Trajik ulusal hata: Brexit

Mutasyona uğrayan koronavirüs nedeniyle ‘Avrupa’nın hasta adamı’ olarak damgalanan İngiltere 2020’nin son günü dört buçuk yılı süren tartışmaların ardından Avrupa’dan ayrıldı

Abone ol

Ayşegül Dikenli Williams

LONDRA - Yılbaşında saatlerin geceyarısını vurmasıyla birlikte İngiltere fiilen Avrupa Birliği’nden ayrıldı. 2016’daki referandumun ardından geçen dört buçuk yıl tarafları öyle yormuştu ki ‘En kötü anlaşma bile anlaşmasız ayrılıktan iyidir’ noktasına gelinmişti. Ve son anda Boris Johnson adeta bir Noel hediyesi gibi ‘Brexit halloldu’ diye müjdeyi verdi. 

"Harry Potter gibi bir sihirbazlık yapacaklarını, aşırı akıllı planları olduğunu düşünmüştük. Meğer en ufak bir fikirleri yokmuş" demişti AB Komisyonu Birinci Başkan Yardımcısı Frans Timmermans görüşmelerin en başında.

Altı yaşındaki kızımın “Niye sürekli ‘breakfast’ hakkında konuşuyorsunuz” dediği Brexit çalkantısınının nihayet sonuna gelindi. Evet çok konuştuk. Malum virüs olmasa daha da çok konuşurduk.

Üyeliğin son günü 31 Aralık’ta, Başbakan Boris Johnson’in babası Stanley Johnson’un Fransız vatandaşlığına başvurduğu haberlerinin ortaya çıkması bile pek sansasyonel olamadı. Stanley Johnson anne tarafından Fransız olduğu söyleyerek kendini savunuyordu zaten.

Baba Stanley Johnson ailede AB’yi tercih eden ilk Johnson değil. Brexit sorunları Johnson ailesini çoktan bölmüştü. Başbakanın kız kardeşi gazeteci Rachel Johnson, Brexit'i protesto etmek için 2017 seçimleri öncesinde Liberal Demokratlara katılıp Muhafazakar Parti'den ayrılmıştı. Diğer kardeşi Muhafazakar Milletvekili Jo Johnson da, AB ile daha yakın ilişkiler kurulmasına verdiği desteği vurgulamak için 2018 yılında kabineden istifa etmişti. 

Johnson ailesinin neredeyse tümü tutkulu bir AB’ci. Bundan yola çıkarak Boris Johnson’ın kalpten ve davasına inanan bir Brexitçi olmadığı söylenebilir. O daha ziyade tabanın eğilimini farkeden ve kariyeri için kucağına düşen bu fırsattan yararlanan hırslı, fırsatcı ve pragmatik bir politikacı. 

 YORGUN MUHALEFET

Olan oldu deyip durumu kabullenen bir İşçi Parti’si var şu an. Seçim yenilgisi ve üstüne üstlük Covid yorgunu bir partiden çok da tutkulu bir muhalefet beklemek haksızlık olabilir. 

Ana muhalafetin duruma yeterince ses çıkarmamasının bir diğer nedeni ise partinin kentli olmayan kesiminin duygusal Brexitçi olması.

“Brüksel’den yönetilmek istemiyoruz. Göçmen istemiyoruz” mesaji açık ve net. Yeni strateji son seçimde muhafazakarlara kaybedilen bu geleneksel kemik İşçi Parti’li eski madenci çocuklarının, torunlarının fikrini değiştirmek değil. Bu kültürel savaşta yenilgi yaşandı bitti. Artık amaç onları yeniden kazanmak.  

İngiltere artık Gümrük Birliği’inde bile değil. Karmaşık bir bürokrasi ve prosedür kabusları da beklenenler sorunlar arasında. Göçmenlik düzenlemeleri tamamen değişiyor. Detaylar çetrefilli ve daha çok yaşayıp göreceğiz türünden. Havaalanlarında son birkaç gündür bürokrasi kaynaklı yaşanan sorunlar şimdiden gündemde. 

İSKOÇYA’YA NE OLACAK?

Covid atlatılınca Boris Johnson’ın başını ağrıtacak ilk mevzu İskoçya olacak gibi görünüyor. Bağımsız bir İskoçya'yı AB'ye geri sokmayı hedefleyen İskoçya Başbakanı Nicole Sturgeon yıl sonunda attığı twitte “Işığı açık bırak Avrupa. Biz geri döneceğiz” diyerek Birleşik Krallık’tan ayrılma referandumunu gündeme getirdi. 

2014 yılında yapılan bağımsızlık referandumunda halkın yüzde 55'i İngiltere liderliğindeki Birleşik Krallık'ta kalma yönünde oy kullanmıştı. Ancak o zaman Brexit söz konusu değildi. Şu anki anketler referandumdan ayrılık çıkacağı yönünde.

Sorun şu ki eğer bu kez İskoç halkı ayrılmayı tercih ederse bir süre arafta kalma durumu olacak. Yani İskoçya’nın AB’ye yeniden başvurması gerekecek. 

Maalesef Avrupa İskoçya’yı kalben sevse de iş yeniden katılıma geldi mi durum o kadar kolay değil. Artık AB’ye başvuran ülkelerin para birimini değiştirme şartı var. İskoçya buna pek sıcak bakmıyor. Zaten AB’ye son katılan ülkelerden Hırvatistan’ın müzakereleri 12 yıl sürmüştü. İskoçya yasaları ve düzenlemeleriyle daha kolay bir aday olsa da otomatil üyelik diye bir torpil yok. 

Diğer bir engel ise İspanya’nın başvuruya neredeyse kesinlikle ret vetosu vereceğinin çok yüksek bir olasılık olması. Bağımsız bir İskoçya'nın AB ile herhangi bir esaslı müzakereye girişebilmesi için, mevcut 27 üye ülkenin tamamının bunu onaylaması gerekiyor. Her üye devletin hâlâ mutlak veto hakkına sahip olduğu AB’de bu sürecin söz konusu İskoçya olsa dahi zaman alacağı öngörülüyor. 

Peki İspanya İskoçya’yı neden istemiyor? Sorun kendi ülkesinde bölünme sorunları. İskoçya’nın canı isteyince ayrılıp AB’ye girmemesinin kendi ülkelerindeki ayrılıkçı Katalonya’yı cesaretlendireceği gerçeği. İspanya Katolanya’ya İngiltere’nin İskoçya’ya verdiği referandumla ayrılma hakkını vermeyi aklından bile geçirmiyor. 

Guardian gazetesinin geleneksel yıl sonu editoryal yazısının başlığı ‘Trajik ulusal hata’ idi. Yazıda, yaşanan yıpratıcı sürecin ülkeyi böldüğü, yalnızlaştırdığı ve geleceğin kaygı verici olduğu adeta ağlamaklı bir tonla vurgunlandı.

Bu iç karartıcı yılsonu yazısında Brexit’in ardından ülke, Portekizli yazar Jose Saregomo’nun The Stone Raft adlı (Türkce’ye henüz çevrilmedi sanırım) kitabında Avrupa’dan fiziksel olarak kopan İberya yarımadasına benzetilmiş. Bir sal gibi denizde bilinmeze sürüklenen bir ada. Bir gün bir şekilde geri dönme umuduyla okyanusta tek başına yalpalanan bir Britanya.

Bu kopuşa çok sevinen ve Guardian okumayan diğer yüzde elli ise yeni fırsatlara yelken açılacağı, daha az göçmenli, daha bağımsız bir ülkede yaşayacakları umudunda.