Tolga Şardan tahliye edildi: Yazdıklarımın arkasındayım
Silivri Cezaevi'nde bulunan gazeteci Tolga Şardan'ın tahliyesine karar verildi. Tahliye sonrasında açıklama yapan Şardan "Sadece gazetecilik yaptım. Yazdıklarımın arkasındayım" dedi.
DUVAR - Cumhurbaşkanlığı’nın yargıda yaşananlarla ilgili olarak MİT’ten rapor istediği yönündeki yazısı nedeniyle tutuklanan T24 yazarı Tolga Şardan hakkında itiraz üzerine tahliye kararı verildi. Silivri Cezaevinde bulunan Şardan’ın, “yurtdışına çıkmamak” şartıyla tahliyesi kararlaştırıldı.
Şardan, 1 Kasım Çarşamba günü “Cumhurbaşkanlığı’nın yargıda yaşananlarla ilgili olarak MİT’ten rapor istediği” yönündeki yazısı nedeniyle gözaltına alınmış, savcılık sorgusunun ardından tutuklanmıştı. Sincan Cezaevine götürülen Şardan, ertesi gün Silivri Cezaevi’ne nakledilmişti.
Şardan’ın avukatları bugün tutuklama kararına itiraz etti. İtirazı değerlendiren İstanbul 1. Sulh Ceza Hakimliği, Şardan hakkında yurtdışı çıkış yasağı şartıyla tahliye kararı verdi. Kararın cezaevine gönderilmesi sonrasında Şardan serbest bırakıldı.
Tahliye sonrasında açıklama yapan Tolga Şardan, "Ben sadece gazetecilik yaptım, halkı bilgilendirmeye çalıştım, yazdıklarımın da arkasındayım. Önümüzdeki günlerde sürecin nasıl işleyeceğini hep birlikte göreceğiz" diye konuştu.
KARARA İTİRAZ EDİLMİŞTİ
Gazeteci Tolga Şardan’ın, Cumhurbaşkanlığı’nın yargıda yaşananlarla ilgili olarak MİT’ten rapor istediği yönündeki raporu nedeniyle tutuklanmasına yönelik karara itiraz edilmişti. İtiraz dilekçesinde, Şardan’ın Dezenformasyon Yasası olarak bilinen yasa kapsamında tutuklandığı anımsatılarak, suçun oluşabilmesi için kanunda sayılan bütün unsurların hepsinin gerçekleşmesi gerektiği ancak bunun söz konusu olmadığı vurgulanmıştı. Tutuklama kararında, yasanın katalog suçlar kapsamında sayıldığı ancak katalog suçlardan biri olmadığının belirtildiği dilekçede, ceza miktarı nedeniyle tutukluluk kararı verilmesi için de “Oysa, 217/A’da düzenlenen suçun alt sınırı 1, üst sınırı 3 yıldır. Dolayısıyla, neredeyse tutuklama yasağı kapsamında kalacak bu suçta “yasada öngörülen ceza miktarının” tutuklama gerekçesi olarak kabulü mümkün olamayacağı gibi, öngörülen cezanın alt ve üst sınırları dikkate alındığında alınması muhtemel ceza tutuklamaya değil, ancak salıverilmeye gerekçe olabilir” denilmişti.
Şardan’ın avukatları Turgut Kazan, Aslı Kazan ve Serdar Laçin tarafından İstanbul 1. Sulh Ceza Hakimliği’ne verilen itiraz dilekçesinde, Şardan’ın 1 Kasım’da tamamen haksız, yasaya/hukuka aykırı ve keyfi şekilde tutuklandığı kaydedilmişti.
Dilekçede, şunlar aktarılmıştı:
"Öncelikle, tutuklama TCK 217/A maddesinde düzenlenen suçun katalog suçlardan olduğu kabulüne dayanmaktadır. Oysa, söz konusu maddenin CMK 100/3’te sınırlı olarak sayılan katalog suçlardan olmadığı apaçıktır.
Yine, herhangi bir tanığı/mağduru olmayan ve toplanmamış bir delili bulunmayan soruşturmada, “delilleri yok etme, gizleme, tanık ve mağdurlar üzerinde baskı oluşturma şüphesinin bulunduğu” gerekçe olarak yazılabilmiştir. Müvekkilimizin, Cumhurbaşkanına sunulan yargı raporundan söz ettiği ve kişi ismi vermediği yazısına ilişkin olarak başlatılan bu soruşturmada herhangi bir tanık ya da mağdur bulunması mümkün değildir. Zaten dosyaya tanık veya mağdur olarak eklenmiş bir isim de yoktur.
