Cumartesi günü hep birlikte Cumhuriyet Bayramı’nı kutladık. Aynı gün Cumhurbaşkanı Erdoğan, kabine üyeleri, siyasi parti temsilcileri, iş insanlarından oluşan kalabalık bir grupla Türkiye’nin “yerli ve milli otomobili” TOGG’un tesisinin açılışını yaptı!
Tabii ki siyasette, medyada ve sosyal medyada gündem de bu konu oldu. Ben de açılış programını baştan sona televizyondan takip ettim. Hem konuşmaları dinledim hem de televizyonlardaki uzmanların, iş insanlarının, siyasetçilerin yaptıkları açıklamalara kulak verdim.
Elbette konuya ilişkin görüşlerimi ileteceğim. Ama başka bir şeyi de ifade etmeden geçemeyeceğim. Açılış törenindeki atmosfere, katılımcıların genel yaklaşımlarına vs. bakınca gerçekten Türkiye’de kutuplaşmanın sadece siyasette olmadığını da net bir şekilde görmüş olduk. İki ekonomik kutbumuz var bizim artık.
Bir yanda zenginliğine her geçen gün zenginlik katanların oluşturduğu küçük bir grup. Onlar her şeyden memnun. Enflasyon, işsizlik vs. umurlarında bile değil. Zaten etkilenmiyorlar. Ekonomi politikasının tüm bileşenleri onlar için her türlü faydayı sağlıyor. Dolayısıyla ne icraat yapılırsa yapılsın, icraatten çok yapanı önemsiyorlar. Çünkü bütün istikballeri oraya bağlı.
Diğer dünyada ise yoksullaştırılanlar var. Bakın sadece yoksullar değil. Aynı zamanda enflasyonla elindeki üç-beş kuruşu pul olan tasarruf sahipleri, satın alma gücü eriyen orta sınıf ve zaten hep düşük standartlarda yaşamaya mahkûm edilmiş asgari ücretliler. Burada ise yapılan icraatler farklı algılanıyor. Bir kesim asla alamayacağı otomobille gurur duyarken, bir diğer kesimin umurunda bile değil. Üçüncü bir grup da yapılan işten bağımsız olarak yapılanın kusurlu olduğunu düşünüyor. Bu kamplaşmanın detaylarına da ilerleyen yazılarda mutlaka gireriz.
Ancak TOGG meselesinin önümüzdeki günlerde karşımıza çok çıkacağından hareketle biraz daha bu kutuplardan uzak bir değerlendirme yapmaya çalışmak isterim.
Önce olumlu gördüğüm kısımlarından başlayayım. Her şeyden önce bir yatırımdan bahsediyoruz. 5.000 kişiye istihdam yarattığı/yaratacağı söylenen bir yatırımdan. Ülkede hangi sektörde olursa olsun istihdam yaratacak, özellikle de nitelikli çalışan istihdamı yaratacak tüm yatırımları önemserim. Bu da ciddi büyüklükte bir yatırım olması nedeniyle önemli. Son dört-beş yılda ülke içinde yapılan en büyük yatırımlardan biri olsa gerek.
İkinci olumlu boyutu geleceğe dair de önemli bir altyapı oluşturuyor olması. Teknolojiyi merkezine alan böylesi bir projenin, yatırımı yapan firmalar ve ona hizmet veren firmalar için önümüzdeki yıllarda özellikle otomobil endüstrisinde ciddi bir alan açacağı görülüyor. Dolayısıyla bu kısmını da oldukça önemsediğimi söylemek isterim.
Üçüncüsü ise işin çevre boyutu. Bugüne kadar küresel ısınmaya ciddi katkı sağlayan otomobil endüstrisinde çevreyi koruma fikrini temel alan bir yaklaşımla tesisin yapılması da önemli!
Bu üç ana başlık çerçevesinde alt başlıklarda da olumlu başka unsurlar saymak mümkün!
