Torunlar gökdelenlerini bilmeyen var mı? İstanbul’un yeni siluetinin, göğü yırtan cam, çelik ve beton kulelerin ünlülerinden. Yeni Türkiye’nin büyüklük saplantısını ve yükselme tutkusunun heyulaları. Egemenlerin “yatay kentleşmeye dayalı medeniyet”leriyle övündüğü bir ülkede, övüngenleri yalanladığı görmezden gelinen kuleleri. 10 işçinin mezar taşı.
Evet, bu kulelerin temelinde 10 işçinin kanı var. Hatırlayalım: İstanbul’da, eski Ali Sami Yen Stadı’nın bulunduğu arazideki inşaatta 6 Eylül 2014’te asansör 32’inci kattayken düşmüş, 10 işçi canından olmuştu.
EN UZUN TUTUKLULUK 162 GÜN
20 Şubat 2015’te davada tutuklu sanık kalmadı. En uzun tutulan üç kişi, 162 gün kalmıştı cezaevinde. Bu tutuklananlar kimdi peki? Korkmayın, patronlar değildi elbette: 25 Aralık 2014’te tahliye olan Adem Akyıldız asansör teknikeriydi. Şubatta bırakılan Önder Türksoy şantiye şefi, Murat Aytimur proje müdürü, Turgay Dalkılıç da yine asansör teknikeriydi. Yaka renkleri az farklıysa da işçi aslen hepsi. Savcı, “birden fazla kişinin ölümüne sebebiyet vermek” suçlamasıyla tutuklamıştı bu isimleri 11 Eylül’de. İddianamede 25 şüpheli vardı ve “TAKSİRLE 10 kişinin ölümüne sebebiyet vermek” ithamıyla 2.5 yıldan 22.5 yıla kadar hapis cezası istiyordu.
Savcılık, 21 Ekim 2014’te “patron” ve “yönetim” katındaki dokuz kişi için “takipsizlik” kararı vermişti; üçü patrondu: Torunlar GYO Yönetim Kurulu Başkanı Aziz Torun. Torunlar GYO Yönetim Kurulu Üyesi Yunus Emre Torun. Yönetim Kurulu Başkan Vekili Mehmet Torun… İtirazlar reddedildi. Patron tutuklanır mı hiç? İşçinin işi çalışmak, memleketin ekonomisine katkıda bulunmak. İşin fıtratında olan şeyler için patron hiç suçlanır mı? Hem patronlar bu davada yedi aileye “tatmin edici miktarda para” verip, şikayetlerinden vazgeçirdiler. Ne iyi patronlar, mahkemelerde tazminat için aileleri süründürmediler, daha ne yapsınlar?
VATAN İÇİN ÖLMEYE HAZIR EVLATLAR
Kentin boş boş durabilecek, kazayla park filan yapılıp ağaçlara, böceklere yuva yapılacak bir alanını almış, milyonlarca milyonlarca dolarlık devasa bir yapıya çevirmişlerdi. Torunlar Center’in yapıldığı alan, Galatasaray’ın efsanevi isimlerinden Ali Sami Yen adını taşıyan ve Sarı Kırmızılı kulübün efsanevi başarılarına sahne olmuş stadyum yıkılınca ortaya çıkan boş alandı. Boşluğu dolduranlara hiç suç atılır mı? İşçilere Allah rahmet eylesin, kim ister ölsünler, yaşasın çalışsınlar hep. Fakat işin fıtratında var, patron kâr edince ekonomi uçar, ekonomi uçmasın mı? Vatan için ölmeye hazır evlatların ülkesi olmasın mı burası?
Şimdi bu davanın bilirkişi raporu ulaştı mahkemeye, 100 küsur sayfa, çok imzalı bir rapor. Klasik bir rapor: İş cinayetleri sisteminin yürümesine yol açan klasik bütün kusurları barındıran bir rapor.
BİLİRKİŞİ NEYİ BİLİR?
Bilirkişi neyi bilir, mahkemelerdeki bilirkişi? Nazari olarak yargıcın bilmediğini. Mesleki uzmanlık bilgisini mahkemeye yardım olarak sunar. Yargıç da bilmediği bilgilere ulaşınca, adalet terazisini daha hassas tartar. Yargı, hüküm yargıcın, o hükmün oluşması için gerekli bilgi, bilirkişinindir. Biri öbürünün yerine geçemez elbet.
Torunlar Center iş katliamının bilirkişileri ne diyor? Bilemedik, diyor. Şaka yapmıyorum, haşa, can işlerinde şaka, ironi, mizah olur mu hiç, bilirkişiler de yapmıyordur. Sıfatları da uymaz: Biri Makine Y. Mühendisi. Biri Elektrik-Elektronik Y. Mühendisi. Biri Makine Mühendisi. Biri İnşaat Mühendisi. Biri Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Yard. Doç. Dr’u. Biri A Sınıfı İş Güvenliği Uzmanı. Hepsinin sıfatları büyük harfle yazılıyor. Kapital. Kafa. Neyi bilememişler?
