Trump: Kanun benim/Ankara: Aynıyla mukabele

Trump yönetiminin vahşi Batı'nın kovboylarını andıran “kanun benim” duruşunun Ankara’dan karşılığı belki ilk etapta aynıyla mukabele olacaktır. Fakat daha sonraki etaplarda ABD’den daha akıllı, soğukkanlı ve planlı bir hareket tarzı içinde olmalıyız. Türkiye’nin onur ve itibarını sadece söylemlerle korumak mümkün değildir. Bunun için akılcı, önemli ile önemsizi ayırt ederek, ulusal çıkarları gözeten politikalar izlememiz gerekmektedir. Sorumluluk ülkemizi yönetenlerdedir.

Abone ol

Faruk Loğoğlu*

Uluslararası ve bölgesel ölçekte işleyen ve verimli bir düzene en fazla ihtiyaç duyulan bir zamanda Türk-Amerikan ilişkileri tarihinin en sıkıntılı dönemlerinden birini yaşıyor. Taraflar, ayrıntı sayılabilecek konuların stratejik, ekonomik içerikli ulusal çıkarlarını rehin almasına izin vermekte. Bugün biri küresel, diğeri bölgesel güç ve müttefik olan bu iki ülkenin ilişkilerinin seyri adeta bir din adamının kaderine bağlanmış gibi gözüküyor.

Tabii mesele bu kadar basit değil. Türkiye ve ABD arasında daha ciddi ikili sorunlar ve bölgesel konulara ilişkin de görüş ayrılıkları var. Ne var ki taraflar bu sorunların çözümü için gerekli nitelikli siyasi ve diplomatik çabayı henüz gösterebilmiş değiller.

Taraflardan birisi olan Trump yönetimi fevri davranışlarını sürdürerek, iki T.C. Bakanına yaptırım kararıyla ilişkilere yeni bir gerginlik tabakası daha ekledi. Türkiye’den bu yaptırıma – ki ben de yanlış ve gereksiz buluyorum – kınama açıklamaları gelirken, Ankara da benzeri bir adımla karşılık vereceğini duyurdu. Bunlar belki de olayların içine sürüklendiği sarmalın gereği. Ancak karşılıklı meydan okumalar aradaki sorunların çözümüne yardımcı olmuyor, çözüm getirmiyor.

Brunson olayının, Kasım ayındaki ara seçimler ve seçimlerde Evanjelik oyların önemi nedeniyle de radikal dinci Başkan Yardımcısı Pence ile Dışişleri Bakanı Pompeo tarafından insan hakları kılıfı içinde bilinçli olarak ön plana çıkartıldığı düşünülebilir. Ancak Türkiye’nin kendi stratejik güvenlik ve özellikle makro ekonomik çıkarları terazisinde Brunson’un, kendi içindeki önemine rağmen bir ayrıntı ağırlığında olduğunu görmesi ve adımlarını da ona göre atması gerekir. Kuşbakışı bir fotoğraf çektiğimizde görünen şudur: Türk-Amerikan ilişkileri yara bere içindedir ve bu yaraların süratle tedavi edilmesi gerekiyor. Bu nedenle yaraların üzerindeki iltihabi birikimin, yani Brunson meselesinin, Türk yargısı tarafından hukuka ve usulüne uygun olarak kurutulması, yaraların siyasiler tarafından diplomasi yoluyla asıl tedavi sürecinin bir an önce başlatılmasının yolunu açabilir.

Çünkü esas tehlike Türkiye’ye yönelik Kongre kaynaklı olası ekonomik ve mali yaptırımlar ile bir kısmı bugünlerde, petrol ve doğal gaz alımlarını içeren diğer bölümü Kasım ayında yürürlüğe girecek olan İran yaptırımları noktasındadır. IMF, Dünya Bankası gibi kurumlarda ABD’nin kırmızı ışığı Türk ekonomisini zorlar. Dolayısıyla Türkiye’nin stratejik çıkarları bu konularda ABD’yle ortak anlayışlara varmayı zorunlu kılmaktadır. ABD’nin Türkiye’ye bölgede ve uluslararası ilişkiler bağlamındaki ihtiyacı azalmış değildir. Washington da Ankara’yı kaybetmek istemeyecektir. Diğer bir deyişle, iki ülkenin dost ve müttefik kalmalarının yolu aranmalıdır.

Unutmayalım ki Türk ekonomisinin yaşadığı ciddi kırılganlıklarla birlikte daha da büyük sıkıntılar kapımızda beklemektedir. Düze çıkmanın ön koşulu ise Türkiye’nin dış ilişkilerini doğru politikalar ve etkin diplomasiyle rahatlatmak, önünü açmaktır. Türkiye’yi güvenilir bir hukuk devleti haline getirmektir. Bu bağlamda Türkiye’nin dış ilişkilerini onarmak temel önceliktir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başkan Trump’ın temasları sürmektedir. Medyadaki haberlere göre Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın ile ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Bolton arasında da bir görüşme kanalı olduğu kaydedilmektedir. Umarım doğrudur. Çünkü Sözcü Kalın da bu işin diplomasi yoluyla çözülmesi gerektiğini düşündüğü yolunda açıklamalar yapmıştı. Tecrübeyle sabittir ki resmi diplomatik kanallar her zaman resmi olmayan arka kanallara tercih edilmelidir.

Bu nedenle Dışişleri Bakanları Çavuşoğlu ile Pompeo arasındaki son günlerde yer alan yoğun telefon trafiği ve Singapur’da ASEAN toplantısının marjında yapılması beklenen yüz yüze görüşme çok önemlidir.

Sonuç olarak, çok bilinmeyenli bir denklemle karşı karşıyayız. İşler daha da kötüye gidebilir, fakat bir iyileşme çizgisi de yakalanabilir. Şu sıralarda yapılması beklenen Çavuşoğlu-Pompeo görüşmesinin sonuçları bize Türk-Amerikan ilişkilerinin bundan sonra nasıl seyredeceğinin ipuçlarını verecektir.

Trump yönetiminin vahşi Batı'nın kovboylarını andıran “kanun benim” duruşunun Ankara’dan karşılığı belki ilk etapta aynıyla mukabele olacaktır. Fakat daha sonraki etaplarda ABD’den daha akıllı, soğukkanlı ve planlı bir hareket tarzı içinde olmalıyız. Türkiye’nin onur ve itibarını sadece söylemlerle korumak mümkün değildir. Bunun için akılcı, önemli ile önemsizi ayırt ederek, ulusal çıkarları gözeten politikalar izlememiz gerekmektedir. Sorumluluk ülkemizi yönetenlerdedir.

*Emekli diplomat, eski CHP milletvekili