Türkiye gündemi KHK'ler eşliğinde bir devletin yeniden inşasıyla yoğruluyor. Aksi gibi dünyada ters bakışlar, sert çıkışların damga vurduğu gündemiyle sanki daha hızlı dönmeye başladı. G7’de bir fotoğraf karesine yansıyan ABD ve müttefikleri arasındaki ayrışma, 11 ve 12 Temmuz’daki NATO Liderler Zirvesi’nde karşılıklı tartışmaya, atışmaya, isyana dönüştü. Bu zirvenin ardından Trump Rus Lider Vladimir Putin ile Helsinki'de bir araya geldi.
Bu hafta yukarıda her biri diğeriyle ilişki konular arasından NATO Zirvesi ve Trump-Putin görüşmesine mercek tutacağız. Trump NATO’dan ne istiyor? Almanya Trump’ın eleştirilerine nasıl yanıt verdi? Trump ile Putin hangi konuları görüştüler, en önemlisi birkaç hafta önce yapılmasına karar verilen bu görüşme nereden çıktı? Bu sorulara yanıt arayarak durumu ele alacağız.
HER GÜN KAVGA HER GÜN TEHDİT: ABD NE YAPMAYA ÇALIŞIYOR?
ABD’nin son iki yılda politikalarındaki büyük farklılık dikkat çekiyor. Bu stratejik değişim konusunda Aralık 2017’de yayınlanan ABD Ulusal Strateji Belgesi yol gösterici olabilir. Belgede Çin’in adı 22 defa geçerken sıklıkla adı zikredilen diğer devletler Rusya, İran ve Kuzey Kore. Dikkat çekici olan söz konusu belgede Çin’in artık bir rakipten öte ABD için bir tehdit olarak tanımlanması.
Söz konusu dört ülke de ABD açısından çok boyutlu bir stratejinin sacayaklarını oluşturuyor. Kuzey Kore’nin silahsızlandırılması ve Güney ile birleşme ihtimali, Çin-ABD kapışmasının muhtemel adresi Güney Çin Denizi’nde ABD elini güçlendirecek bir unsur. Ortadoğu’daysa İran’ın hem Suriye hem de Yemen’deki varlığı ABD'nin yalnızca kendi bölgesel stratejisi için değil, müttefikleri açısından da hayati bir tehdit. Nitekim İran Nükleer Anlaşması’ndan çekilme kararına en çok sevinenlerin İsrail ile Suudi Arabistan olduğu dikkate alındığında ABD’nin İran’ı sınırlandırıcı politikalarında ABD lehine kurulacak politik düzende İsrail ve Suudi Arabistan’ın başını çektiği bir Sünni Blok ABD kalkanı oluşturulacak. ABD’nin hegemonyasını koruma girişimlerinden bir diğerinin Çin’le karşılıklı salvolarla başlayan ticaret savaşları olduğu biliniyor. Peki Avrupa’da ABD ne yapmaya çalışıyor?
ABD’NİN EKONOMİK ÇIKARLARININ NATO’DAKİ YANSIMASI
Trump döneminin en dikkat çekici özetlerinden birisi ABD’nin ekonomik çıkarlarının ABD hegemonyasının olmazsa olması olarak görülmesi. Çin’den Ortadoğu’ya ABD’nin ekonomik çıkarları ve hegemonyasını koruma girişimi “Gerekirse Dünya Ticaret Örgütü’nden çekiliriz” noktasında. Değinilen politikanın bir yansıması da 11-12 Temmuz’da Brüksel’de gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi’nde “Biz NATO’ya elimizdeki avucumuzdakini dökelim, siz kalkınmaya yatırım yapın” isyanına hatta örgütten çekilme tehdidine vardı. Neyse ki üyeler savunma harcamasını artırma sözü verdi de yüksek tansiyonla başlayan NATO Zirvesi karakolluk olacak bir kavgaya dönüşmedi. Trump’ın Avrupa salvolarının hedefinde Almanya vardı. “Gazınızı da Rusya’dan alıyorsunuz, Rusya’nın esiri olmuşsunuz” ABD Başkanı'nın en akılda kalan sert çıkışı oldu.
Almanya’nın da içinde yer aldığı Avrupa ülkeleri Soğuk Savaş döneminde SSCB’den gaz almaya başladı. ABD bunu bildiği halde bu tepki neden şimdi geliyor?
Almanya’ya dönük bu tepkinin nedeni Rusya’dan sadece gaz alınması değil, yapım süreci büyük tartışmalarla başlayan ve Almanya’nın Rusya’yla baş rolde olduğu Kuzey Akım II’nin ABD’nin açık ve örtük tüm itirazlarına rağmen devam etmesi. Buna ABD’nin orta vadede LNG ihracatında büyük bir arz kaynağı olmayı hedeflediği de eklendiğinde hem ekonomik hem jeopolitik olarak bu itiraz anlaşılır oluyor. Yetmezmiş gibi Almanya’nın ABD’ye ekonomide rakip potansiyeli, ABD açısından durumu daha tatsız kılıyor. İşte bu noktada Çin ile ekonomik anlamda savaş tamtamlarını karşılıklı çalan ABD, NATO’daki ekonomik yükün sırtından biraz kalkmasını istiyor.