Ayrıca, “suçun yasada öngörülen ceza miktarı” ve müvekkilimizin “alması muhtemel ceza nedeniyle kaçma şüphesi bulunduğu” da kararda gerekçe olarak belirtilmektedir. Oysa, 217/A’da düzenlenen suçun alt sınırı 1, üst sınırı 3 yıldır. Dolayısıyla, neredeyse tutuklama yasağı kapsamında kalacak bu suçta “yasada öngörülen ceza miktarının” tutuklama gerekçesi olarak kabulü mümkün olamayacağı gibi, öngörülen cezanın alt ve üst sınırları dikkate alındığında “alınması muhtemel ceza” tutuklamaya değil, ancak salıverilmeye gerekçe olabilir. Çünkü, “muhtemel ceza” kesinlikle üst sınır olarak düşünülemez. Alt sınırdan iki kat uzaklaşılsa ve indirim uygulanmasa bile verilebilecek cezanın yatarı olamayacağına göre, “muhtemel ceza” kaçma şüphesini değil, salıverilme gerekliliğini göstermektedir. Evet, Sulh Ceza kararının gerekçeleri hukuk dışı, yasal düzenlemelere açıkça aykırı ve tamamen keyfidir. İtirazımızın kabulü ile müvekkilimizin tahliyesine karar verilmelidir.”
Dilekçede, Şardan’ın kamuoyunda Dezenformasyon Yasası olarak bilinen yasa kapsamında tutuklandığı anımsatılarak, şöyle devam edilmişti:
“TCK 217/A maddesinde yer alan Halkı Yanıltıcı Bilgiyi Alenen Yayma suçu,
özel kasta dayalı bir tehlike suçu olarak düzenlenmiştir. Suçun oluşması aşağıdaki şartların
gerçekleşmesine bağlanmıştır:
(1) “Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle”
(2) “ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili” bilgi
(3) “gerçeğe aykırı” bilgi
(4) “alenen” yaymak
(5) “kamu barışını bozmaya elverişli şekilde” yaymak
Evet, suçun oluşabilmesi için bu unsurların hepsinin gerçekleşmesi gerekir. Öncelikle, özel kast bulunmalı, suç sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle işlenmelidir. Oysa, müvekkilimizin ifadesinde de belirtildiği gibi, yargıdaki sorunlar ve rüşvet iddiaları bizzat savcı ve hakimlerin HSK’ya gönderdikleri, kamuoyuna yansıyan dilekçeleriyle ortaya çıkmıştır. Müvekkilimizin yazısı, söz konusu iddiaların Cumhurbaşkanı tarafından da araştırıldığına ve bu konuda MİT’in çalışma yaptığına işaret eden bir bilgiye ilişkindir.
Müvekkilimiz gazetecilik görevini yapmış, edindiği kulis bilgisini kamuoyuna aktarmıştır. Dolayısıyla, zaten gündemde olan, HSK tarafından müfettiş görevlendirilerek araştırılan bir konuda haber yapmıştır. 35 yıllık çok deneyimli bir gazeteci olan müvekkilimizin, gazetecilik ve kamuoyunu bilgilendirme saikiyle hareket ettiği şüphesiz bir gerçektir. Bu nedenle, sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle dava konusu yazıyı yazdığının kabulü mümkün olamayacağından, özel kast unsuru hiçbir şekilde olayımızda mevcut değildir. Kaldı ki, özel kast dışında, maddeye göre suçun oluşabilmesi için, kamu düzeni ile ilgili gerçeğe aykırı bilginin, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde, alenen yayılması gerekir. Bu unsurlardan, yazının alenen yayınlanmış olması dışında hiçbiri mevcut değildir. Bir kere, yazı okunduğunda müvekkilimizin edindiği bilgileri, “iddialar” vurgusuyla gündeme getirdiğini, dikkatli bir gazetecilik dili kullandığını görüyoruz. Üstelik, yazının kamu barışını bozmaya elverişli sayılması için mutlak ve yakın bir tehlike bulunması gerekir. Oysa, yazıda MİT’in yargıda gündeme gelen iddialar konusunda rapor hazırladığı belirtiliyor. Böyle bir bilgi hiçbir şekilde kamu barışına yönelik bir tehlike sayılamaz. Dolayısıyla, yazı kamu barışını bozmaya elverişli kabul edilemez.”
YASANIN GEREKÇESİ
Dilekçede, Dezenformasyon Yasası olarak bilinen yasanın madde gerekçesi özetlenerek, “Yukarıda alıntıladığımız madde gerekçesi ve komisyon raporu, yasa koyucunun iradesinin de bu suçu, zor işlenebilecek bir suç olarak düzenlemek yönünde olduğunu, “bot hesaplarla yapılan, organize şekilde yayılan içerikleri”n hedeflendiğini göstermektedir. Dolayısıyla, müvekkilimizin yazısının TCK 217/A maddesinde düzenlenen unsurları içermediği açık olup, haksız tutuklama kararına itirazımız kabul edilerek, tahliyesine karar verilmelidir” denilmişti.
