Sinema filmlerinde kumarhanede yaşanan çok meşhur bir sahne
vardır. Bir adam kaybetmeye başlar. Şansının döneceğini düşünür,
inat eder ve oynamaya devam eder. Önündeki çipler git gide
azalmaktadır. İstikrarlı kaybediş devam ederken, son olarak o adam
iki eliyle tüm çipleri masanın ortasına doğru ittirir. Bu kaybetme
hikayesindeki sözde “ya herro ya merro” inanışıdır. Kartlar
dağıtılır ve kartları kenarından açıp bakan adam o andan itibaren
kaybettiği onca parayı nasıl geri kazanacağını düşünür. Tüm parayı
kaybettikten sonra kumarhanede oyun oynamak için birtakım senet ve
evraklar imzalar yani borçlanır.
Türk futbolundaki yaşanan durum esasında bu hikayeye benziyor.
Tek fark, o kumarbaz adam kendi parasını harcıyor ve kendini
borçlandırıyor. Türk futbolunda yöneticiler ise kendi paralarını
değil, başkasının paralarını yani kulübün parasını harcıyor.
2019 yazında, Temmuz ve Ağustos aylarında yine Gazete Duvar'da
yazdığım iki yazı vardı. Bu iki yazı Beşiktaş'ın ve Galatasaray'ın
Bankalar Birliği ile gerçekleştirdiği borç yapılandırması üzerine
yapılan anlaşmayla ilgiliydi. Ben yıllardır kulüplerin finansal
problemleri ve idari sıkıntıları üzerine yazdım ve yayınlarda
anlattım. Geçen yaz bu yazılarım yayına girdiğinde sosyal medyada
şu reaksiyonlarla karşılaştım: “Sen anlarsın ki”, “Boş boş
yazıyorsun”, “Muhasebeci misin”... Veya en basitinden direkt
sinkaflı küfür edenler oldu. Bugün ise gelinen nokta ortada. Bu,
“ben demiştim” yazısı değildir. Bu payı üzerime alıp övünemiyorum
çünkü benim dışımda çok fazla gazeteci bunu dile getirdi. Esasında
durumun vahameti son derece açık ve ortada; yani kamuoyu ve futbol
seyircisi de farkında ama işte, insanlar duygusal yaklaşıyor ve
kabullenemiyor.
Bu sezon başı itibariyle bir konunun gerçekliği yeniden
tescillenmiş oldu. Türk futbolunda 'planlama' diye bir şey yok.
Olmadığı gibi planlamaya dair herhangi bir girişim dahi yok. Sadece
“aman bugünü de kurtaralım da” zihniyeti işlem görüyor yönetenlerin
zihninde. Koşu bandında saatlerce koşuyor olmak ama teknik olarak
da aynı zamanda aynı noktada yer alıyor olmak.
Bugün Fenerbahçe cephesinde transfer görevi emanet edilen Emre
Belözoğlu çok başarılı olarak addediliyor. Güzel. “Alo ben Emre
abin” mevzusu zaten sosyal medyada fenomen oldu. Muhtemelen de bir
gerçekliği var bu işin. Emre Belözoğlu'nun Türk futbolundaki
'network'ü tartışılmaz herhalde. Ama yine de bugün Fenerbahçe'nin
önemli transferleri olarak nitelenen oyuncuları bir düşünelim.
35 yaşındaki Gökhan Gönül, Fenerbahçe'nin eski futbolcusu. 2016
yılında Beşiktaş'la anlaştı ve 4 yıl siyah beyazlı formayı
giydikten sonra yeniden Fenerbahçe ile anlaştı. Adama Kadıköy'deki
maçlarda sahte dolar banknotlar mı yağdırılmadı... Her zaman
söylerim: Asla, asla deme.
33 yaşında Caner Erkin; Gökhan Gönül'e benzer bir hikaye
denilebilir.
35 yaşındaki Jose Ernesto Sosa; Beşiktaş'ta 2 sezon izlediğimiz,
ardından Trabzonspor'da 3 sezon izlediğimiz bir süper yıldız
denilebilir. Bu sezon Fenerbahçe forması giyecek.
