Toplumsal tereddüt oluşturanların sanatı: Sınır/sız ALAN
Onur Haftası boyunca düzenlenen Sınır/sız ALAN sergisi “toplumsal tereddüt oluşturan" queer sanatçıların işlerini bir araya getiriyor.
Geçen yıl Onur Haftası boyunca ilki düzenlenen Sınır/sız sergisinin ikincisi Sınır/sız ALAN adıyla Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi’nde 29 Haziran tarihine kadar görülebilir. Sınır/sız sergileri queer sanata ve sanatçılara alan açmak, alternatif gösterim ve tartışma olanağı yaratmak amacıyla iki yıldır bir platform işlevi görüyor.
Sınır/sız sergilerini, 2008 yılından bu yana devam eden Onur Haftası sergilerinin devamı olarak görebiliriz. Lambdaİstanbul Derneği tarafından 2008’de Hafriyat’ta yapılan Makul sergisiyle başlayan, sonrasında “Aile”, “Baskı, haz, beden” temalarıyla devam eden sergiler dizisi bir süre de “Nerdeen Nereye” sergileriyle devam etti. Piyasa kanalları dışında aktivizmle bağ kuran ya da aktivist sanat anlayışını merkeze koyan işlerin ve sanatçıların yer aldığı sergiler ana akım sanat kanallarının ilgisini pek çekmese de önemli bir birikim oluşturmuş durumda.
Geçen yılki Sınır/sız sergisi OHAL koşulları altında gerçekleşti. Sergiden bir ay sonra OHAL kalktı, ancak LGBTİ+ hareketi için OHAL kanunları yoğun olarak devam etti. Ankara’daki etkinlik yasağı halen fiilen devam ediyor. İstanbul’da ve birçok ildeki etkinlikler zor koşullar altında yapılıyor. ODTÜ’deki Onur Yürüyüşü polis müdahalesiyle sonuçlandı. Antalya’da yapılması planlanan bu seneki Onur Haftası etkinlikleri de yasaklandı. İstanbul Onur Haftası programı bu hafta içinde açıklandı, ancak önümüzdeki pazar günü yapılması planlanan Onur Yürüyüşü’nün akıbeti halen belirsiz. Onur Haftası Komisyonu'nun son yaptığı basın açıklamasına göre Valilik, İstiklal Caddesi’ndeki bir yürüyüşe kesinlikle izin vermiyor. Ancak miting alanı olan diğer yerlere yönelik başvuruya da “toplumsal tereddütlü grup” oldukları gerekçesiyle izin vermeyeceklerini belirmiş Valilik. Sınır/sız ALAN sergisi de OHAL koşullarının devam ettiği OHAL sonrası böylesi bir süreçte gerçekleşiyor.
“İşte bu senenin iradesi mevcut bu alanları yeniden yaşayan alanlara dönüştürmenin bir (ikinci) adımı,” diyor M. Efe Fırat serginin katalog yazısında. Ve devamında şunları belirtiyor: “Bir akıma, kuşağa ya da temaya bağlı kalmaksızın karma bir sergi olmanın da ötesinde bir durum sergisi deneyimleyeceğiz. Bir queer-durum sergisi. Sergiyi deneyimleyen herkes kendine ait queer bavulun içindeki saklı birikimi hatırlayacak. Unutulanlar hatırlanırken, bastırılanlar bavuldan çıkacak belki de…”
Fırat’ın tarifi üzerinden Sınır/sız ALAN’a sergide yer alan üç iş üzerinden bakalım. Hasan Aksaygın’ın SADAK işbirliğiyle hazırladığı The Empowering Costume bir süper kahraman kostümü. Berlin’de yaşayan JHAD isimli bir süper kahramandan Onur Haftası boyunca sergilenmek üzere ödünç alınan bu kıyafet gündelik ırkçılığın farklı bir boyutuna dikkat çekiyor. Berlin eşcinsel çevresindeki beyaz/yerli Alman eşcinsellerin Orta Doğulu bedenleriyle olan tuhaf ilişkisini ortaya koyuyor, bir yandan da bu sorunlu durumu düzeltme amacı güdüyor. Esmer, sakallı, kıllı bedenlerin nasıl hem arzu nesnesine hem de korkulacak, kaçılacak bir figüre dönüştüğünü ortaya koyuyor iş. Benzerini Türkiye’de de farklı şekillerde gördüğümüz bir durum. JHAD ve kostümüyse bu meselede korkuyu ortadan kaldırıp bir özgürleşme alanı oluşturmaya soyunuyor.
Furkan Öztekin’in Kaçış isimli işiyse 124 adet ekran görüntüsünden oluşuyor. Eşcinsel sohbet odalarından alınan görüntüler öznenin kamera önünden kaçıp saklandığı anlara odaklanıyor. Dağınık yatakların, tuhaf desenli perdelerin, bayrakların, boş duvarların yer aldığı görüntüler ‘espas’la kaçış (escape) arasında birliktelik kuruyor. İnternet kültürünün yıllardan bu yana en ilginç alanlarından biri olan bu sohbet odaları aslında JHAD işinde olduğu gibi arzuyla korku arasındaki ince çizgiye işaret ediyor.
Onur Karaoğlu’nun Miridonlar çalışması da Askilos’un 2 bin 500 yıl önce yazdığı, ancak bugüne sadece belli parçaları kalan Miridonlar tragedyasının 1980 yılı 12 Eylül’ünde Kenter Tiyatrosu’nda yapılması planlanan yeni bir yorumunun afişini karşımıza getiriyor. O dönem konservatuvarda okuyan iki genç bu oyunu kendi aşklarını anlatır şekilde tamamlayarak bir oyuna dönüştürmeyi planlar. Ancak darbe nedeniyle oyun tabii ki sahneye konulamaz, metin kaybolur. Elimizde kalan tek şey oyunun afişidir.
Ne var ki Karaoğlu’nun bu işi bir ‘sahte tarih’ çalışmasıdır. Ne bahsedilen oyuncular vardır, ne de böyle bir oyun çalışması. Ancak Karaoğlu’nun işi başka bir soruyu açar: Neden olmasın? Türkiye’de LGBTİ+’ların tarihi çoğunlukla ’80 sonrasında transların İstanbul’dan sürülmesiyle başlatılır. Cumhuriyetten bugüne kadar gelen süreç, özellikle 60’lı ve 70’li yıllardaki devrimci süreçte LGBTİ+’ların neler yaşadıklarına dair çok fazla bilgi yok. Miridonlar afişi işte bu ‘olmayan, oldurulmayan, ya da olsa da üstü kapatılan’ tarihi açmaya davet ediyor. Tarihi baştan okuma önerisi getiriyor.
Sınır/sız ALAN sergisinde yer alan işler bütün koşullara rağmen Türkiyeli queerlerin bir şekilde üretime devam ettiğini vurguluyor. Galerilerde, büyük sergilerde yer almasalar da ya da alsalar bile görünmeseler de… Ya da Valiliğe göre toplum açısından tereddütlü grubun içinde olsalar da… Cinselliğin, bedenin, duygulanımların, güncel politikaların, alt kültürlerin ve militarizmin halen queer perspektifle sorgulandığını, ikiliğe sıkışmış siyasi atmosfer içinde alternatiflerin de olduğunu gösteriyor. Alternatiflere yönelmek de izleyiciye, okuyucuya, topluma, vatandaşa ve seçmene kalmış.