Galatasaray sezona umduğu gibi başlayamasa da aslında geçen sezon bıraktığı yerden devam ediyor. Bu her açıdan böyle.
Birincisi; geçen sezonki takım mühendisliği kendisini koruyor. Sarı-kırmızılılar, bu transfer döneminde de bilindik ve kalitesinden şüphe duyulmayan isimlere gitti, gitmeye de devam ediyor. Mauro Icardi’nin bonservisinin alınması, Wilfried Zaha ve Angelino eklemeleriyle el yükseltildiği bile söylenebilir.
Saha içine baktığımızdaysa yine geçen sezonun bir tekrarını görüyoruz. Geçtiğimiz yıl da Galatasaray sezona çok düşük bir ritimle başlamış, daha sonra yavaş yavaş açılmıştı. Belli ki bu sezon da öyle olacak. Icardi yine belli bir zaman sonra ritmini bulabilecek, Zaha, Angelino ve Kerem Demirbay gibi yeni transferlerin formunu bulması ve takıma alışması yine zaman alacak.
Dün akşam orta sahada Berkan Kutlu, Sergio Oliveira ve Dries Mertens vardı. Bu üçlü de komple değişecek. Berkan’ın yerini Lucas Torreira alacak ve belli ki bu sezon Oliveira ile Mertens rotasyon oyuncusuna dönüşecek ve onların yerlerine de yeni orta saha oyuncuları gelecek.
Yani Galatasaray’ın sezona başladığı kadrosu bir hayli değişecek, daha becerili ayakları takıma dâhil olunca, hâliyle oyunun kalitesi de değişecek. Şu durumda kapanan savunmalara karşı Galatasaray’ın pek bir çözümü yok gibi görünüyor. Belirli bir kalite ve uyumdan yoksun olunca, şayet oyununuz da yeterli örgütlülükte değilse, sıkı savunmalara karşı zorlanmamanız mümkün değil.
Tüm bunları düşününce, Galatasaray için ağustos ayı çok kolay geçmeyebilir. Ancak millî aranın ardından, yani eylül ortasından sonra yavaş yavaş ritmini bulmaya başlayacaklardır. Sarı-kırmızılıların bu bölümü mümkün olduğunca az puan kaybıyla geçmesi gerekiyor. Zira ligde üst tarafla alt taraf arasındaki güç farkı giderek arttı. Dolayısıyla bu sezon şampiyonluk adayı takımlar için puan kayıplarının telafisi o kadar kolay olmayabilir.
GALATASARAY NEDEN HAZIR DEĞİL?
Diğer yandan her yaz transfer dönemi bu kadar çok sayıda transferle geçildiği için sezon başında yaşanabilecek puan kayıplarını da olağan karşılamak gerekir. Bir önceki sezon ligi son derece baskın bir şekilde şampiyon olarak bitiren bir takımın ertesi sezon yaşayabileceği en büyük sorunun oyuncuların doygunluğu olması beklenir. Bunu engellemek ve onları yeni hedeflere odaklamak ise teknik direktörün görevidir. Ama bir son şampiyonun ertesi sezona uyumsuz bir şekilde başlaması beklenemez, zira en hazır takım kendileri olmalıdır.
Fakat Türkiye’deki transfer hastalığı ne yazık ki bunun önüne geçiyor. Premier Lig’de son şampiyon Manchester City, şu ana dek yalnızca iki transfer yaptı, La Liga’da Barcelona’nın sadece üç transferi var, Bundesliga’da Bayern Münih’in dört transferi bulunuyor. Galatasaray ise daha şimdiden sekiz transfer yaptı bile. Transfer dönemi bitene kadar bu sayının rahatlıkla çift haneye ulaşacağını da biliyoruz. Aynı şekilde Galatasaray bu sezonu bir kez daha şampiyon olarak bitirse, gelecek yaz yine bir bu kadar transferin daha yapılacağını da biliyoruz.
Üstelik tüm bunlar, kulüp tarihinin en büyük zararı edilmesine rağmen yapılıyor (Elbette benzer şeyler Fenerbahçe ve Beşiktaş için de geçerli). Hâliyle bu yoğun sirkülasyonun içinde ne sürdürülebilir bir ekonominin ne de geliştirilebilir bir oyunun varlığı söz konusu olabiliyor. Her yaz uçakların biri inip diğeri kalksa da, takımlar sahaya çıktığında son derece yavan oyunları izlemek zorunda kalıyoruz ve bu yavanlık uğruna kulüpler büyük bir borç sarmalının içinde debelenip duruyor.
BİR İKİ ÜÇ, DAHA FAZLA TRANSFER YASAĞI!
Kayserispor ise geçtiğimiz sezondan bu yana bu kısır döngünün dışında bir yerde duruyor, çünkü yasaklı oldukları için transfer yapamıyorlar. İyi ki öyle, zira bu sayede oyunlarını bir adım ileriye götürebilmek onlar için gerçekçi bir hedef olabiliyor. Ek olarak, Avrupa’nın en yaşlı liginde 17 yaşındaki Baran Ali Gezek ve 19 yaşındaki Arif Kocaman kendilerine süre bulabiliyor.
Geçen sezon Kayserispor’un Galatasaray’ı 2-1 mağlup ettiği maçın ardından Gazete Duvar’a yazdığım maç yazısını bu şekilde bitirmiştim:
“Ve yine Kayserispor gösterdi ki, kenarda iyi bir teknik idare olduğu takdirde hiç transfer yapılmadan da sahada ne yaptığını bilen, birlikte hareket edebilen, örgütlü bir futbol takımı seyredebilmek mümkün. Dolayısıyla belki buradan UEFA’ya da bir çağrı yapılabilir: Süper Lig’de daha iyi bir futbol için lütfen hakkaniyetli olun ve daha fazla takıma transfer yasağı getirin.”
Transfer yasakları sürdüğüne göre, sanırım bu maçın yazısı da aynı şekilde bitebilir. Çağdaş Atan ve ekibine bir kez daha tebrikler.