Trump’ın başarısı ne anlama geliyor?

Bugün Amerika’da bayrakları ve renkleri bile ayrışmaya başlayan iki ayrı millet var. Diplomaya yaslandığı için haklı ve kibirli olanlara karşı çıkan ve söz hakkını nasıl kullandığıyla dalga geçildiği ve duyguları dikkate alınmadığı için öfkeli olan ve kendini yerli gören bir halk kitlesi var. Bu ikinci kesim bir süredir isyanlarda ve bu mahcup isyanı pervasız bir bıçkınlığa çevirme karşılığında temsilci olmayı kabul eden Trump’ı bağrına basmış durumda.

Mücahit Bilici mucahitbilici@gmail.com

Eğer Biden silme bir başarıyla seçimleri kazansaydı, Donald Trump isimli karizmatik şaklabanın Amerikan demokrasisinin demagojiye açıklığının yol açtığı yol kazalarından biri olduğunu düşünebilirdik. Dört yıllık bir aradan sonra hata düzeltilirdi. Ancak öyle olmadı. Seçimi hangisinin kazandığından bağımsız olarak Trump’ın ilk döneminden sonra ortaya koyduğu 2020 başkanlık seçimi başarısı, bundan sonra Trump’ı bir detaya dönüştürür. Çünkü artık Trump’ın kendisinden daha önemli olan ve onu da önünde sürükleyen bir isyandan, bir Amerikan devriminden bahsetmek gerekir.

Peki kimin kime isyanı bu? Soğuk Savaş sonrası gevşeyen küresel çekişmelerin kimseyi zapt edemediği yeni iklimde yaşanan baş dönmesine kendisi de yakalanan Amerika şu anda iki ayrı millete bölünmüş gibi. Ortak doğruları olmayan yani farklı inanış ve tercihleri birbirleriyle konuşma ihtiyacı duymayacak şekilde kendi kendine yeterli hale gelen iki ulus oluştu denebilir. Bunlardan biri liberal, küresel akıntı ve konvertibiliteden memnun ve yarar sağlayan eğitimli kesimler. Bunlar bilginin hükmünü kabul eden ve dolayısıyla bilginin tahakkümüne doğal bir hak muamelesi yaptıkları için bilgiçlik kibri içinde görülen metropolitan insanlar. Sadece bildikleri şehir hayatı hakkında değil bilmedikleri kır hayatı hakkında da (mesela silah bulundurma hakkı konusunda da) çok rahat bilgiçlik taslayan kesimler. Bilgili olmanın bilgiçlik taslamaya dönüşmesi bilimde yahut ticarette, teknokratik bir haktır ama demokraside bir yaradır ve bir hatadır.

Demokrasi bilen ile bilmeyene eşit muamelesi yapan bir ifade rejimidir. Bilmenin ifade üzerindeki tahakkümüne karşı duyguların patladığı bir isyan düşünün. Bu isyanın akla itibar etmeme hakkını kullanacağını öngörebilirsiniz. Bu isyancıların, matematiği bildiği için hakim konumda olanların iki kere iki dört eder iddialarını reddedeceğini de tahmin edebilirsiniz. İki kere iki dört etmemeye başlar. Bilgi ve matematik neyin söylendiğine bakmamızı isterken ifade ve demokrasi bunu kimin söylediğine ve kimin adına söylendiğine bakmamızı ister. Onun için iki kere ikinin dört etme zorunluluğunun diktatörlüğüne karşı bir rahatsızlık hisseden avamın amme vicdanı teslim olmayı reddeder. Ve bilgiye dayalı eğitimli elitlerin hakimiyetine isyan başlar.

Bu isyan demokrasinin bir uzun erimli iç krizidir. Ancak bunu hızlandıran ve bu örnekte mümkün kılan altyapı faktörü ortak kamusallığın çöküşüdür. Bunun en önemli sorumlusu (inanmayacaksınız ama) sosyal medyadır. Sosyal medyanın zuhuru ile birlikte gayrimemnun olan veya kendini dışlanmış hisseden kesimlerin ortak kamudan istifa edip özerkliklerini ilan etmesi mümkün hale geldi. Alternatif hakikatler, alternatif kamusal alanlar, paralel evrenler ortak hakikatin bağlayıcılığını çöpe attı. Bugün Amerika’da bayrakları ve renkleri bile ayrışmaya başlayan iki ayrı millet var. Diplomaya yaslandığı için haklı ve kibirli olanlara karşı çıkan ve söz hakkını nasıl kullandığıyla dalga geçildiği ve duyguları dikkate alınmadığı için öfkeli olan ve kendini yerli gören bir halk kitlesi var. Bu ikinci kesim bir süredir isyanlarda ve bu mahcup isyanı pervasız bir bıçkınlığa çevirme karşılığında temsilci olmayı kabul eden Trump’ı bağrına basmış durumda. Liberaller ve solcular, başkalarını suçladıkları ırkçılığa olan karşıtlıkları ile, maskeye itaatle etrafa gösterdikleri bilime derin saygıları ile ve hakikate sahiplik kibirleri ile derin bir faziletfüruşluk içinde görülüyor. Buna tepki gösteren kitleler işini, kimliğini, milliyetini, aidiyetini tehdit altında görüyor. Duygunun hükmettiği bu kitle, kendisine yabancı kalan doğrular yerine kendine ait yanlışlara sahip çıkmayı tercih ediyor. Hakikat acıttığında onu kenara koymak veya onu üzerinden çıkarıp atmak insanoğlunun kadim geleneğidir. Onlar da bunu yapıyor.

Bu küskünlüğü aşmanın yolu da o küskünlüğün iki kere ikinin dört ettiğine o insanları ikna etme ile giderilemeyeceğini bilmekten geçiyor.

Tüm yazılarını göster