TRUMP İLE PUTİN’İN MENÜSÜ
16 Temmuz’da Helsinki’de bir araya gelen Donald Trump ile Vladimir Putin, dünyanın neredeyse tüm dertlerini sırtlanmış bir listeyle iki saatlik bir görüşme gerçekleştirdi. Gerek konuların çeşitliliği gerek sürenin kısalığı dikkate alındığında görüşmenin bir iyi niyet ve yolundan çıkmış ilişkileri yatıştırmaya dönük bir hamle olduğu söylenebilir. Liderlerin gündemindeki bazı başlıklara bakmak yerinde olacak.
İki çetrefilli konu yaptırımlar ve Ukrayna gündemin en alt sırasında yer aldı. Rusya’ya ABD ve AB tarafından ekonomik yaptırımların uygulanmasına neden olan Kırım’ın ilhakı konusuna Trump değinmemeyi tercih etti. Ukrayna konusunda sorunun taraflarından birisi olan Rusya ABD’nin Ukrayna ile olan ilişkileri çerçevesinde Ukrayna’nın Minsk Anlaşması’na uymasını sağlamasını istedi.
Görüşmenin önemli konu başlıklarından diğeri, nükleer silahların yayılmasının ve nükleer zenginleştirilmenin belirtilen sınırları aşmamasıydı. Nükleer konusunun gündeme gelmesi yalnızca iki nükleer güç arasında Nükleer Silahların Sınırlandırılması Antlaşması'nın uzatılması konusunda değil, küresel politikadaki iki devlet açısından dikkatle izlendi. Bunlardan birisi, çok taraflı olarak 2015’te imzalanan nükleer anlaşmanın tarafı İran, diğeri Kuzey Kore’ydi.
ABD’nin 8 Mayıs’ta İran Nükleer Anlaşması’ndan çekilmesi sonrasında, enerji piyasasından ekonomiye kadar pek çok sektör ve devlet bu süreçten doğrudan veya dolaylı olarak etkilendi. Özellikle İran’ın ABD tarafından gelen ekonomik yaptırımlar uyarınca petrol ihracında sıkıntıya düşecek olması, sadece İran açısından değil, İran petrolünün en büyük alıcısı Çin ve diğer tüketiciler açısından sıkıntılı ve yüksek fiyata petrol ithalatı anlamına geliyor. Tam da söz konusu nedenlerin de etkisiyle Rus lider, İran konusunda tutumlarının aynı olduğunu savundu.
Nükleer konusunda dikkatle izlenen diğer bir başlık Kuzey Kore’nin durumuydu. İran’la yapılan anlaşmadan çekildikten sonra Kuzey Kore Lideri Kim Jong-Un ile görüşen Trump, bu görüşmeyi nükleer konusunda barışçıl çözümlerden yana olduklarının karinesi olarak takdim etti, Putin görüşmeleri desteklediklerini ifade etmekle yetindi.
İran anlaşma imzalamışken bundan çekilip, yeni bir devleti “biz zaten ezelden nükleere karşıyız” tavrıyla iknaya çalışmak, basit bir çelişkiden ziyade ABD’nin bölgesel strateji farklılıklarını ortaya koyması açısından da önemli.
BAYRAM DEĞİL, SEYRAN DEĞİL: TRUMP PUTİN İLE NEDEN GÖRÜŞTÜ?
Trump’ın küresel siyasete dönük politikaları ele alındığında bir noktanın altını çizmek gerekiyor. Trump alışılagelmiş politikacı dibi davranmaktan uzak, ancak bu onun kendi başına aklına eseni yaptığı anlamına gelmiyor. Örneğin her toplantıda Trump’ın yanında yer alan Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, dışişlerinin bu süreçlerde aktif rol aldığının ispatı. İlginç demenin hafif kalacağı tweetleri bir yana Trump ABD’nin küresel hegemonyasını korumak için uyguladığı makas değişikliklerini, yeni stratejileri hayata geçiren aktör. Peki Putin ile görüşme ABD için ne anlama geliyor?
Aralık 2017’de çıkan belgeye yeniden dönersek; ABD, Çin’e karşı bir yandan ekonomik ablukayı hayata geçirirken bir yandan da elini güçlendirmek için yeni ülkeleri etrafından toplamaya çalışıyor. İşte Kuzey Kore ve Rusya bu anlamda çok önemli iki halka.
Stratejisi belgesi ve sonrasında yankı uyandıran analizler dikkate alındığında ABD’nin yavaş adımlarla Moskova’yı yanına çekmeye çalışacağını iddia etmek zor değil. Rusya doğrudan ABD’nin yanında olmayacaksa da tarafsız kalmasının sağlanması politik düzlemde Çin’e güç kaybettirebilir.
Ekonomi cephesinde de ABD’nin uyguladığı ekonomik yaptırımlar ABD’li yatırımcıların Rusya enerji ve ticaret piyasasından çekilmesine neden oldu. Üstelik Çin’in bu boşluğu doldurması hem ABD ekonomisi hem de stratejik mücadelesi açısından olumsuz sonuçlar doğuruyor. 2018 St. Petersburg Ekonomi Forumu’na ABD’li girişimcilerin geniş katılım göstermesi ekonomik boyutunun yabana atılmaması gerektiğini işaret ediyor. Dolayısıyla hem küresel siyasette elini güçlendirme hem de ABD ekonomik çıkarları Rusya’nın ABD ile yakınlaşması gerektiğini işaret ediyor.