Tiyatroya adanmış bir ömür: Ferhan Şensoy

İyisi mi, siz de bugün Ferhan Şensoy’u anmak için onun oyunlarından birini izleyin. Bir tiyatrocu en iyi başka nasıl anılabilir ki?

Abone ol

Türkiye tiyatrosunun kıymetli isimlerinden biri olan Ferhan Şensoy geçen sene, 70 yaşında aramızdan ayrıldı. 70 yıllık bir ömre neler sığar, ne gibi başarılara imza atılır, gelin birlikte bakalım: Çocukluk yıllarından itibaren defalarca seyrettiği klasik filmlerle başlayan oyunculuk aşkı Şensoy’u üniversite yıllarında yurtdışına sürükler, oradan da gerisin geri İstanbul’a getirip birbirinden önemli oyunlara imza atmasına sebep olur.

Yazdığı oyunlar da çetin cevizdir hani. Aldığı ölüm tehditleri, yaşadığı zorbalıklar bir yana tiyatrosu dahi yakılır. Ancak Şensoy yılmaz. Bildiğini yapmaya devam eder ve bu sayede hıncahınç dolu salonlarla, o salonları dolduran alkışlarla ve hâlâ daha atılan kahkahalarla hem tiyatro tarihimize hem de gönlümüze adını kazır.

1951’de Çarşamba’da doğar Şensoy. Annesi Müjgan Hanım ilkokul öğretmeni, babası Yusuf Cemil Bey ise bir dönem CHP’den belediye başkanlığı yapmış bir tüccardır. Şensoy ilkokula başladığı yıllarda kitaplarla iç içe büyürken en büyük sevdası Çarşamba’daki Ferhan Sineması’dır. Sinemada Şensoy ailesine ayrılmış bir loca vardır ve Şensoy her gösterimde orada yerini alır. Bazen bir filmi otuz kırk kere izlediği dahi olur. Oyuncuların mimiklerini, sahne dekorunu, her şeyi tek tek ezberleyecek kadar bilir. Hatta yıllar sonra Onat Kutlar bunca ayrıntıyı nasıl hatırladığını sorunca, Şensoy adres olarak çocukluğunu gösterir.

1961’de Çarşamba’dan İstanbul’a, Galatasaray Lisesi’ne doğru yola çıkar. Oğullarının eğitimiyle çok ilgilenen aile özellikle burayı tercih eder. Şensoy da Galatasaray’ın özgürlükçü ortamından ve Beyoğlu’nun ışıltılı hayatından etkilenir. Dışa dönük biri olduğu için de ortama çok çabuk ayak uydurur.

Galatasaray’daki en büyük şanslarından biri edebiyat öğretmeninin Tahir Alangu olmasıdır. Edebiyatımızın önemli yazarlarından biri olan Alangu daha ilk derste edebiyat ders kitabını kaldırmalarını, onun yerine herkesin Sait Faik külliyatı almasını söyler. Bu sayede pek çok yerli ve yabancı yazarı okuma şansı elde eder Şensoy. Hatta Alangu iyi derecede Almanca bildiği için o yıllarda henüz çevrilmemiş Friedrich Dürrenmatt, Heinrich Böll gibi yazarları da Almancadan bakıp anında çevirerek öğrencilerine okur.

Şensoy yazmaya da o yıllarda merak salar. Alangu onun kompozisyonlarını özellikle sever ve Şensoy’u günlük tutması yönünde teşvik eder. Bir keresinde sınıftan beş öğrenciyi işaret ederek, sizler yazar olacaksınız, der. O öğrenciler Selim İleri, Nedim Gürsel, Engin Ardıç, İzzet Yaşar ve Ferhan Şensoy’dur. Her fırsatını bulduğunda sinemaya, tiyatroya giden, okulda birçok öğretmeni ve arkadaşının taklidini yapan Şensoy bazı durumlar yüzünden Galatasaray’dan ayrılır ve liseyi Çarşamba Lisesi’nde bitirir. Üniversitede pek gönüllü olmasa da mimarlık okumaya başlar, ama aklı fikri tiyatrodadır. 

