Korona salgınının siyasete etkisi çok tartışıldığı ve
tartışılmaya devam ettiği için, bu konuya bir süreliğine ara
vermekte fayda var. Salgının etkileri yerine 2000’lerde Bush
yönetimi döneminde çok gündemde olan ama zamanla etkisini
kaybetmeye başlayan Neocon’ların, Trump yönetimi sırasında nasıl
hem iktidar hem de muhalif kesimlere yanaşarak ayakta kalmaya
çalıştıkları üzerinde duracağım. Trump yönetimiyle sorunlu bir
ilişki içinde olan bu grubun içindeki bir kanadın, özellikle
2018’den itibaren Trump’la arasını düzeltmeye başladığı ve yeni bir
ideolojik yenilenmeden geçerek başkan üzerinde etkili olmaya
başladığı söylendi. Hatta, Amerikan medyasında bu durum
“Neoconlar'ın dönüşü”, “Neocon'lar Trump’ı ele geçirdi” gibi
başlıklarla yorumlandı. Konu Amerikan iç politikasıyla ilgili gibi
görünse de, Neocon’ların yönetim üzerinde etkili oldukları dönemler
küresel siyaset için Afganistan ve Irak savaşları başta olmak üzere
ağır sonuçlar yarattı. O yüzden bu konuya dar bir çevrenin ayakta
kalma çabasından çok, yaşadığımız dönemde hepimizi ilgilendiren bir
siyasetin işleyiş dinamiklerini anlamak açısından yaklaşmak
gerekiyor.
KISA BİR HATIRLATMA
Neoconservatives (yenimuhafazakarlar) tanımının kısaltması
olarak kullanılan 'Neocon' kavramı, kökenleri 1930’lara kadar giden
ama 1970’lerde Cumhuriyetçi partiye yakınlaşarak ideolojik ve
siyasal ortaklık kuran bir entelektüel hareketi tanımlamak için
kullanılıyor. Takipçilerinin çoğunun Evanjelik inanca sahip olduğu,
liberal düşünceye muhalif, neoliberal ekonomiden, şirket
vergilerinin düşüklüğünden yana, geçmişte silahsızlanmaya karşı,
Sovyetler ve komünizmle daha sert mücadele edilmesini savunan,
İsrail yanlısı olan, toplumsal muhafazakarlıktan yana (kürtaj ve
aynı cinsten evliliğe karşı) etkili bir gruptan söz ediyoruz.
Kurdukları dergi ve düşünce kuruluşları genelde silah şirketleri
tarafından desteklenen/finanse edilen (bu yüzden
“askeri-entelektüel kompleks” de deniyor bunlara) ve İsrail yanlısı
olduğu için Yahudi lobilerinin de desteğini arkasına alan bu grup,
sayıca büyük olmasa da, kritik pozisyonları kontrol ettiği için
özellikle Cumhuriyetçi Parti iktidarları, yani Reagan, baba ve oğul
Bush yönetimlerinde çok etkili olabildi. Sonuçta, içeride siyaseten
muhafazakar ve güvenlikçi, iktisaden piyasacı ve şirketlerden yana,
dış politikada uluslararası hukuk, norm ve kuruluşları önemsemeyen,
müttefiklerini daha az dikkate alan bir siyasal çizgiyi temsil etti
Neocon’lar. En çok da Irak savaşının sorumlusu olarak anıldılar.
Bu, savaş odaklı siyasetin taşıyıcısı olsalar da, bütün sorumluluğu
küçük bir gruba yüklemek, sonuçta Amerikan sisteminin işleyişini
aklamak olur. Örneğin, o dönemde başta Hillary Clinton olmak üzere
çok sayıda Demokrat Parti Kongre üyesinin savaşa destek verdiğini
unutmamak gerek.
TRUMP’IN ADAYLIĞI VE NEOCON KAFA
KARIŞIKLIĞI
İki dönemlik Obama yönetiminden sonra, Amerikan sisteminin genel
işleyişi, Cumhuriyetçi bir adayın kazanması yönündeydi. Hem
Afganistan’da bir türlü tam kontrolün sağlanamaması, hem Irak
işgali sırasında söylenen yalanların açığa çıkması ve Iraklıların,
Amerikan askerlerini kurtarıcı olarak göreceği gibi tuhaf
beklentilerin gerçekleşmemesi 2000’lerin ortalarından itibaren
Neocon’ların gözden düşmesine neden oldu ve örneğin Wolfowitz gibi
isimler yönetimden ayrılmak zorunda kaldı (Dünya Bankası başkanı
yapıldı). Liberal bir çizgide olmasına rağmen, 1990’ların sonunda
Neocon'lara destek veren Francis Fukuyama da 2006’dan sonra bu
gruptan koptuğunu ilan etti.
Obama döneminde geri çekilmek zorunda kalan Neocon’lar, Trump’ın
Cumhuriyetçi Parti'den aday olmasına itiraz ederek, Marco Rubio’yu
desteklediler. Hatta, önde gelen Neocon isimler “NeverTrump” adında
bir kampanya başlattılar, 122 imzalı bir bildiri yayınlayarak onun
adaylığının yaratacağı tehlikelere işaret ettiler. Trump seçilince
de ortada kaldılar. Manidar olan ise, Irak’ın işgalini
meşrulaştırmak için onlarca yalan üreten çevrelerin Trump’ı moral
açıdan eleştirmekte bir sakınca görmemeleriydi.
DEMOKRATLARA MI YANAŞMALI?
