Dünya henüz geçtiğimiz yıla dönük muhasebesini yaparken, 2 Ocak’ta ABD tarafından İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin öldürülmesi hem bölgesel hem küresel krizin kapısını araladı. ABD Başkanı’nın saldırı sonrasında şerefle durumu dünyaya duyurmasının ardından İran’ın kültürel varlıklarını vurabileceğine dönük tweetler atması, var olan gerilimi yatıştırmak bir yana daha da alevlendirdi. İran cephesi, saldırının hemen ertesinde sert sözlerle ABD’yi hedef aldı, dahası, saldırının intikamının alınacağını söyledi.
Trump ile kabinesi ve İran cephesinden yapılan açıklamalar, Türkiye, Rusya, Çin gibi ülkelerin tarafları itidale davet eden bir tutum almasına neden oldu. Öte yandan, Trump kendinden emin bir duruş sergilese de BM üyesi bir ülkenin topraklarında, yine BM üyesi bir ülkenin üst düzey yetkilisini öldürmesi, ABD’nin beklemediği kadar sert eleştiriler almasına neden oldu. Nitekim hem topraklarında bilgisi dışında suikast düzenlenen Irak hem İran durumu BM’ye taşıdı.
İran’ın bölgedeki en büyük düşmanı olarak anılan Suudi Arabistan ise bölgede güvenliğin ve barışın sağlanması çağrısı yaptı. Katar, saldırının hemen ertesinde İran yollarına düştü. Durum incelendiğinde Körfez ülkelerinin tavrı ve tedirginliği İran’ı suçlamaktan uzak. Körfez ülkeleri neden böyle bir tavır aldı? AB neden İran Dışişleri Bakanı Cavad Zarif’i Brüksel’e davet etti? ABD cephesinde Süleymani’nin öldürülmesi nasıl karşılandı? Bu yazımızda değinilen sorulara yanıt arayacağız.
AB VE NÜKLEER ANLAŞMA ÇIKMAZI
Süleymani’ye dönük saldırı sonrasında İran Parlamentosu, 2015’te BM Güvenlik Konseyi ve AB ile yapılan nükleer anlaşma konusunda yeni kararlar aldı. Buna göre, santrifüj sayısı gibi kısıtlama kuralları askıya alınacak. Dahası İran, ihtiyaçlarına göre anlaşmanın bazı maddelerini göz ardı edecek. İran Parlamentosu ile Zarif, yaptıkları açıklamada anlaşmadan çekilmediklerini ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’yla işbirliğine devam edeceklerini açıkladı. Ancak İran, ABD’nin Mayıs 2018’de anlaşmadan çekilmesi ve sonrasında uyguladığı yaptırımlar konusunda tarafların ABD’ye baskı yapmasını istiyor. İran’ın bu açıklaması sonrasında AB Dış Politika Şefi Josep Borrell, Zarif ile telefonda görüştü. Konuyu detaylıca ele almak için kendisini Brüksel’e davet etti. Zarif’in önümüzdeki hafta Brüksel’de olması bekleniyor. İran açısından bu saldırı ABD’nin nükleer anlaşma ve yaptırımlar konusunda yeniden masaya çekilmesini sağlayabilir.
KATAR VE KÖRFEZ ÜLKELERİNİN YOĞUN DİPLOMASİ TURU
Kasım Süleymani’nin ABD tarafından öldürülmesi ve İran’ın intikam alacağını söylemesi bölge içerisinde en fazla Körfez ülkelerini tedirgin ediyor. Körfez ülkelerinin neredeyse tamamı enerji ihracatçısı ve Hürmüz Boğazı üzerinden petrol ve gazı küresel piyasalara taşıyor. İkincisi bu ülkelerin neredeyse hepsi ABD’nin müttefiki ve ülkelerinde Amerikan üsleri var. İşte bu iki faktör İran ile görüşme trafiğini hızlandırdı. Açıklayalım.
Birincisi, İran Hürmüz Boğazı’nı kapatabilir ancak bu senaryo gerçekçi değil. Bunun İran’ın gündeminde olduğunu iddia etmek zor zira böylesi bir adım küresel piyasada enerji darboğazı yaratacağı için enerji ithal eden ülkeler de İran’ın karşında yer alabilir. Durumun bir de fiyat cephesi var. Süleymani’nin öldürülmesinin ardından küresel enerji borsalarında brent tipi petrolün fiyatı yüzde 3-5 arası artış gösterdi. 66 dolar düzeyinde seyreden fiyatlar 70 doların üzerini gördü. Buna bir de Hürmüz’de bir gerilim eklenirse, fiyatların çıkacağı seviyenin şu ankinin iki katı olabileceğini söylemek lazım. Ancak Körfez ülkelerini tedirgin eden Hürmüz’ün kapatılması gibi radikal bir eylem değil, tankerlere dönük sabotajlar.
2019'da Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Singapur gemilerine dönük saldırı oldu. Benzer biçimde Suudi Arabistan’ın en büyük petrol üslerinden biri dron saldırısına uğradı. Körfez ülkelerinin endişelerini pekiştiren, İran’ın ABD’den intikam almak için bağlantıda olduğu yerel güçleri ve örgütleri kullanarak bu saldırılara olur vermesi.
