Liseli bir grup protesto eylemi yapıyor. Sayıları bilemedin 30. Yollarını polis kesiyor, sayıları, iki, üç belki de dört katı. Her birinin kilosu durdurduğu gençlerin iki katı. Protesto yasak mı? Hukuken hayır; hayır da işte OHAL var, flama var, düşmanlık var, “yasak.”
Gözaltı işlemi başlıyor, ne “işlem” ama: Her gence iki, üç polis çöküyor. Hınçla. Öfkeyle. Kolunu büküyor, kafasını eziyor, göğsüne basıyor, kıskıvrak, sonra ters kelepçe. Ne bu? Eylemciyi durdurma, “etkisiz hale getirme.” Orantısız güç kullanımı gayrimeşru ve gayrihukuki olsa bile nispeten anlaşılır bir yan var gibi yapalım hadi, biz bu işleri sert yapan bir devletin toplumuyuz, onlar da o devletin polisleri.
ÇOCUK ŞUBE
Sonra gençler bir otobüse alınıyor. Camları metal kafeslerle çevrilmiş otobüs, taş maş gelmesin diye herhalde. Çatışma için hazırlanmış. Otobüsün içinde coplar iniyor, coplar kalkıyor. Hızla. Halı, taş değil insan dövülüyor. Hınçla. Öfkeyle. Acımasızca. Aralıksız. Ne bu? Orantısız güç filan demek saçma artık, yalın şiddetin denetimsiz taşkınlığı var. Taşkın öfke, taşkın hınç, taşkın saldırganlık, bendime sığmam taşarım diye bağıran şiddet.
Sonra alınanların önemli bir kısmı “çocuk şube”ye götürülüyor. Çocuk şube? Evet, resmi olarak çocuk kabul edilenler için özel uzmanlığı bulunan polislerden kurulu polis birimi. Neyin uzmanı? Çocuk-suç bağının. Suç denilen fiille bir şekilde ilişkilenmiş çocukların idari-adli işlemlerinin yapılması için, çocuk nedir bilen ve kanun koyucunun çocuk denilen şeyi korumaya yönelik düzenlemelerine uygun iş yapacak polislerden müteşekkil şube. Çocukların bedenleri ve ruhları, suç soruşturması denilen şeyin içerdiği şiddetten fazla etkilenmeden yürütülebilsin diye kurulmuş şube. Devlet, “suç” meselesinde “çocuk”la yetişkini ayırmış, kanun koyucu çocuklara özen göstererek iş yapın talimatı vermiş, aman ha diyerek. Aman, bedenen ve ruhen olası en az darbeyi alacakları şekilde yapın işi! Bedensiz bir ruh görmediğimize göre, bedenine özen diye talimat verilmiş daha baştan, kanun koyucu tarafından.
İKİ HUKUK
Aynı devlet, aynı kanun koyucu, aynı polis ise karşımızdaki, uygulanan da aynı kanunlarsa Kadıköy’de gördüğümüz neydi? O polislerin hışmı neydi öyle? Durdurduktan sonra gözaltına alırken ve aldıktan yani “etkisiz hale getirdikten” sonra otobüsün içinde gördüğümüz hışım? Arada bir videoda, gençlerden biri (yine kıskıvrak, yaka paça ve birden fazla polisin zoruyla) otobüse binerken bir kadın yaklaşıp gence vurmaya çalışıyor. Bu ne?
Bir meri, yürürlükte olan, kanun, kararname, yönetmelik vs yazılı, geçerli olması gereken hukuk var, bir de cari, etkili, uygulanan, ama hiçbir yerde yazılmayan hukuk, anlıyoruz ki.
Meri hukuk açısından hak olarak düzenlenen protesto, cari hukuk açısından kötülük olarak anlaşılıyor.
Meri hukuk açısından yurttaş olarak görülen protestocular, cari hukuk açısından kötülüğün temsilcileri olarak kavranıyor. Hain. Yılan.
Meri hukuk açısından çocuk olarak kabul edilenler, cari hukuk açısından “başı küçükken ezilecek yılanlar” olarak görülüyor.
Meri hukuk açısından yasak olan orantısız güç kullanma ve işkence, cari hukuk açısından tek geçerli yöntem olarak kabul ediliyor.
Meri hukuk açısından yurttaşın olan haklar, cari hukuk açısından sadece devlete ait sayılıyor.
Meri hukuk açısından sıkı prensiplere bağlanan şiddet kullanımı, cari hukuk açısından vur vur inlesin ilkesiyle işletiliyor.
ALENİ İŞKENCE
Videolarda gördüğümüz, cari hukukun egemenliğiydi. Uzun olmayan aralarla kendisini gösteren yazısız hukuk: ilkokul çağındaki çocuğun cebine kefen olarak bayrak, geleceğine şehitlik yazan hukuk. Yere yatırdığı Kürt işçilere, “Türk’ün gücünü göreceksiniz” diye bas bas bağıran hukuk. Stadyumlarda idam ve savaş isteği olarak dile gelen hukuk. Polisin zaten kıskıvrak yakalayıp otobüse bindirdiği çocuğun kafasına yumruk atarken toplumsallaşmış halini gördüğümüz hukuk.
Meri hukuk, hukukiliği hedef olarak alan anlayışla yöneten bir devlet aynı anlayışla siyasal, sosyal, kültürel işlerini çekip çeviren bir toplumu temel olarak alır. Cari hukuk, sadece gücü esas alan bir anlayışla hükmeden bir devleti gösterir. Birincide devlet ve toplum denilen iki kavramın işaret ettiği alanlarda çekişmeli bir hayat sürer gider. İkincide hükmedilen bir nüfus varsa da ortada bir toplum filan yoktur. Olsa, anayasadan başlayarak yasaklanmış ve “insanlığa karşı suç” olarak kabul edilip zamanaşımına uğramayacağı ilan edilmiş işkencenin (meseleyi ve polislerin hukuki konumunu çok güzel anlatan bir yazı için: Türkiye'de polis ve işkence) bu kadar aleni biçimde sergilendiğini göremezdik. Hem hukuk mekanizmaları harekete geçerdi, hem de toplum ses ederdi.