Trump ve Meksika sınır duvarının doğal yaşama maliyeti

ABD’ye göçmen akışını ve sınır kaçakçılığını durdurmak amacıyla 1994 yılında bu duvarın yapımına başlandı. 3 bin 200 km’lik Meksika ABD sınırının bin km’lik bölümü de bu duvarla kontrol altına alındı. Şimdi kalan bölüme yapılacak, uzunluğunun 3 bin km. olması düşünülen duvar, göç akışını tamamen kesecek mi bu ayrı bir soru. Ama bu duvar hassas ekosistemleri de birbirinden ayıracak.

Abone ol

Paradokslar çağına girdiğimiz nerede ise kesin görünüyor. Bir yandan birçok teknolojik buluşla dünya neredeyse tek bir halk haline gelecek kadar birbirine entegre olmuş durumda. Diğer yandansa her geçen gün piyasacı düzenlemelerin yerel düğüm noktası haline gelerek ulus üstü kurumlara birçok konuda egemenlik devrinde bulunan ulus devletin bu zayıflaması, beraberinde karşı tepkiyi yaratıyor ve milliyetçi aktörler siyasal olarak küreselci liberal siyaseti alt ediyor. Popülizm olgusunun siyasal yükselişinde bu paradoksal durum var. Çünkü bütün ulus devletler küresel serbestçi ekonomiden, piyasacı ekonomilerden bunların üretmiş olduğu zenginlikten istifade etmek için yarış içinde; Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Bankası gibi kurumların kökten kapitalist, refah devleti uygulamalarını olabildiğince silen yaklaşıma gönüllü asker yazılmış haldeler. Ama diğer yandan da bu uygulamalardan rahatsızmış gibi yapıp küreselleşme olgusuna itiraz edip egemenlik yanılsamasını sürdürme çabasındalar. Ancak asıl karşı oldukları şey küresel ekonominin akışkanlığı değil, insan hakları, göç, doğa yanlısı düzenlemeler vb. olan diğer akışlar.

Göçe yönelik popülist siyasi düşmanlığın simgesi ise duvar. Wendy Brown bu olguya bir paradoks ya da gerilim olarak bakar:

“Küreselleşme birbiriyle bağlantılı birçok gerilimi belirleyici birer özellik olarak taşıyor bünyesinde: Küresel ağlar ile yerel milliyetçilikler, sanal güç ile fiziksel güç, özel mülkiyet ile açık kaynak, gizlilik ile şeffaflık, yurtlaş(tır)ma ile yersiz-yurtsuzlaşma arasındaki gerilimleri. Bunun yanında, ulusal çıkarlar ile küresel piyasa, dolayısıyla ulus ile devlet ve tebaanın güvenliği ile sermaye hareketleri arasındaki gerilimler de küreselleşmenin belirleyici özellikleri olarak karşımıza çıkıyor. Bu gerilimlerin yuvalandığı yerlerden biri, yerküreyi çizgi çizgi bölen yeni duvarlardır... Geçtiğimiz yüzyılda giderek yoğunlaşan sermaye, insan, fikir, mal, şiddet, siyasi ve dini bağlılıkların uluslararasındaki akışları ulus-devletlerin bu karma nitelikler üzerindeki tekeline fena halde gölge düşürmüştür. Söz konusu akışlar geçtikleri sınırları aşındırmakla kalmayıp, bu sınırlar içerisinde birer güç olarak kristalleşmekte, böylece egemenliği hem kıyılarından hem de içeriden tehlikeye sokmaktadır… Kulağa ne kadar mantık dışı gelse de, bugün ulus-devletlerin duvar inşa etme çılgınlığını ortaya çıkaran şey, muhtemelen, büyük oranda devlet egemenliğinin zayıflaması, -daha açık bir ifadeyle- egemenliğin ulus-devletten kopmasıdır. Yeni inşa edilen duvarlar ulus-devlet egemenliğinin dirilmesinin ifadeleri değil, aşınmasının simgeleridir.”(1)