O yıllarda sıkı bir devrimci olan Şensoy çok zaman eylemlere katılıp bildiri dağıtır. Galatasaray mezunları olarak okullarının adıyla kurdukları tiyatro topluluğunda arkadaşlarıyla beraber politik sorunları işler. Hatta topluluğun ilk oyununu kendisi yazar. Devekuşu Kabare tatil olduğu günlerde sahnelerini onlara bırakır, onlar da oyunu sahneye koymak için günlerce uğraşırlar. Ancak oyun davetiyelerini dağıtıp son hazırlıkları yaptıkları günlerde 12 Mart darbesi olur. Haldun Taner hemen devreye girer. Oynamayın bunu, başınız belaya girer, der. Galatasaraylılarsa çok uğraştıklarını söyleyip, "bari dar kadro bir izleyiciye oynasak" diyerek onun ağzından girip burnundan çıkarlar ve tiyatronun kapılarını kilitleyip davetlilerin karşısında sahne alırlar. Şensoy’un ilk oyun serüveni işte böyle başlar.

SAHNEDEN SAHNEYE GEÇEN GÜNLER

Fransız Konsolosluğu’nun açtığı kompozisyon yarışmasını kazanıp ödül olarak Fransa’ya gittiğinde ülkenin sanatsal atmosferinden çok etkilenir ve burada tiyatro okumaya karar verir. Strazburg Konservatuarı’nın yetenek sınavına girer. Hem de kendi yazdığı bir parçayla. Normalde Çehov’un ‘Tütünün Zararları’ metninden bir parça oynanması istenirken Şensoy farklı bir yol izler, vaktiyle Fransa Cumhurbaşkanı olan De Gaulle’ün Galatasaray Lisesi’ni ziyaret ettiğinde yaşananlar üzerinden birkaç bir şey yazar ve hocaların karşısına De Gaulle olarak çıkar. Onlar da bunu çok severler ve Çehov’u oynatmadan Şensoy’u okula kabul ederler.


Ancak baba Yusuf Cemil Bey bu gidişattan pek memnun değildir. Onun “adam” olmasını, böyle şeyleri bırakmasını ister. Şensoy’sa tutkularının ardı sıra yürür. Bu yürüyüş esnasında çok defa parasız kalır. Fransa’da pek çok işe girer; garsonluk yapar, bulaşık yıkar, ta ki rejide kendine bir görev bulana kadar uğraşıp durur. Fransa’dan sonra yolu Kanada’ya düşse de askerlik sebebiyle pasaportu daha fazla uzatılmaz, Şensoy da mecburen Türkiye’ye döner.

Askerden sonra tiyatro ortamına yeniden adım atar. Pek çok oyun yazar. Ali Poyrazoğlu da ondan bir oyun ister, hatta bu oyunda rol de almasını teklif eder. Şensoy da bir süre onlarla çalışmaya başlar. 1976 yılında yazıp oynadığı bu oyun ‘Dur Konuşma Sus Söyleme’ adını taşır. Bir yandan tiyatro devam ederken Yeşilçam’a da adım atar Şensoy ama bu adımdan pek hoşnut değildir. Zira çok içine sinen filmlerde yer alamaz. Hatta Sefa Önal’ın ilk yönetmenlik denemesi olan ‘Aşk Dediğin Laf Değildir’ (1976) filminde zengin bir kötü adamı oynamak üzere sete geldiğinde, Önal Şensoy’un evden getirdiği “zengin adam” kıyafetlerini beğenmez. Şensoy da, “Ben bu filmde zaten zengin olmadığım için oynuyorum,” deyince Önal terslenip gider.

