Tonya'da kan davaları bitti, silah tutkusu bitmedi
Bir zamanlar kan davalarıyla anılan Tonya, 70'li yıllarda ilçeye sürgün gelen devrimci öğretmenlerin dönüştürdüğü bir yer. İlçede kan davaları bitse de mezar taşlarına işlenen silah tutkusu sürüyor.
Özgür Kalyoncu
TRABZON - Türkiye'de silah kullanımı denince akla en çok Doğu Karadeniz illeri geliyor. Umut Vakfı’nın 2023 yılı Türkiye Silahlı Şiddet Haritası’na göre Trabzon’da son yıllarda giderek artan yorgun mermi vakaları nedeniyle 5 kişi öldü, 96 kişi yaralandı.
Coğrafyanın vahşiliği, yabani hayvanlara karşı tedbir ve güvenlik gibi sebepler bölgede silah kullanımının fazla olmasının ana sebepleri olsa da Trabzon'un Tonya ilçesi için silah ayrı bir önem taşıyor. Bireysel silahlanmanın en yoğun olduğu yerlerden bir olan Tonya'da silah sevdası öylesine bir tutku ki bir dönem ilçedeki mezar taşlarına dahi tabanca ve tüfek figürleri işleniyordu.
MEMURLARIN SÜRGÜN YERİYDİ
Trabzon merkezine 65 kilometre uzaklıkta, izole bir konumda, küçük bir ilçe olan Tonya'da geçmişte çok sayıda kan davası yaşandı. Bu kan davaları sebebiyle birçok ailenin de terk etmek zorunda kaldığı Tonya'yı da geçmişte hükümetler sürgün bölgesi olarak kullanıyordu.
İlçeye ilk doktor 1954 yılında gelmişti. Tıp fakültesinden mezun olarak mecburi hizmet görevi ile geldiği Tonya'nın ilk doktoru olan Prof. Dr. Mehmet Şevket Uğurlu, bir röportajında tayini öğrenmesiyle ilçeyi araştırdığında ilk olarak kan davaları ile karşılaştığından bahsediyor. Tonya'ya vardığında devletin d'sinin olmadığını belirten Uğurlu, ilçede okulun neredeyse bulunmadığını bazı köylerde Türkçe bilenin de pek olmadığını anlatıyor.
Prof. Dr. Uğurlu, o dönemin Tonya'sına ve yaşanan kan davalarına ilişkin de şu bilgileri veriyor:
"Kurada Tonya çıkınca hiç unutmuyorum, hemen Sağlık Bakanlığı’nda müsteşarın odasındaki Türkiye haritasını önüme alıp Tonya nerede diye bakmıştım. Sonradan öğrendim ki Malatya’nın Pütürge ilçesinden sonra ülkede kan davalarının en çok görüldüğü yermiş ve böyle kötü bir şöhrete sahipmiş. Samsun’dan Tonya’ya iki günde gittim. Yarı yolu kamyonla, yarı yolu ise yürüyerek gittim. Sisli puslu, tam kurt havası diyebileceğimiz bir havada Tonya’ya vardım. Tonya’nın ilk hükümet tabibiyim ya krallar gibi karşıladılar, şaşırdım açıkçası. Sonra gördüm ki o zamana kadar devlet oralara sadece seyyar tahsildar Ali Efendi ve jandarma eri gitmiş. Devletin d’si yok. Bazı köylerde Türkçe bilen pek yoktu, askerde Türkçe öğreniyorlardı. Hatta doğru dürüst okul da yoktu.”
SÜRGÜN ÖĞRETMENLER İLÇENİN KADERİNİ DEĞİŞTİRDİ
1960 ve 70'li yıllardan sonra bölgeye sürgün olarak gelen öğretmen ve memurlar cezalandırılmak için geldikleri ilçenin kaderini de değiştirdi. Muhalif kimliği ile ilçeye sürgün edilen ilerici, devrimci öğretmenler hem Tonya'nın okuryazarlık oranını yükseltti hem de kan davaları ile mücadele etti. Öyle ki Tonya'da 1978'de düzenlenen ve Türkiye'de ilk olarak bilinen 'Kan Davasına Son' mitingi bu öğretmenlerin öncülüğünde düzenlendi. O yıllara kadar kan davaları ile bilinen ilçe daha sonra muhalif, ilerici kimliği ile tanınmaya başladı. Hatta bu öğretmenler öncülüğünde kurulan Tonya Süt Kooperatifi ilçede hayvancılığın gelişmesine ve kırsal kalkınmaya büyük katkı sağladı, Tonya süt üretimiyle ulusal basında 'Küçük Hollanda' sözüyle anılmaya başladı.