BİRİLERİ KUSURLU AMA BİLMİYORUZ!
Önce bildiklerine bir bakalım; kazanın asli sebeplerinden ikisini gayet güzel bilmişler: Bunun bir iş kazası olduğunu bilmişler. Olayın “önlenebilir” olduğunu bilmişler. 31’inci kata kadar kullanılması gereken asansör, 32’nci kata çıkarılmış. Ve kazayı engelleyebilecek “swich”ler sökülmüş. Bunu da bilmişler. Hatta şöyle demişler: “Asansör kabininin katlarda durmasını sağlayan sensör ile herhangi bir tehlike esnasında kabinin en alt ve en üst noktalarda durmasını sağlayan elektro mekanik limit swichlerin (Emniyet swichleri) görev yapmalarını engellemek amacıyla sisteme müdahale eden kişi ve kişilerin elim kazanın meydana gelmesinde BİRİNCİ DERECEDEN ASLİ KUSURLU OLDUĞU…”
Fakat kim bunlar? İşte onu bilemedik demişler.
Yine şöyle demişler: “Yetkisiz personeli operatör olarak asansör kullanımına görevlendiren ve bu kişinin çalışmasına karşı iş sağlığı ve güvenliği açısından uygunsuzluğun belirtilmemesini gösteren iş güvenliği uzmanı ve yetkisiz personeli görevlendiren kişinin (dosya içerisinde anlaşılamamıştır) TALİ KUSURLU olduğu…”
Fakat “asli kusurlu” kişiler olmayınca, hatta “tali kusurlu” kişiler de bilinmeyince ne olur? Böyle bir dosyaya yargılama dosyası mı denilir? Şöyle demişler bilirkişiler: “Raporumuzda, kazanın meydana gelmesindeki asıl nedene sebebiyet veren kişi ve/veya kişilerin tespit edilememesinden dolayı heyetimiz tarafından ASLİ KUSURLU TESPİTİ yapılamamıştır.”
BİLİRKİŞİLERİN DENETİMİ YOK
Güzel değil mi, 10 kişi ölüyor, patronlar yargılanmıyor, bilirkişiler, “ASLİ KUSURLU TESPİTİ” yapamadık diyor, raporda.
Tespit ettikleri “eksikler” yani tespit edemedikleri sorumlular, savcının da tespit etmedikleri, edemedikleridir. Nasıl kabul edilmiş o zaman bu iddianame? Nasıl olacak, klasik iş cinayeti usulü nedeniyle: İş yerinde cinayete yol açan ihmalkârlıklar her yargılandığında, birkaç başka işçinin birkaç ay ya da yıl ceza aldığı şekilde biter. Savcının işi patronları ayıklamaktır. Bilirkişilerin işi ayıklamayı onaylayıp belirsizleştirmektir. Hatta bir de öleni suçlamayı bilmek var işin içinde: Bilirkişi raporunda, ölen işçilerden Hıdır Ali Genç’in kusurunu buluyor ve ilan ediyor. Yoksa, bu kadar önemli eksiklikler tespit edilip, “sorumlular”ın tespit edilmemesi nasıl açıklanır? Bir de raporda bir ifade var, soyadı “Torun” olan biri o asansöre binmek yerine kaç katı yürüyerek çıkıp iniyor. Bir bildiği olmalı, ama sormak ne savcıya ne bilirkişiye düşer. Patron o. Hasılı bilirkişi raporunda çalışma şekli, işleyiş, yönetim ve organizasyondaki eksiklerin sonucu görülüyor, ama kendisi görülmüyor. Sonucu biz de gördük oysa: 10 can…
Bilirkişileri denetleyen bir kurum, kuruluş yok neticede. Sorumsuzlar bir nevi. Fakat bilirkişiler “yargıç”lığı bilirler, yargıçlar da rahat eder, yargıçlığa gerek kalmaz. Ne mi diyorum? Raporda taksir ve tali kusur değerlendirmesi yapılıyor. O kadar ihlal saptanıyor, fakat “kast” akla gelmiyor, hadi o da olmadı bilinçli taksir var, o da akla gelmiyor. En doğrusu ise bu tespit bilirkişinin işi değil, yargıcın işi: Hukuki nitelemeyi yargıç yapar. Yetkisini bilirkişiye veren yargıç, yargıç olmaktan çıkar. Bilirkişi, teknik, bilimsel işleri bilir, hukuki niteleme ve hüküm yargıcın bilgisine bırakılmıştır. Böyle bir yer değiştirme hukuku yıkar. Zaten hukuk baştan yıkık kurulmuş olduğu için de işçiler ölür ölür durur.