30 yaşındaki Filip Novak; Trabzonspor'da müthiş bir performans
ortaya koyan oyuncu Fenerbahçe ile birlikte birçok kulübün radarına
girdi. Fenerbahçe forması giyecek şimdi.
Bunun üzerine Beşiktaş'ın santrafor transferinden söz edelim.
2016-2017 sezonunda Beşiktaş'ın şampiyon olduğu sezonda forma
giyerek güzel izler bırakan Vincent Aboubakar. Son iki sezonda
sadece 8 veya 9 maçta forma giyebilmiş. Çok ciddi bir sakatlık
CV'si olan Aboubakar transferi ile ilgili Beşiktaş zarlarla
'yedi-yedi' atmayı amaçlıyor. Bu konuyu tartışmaya açtığımızda ise
tribün liderliğine soyunan, kulüp yöneticilerine şirin gözükmeye
çalışan sözde gazeteciler “ya tutarsa” diye cevap veriyor. Ya
arkadaş para senin paran değil, kulübün sahibi değilsin. 'Ya
tutarsa' zihniyeti ile takım planlaması yapılır mı?
Emre Belözoğlu'na ise 'transfer sihirbazı' muamelesi yapılıyor
bugünlerde. Gökhan Gönül, Caner Erkin ve Sosa transferini
düşünebilmek için Emre Belözoğlu olmaya gerek yok ki. Bu oyuncular
zaten daimi olarak potamızda yer alan isimler. Amerika
keşfedilmedi. Emre Belözoğlu'nun şu ana kadar Fenerbahçe'nin
transfer politikasında olumlu bir tane dahi başarısı yoktur.
Peki Fenerbahçe Başkanı sayın Ali Koç başkan seçilirken neyi
vaat etmişti? Yepyeni bir Fenerbahçe'yi, yeni bir zihniyeti, yeni
bir geleceği. Bu mudur yepyeni bir geleceği olan Fenerbahçe? 35
yaşındaki Gökhan Gönül, 33 yaşındaki Caner Erkin, 35 yaşındaki Jose
Sosa. Bu mu yani? “Camiayı kenetlemek” adı altında manasız,
Fenerbahçe'nin geleceğine dinamit konulan hamleler yapılmaya devam
ediyor.
Vincent Aboubakar mevzusu da buna benzer ama daha vahim. Caner
Erkin, Gökhan Gönül, Aboubakar ve daha nice büyük takımlarda
gerçekleştirilen günü kurtarma transferleri. Gazeteci sayın Cem
Dizdar geçtiğimiz günlerde TRT Spor'daki bir yayınında bir
tanımlama kullandı; “Hatıralara para ödüyoruz” Evet, kesinlikle
doğru. Kendi hatıralarına para ödemeyi yeğleyen ülkelerden biri
olabiliriz, özellikle futbol dünyamızda. Ne işi var Aboubakar'ın
Beşiktaş'ta? Caner Erkin'in, Gökhan Gönül'ün Fenerbahçe'de? Sonra
da yönetici transfer sihirbazı olarak addedilmeye kalkılıyor.
Sen planlama yapmıyorsun. Gerçekten bir 'scouting' departmanın
yok. Dünya futbolu ve dünyadaki futbolcu havuzu hakkında hiçbir
fikrin yok. Dünya futbolu nereye gidiyor, haberin yok. Ne
oynanıyor? Nasıl oynanıyor? Caner, soldan kessin. Biri kafaya
çıksın vursun. Bu mudur senin 3 yıldır planladığın yepyeni
Fenerbahçe? Beşiktaş ve Fenerbahçe üzerinden anlatmaya çalıştık
biraz ama esasında Türk futbolunda yaşanan genel durum zaten bu.
Gün gelecek bu konuları masaya yatırıp tartışmaya devam edeceğiz,
şüpheniz olmasın. Ama yazının başındaki hikayede yer alan
kumarbazlar başkalarının paralarını harcamaya devam edecek.