Dünyanın, ülkelerin ve insanların hikayesinde, tarihinde inişli
çıkışlı dönemler, karanlık, aydınlık evreler oluyor. Bazen daha
içindeyken yaşadıklarımız, hissettiklerimiz o döneme ismini, ruhunu
veriyor, bazen bütün olup bitenleri daha sonra farklı bağlamda
düşünmeye başlayınca yerli yerine koyabiliyoruz. Bazen
yaşadığımızın ne olduğunu gayet net biliyoruz, bazen ne olduğuna
ilişkin hep bir şüpheyle yaşıyoruz. Ancak her durumda yaşanan
deneyimlerden bir tortu kalıyor geriye. Çok önemli gibi gelen veya
sahiden çok önemli olan hadiseler yarattıkları birincil etkiler
yanında bir sürü şeyi daha biriktiriyor, bir kenara yığıyor. Son
derece baskın, belirleyici dönem karakterlerinin içinden bambaşka,
zaman zaman tamamen zıt deneyimler karışıyor bu tortuya. Dağlardan
aşıp gelen, belki seller yaratan nehirlerin bereketli bir ovayı
beslemesi gibi. Sonra bu tortuları karıştırıp hatırladıkça önemli
olduğunu fark ettiğimiz başka küçük parçalar buluyoruz veya
profesyoneller bizim için onları bulup önümüze koyuyor. Ya da o
tortuların içinden verimli bir yeni hayat ürüyor. Öğrenmek,
olgunlaşmak ve ilerlemek de böyle oluyor zaten. O yüzden gerçek
anlamda geriye gitme veya eksilme olmadığı, olamayacağı iddia
edilebiliyor.
Herkes kendisi için bir şeyler biriktirirken, yaşadığı ülkenin,
hatta dünyanın biriken tortusuna da bir şeyler ekliyor. Bu yüzden
anı kitaplarını, biyografik, otobiyografik eserleri, nehir
söyleşileri okurken, sadece bir kişiye ait değil hayata dair
birikenleri görüyoruz. Üstelik sadece, bilgi, deneyim, ders, ibret
filan da değil, aynı zamanda duygular, sevinçler, kederler
birikiyor. En karanlık günlerin tortularında gizli bir neşenin,
yüksek bir heyecanın izleri çıkıyor bazen karşımıza. Bazen
korkudan, acıdan titrenen zamanların tortusundan bizi çok da iyi
hissettiren ve belki onu biriktirenin bile habersiz olduğu bir
iyimserlik başını uzatıyor. Bazen de, bireysel deneyimlerin üzerine
kurgulanmış “kişisel gelişim” saçmalıklarında riyakarlık, bencillik
ve başarı methiyelerinden süzülen ağır yenilgi çöküyor dibe.
Hayatın beraber (kalabalık) kullanıldığı alanlarda, mesela bir
meslek grubunda, bir faaliyet alanında, hukukta, akademide, medyada
tek tek yapılıp edilenler kadar, ortak olunanlarla, seyirci
kalınanlarla, müdahale edilenler veya denenlerle herkes bir şeyler
ekliyor toplamdaki birikime. Kimi tortuya kattığını tekrar tekrar
karıştırıp kendisine yarayacak ganimet peşine düşüyor, kimi eksik
bıraktıklarını tamamlamaya çalışıyor.
Bilgi çağı -veya devrimi- diye isimlendirilen teknolojik
sıçrama, yaşadıklarımızdan biriken tortu yığınını olağanüstü bir
seviyeye taşıdı. Her gün milyarlarca bilgi, silinmeyecek biçimde ve
en geniş erişim imkanlarıyla yığılıyor. Hatta bu, bilgi ve
deneyimle ilişkiyi değiştiren öyle bir yığılma ki, bizzat
hakikatin, gerçeğin kaybedilmesine neden olacak bir düşünsel
iklimin de sebebi sayılıyor. Bilginin, deneyimin sarf malzemesine
dönüşmesi, tortu hacmindeki anormal büyüme ve bilinçli-bilinçsiz
zehirli madde katkısı birikimin kalitesini bozuyor. Biriken bilgi
ve deneyim, sadece merkezileşmiş ve belirli “faydalar” için
örgütlenmiş endüstriyel organizasyonların “verimli” kullanabildiği
çöp yığınlarına benziyor. (Güvenlik, istihbarat ve manipülasyon
için resmi ve gayri resmi kullanım imkanlarını da ayrıca not etmek
gerekir) Bunlar, bilgi ve iletişim alanında teknolojik gelişmenin
gerisinde kalmış -veya zaten böyle hazırlanmış- bir düşünme
halinin, gelenle ilişki evrenini yenileyememiş olmanın küresel
sorunları. Bir de, bizim kendi çöplüğümüzün meseleleri var. Doğada
yok olmayan, toksik etkileri çok belirgin sentetik ve organik
kirlenmeye maruz kalmış yığınımız. Hayatın biriken tortusu
olmaktan, herkesi içine çeken bir çamura, balçığa dönüşen
yığınımız.
