Treviso'da voleybol günlüğü

İtalya'nın Treviso kenti 22-23 Nisan tarihlerinde Avrupa Kadın Voleybolu'nun zirvesine ev sahipliği yaptığında tribündeydim. Vakıfbank ve Eczacıbaşı Vitra takımlarının kupa mücadelesini kendi maceramla harmanlayarak aktardım.

Volkan Ağır vagir@gazeteduvar.com.tr

Kendime bir süredir kızıyordum, sadece futbol finallerini takip ettiğim için. Evet uzun süredir basketbol ve voleybol finallerini de takip ediyordum televizyondan. Kadınlar Voleybol Şampiyonlar Ligi Dörtlü Finali Türkiye'de yapıldığında niyetlensem de olmamıştı. Bu sefer turnuva ne Almanya'daydı ne de benim şehrimde. Yakın bir ülkede bile değildi. Fakat İtalya'da gezilecek kapım çoktu, 10 yılın ardından bir daha gitmek için güzel bir nedendi Treviso'daki finaller. Bunların ötesinde orada olmak için spor tarihine tanıklık etmek arzum çok daha yüksekti. 2 Türkiye temsilcisinden biri de kazansa tarihe geçilecekti. En ucuz uçağa atladım ve Milano aktarmalı olarak Treviso'ya gittim.

DÜNYANIN EN BÜYÜKLERİ

Maçların oynanacağı 22-23 Nisan günleri öncesinde basınla buluşma toplantısı düzenlenecekti. Dinamo Moskova, Eczacıbaşı Vitra, Vakıfbank ve ev sahibi Imoco Conegliano takım kaptanları ve hocalarıyla sırayla görüşme şansı. Bu sırada etrafta tanıdık yüz arandım, şaşırmadığım bir şekilde sadece Mehmet Sevinç ve kameramanı oradaydı. Vakıfbank'ın özel davetlisi olarak belgesel çekimi için oradalardı. Gerçi özel bir çekim olmasa da muhakkak orada görülebilecek tek basın mensubu onlardı. Medya dışında tanıdık diğer yüzler de belirdi. Neslihan Demir, Gözde Kırdar ve Massimo Barbolini, Giovanni Guidetti basın toplantısı için geldiler. Bir anda durun ve düşünün, içeriye Carlo Ancelotti ve Antonio Conte giriyor. Yanlarında takımlarının kaptanları, Phillip Lahm ve John Terry var. Kendi spor dallarının en iyi iki hocasıyla, geçen seneki Şampiyonlar Ligi'nin 1'inci ve 2'ncisi olan hocalar, tek tek 5'er dakika konuşuyorum. Heyecanlıyım ama Barbolini'yle tane tane konuşurken Guidetti'nin antrenmana yetişme telaşından hızlıca bitiyor verimli röportajımız. İkisini de göndermeden yanyana oturuyor olmalarının da avantajıyla yarı-final mücadelesi öncesi voleybolun bu büyük iki hocasıyla aralarına girerek nefis bir anı sahibi oluyorum.

Giovanni Guidetti, ben, Massimo Barbolini.

Sıra ev sahibi takımla sohbete geçiyor. Onlar da uzun süredir orada olduklarından kalkmaya niyetlenmeden ikisine de aynı soruyorum: "Dinamo buraların gediklisi, Türkiye takımları da son 10 yıla damga vurdu. Şansınız nedir?" Davide Mazzanti ve Serena Ortolani de yakın cevaplar veriyorlar: "Ev sahibi olarak maç oynamadan geldik. Buraya gelmeyi hakettiğimizi kanıtlayacağız. Taraftarımız en büyük avantajımız." İlk günkü görevimi tamamlamamın rahatlığını Venedik'te yerel şaraptan tadıp balık yiyerek üstüne de birdirbir oynayarak şenlendirdikten sonra ertesi güne hazırlanmak için resepsiyonu Makedonyalı Türk olan Türkiye'de kapatılan Booking.com'dan bulduğum hostelime geçiyorum.