İşte popülizmin temel paradoksu da burada. Bir yandan ulus devlete sahip çıkar görünürken diğer yandan onun altını oyan ekonomik akışlara hiç ses etmiyor. Nitekim tüm sağ popülist iktidarların en radikal kökten kapitalizm uygulaması olan özelleştirmenin en sıkı takipçileri. Ancak liberal demokrasiye ağıt yakanlar ile onun mezarını kazanların ortak bir noktası var o da şu: İster milliyetçi isterse küreselci liberalizm olsun her ikisi için de doğa bir sermaye birikim aracı olarak Antropesen’in yani insan çağının şiddetini insan dışı dünyaya dayatmakta.

Yani öyle de böyle de insan egemenliği çağı olarak Antroposen kendi bindiği dalı kendi açgözlü ekonomik, siyasi, ideolojik anlayışlarından dolayı kesmektedirler. Biliyorum ekososyalist arkadaşlar bu Antroposen tanımına da, insan egemenliği gibi insanı odağa alan genellemelere itiraz edeceklerdir. Bu ayrı bir tartışma başlığı olmakla birlikte bana göre ekososyalistler de komünist anarşistler de ekoloji ile hümanizmin uzlaşmazlığını anlamamakta ısrar eden modernite kalıntıları... Sonuçta kapitalizm de, sosyalizm de Antroposen’in iki yüzü. Dediğim gibi sol ideolojiler ile ekolojik bir evrenin neden uyuşamayacağı bir başka makale konusu. Ben bu yazıda daha önce Bolsonaro ve Brexit ekseninde başlattığım ve bir dörtleme olarak düşündüğüm popülizmin doğa düşmanı politikalarını işlemek istiyorum. Bu yüzden âlihazırda ABD’de en büyük tartışma konusu olan Trump’ın doğa düşmanı politikalarını ve ABD’de devlet bürokrasisinin kilitlenmesine, yaklaşık bir aydır maaş alamayan memurların öfkesine neden olan Meksika-ABD duvarı ve onun doğal yaşama yönelttiği tehditleri ele alacağım.

TRUMP VE DUVARI: EKOLOJİ ABD'NİN NEYİ OLUR?

"Uğrunda hükümetin işlemez hale gelmesine yol açan bu duvar da ne ola ki" diyenler varsa da duvar dediğimiz olgu yeni değil. ABD’ye göçmen akışını ve sınır kaçakçılığını durdurmak amacıyla 1994 yılında bu duvarın yapımına başlandı. 3 bin 200 km’lik Meksika ABD sınırının bin km’lik bölümü de bu duvarla kontrol altına alındı. Şimdi kalan bölüme yapılacak, uzunluğunun 3 bin km. olması düşünülen ve maliyeti 20 ila 50 milyar dolar civarındaki bu duvar, göç akışını tamamen kesecek mi bu ayrı bir soru ama bu duvar hassas ekosistemleri de birbirinden ayıracak. Biyologlar iklim değişiminin olumsuz sonuçları yaşandığında yer değiştirmelerin imkânsız hale geleceğini belirtiyorlar. Bu konuda bir rapor yayınlayan Tuscon Arizona Biyoçeşitlilik İçin Merkez kurumunda çalışan biyoloji bilimi uzmanı bir grup bilim adamı felakete şöyle dikkat çekti:

“Trump’ın sınır duvarı, ABD-Meksika sınırının her iki tarafında nesli tükenmekte olan hayvanların ölümüne sebep olacak. Duvar ve eş zamanlı sınır uygulama faaliyetleri ciddi bir insan hakları felaketidir, ancak duvarın vahşi yaşam ve çevre üzerinde de ciddi etkileri olacak ve doğrudan ve dolaylı yaşam alanlarının tahrip olmasına yol açacaktır. İklim değişimi sonucu hareketleri engellendiği için bu, jaguar, benekli yaban kedisi, kızıl kahverengi cüce kaktüs baykuşu ve ABD'deki diğer türlerin neslinin tükenmesine yol açabilir. Sınır duvarının en savunmasız vahşi yaşamımız üzerinde felaketlere yol açacağını tespit ettik. 93 tehdit altındaki, nesli tükenmekte olan ve aday türler potansiyel olarak jaguarlar, Meksika gri kurtları ve Quino checkerspot kelebekleri de dâhil olmak üzere sınırın tamamını kapsayan bir duvar ve ilgili altyapının inşasından etkilenebilir. Duvar, sınırın 50 mil içinde meydana gelen toplam 2 milyon 134 bin 792 dönüm de dâhil olmak üzere, 25 tür için kritik habitatı bozacak ve tahrip edecektir. Sınırda kritik habitatı olan türler arasında jaguar, arroyo kurbağası ve yarımadalı iri boynuz koyunu (peninsular bighorn sheep-iri boynuzlu çöl koyunu olarak da bilinir) bulunur. Nitekim sınır duvarının daha önceki kısımları üzerine yapılan çalışmalar, duvarın bazı yaban hayatı hareketlerini engellediğini göstermektedir. Örneğin, kahverengi cüce kaktüs baykuşu zeminde alçaktan uçma eğilimindedir ve açık alanlardan kaçınır, böylece sınır duvarı ABD kuşlarını Meksika'dakilerden izole eder. Bu, diğer birçok tür için de geçerlidir.”(2)

Elbette kaygılı bilim insanı grubundakiler sadece onlar değil. Houston’daki Rice Üniversitesinden biyoloji uzmanı Ekoloji ve Evrim Biyolojisi bölümünde asistan profesör olarak görev yapan Scott Eagan şu soruyu soruyor “Duvarın ekolojik ve evrimsel sonuçları nelerdir?” ve ekliyor “ Bu duvar, ABD-Meksika sınırı, doğanın dengesini değiştirebilir. 100’den fazla nesli tükenme riski olan türü içeren bölgedeki vahşi yaşamı tehlikeye atabilir.” (3) Eagan dikkate alınması gereken çok önemli bir noktaya dikkat çekiyor; bu duvarın bir bariyer olarak popülasyonun hareket imkanını tıkaması nedeni ile ciddi bir popülasyon azalması olacağını belirtiyor. Bu darboğazdan dolayı, üreyen bireylerin sayısının ve bir popülasyondaki genetik çeşitliliğin miktarının azalacağına; duvarın bir yanındaki küçük menzilli türler ile duvarın diğer yanındaki büyük menzilli türleri birbirinden izole edeceğine ve bunun habitat tıkanması sonucu doğuracağına ve büyük bir miktarda nüfus düşüşü yaşanacağına dikkat çekiyor.

TÜR İÇİ ÇİFTLEŞME, GENETİK YOKSULLAŞMA VE TÜRDE KAYIPLAR YAŞANMASI

Eagan bunun bir popülasyondaki doğal gen değişiminin önündeki bir engel olduğundan, akraba üremeyi artırabileceğini belirtiyor. Uzman tür içi çiftleşmenin nüfus içindeki homozigotluluğu (Biri anneden biri babadan gelen gen çiftlerinin (Alel) genotipi farklılık göstermiyorsa bu durumda bu gen çiftlerini taşıyan canlı homozigot olarak adlandırılır) arttıracağını, bunun da zararlı genetik mutasyonların etkisini büyütebileceğine dikkat çekiyor ve bu durumun, genel olarak, yakın akraba doğumu depresyonuna veya popülasyonun uygunluğunun azalmasına yol açacağını ifade ediyor.

