Torunlarımıza kalacak ağıtlar

1938’de başlayan büyük harekat, resmi rakamlara göre 13 bin kişinin öldüğü çatışmalar, aralarında kadın ve çocukların da olduğu pek çok vahşi katliamla sonuçlanır. Tertele, işte bu travmatik tarihin önemli sayfalarından birini, onu yaşamış halkın belleğinde iz sürerek anlatıyor.

Cem Erciyes cemerciyes@hotmail.com

Kardan eve hapis kalmanın da etkisiyle 2016 defterlerini karıştırmaya devam ediyorum. (Belki biraz da İrfan Aktan’ın dediği gibi 2016’da asılı kaldığımızdan, 2017’ye başlamak içimizden bir türlü gelmediğinden…) İşte hakkı teslim edilmemiş müthiş bir iş daha. 500 sayfalık büyük boy, 25 senelik birikimin ürünü bir kitap: Tertele.

Dersim Katliamı’na oradakilerin verdiği ad Tertele. Her daim merkezi otoriteden bağımsız, kendi kurallarına ve kanunlarına göre yaşamış Dersim aşiretleri Cumhuriyet’in üniter ulusal devlet siyasetine uymayınca gerilim artar ve 1938’de büyük harekat başlar. Resmi rakamlara göre 13 bin kişinin öldüğü çatışmalar, aralarında kadın ve çocukların da olduğu pek çok vahşi katliamla sonuçlanacaktır. Ayaklanma bastırıldıktan sonra da pek çok aile sürgüne, Türkiye’nin farklı yerlerine gönderilir. Bu, Türkiye’nin bugün dahi yüzleşmekte zorlandığı kendi insanına yönelik suç ve kabahatlerinin en büyüklerinden biri olarak tarihte yerini alır.

Tertele, Nilüfer Saltık ve Cemal Taş tarafından kaleme alındı.

Tertele, işte bu travmatik tarihin önemli sayfalarından birini, onu yaşamış halkın belleğinde iz sürerek anlatıyor. Temel referansı ağıtlar. Kendisi de Dersimli olan Cemal Taş’ın 25 yıllda topladığı sayısız ağıttan 33 Tanesi kitapta yer alıyor. Yazılı kültürü olmayan bir halkın hafızasına kaydettiği acı hikayeler kendini ağıtlarla nesilden nesile aktarıyor. İnsanlar kolay kolay tekrar deşmek istemiyor o hatıraları. Cemal Taş’ın çocukluk anılarında olduğu gibi aile içinde bile pek nadir dile getirilen, çocuklardan uzak tutulan hikayeler bunlar. Geriye dönüp o günlere bakmak kolay değil. Bazen ‘acılarımızı deşme’ diyor eskiler bazen de kitabın diğer yaratıcısı Nilüfer Saltık’ın aktardığı, yıkıntılar içindeki köyde tek başına çalışan ihtiyarın yaptığı gibi, “Bir 38’de, bir 1994’te geldiniz. Bakın her yer virane, daha ne istiyorsunuz ki!” diye kovalıyor araştırmacıyı. Ama ne zaman güven tesis oluyor, sohbet kıvamına geliyor, o zaman ağıtlar hafızadan dökülüyor. Dersimlinin artık hiçbiri hayatta olmayan akrabalarını andığı, kimliğini şekillendirmiş olayları, direnişi, çatışmayı, ihaneti ve kendi kahramanlıklarını anlattığı bir anlatılar silsilesi ortaya dökülüyor.

Aleviler Kürt Kürtler Alevi diye sahip çıkmadı

Belli ki Dersimin soyut kültürel mirasının en önemli parçası bu ağıtlar. Sözlü edebiyat, günümüzün anlayışıyla sözlü tarih çalışmasına kaynaklık edip alternatif tarihin de yazılmasına aracı oluyor.