MESAFE TANIMAKSIZIN YOLLARDA

Maçlar Treviso'da ama hostelim Mestre'de. Mesafe çok. Neyseki trene 10 dakika yürüme mesafesi ama sonra bir de şehir otobüsüyle aktarma yapıp 15 dakika yürüyerek ulaşım mümkün. Daha maçlar başlamadan aklıma dönüş yolu takılıyor. Ama fazla dert etmiyorum. Dünya Kupası sırasında Rio'dayken yanlış otobüse binmeme karşın yolumu bulabilmiş olmanın özgüveniyle rahat ettiriyorum kendimi. Maçların oynanacağı salonun etrafında kısa bir tur atarken elbetteki taraftar alanından değil yanına kurulmuş olan karavandan aldıklarıma karnımı doyuruyorum. Maksat yerel esnaf kazansın. Daha sonra salona geçerken Vakıfbank formalı Çinli taraftarları görür görmez yanlarına yaklaşıyorum. İtalya'da yaşayan Çinliler Zhu Ting için oradalar.

Onları tribündeki yerine yollarken akreditasyon kartımı alıp kendi yerimi buluyorum. Sağımdaki solumdaki masalarda Türkçe isimler aranıyorum. İsimler var ama masalar boş. Günün ilk maçı Eczacıbaşı Vitra - Vakıfbank maçının başlamasına dakikalar kala koşarak basın tribününe Türkiye'den bir muhabir geliyor. Boynunda Vakıfbank atkısı. İlk sayılar alınmaya başlar başlamaz tribün lideri gibi tezahüratlara başlıyor. Beni de bir şaşkınlık alıyor. Taraftar-muhabirleri futbolda görmüştüm de voleybol için olanına ilk kez rastlamıştım.

.

1 MİLYONCUDA BULUNAMAZ ÇİN MALI

Tribünler tamamen dolu değil ama Vakıfbank ve Eczacıbaşı taraftarları yerlerini almış maçları izliyorlar. Mücadeleyi bir yandan izleyip bir yandan da canlı yayınla sosyal medyadan aktarmaya çalışıyorum. Eczacıbaşı iyi başlasa da Vakıfbank çabuk cevap veriyor ve öne geçiyordu. Guidetti'nin Hollanda'dan keşfi Lonneke Slöetjes'e, Kimberly Hill skorerlikte başı çekiyordu ama ana silah sahaya sürülünce attığı toplam 24 sayıyla, bu neredeyse bir set demek, Çin yapımı olan ama 1 milyoncuda bulamayacağınız, Zhu Ting maçı koparıyor Eczacıbaşı'nın elinden.

Günün ikinci maçı ise D.Moskova ve Imoco Conegliano arasında. İki maç arası basın koridorunda röportaj kovalarken Türkiye'den kulüplerin özel organizasyonla getirdiği taraftarlar bir anda tribünlerden çekiliyor. Voleybol sevgisi formayla sınırlı taraftarların yerlerini İtalya temsilcisi taraftarlar dolduruyor. Tribün daha bir keyifli hale geliyor böylece bir yandan. Ultras tribün kültürünün temelini atan İtalyanlar, voleybolda da futbol tribünlerini aratmıyor. Koreografiler, pankartlar, organize tezahüratlar, smaça konulan blokla kazanılan her sayıda koltuklarındaki küçük kartonlarda yazan "Murata!" (Geçit Yok!) kartları açılıyor. Moskovo temsilcisi hayalkırıklığı yaşatıyor bana. İtalya temsilcisinde ise Kelsey Robinson, Anna Danesi, Raffa Folie, Skorupa file önünde takımına sayılar kazandırıyor, libero Monica de Gennaro ise arka taraftaki azmiyle takımını ayakta tutuyordu. Finalin adı Vakıfbank-Imoco Conegliano oluyordu.

Monica de Gennaro; Final Four en iyi liberosu.