Bir iki yıllık bocalamadan sonra Neocon'ların bir kanadı
Demokrat Parti uzantılarına yanaşmaya başlarken, bir başka kanadı
da Trump yönetimine sızmaya çalıştı. 2018 yazında Neocon’ların
kalelerinden biri olarak görülen American Enterprise Institutei
(AEI) Clintonların desteklediği ve doğal olarak Demokrat Parti'ye
yakın Center for American Progress (CAP) kuruluşu ile ortak
çalışmalar yaparak Trump yönetimine eleştirel yaklaşan raporlar
yayınladı. Hatta, CAP finansal olarak AEI’ye destek oldu.
Neocon'ların önde gelen isimleri, mesela aileden Neocon ve hâlâ
Irak işgalinin haklılığını savunan Bill Kristol, Bush dönemindeki
“Şeytan ekseni” kavramının mucidi olan David Frum, Max Boot New
York Times ve Washington Post gibi liberal sayılan gazetelerde köşe
sahibi olurken, Robert Kagan Brookings’de konumlanıyor, çok sayıda
isim yine liberal televizyon kanallarında boy göstermeye
başlıyordu.
TRUMP’I DA BOŞ BIRAKMAMALI
Öte yandan Neocon'ların bir kanadı Trump yönetimini boş
bırakmadı. Kendisini Neocon olarak tanımlamasa da, oğul Bush
yönetiminde o çevrenin merkezinde yer alan, o dönemde ABD’nin BM
temsilciliğini yürüten John Bolton, başkanın ulusal güvenlik
danışmanı olarak atandı. Dış politikada saldırgan görüşleriyle
bilinen ve İran’a askeri müdahaleyi savunan Bolton’u dizginlemek
ise Trump’a düştü ve sonuçta iki yıla yakın görev yaptıktan sonra
Bolton görevden ayrıldı. Ama yerine kendi yetiştirmesi olan Robert
O’Brien geldi. Şunu hemen belirtmek gerekir ki, Trump’ın ilk
baştaki dış politika ve güvenlik ekibi genelde İran ile Obama
yönetiminin yaptığı nükleer anlaşmanın devamını savunurlarken,
Trump bu anlaşmayı sona erdirmek istemiş ve buna itiraz eden
dışışleri bakanı ve ulusal güvenlik danışmanları ile yollarını
ayırmıştı. Dolayısıyla Trump o zamanki statüko (Obama politikası
olan İran ile anlaşma) ile askeri güç kullanma (Bolton ısrarı)
arasında üçüncü yol olarak anlaşmadan çekilme ve yaptırım
politikasına geçti. Yine, Trump Neocon’lara atfedilen “rejim
değiştirme” politikasını açık bir şekilde Venezüela’da sürdürdü ve
Neocon ekipten olan, geçmişte Reagan ve Bush yönetimlerinde
çalışmış Elliott Abrams’ı Venezüela özel temsilcisi yaptı. Bunun
gibi daha düşük profilli birçok pozisyona da Neocon’lar dahil
edilmeye başlandı. Bu gelişmeler Trump’ın, Neoconlar tarafından
kuşatılması olarak tanımlandı.
TRUMP-NEOCON İTTİFAKINA DOĞRU
Trump Neocon değil, hatta Cumhuriyetçi Parti'yle geçmişte
organik bir bağı bile yok aslında. Bir tür “outsider”, yani
dışarıdan bir figür olarak tanımlanıyor. Ama seçimler yaklaşırken,
Amerikan sistemi çok sayıda araçla –skandallar, azil süreci, Rusya
ile ilişkileri vs.- onu sıkıştırırken, Neocon’ların en azından bir
kanadının desteğinden vazgeçmesine de gerek yoktu. Sonuçta
Cumhuriyetçi Parti'den bir başkan olarak Neocon’lar ile uzlaşacağı
çok sayıda iç ve dış politika konusu var. Başta piyasa ekonomisi,
silahlanma ve silah satışı, ABD’nin uluslararası örgütlerle
bağlarını azaltması ve koparması, müttefiklerini önemsememesi ve
tabii İsrail’e yakın politikalar. Hiçbir başkanın cesaret edemediği
ABD büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınması, İsrail’in Golan Tepeleri'ni
ilhak kararını tanıma, Filistin yönetimine yapılan mali yardımın
kesilmesi gibi uygulamalar zaten Neocon’ların arayıp da
bulamayacakları politikalardı. Buna bir de göçmen karşıtlığı,
İslamofobi, Körfez’de gerilim politikası ve Arap yönetimlere silah
satışı, Çin’e karşı sertleşme, Orta Menzilli Füze Anlaşması, İklim
Sözleşmesi, BM İnsan Hakları Konseyi, UNESCO’dan çekilme gibi
politikalar eklendiğinde Neocon’ların sayı olarak yönetimi ele
geçirmelerine gerek kalmıyor. Bir tür Neocon'lar muhalif pozisyonda
da kalsalar fikirlerinin iktidarda olduğu bir süreç yaşanıyor.
Dolayısıyla, genel hatlarıyla dış politikada Trump çizgisiyle
Neocon anlayış arasındaki farklar giderek azalmaya başladı.
Neocon'lar yeniden canlanmaya başlayıp, bu yeni ortama ve yeni
siyasete uyum sağlarken, Trump yönetimi de giderek Neocon’ların
savunduğu çizgiye gelmeye başladı.
Geçmişte, şimdi ayrıntısına girmenin imkanı olmadığı, ABD dış
politikasındaki bazı kritik dönüşümlerde Neocon’lar kritik rol
oynadılar ve bunun etkileri hâlâ devam ediyor. Neocon’ların etkili
olduğu ABD yönetimleri hem Amerikan halkının geneli hem de dünyanın
geri kalanı için tehlikeli oldu. Trump ve Neocon uzlaşısı yalnızca
ABD için değil, dünyanın geri kalanı için de içinden geçtiğimiz bu
kötü gidişatın işaretlerinden biri olsa gerek.