Bir meslek alanının saygınlığı, güvenilirliği genellikle o
meslek erbabının emeklilerine gösterilen hürmet ve bu kimliklerinin
kullanımının onlar ve yakınları için yarattığı gururda daha net
görünür. Çünkü, mesleğin emektarları, hayatın o alanında biriken
tortunun zenginliğini temsil ederler. Emekli hakim, diplomat,
öğretim üyesi veya gazeteci titri, meslekleriyle hiç ilgisi olmayan
alanlarda da bir itibar etiketi gibi kullanılır. Hatta insanlar bu
yüzden emekli oldukları meslek ismiyle anılır ve kendisinin kişisel
mesleki başarılarından bağımsız olarak kalan tortunun
sağladıklarından faydalanır. Geçici olarak bir meslek grubuna veya
bir kurumsal alana ilişkin güven düşse, pozisyonu o gün için çok
eleştirilse bile kalan tortuya hürmetteki erime aynı ölçüde
yaşanmaz. Ancak şimdi yaşanan, uzunca bir süredir içinde olunan ve
galiba giderek derinleşerek içine batılan balçık, belki iyi birkaç
şey buluruz diye kimsenin karıştırmak istemeyeceği kadar kirli
görünüyor. Bu yüzden, bugün çeşitli alanlarda işlerini değil
verilen görevleri yapanların kendileri de, çocukları da gelecekte
bu meslekleri gururla hatırlatamayacak hale geldiler. Çünkü,
işinizde yanlışlar yapabilirsiniz, işinizi tamamen yanlış da
yapabilirsiniz ama yalanla, yanlışla görevlendirildiğiniz için bunu
yapmayı savunamazsınız. Savunabilseniz de itibara
çeviremezsiniz.
Meslek çevreleri, kurumsal-kamusal alanlar gibi, yaşanan
olaylar, geçirilen evreler, söylenen sözler de biriken tortunun
parçaları. Doğrudan katılıp katılmamaktan, o dönemde kişisel olarak
ne yaptığınızdan bağımsız olarak bir dönemin veya olaylar dizisinin
tortuya kattıklarından herkes payını (bazen yağmalama seviyesinde)
alıyor. Mesela, aslında harekete geçmiş bir avuç insandan ibaret
olmasına rağmen o yaş grubuna giren herkesin kendini “68’li”
sayması gibi. Yaşananların çok eksik veya çok yanlış olanlarından
bile işe yarayacak bir şeyler hep kalıyor. Fakat, bugün dünyada ve
Türkiye’de sadece hayatın akışı ve yaşadığımız atmosfer değil,
içinde zenginliğin barındığı tortular zehirlenmek isteniyor.
Yüzyıllar boyunca verilmiş mücadelelerin içinden biriktirilen temel
haklar, eşitlik, adalet, özgürlük fikri, yeterli desteği
sağlayabilenlerin kontrolsüz lütfu veya insafına terk edilerek,
ölçüsüz saldırganlıkları karşısında savunmasız bırakılarak
kirleniyor. İktidar için hayatı ele geçirmek yetmiyor,
hatırlananlar da hedef alınıyor. Az sayıda kalmış olan zengin
tortular, zehirli çamura dönüştürülmek isteniyor. Hatırladığını
hatırladığı gibi söylemeye, savunmaya devam edemeyenler veya
hafızasının başkalarınca formatlanmasına izin verenler de bu çamura
su taşıyor.