İngiliz tarihçi Antony Bryer'in, 'Bizans Eserleri ve Pontos Topoğrafyası' adlı araştırma kitabında, "Tonyalılar, Müslüman, Yunanca konuşan, gaddar insanlardır. Tonya, sahilden izole edilmiş bir bölgededir. Çok iyi silah kullanırlar. Geleneksel kan davaları acımasızca sürmektedir. Tonyalılar bu yönüyle korkunç bir üne sahiplerdir" sözleriyle tarif ettiği Tonyalılar günümüzde silahı kan davaları için değil gelenek ve aksesuar olarak kullanmayı sürdürüyor.
'GÜNEŞ BATAR TONYALI YATAR'
Cumhuriyet gazetesinden Sait Arif Terzioğlu, 1967 yılında Karadeniz insanının silaha olan merakını araştırmak için bölgeye gelir. Yapmış olduğu incelemeler Cumhuriyet gazetesinde 'Silah Sevdası' adlı bir yazı dizisi olarak yayınlanır.
Terzioğlu'nun 21 Ekim 1967 tarihli yazısının Tonya ile ilgili bölümünde şu sözler yer alıyor:
‘’Tonya ve Tonyalıların ünü bütün yurda yayılmıştır. Vuruculukları ve sertlikleri ile ün salmışlardır. Herhalde sarp bir yaylada oturduklarındandır bu. Birini durdurup sordum:
Neden kadınlar küfeli?
“Pazardan dönüyorlar. Pazarda yağ, peynir satıp birkaç pırtı almıştır da!”
Peki dedim neden erkekler değil de kadınlar küfe ile taşıyor; ya da erkekler neden üç adım önde kasılarak yürüyorlar?
Bu defa yol arkadaşım muhtar söze karıştı:
"Bu erkeğe olan saygıdandır. Bu çevrede kadın erkeğin sofrasına oturup yemek yemez. Yemeğin iyisini, yağlısını erkeğine yedirir. Artanı kendisi yer. Sırtında küfesi olan erkek köyün en fakiridir.”
Biz muhtarla böylece konuşurken gün kavuştu. Sağanak arttı. Tonya ilçesine girdik. Vakit gecikmişti. Işıksız çamurlu yollarda benden, şoför İhsan ve muhtardan başka canlı kalmamıştı.
Bu nedendir? diye sordum. Genç, dinamik yol arkadaşım muhtar:
“Güneş batınca Tonyalı yatar!” dedi.
“Onun düşmanı vardır. Ya bir karış toprak için veya bir kız kaçırma meselesinden geçmişi vardır. Gün kavuşunca evine çekilir. Onun yaşantısı güneşin batışıyla biter. Herkes silah taşımak zorundadır. Çünkü silahsızı ezerler buralarda.”
KALYONCU: GURBETTE PARA KAZANANLAR İLK SİLAH VE TAKIM ELBİSE ALIRDI
Tonya'da yaşayan ve ilçede uzun yıllar öğretmenlik yapan gazeteci-yazar Hasan Kalyoncu, ilçedeki silah tutkusunun tek bir sebebi olmadığını söylüyor. Silahın önceleri güvenlik, delikanlılık, kan davaları gibi sebeplerle ihtiyaç olarak görüldüğünü aktaran Kalyoncu, ateşli silahlardan önce de ilçede kama, sustalı, saldırma, koltuk bıçağı gibi kesici aletlerin yaygın olduğunu söyledi.
İlçede silaha düşkünlüğün babadan oğula geçerek sürdüğünü kaydeden Kalyoncu, "Delikanlılık çağında birbirinden etkilenme de önemlidir. 'Onun var, benim de olsun' düşüncesi silaha sahip olmaya yönlendirir gençleri. Silah taşımak bir zevk halindedir. Geçmişte gurbete gidenlerin para kazanınca ilk işleri bir takım elbise ve bir silah satın almaktı" değerlendirmesinde bulundu.
Silah sevgisinin geçmişte yaşanan kan davalarıyla bağlantılı olduğunu da belirten Kalyoncu, "Geçmişte Tonya’da kan davaları yaygındı. Bu da silah taşımayı zorunlu kılıyordu. Silah sahibi olmak ya da silah taşımak bu bakımdan bir sevgiden öte bir ihtiyaçtı. Geçmişte silah, çoğunlukla ruhsatsız taşınırdı. Günümüzde silah taşıyanların pek çoğunun ruhsatı var. Düğünlerde, derneklerde, şenliklerde, askere uğurlama törenlerinde, yayla göçlerinde havaya silah sıkmak gelenek halindedir” dedi.