İşte Cemal Taş ve Nilüfer Saltık’ın yaptığı tam da bu. Kimisi bizzat Cemal Taş tarafından kaydedilmiş, kimisi başkalarının yaptığı kayıtlardan bulunup çıkartılmış ağıtlar bize Dersimlilerin hatırladığı Dersim Katliamı’nı anlatıyor. Tek tek, isim isim insan hikayeleriyle birlikte. Tabii ki kitabın gücü ağıt derlemesiyle yetinmeyip konuyla ilgili önemli bir birikimi biraraya getirebilmesinde.

Şöyle ki, her bölüm bir ağıta ayrılmış. Ağıtın Zazaca, Türkçe ve İngilizce sözlerini okuyorsunuz. Orada adı geçen kimi Dersimli kimi hükümet görevlisi insanların fotoğraflarını görüyor, olaylarla ilgili orijinal belgeleri okuyorsunuz. Sonra olayların geçtiği yerlerin günümüzdeki fotoğraflarına bakıp, isterseniz en sondaki CD’den o ağıtı bizzat aktaran kişinin sesinden dinleyebiliyorsunuz.

Kitaba bu kıvama getirmek için dört yıl çalışmış Nilüfer Saltık. Dersim’in sarp coğrafyasında tekrarı zor seyahatler yapmış. Mağaralar, vadiler, terkedilmiş köyleri ziyaret edip, günümüzdeki halleriyle fotoğraflamış. Hasan Saltık’ın ünlü arşivi de devreye girip işin belge ve tarihi fotoğraf boyutunu oluşturmuş. Hakikaten bu arşivin de üstünde ayrıca durmak gerek. Mesela Saan adlı ağıtta anlatılan Saan Ağa’nın (Şahin) bir fotoğrafçıya verdiği o karizmatik pozu da, öldürüldükten sonra çekilen gözleri kapalı görüntüsü de var onu anlatan ağıtın yanı başında. Dersim’i Tunceli yapan sürecin ilk adımı kabul edilen Mameki Kışlası’nın temel atma töreninden, ilk halinden de fotoğraflar var, bugünkü yıkıntılarından da… Hele bir takım orijinal belgeler var ki, inanılmaz. Harekat planlarının yapıldığı haritalar ve öldürülen, teslim alınan ya da sürgüne gönderilen aşiret mensuplarını gösteren cetveller…

Tertele, Koçu Aşiretinin 1926’da hükümet güçleriyle yaşadığı çatışmayı anlatan bir ağıtla açılıyor. Söyleyen Paşa Pekin, 1912 doğumlu, mesleği sünnetçilikmiş. 1990’da bu dünyadan göçmüş, ama geriye 1977 yılında yaptığı bu kayıt sayesinde sesi kalmış, bir de hafızasında taşıdığı o acı ve öfke. Tıpkı 1926 doğumlu ev kadını Geyik Kıt, ya da 1970’de teybe Güllü’yü okuyan işçi Musa Canbolat gibi.

Tertele, çok güzel bir kitap. Sadece içeriğiyle değil, şekli şemaliyle de. Nilüfer Saltık, belli ki o ağıtlar gibi zamana direnecek, kuşaktan kuşağa aktarılacak bir kitap olsun istemiş. Kalın ciltli, büyük boy, baskısı, tasarımı ile dikkat çeken müthiş bir kitap. Eğer Dersim, hesaplaşmamız gereken ilk ya da son trajedi olsaydı bu kitap sadece tarihi bir belge olarak kitaplığımızda yer edinebilirdi. Ama ne yazık ki, hepimiz bal gibi biliyoruz ki 2016’da bile yeni trajediler yaşandı. İşte bu nedenle Tertele biraz da siyasi, sosyolojik bir kaynak. Memlekette ve bölgede yaşatılan trajedilerin asla unutulmayacağını ve ileride o insanların sesini torunlarının duyuracağını hatırlatan bir kitap. Utanmasını bileni utandıracak bir kitap…

(Meraklısına not: Tertele bütün kitapçılarda yok. Ama internet kitapçılarından, hem de inidirimli edinmek mümkün.)

Tüm yazılarını göster