık senaryosu herkes için geçerli.
Suriye’de işin en zor kısmına gelindiği, ekonominin cenderede olduğu, yolsuzluklar ve yapısal değişiklikler konusunda beklentilerin karşılanmadığı, Türk askeri varlığının hesapları bozan bir faktöre dönüştüğü, yaptırım-abluka-tecrit siyasetini kıracak bir değişimin kendini dayattığı aşikâr. Bunlar Rusların önünde yükselen bariyerler. Esad’dan vazgeçebileceği senaryoları da bu tablo üzerinden yazılıyor.
Ancak Rusya iç siyaset ve kavgalardan uzak durma hassasiyetini koruyor. Mahluf meselesinin bir istikrarsızlık yaratıp yaratmayacağı da en fazla Rusları ilgilendiriyor. Ama renk vermiyorlar. Putin’in yerinde Erdoğan olsaydı dünya kadar söz sadır olurdu. Yeniden inşa sürecinin önünü açmak için de Esad’ın 2021 seçimlerinde aday olmamasının sağlanacağı yönünde iddialar gündemde. Bu konuda bazı Rus kaynaklar Putin’in Batı’ya güvenemeyeceğini ve “Suriye’nin kaderine Suriyeliler karar verir” söyleminden dönmeyeceğini öngörüyor. Bazıları ise 2021’e kadar Esad’a desteğin süreceğini ama Cenevre’nin gidişatına göre yeni değerlendirmelerin olabileceğini söylüyor.
ABD ise Rus tutumunda değişiklik yaratmak için bataklık senaryosunu dillendiriyor. Ancak fiiliyatta olanlar asıl çelmeyi Amerikalıların yediğine işaret ediyor:
- İran bağlantılı güçlerin Deyr el Zor’da görülen hareketliliği çekilme izlenimi yarattı ama bunun taktiksel yer değiştirme olduğu anlaşıldı.
- Rusya’nın İran’ı geriletmesi konusunda da bahisler açık. İran’la savaşta işe yarayan ortaklığın savaş sonrası dönemde Rusya için de sorun teşkil edeceği öngörülebilir. Pastanın paylaşılmasından kaynaklı rekabet bir kenara İran’ın Lazkiye, Tartus ve Banyas limanlarına ulaşması Rusya’nın istikrara kavuşmuş bir Suriye üzerinden Akdeniz’de denklem kurma hesaplarını bozabilir. İki ülkenin Suriye’nin yanı sıra İsrail odaklı bölge ajandaları örtüşmüyor. Ama Rusya’nın İran’la bir didişmeye girdiğine dair emare yok. Üstelik birbirlerine hâlâ muhtaçlar.
- Rusların sahadaki adımları da pek bir çelme yemişe benzemiyor. Rusya’nın başının belaya sokulacağı birincil yer İdlib-Hama-Lazkiye üçgeni. Orada Türk-Rus mutabakatı sürüyor. Rusların bloke edileceği asıl yer Fırat’ın doğusu. Orada da durum tersten gelişiyor: Ruslar siyasi ve askeri koldan Amerikalıları sınırlayacak adımlar atıyor. Ruslar, Kürtleri ABD’den uzaklaştırmanın yolunu ararken aşiretlere de ‘kur’ yapıyor. Son iki ayda Rus heyetler Haseke, Kamışlı, Amude ve Tel Temir’de aşiretlerle toplantılar yaptı, vaatlerde bulundu. Bu temaslara yeni bir milis gücü kurma planı eşlik ediyor.
Amerikalılar da Arap aşiretleriyle petrol gücü kurmanın derdinde. Fakat bir aşama sonrasında kendi devletiyle çatışma riskini göze alamayan, Deyr el Zor’da Kürtlerin saha hakimiyetini genişletmesinden rahatsız olan ve Haseke’de genelde devlete yakın durmuş aşiretler Ruslara kapı aralıyor. Bölgede seyir halindeki Amerikan güçlerinin önlerini kesme gibi eylemler de ‘hoşnutsuzluk yaratma’ siyasetinin sonuç verdiğini gösteriyor. Pentagon bu konuda endişeli. CENTCOM Sözcüsü John Rigsbee, Al Monitor’a, “Suriye ve Rusya yerel halkı SDG’yle ilişkilerini kesme yönünde etkilemeye çalışıyor” demiş.
Yani Amerikalılar bataklık düşlerken Ruslar da onları çekilmeye zorlayacak koşulları hazırlıyor. Hatta Amerikalıların tası tarağı toplayıp gideceği hesabıyla Rus şirketleri petrol anlaşmaları imzalıyor. Merkuri ve Vilada ile yapılan anlaşmalar aralıkta Suriye Halk Meclisi’nden geçti. Sözleşmelerdeki faaliyet alanları Amerikan kontrolünde. Netice olarak bataklık senaryosu karşı tarafın da bataklık senaryosunu tetikleyebiliyor.