Eagan bu duruma Florida panterini örnek gösteriyor. Bu türde insan kaynaklı etkenlerle akraba çiftleşmesinden doğan sakat doğum ve ölümler yaşandı*. Egan, insanların bir çevreyi değiştirdiği zaman bitki ve hayvanlara yönelik risklerin yanı sıra, insanlar üzerindeki olumsuz etkilerinin de kanıtladığını anlatıyor. Son derece alakalı bir karşılaştırma, Keşmir bölgesinde Hindistan ve Pakistan arasında inşa edilmiş bir sınır duvarından geliyor. Sınır duvarı, bu bölgedeki Asya kara ayıları ve leoparlarının doğal hareketini kesintiye uğrattı. Bu da doğal ava erişimlerini azalttı ve köylere doğru hareketlerini artırdı. Mevcut durum insanların daha fazla saldırıyı önlemek veya önceki saldırılara karşı misilleme yapmak için hayvanları öldürme sıklığını arttırdı.

İşin insanlara bakan bir yönü de şu: Doğal habitat kaybı ekosistem hizmetleri adı verilen doğanın yaşamsal armağanlarının yani temiz su, ağaçlar ve onların ürettiği oksijen vb. avantajlardan mahrum olmasına neden olacak.

Hâsılı bir tüccar miyopluğu ile dünyaya bakan Trump sadece kâr ve zarar mantığı ile bakıyor her şeye. Böyle olunca da ne hayatın değeri ne bu değerin yaratacağı olumlu etkenler onun umurunda. Tersine Tropiklerdeki akrabası Bolsonoro gibi ekonomik gelir sağlayacak şeylere engel olduğunu düşündüğü için, doğayı korumaya gereksiz bir maliyet, ekonomik bir yük gözüyle bakıyor. Ve ekonomik getirisi olduğunda her yerde petrol aramayı teşvik ediyor, yerli rezervasyonlarını özelleştirip bu alanların da ekonomik getirisi olacağını düşünerek buraları da petrol, maden araması gibi etkinliklere açıyor. Paris İklim Anlaşması'na da bu gözle bakıyor ve bu anlaşmayı ekonomide gelir kaybı olarak görüyor. Trump bir milliyetçi ve ulus devletçi olduğundan tüm küresel anlaşmaları ABD’ye ihanet gibi değerlendiriyor.

Trump’ın ekolojik zararları ve çevre konusundaki miyopisinin başka boyutları da var ama onu bir başka zaman bir başka yazıda ele alırız. Çünkü Trump ve Bolsonora’nın buradaki benzeri bir popülist siyasetçi olarak Erdoğan’ın doğa karşıtı politikalarının bize maliyetlerine değinmek daha önemli.

(1)  Wendy Brown, Yükselen Duvarlar Zayıflayan Egemenlik, Çev. Emine Ayhan, Metis Yay.

(2) Noah Greenwald, Brian Segee, Tierra Curry and Curt Bradley Center for Biological Diversity

(3) David Ruth, Border Wall Would Put More Than 100 Endangered Species At Risk, Says Expert https://phys.org/news/2017-08-border-wall-endangered-species-expert.html

* Yaşadıkları bölgede otoyoldan dolay başka bölgelere geçememeden kaynaklanan coğrafik izolasyon ve bunun neticesi yaşanan akraba çiftleşmelerin yaşayan az sayıdaki Florida panterleri arasında olması, genetik çeşitliliğin kaybolmasına ve sağlıklarının kötüleşmesine neden olmuştur. Bu genetik çeşitlilik kaybı, çeşitli ağır genetik hastalıkların belirtisidir. Cypress bölgesinde, 1989 yılından sonra doğan panterlerin hemen hemen %80’inde nadir bir kalıtsal hastalık olan kriptorşidizm (gizli, saklı kalmış testis ya da testislerin testis torbasına inememesi durumu) görülmüştür. Florida panterlerinde aynı zamanda, hayati tehlike riski taşıyan doğuştan kalp hastalıklarına da rastlanmaktadır. Son yıllarda bunu engellemek için başka bölgelerden dişiler getirtilerek sağlıklı doğumlar olması mümkün olsa da türün geleceği hala belirsiz.