İlçede mezar taşlarında yer alan tabanca ve tüfek figürlerinin silaha olan düşkünlükten ileri geldiğini kaydeden Kalyoncu, konuyla ilgili de şu bilgileri verdi:
"Özellikle genç yaşta ölenlerin silaha olan sevgilerini yeteri kadar yaşamadan ölüp gittikleri için aileleri tarafından onun anısına böyle figürler mezar taşlarına yaptırılırdı. Buna ölenin yakınlarının bir duygusallığı yönünden bakmak gerekir. Ancak bazen ölünün sağlığında verdiği vasiyeti de mezar taşına silah resmi yaptırmaya gerekçe olabilir.’’
BELEDİYE BAŞKANI MEZAR TAŞLARINI ANKARA'DA SERGİLEDİ
Eşine pek rastlanılmayan mezar taşlarındaki silah figürleri ile ilgili zaman zaman yanlış aktarımlar da oldu. Kan davasında ölenlerin mezar taşına silah figürü işlendiği söylemleri ölü yakınlarının da tepkisini çekiyordu.
Yanlış aktarımların önüne geçmek isteyen eski Tonya Belediye Başkanı Ahmet Kurt 2013 yılında, ilginç bir işe imza attı. Kurt, silah figürlü mezar taşlarını sökerek Ankara'da düzenlenen ‘Her Yönüyle Trabzon Günleri’ etkinliğinde sergilemeye götürdü.
Mezar taşlarını sergileme sebebini sergide verdiği röportajda anlatan Kurt, şunları söyledi:
"İnsanların aklında fıkralardan dolayı kötü bir Tonyalı imajı oluşmuştu. Fıkralarda yer aldığı için mezar başlığını 'vurdu vurdu vuruldu' şeklinde lanse ediyorlardı. Oysa hemen hemen hepsi eceliyle ölmüşler. Zaten kan davasına bağlı olarak ölenin, vurulanın mezar başlığına silah resmi yapılmaz. Bu kabul edilir bir şey değil. Hem vurulmuş hem de silah yapılmış, ne alaka. O imajı yıkmak için o dönemde mezar başlıklarını Ankara’da sergiledik. Bunu, insanları Tonya'da tek tek mezarlıkları dolaştırarak yapma şansımız olmadığı için bu şekilde yaptık. Bu kalabalığı kullanalım ve bunu orada anlatalım insanlara. Yani Tonya’da böyle mezar başlıklarına 'vurdu vurdu vuruldu. Vurdu da pisi pisine gitti' diye bir şey yazmıyor. Öyle bir olgu yok."
YEŞİLBAŞ: SÜRGÜN ÖĞRETMENLER TONYA'YI DÖNÜŞTÜRDÜ
İstanbul Tonyalılar Derneği Başkanı Bayram Yeşilbaş da silah sevgisinin geçmişteki kan davalarına bağlı olduğunu, ancak günümüzde silahın bir aksesuar olarak taşındığını belirtiyor. Tonya'nın geçmişte kan davalarıyla anıldığını fakat daha sonra eğitimle dönüştüğünü kaydeden Yeşilbaş, ilçeye 70'li yıllarda gelen ilerici, devrimci öğretmenlerin Tonya'yı dönüştürdüğünü söyledi.
Yeşilbaş, Tonya'daki dönüşümü şu sözlerle anlattı:
"Geçmişte kan davalarının en çok yaşandığı yerlerden biriydi Tonya. Bununla birlikte merkezi yönetimlerden yeterince hizmet alamaması, zorlu bir coğrafyaya sahip olması nedeniyle ‘dışarıdan’ kimsenin bilerek ve isteyerek gelmediği bir mahrumiyet bölgesiydi. Bundan dolayı özellikle 60’lı yılların sonlarında ve 70’li yıllarda ilerici-devrimci öğretmen ve memurlar, Tonya gibi kasabalara bir nevi cezalandırılmak için sürgün olarak gönderiliyorlardı. Tabii muhalif kimliğe sahip olan bu insanlar, gittikleri yerlerde mücadeleden bir adım geri atmıyorlardı.
Siyasal iktidarın sürgünlerle susturmaya çalıştıkları, izole etmek için yurdun en ücra köşelerine sürdükleri öğretmenler Tonya’yı okuryazarlık ve özellikle eğitim konusunda çok ileri taşıdılar. 1978 yılında belki de Türkiye’de tek olan, hatta Devrimci Yol dergisinin kapağına da taşınan ‘Kan Davasına Son’ mitingi ileri devrimci öğretmenlerin öncülüğünde yapıldı. Bir zamanlar silahla, kan davalarıyla anılan Tonya, bu öğretmenler sayesinde çocuklarının eline silah değil kalem verdi. İşte o günlerden beri Tonya silahıyla değil hakkını bilen ve arayan insanlarıyla tanındı, ün saldı."
(HABER MERKEZİ)