Dilekçede şöyle devam edilmişti:
“Kaldı ki, yukarıda da belirttiğimiz gibi, soruşturma konusu yazı, kamuoyu gündeminde yoğun olarak yer alan ve bizzat savcı ve yargıçlarca gündeme getirilen yargı içindeki iddialara ilişkin olup, haber değeri taşıdığı şüphesizdir. Müvekkilimiz, İstanbul Anadolu Başsavcısının başlattığı ve başka hakim ve savcılar tarafından sürdürülen karşılıklı beyanlarla gündeme gelen iddiaları araştırmış ve yazıda dile getirdiği kulis bilgilerine ulaşmıştır. Müvekkilimizin ulaştığı bu bilgilerin elbette haber değeri vardır. Ayrıca, “İddialar” vurgusuyla ve özenli bir gazetecilik diliyle hazırlanan yazının bilinmesinde kamu menfaati bulunmaktadır. Dolayısıyla, söz konusu gazetecilik faaliyetinin, ifade ve basın özgürlüğü ve halkın haber alma hakkı kapsamında korunması gerektiği açıktır. Anayasa'nın 28. maddesinde düzenlenen Basın Özgürlüğünün amacı, kamuoyunun ilgisini toplayan olaylarda toplumun aydınlatılmasını sağlamaktır.
Devlet yönetiminde, emniyet ve yargı teşkilatında meydana gelen usulsüz işlemleri kamuoyuna duyurmak, bu yolda tartışmalar başlatmak ve yürütmek basının en temel görevleri arasındadır. Soruşturmaya konu haber hukukun tüm kurallarına uygun olarak hazırlanmıştır. Bu nedenlerle de haksız tutuklama kararının kaldırılması gerekir. Hakimlik, soruşturma konusu suçun katalog suç sayıldığını hukuksuz ve keyfi olarak belirterek tutuklama kararı verdiği için, ölçülülük ve diğer adli kontrol tedbirlerinin yeterli olup olmayacağı yönünden değerlendirme yaparken de “İşin önemi, verilmesi beklenen ceza, güvenlik önlemi” nedenlerine atıf yapmıştır. Oysa, ceza verilse dahi, muhtemel cezanın hiç yatar gerektirmeyeceği açık bir suç için, diğer adli kontrol tedbirleri yerine, tutuklulukta ısrar edilmesi çok ağır ve haksızdır. Ölçülülük ve gereklilik ilkelerine aykırıdır. Üstelik, 35 yıllık gazeteci olan, pek çok kez haberleri nedeniyle soruşturma geçiren müvekkilimiz, her zaman görevinin başında olmuş, bu soruşturmaları işinin bir parçası olarak kabul etmiştir.
Çağrıldığında gitmiş, ifadesini vermiş, kovuşturmaya dönüşürse yargılamayı takip etmiştir. Sabit ikametgahı, işi, ailesi, düzeni olan müvekkilimiz için verilen tutuklama kararının büyük bir haksızlık olduğunu tekrarlıyor, mutlaka itirazımız kabul edilerek, bu mağduriyete bir an evvel son verilmesi gerektiğini belirtiyoruz. Sonuç olarak, tutuklama gerekçelerinin tümüyle haksız ve keyfi olduğunu tekrarlıyor, TCK 217/A maddesinde düzenlenen suçun katalog suç olduğu zannedilerek verilen tanığı/mağduru/toplanmamış delili olmayan soruşturmada, delilleri yok etme/gizleme, tanık ve mağdurlar üzerinde baskı oluşturma şüphesinden bahsedilen, yatarının olmayacağı açık olmasına rağmen “alınması muhtemel ceza nedeniyle kaçma şüphesi olduğu” belirtilen tutuklama kararının yasaya ve hukuka aykırı olduğunu vurguluyor, soruşturma konusu yazı nedeniyle 217/A maddesinde düzenlenen suçun unsurlarının kesinlikle oluşmuş sayılamayacağını belirterek, bir an önce bu haksızlığın düzeltilmesini ve tutuklama kararının kaldırılarak, müvekkilimizin derhal serbest bırakılmasına veya en azından adli kontrol hükümleri uygulanarak serbest bırakılmasına karar verilmesini, hakimliğinizin aksi görüşte olması halinde dosyanın itirazı incelemekle görevli İstanbul Nöbetçi Asliye Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesini diliyor, durumu takdirlerinize sunuyoruz.”
Ne olmuştu?
Tolga Şardan, "MİT'in Cumhurbaşkanlığı'na sunduğu 'yargı raporu'nda neler var?" başlıklı yazısı sonrası İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın re'sen başlattığı soruşturma kapsamında 1 Kasım'da Ankara'da evinden gözaltına alınmış, Ankara Adliyesi'nde SEGBİS aracılığıyla alınan savcılık ifadesinin ardından tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edilmişti.
Şardan, sevk edildiği İstanbul 1. Sulh Ceza Hakimliğince, "Sansür Yasası" olarak adlandırılan, Dezenformasyon Yasası kapsamındaki Türk Ceza Kanunu (TCK) 217/A uyarınca "halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma" suçlamasıyla tutuklanmıştı.
Şardan'ın tutuklanmasına gerekçe olarak öne sürülen 31 Ekim tarihli "MİT'in Cumhurbaşkanlığı'na sunduğu 'yargı raporu'nda neler var?" başlıklı yazısına, tutuklandıktan bir gün sonra, 2 Kasım'da erişim engeli getirildi. (HABER MERKEZİ)