FİNAL GÜNÜ

Final günü yine aynı uzun yolu kat edip salona maça dakikalar kala ulaşabildim. Eczazcıbaşı Vitra taraftarları davullarıyla tribüne renk katarken, yarı-final mücadelesinde az süre alan ama bu maça ilk 6'da başlayan Neslihan maça ağırlığını koyan isim oluyordu. Büşra,Larson ve Adams'ın güçlü oyunları bronz madalyayı Türkiye'ye getirdi. Bu kazanım voleybol tarihine sezonu Dünya Kulüpler Şampiyonu olarak Eczacıbaşı'nın Şampiyonlar Ligi'nde de bir madalya zaferi kazanmış takım olarak yazılması demekti. Finalde ise Eczacıbaşı Vitra taraftarlarının çoğunluğu yerlerini İtalyanlara ve Vakıfbank taraftarlarına bıraktı.

Büyük bir tribün desteğiyle oynanacağı belli olan maçta Conegliano varlık gösteremedi. Belki de destek, baskı yarattı takımda ki bu da bireysel hatalara neden oldu. İlk set 6, ikinci set 12 farkla tamamlandı. Son sette Conegliano bir set alabilmek için umutlandı ama karşılıksız kaldı bu umut. Sahanın skorer yıldızı 22 sayıyla Zhu Ting idi ama Kübra Çalışkan'ın kazanılan her blok sayısı ya da smaç sayısından sonraki çocuksu zıplamalı sevinci görülmeye değerdi. Bir kaç sayıdan sonra Kübra'nın sevincine ortak olmak isteyen Guidetti kendi alanını ihlal edince hakemden ikazı da aldı. Maç sonunda Kübra ile maç içindeki diyaloğunu sorduğumda, "Maçtan önce Kübra'yla konuştuğumuzda bana, 'Giovanni, geçen sene de geldik buraya ama alamadık kupayı, bu sene almak istiyorum, bir şeyler yapmamız lazım, ne yapıp edip almamız lazım' demişti. Maç içinde de bunu hatırlayıp motive ettik birbirimizi" cevabını aldım Guidetti'den kucağında kupasıyla. Maçlardan önce de "Bu takımın bu sene bir kupa kazanmaya ihtiyacı var" diyen ve oyuncularıyla böylesine bir ilişki içinde olan Guidetti, Vakıfbank'a tarihi bir zafer kazandırıyordu. Vakıfbank 3 kez Şampiyonlar Ligi Kupası'nı alan ilk Türk kadın voleybol takımı oldu.

O kupa Türkiye'ye geldi!

Naz Akyol da 9. kez arka arkaya Final Four oynayan tek oyuncu olarak erişilmesi güç bir rekora imza atmış oldu. Tribündeki eşi Cenk Akyol ise duruma alışmış olduğunu ve müthiş bir gurur yaşadığını aktardı ayaküstü sohbetimizde.

Cenk Akyol da oradaydı.

TURİSTİK AMAÇLA SPOR MUHABİRLİĞİ

İki günlük voleybol maceramın sonunda bu tür organizasyonlara katılım sağlayan taraftar ve muhabirlerin olaya turistik amaçlı yaklaştıklarına şahitlik ettim. Spor sevgisi ve bilgisinin gelişmesi için turizm de bir amaç olabilir. Ama medya aracılığıyla spor sevgisi ve bilincini yaymak için bu tür etkinliklere tribün lideri ruhu ya da turistik amaçla gelmekten çok daha fazlasını yapmak lazım. Vakıfbank finali sırasında Galatasaray-Fenerbahçe maçının skorunu takip ederek bunu gerçekleştirebilmek mümkün değil. Turnuva sonrası İtalyan gazeteci arkadaşlarım da Türkiye basınının ilgisizliğini sorduğunda, "Üzgünüm derbi var..." diyebildim.

Voleybol tarihine canlı canlı, çıplak gözlerle tanıklık etmiş olmak keyif vericiydi. Maçların sonunda eve otostopla dönmek zorunda kalmak da tarihe maceracı bir ruhla tanıklık etmemi sağladı. Lojistik destekleri için bana arabalarını açan koca yürekli Oscar ve Matino'ya teşekkürler.

Tüm yazılarını göster