TÜM BASKILARA İNAT

İlerleyen yıllarda, tam da 12 Eylül sıralarında kendi tiyatrosunu, Ortaoyuncuları kurar. İlk oyunu, tiyatro tarihimiz için de önemli eserlerden biri olan ‘Şahları Da Vururlar’ adını taşır. Hem bu oyun hem de onun bir devamı sayılan ‘Binbir Gece Cinayetleri’ İran rejimini eleştiren oyunlardır ve İran Konsolosluğu’ndan üstü kapalı, İran’dansa açık seçik tehditler alır. Bu yüzden ikinci oyunu yazım aşamasında bırakır.

Sonra pek çok oyun yazıp oynar, ama kariyerinde en büyük acısı olan ‘Muzır Müzikal’ bir başkadır. ‘Muzır Müzikal’de Türkiye’deki irticacı tehlikeye dikkat çeken Şensoy pek çok kişi ve kurum tarafından hedef gösterilemeye başlanır. Hatta bu durum öyle bir noktaya gelir ki yobazlar kimse izlemesin diye bütün biletlerini alıp oyuna kendileri gelir ve sahnedekiler oyunu sürdüremez hale gelene kadar onları taciz ederler. Böyle olunca da her gösterimde hırgür çıkar. Hatta Bülent Kayabaş’la birlikte Şensoy da bazen birilerini çekip döverler.

Derken günün birinde, Şensoy’un iddiasına göre, oldukça hesaplı bir şekilde ve sözde tiyatroyu korumaya gelen polislerden biri tarafından Şan Tiyatrosu 1986 yılında yakılır. Üstelik öyle planlı bir sabotajdır ki bu, sadece tiyatroyu yakmayı değil, oyuncuları da öldürmeyi hedeflemiştir. Neyse ki oyuncular sular kesik olduğu için duş almadan erken çıkar ve yangından bu şekilde tesadüfen kurtulurlar, ancak yangında yine de bir çalışan hayatını kaybeder.

Yetkililer bunu elektrik kontağından çıkan basit bir yangın olarak göstermeye çalışsalar da bu işi kimlerin ne niyetli yaptığı ayan beyan ortadadır. Sonuç ne mi olur? Olayın üstü kapatılır ve Şensoy “müstehcen” bir oyun oynadığı gerekçesiyle 21 gün hapis cezası alır. Tiyatrosu yanan Ortaoyuncular’a çıkış yolu ‘Ferhangi Şeyler’le gelir. Hızla afiş yapılır, biletler satılır, ama Şensoy nasıl bir şey oynayacağı hakkında hâlâ net değildir. ‘Kahraman Bakkal Süpermarkete Karşı’ oyunundaki küçük bir sahneden ilhamla gündeme dair yapılacak konuşmalar üzerinden yarı ezber, çokça doğaçlama içeren tek kişilik bir gösteridir hesaplanan, ancak Şensoy yine de tereddüt içindedir.

Gösteri günü gelip çattığında Şensoy’un tedirginliği de artar. Acaba nasıl olacak diye düşünür, ama kar kış kıyamete rağmen oyun kapalı gişe oynar. 7 Mart 1987’de oynanan ilk oyundan sonra ‘Ferhangi Şeyler’ 35 yılda 2500’den fazla kez sahnelenir. Dile kolay 2500. Bu kadar uzun süre kapalı gişe oynanan ve güncel sorunlardan bahsederek kendini sürekli yenileyen tek kişilik bir oyunun bir benzeri daha var mıdır bilemeyeceğim. Ancak Şensoy bunu başarmış bir yetenektir.

Şensoy aramızdan ayrılmış olsa dahi oyunları, filmleri ve kitapları hâlâ elimizin altında durur. Ortaoyuncular klasik haline gelen Şensoy oyunlarını YouTube kanallarından peyderpey yayınladılar. İyisi mi, siz de bugün Şensoy’u anmak için onun oyunlarından birini izleyin. Bir tiyatrocu en iyi başka nasıl anılabilir ki?