İkinci endişe konusu, Körfez’deki ABD üslerinin hedef alınması. ABD’nin Körfez’de, Katar (13 bin kişi), Bahreyn (7 bin kişi), BAE (5 bin kişi), Irak (5 bin kişi), Kuveyt (13 bin kişi) ve Suudi Arabistan’da (500 kişi) askeri üsleri ve 45 bine yakın personeli var. Bu üsler ve askerler Körfez’i, İran ve ona bağlı grupların hedefi haline getiriyor. Bunun önüne geçmek için CENTOM’un merkezi olan ve en kalabalık üslerden birine ev sahipliği yapan Katar hızla harekete geçti.
Katar Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Muhammed bin Abdurrahman el Tani, 4 Ocak’ta önce Zarif ardından Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile görüştü. Beklendiği gibi el Tani, Süleymani’nin öldürülmesi ve bölgenin güvenliği için neler yapılabileceğini konuştu. Katar’ın, saldırının hemen ardından İran’a dönük bu diplomasisi, bölgede yayılan gerilimi göstermesi açısından önemli bir örnek.
İran’a dönük tedirgin yaşayan bir diğer Körfez ülkesi Suudi Arabistan. Saldırının hemen sonrasında sağduyu çağrısı yapan Suudi Arabistan, bununla yetinmedi, Savunma Bakanının içinde olduğu bir heyeti 5 Ocak’ta Washington’a yolladı. Suudi heyeti burada yaptığı görüşmede, bölgeye dönük tansiyonun düşürülmesini ve burada başlayacak bir savaşın ilk kurbanlarının kendileri olacağını Beyaz Saray’a iletti. Böylece ABD’nin saldırısı, Katar ve Suudi Arabistan’ı aynı zeminden buluşturdu.
MÜTTEFİKLER VE ABD’DE DURUM
Trump’ın Süleymani’nin öldürülmesini yüksek bir başarı olarak sunması, ABD kamuoyunda ve bölgede aynı biçimde karşılanmadı. Başta ABD müttefikleri olmak üzere bölgede pek çok ülke, Süleymani gibi etkin bir ismin ortadan kaldırılmasının İran karşısında ellerini güçlendireceğini düşünüyor. Bununla beraber Süleymani’nin üçüncü bir ülkede ve o ülkenin bilgisi olmadan öldürülmesi ve Süleymani’nin bir terörist örgüt lideri değil, İran’ın resmi bir üst düzey yetkilisi olması kafaların karışmasına neden oldu.
İlk olarak ABD kamuoyunda özellikle demokratların ağırlıkta olduğu Temsilciler Meclisi, Trump’ın savaş başlatmakla eş anlama gelen bu kararı kendilerine sormadan almasına öfkeli. Dahası, pek çok senatör ve meclis üyesi, Trump’ın bu kararı azil sürecini gölgelemek ve seçimde oylarını artırmak için aldığını düşünüyor. Pek çok güvenlik uzmanı, hem Bush’un hem de Obama’nın Süleymani’yi öldürebilecek istihbarata sahip olduğunu, ancak bunun yeni bir savaşı tetikleyeceği endişesiyle bu karardan kaçındığını hatırlatıyor. Dahası, Trump’ın daha önce çekilen bir videosunda Obama’nın başkanlık yarışını kazanmak için İran’a savaş açmaya çalıştığını söylemesi, 'kişi kendinden bilir işi' yorumlarına neden oldu.
Washington ve New York’ta savaş karşıtı grupların sokaklara inmesi ve bu sayının gittikçe artması Trump’ın başını ağrıtan diğer bir gelişme.
Trump söz konusu saldırıya karar verirken ne bekliyordu bilinmiyor, ancak müttefiklerinin tavrına şaşırdığını söylemek lazım. Dışişleri Bakanından çok Trump’ın avukatı görüntüsü veren Mike Pompeo, katıldığı bir canlı yayında, Irak halkının Süleymani’nin ölümünü duyunca sevinçle sokaklara çıktığını söyledi. Ancak Pompeo’nun söylediği görüntülere bakıldığında gösterici sayısının çok az olduğu görülüyordu. Dahası Irak Parlamentosu, ABD başta olmak üzere yabancı güçlerin ülkesinden çekilmesini istedi. Pompeo’ya şimdi “bu nasıl sevinç” diye sormak lazım. Üstelik Irak’ın ardından Suudi Arabistan, Katar, Bahreyn, BAE’den art arda gelen açıklamalar ve İran’a dönük suçlayıcı bir dil kullanmamaları ABD açısından beklenen bir durum gibi görünmüyor.
Özetle Süleymani’nin öldürülmesi, İran’ın intikam yemini etmesi, ölüm şekli, ABD’nin neyi hedeflediği ve ne bulduğuyla ilgili sorgulamaya neden oluyor. Müttefikler yarın aynı durumun kendilerinin başına gelip gelmeyeceğini bilmiyor. ABD kamuoyu hala durumu anlamaya çalışıyor. AB için ise İran’ı nükleer anlaşmada tutmak için artık sağlam gerekçeler üretmek gerekiyor.