Gelelim biraz da madalyonun diğer yüzüne…
Bir kere her şeyden önce aracın “yerli ve milli” olmadığı eleştirisi çok yapıldı. Ancak bence asıl olumsuzluk burası değil. Bugün cep telefonundan, uçağa birçok üründe yerlilikten çok katma değerin nerede kaldığı tartışması öne çıkar.
Yani ABD’li Apple’ın ürettiği cihazların parçaları önemli oranda başka ülkelerde üretilir ancak o ürünleri bir araya getirmenin katma değeri daha yüksek olabilir.
İşte tam da bu noktada işin riskleri devreye giriyor.
Bir kere her şeyden önce bir özel sektör yatırımından bahsediyoruz. Bu özel sektör yatırımı için kolları sıvayan “babayiğitler”, bu yatırım için devletten hem garanti hem de ciddi miktarda teşvik alır durumdalar. Yani işin riskini zaten daha en başında devletle paylaştılar. Öte yandan sürekli işin otomobil üretiminden ziyade o otomobilde kullanılacak alt teknolojileri üretme kısmını öne çıkarmaları da benim için ciddi bir soru işareti.
Yarın bir aksilik olduğunda, TOGG pazarda tutunamaz ve rantabl olmayan bir üretime dönüşürse “babayiğitler” başka firmalara satacakları teknoloji ile yollarına devam edebilecekler. Bizim elimizde ise milyonlarca dolar destek verdiğimiz bir slogandan başka bir şey kalmayabilir.
Nitekim TOGG’un içinde bulunduğu piyasanın rekabet koşullarında da ölçek ciddi önem taşıyor. 2030’a kadar 1 milyon araç üretileceği söyleniyor. Sektördeki oyuncuların her birinin üretim kapasitesi ise tek bir yılda 2-2,5 milyonun üzerinde. Otomobil sektöründe bu ölçek ekonomisinin önemi düşünüldüğünde TOGG’un pazarın rekabet koşullarında bu açıdan bir soru işaretine sahip olduğunu söylemek lazım.
Tam da bu noktada fiyat devreye girecek gibi.
Erdoğan’ın seçim stratejisine göre mi fiyatlama olacak yoksa piyasa koşullarına göre mi?
Her iki durum da ciddi fırsatlar ve tehditleri beraberinde getiriyor. Seçimi dikkate alıp, rakiplerine göre çok düşük bir fiyat belirleseler, zaten düşük kapasite ile sınırlı sayıda üretilen ürüne ciddi ihracat talebi gelecek, yetişemeyecekler. Bu durumda TOGG’un Türkiye yollarında sık rastlanır bir araç olması ve fiyatının stabil kalması zor. Yani ucuz bir araç olarak TOGG’u, satın alma gücü yüksek olan Avrupalı alır götürür.
Piyasa fiyatlarına göre hareket edilirse de bu kez Türkiye’de satış hacmi ne olur, orasını kestirmek zor! Belki kapasite tükenir ancak daha yeni bir marka olan TOGG’un dışarıda tutunma şansı bu kez riske girebilir.
Her halükârda TOGG yöneticilerini zor bir fiyatlama kararı bekliyor diyebiliriz.
Bir de işin bizim tarafımızdaki kısmı var!
Bunca devlet desteği ile kurulan üretim tesisleri ve yaratılan markaya ilişkin bir sözü “babayiğit” firma ortaklarının bize vermesi gerekiyor. Bu kadar üst seviye olduğu söylenen bir tesisi her koşulda çalıştırmaya devam etme sözü!
Üç beş yıl sonra milyar dolarlar verecek bir yabancı üreticiye satmama sözü!
Yani anlayacağınız siyasete alet olan her yatırım gibi riskleri, faydalarının önüne geçme ihtimali yüksek bir yatırım var. Devletin desteğiyle yapılan her yatırım gibi sadece bugün değil gelecekte de bu yatırımların sonuçlarını yakından takip etmek gerek.
Yoksa bir bakmışız ortada sadece tesis var.
Ne yerli!
Ne milli!