ABD 27 Ekim’de IŞİD lideri Bağdadi’nin bir operasyonda öldürüldüğünü söyledi. Bu durum, "Kim istihbarat verdi?", "Türkiye dışlandı mı?" gibi soruları beraberinde getirdi. Trump’ın açıklama için basın önüne çıkmasıyla eldeki bilgiler uyarınca Bağdadi’nin öldürüldüğü haberi kesinleşti.
Bağdadi’nin öldürüldüğü haberini verirken ABD Başkanı Donald Trump önemli bir başka açıklama yaptı. Trump, Suriye petrollerinden pay almak için Exxon Mobil ya da başka bir şirketle anlaşma yapılma ihtimalini, ABD’nin Suriye petrolleri konusunda kararlı olduğunu ve gerekirse bunun için savaşabileceğini söyledi. Bu yazıda Trump’ın bu talebinin saha ve hukukla örtüşmediğini ve bu politikanın ABD’ye beklediğinin üstünde zarar vereceğini iddia edeceğim.
SURİYE PETROL REZERVİ BİLMECESİ
Suriye hakkında spekülasyonların döndüğü konulardan biri petrol rezervleri. ABD Enerji Dairesi ve Uluslararası Enerji Ajansı verilerine göre Suriye’nin 2011’de yani savaş öncesinde kesinleşmiş petrol rezervi 2.5 milyar varil. Günlük üretimiyse 380 bin varil düzeyindeydi. Suudi Arabistan’ın petrol rezervi 256 milyar varil, Rusya’nın 80 milyar, Irak’ın 150 milyar civarı. Yani adı geçen diğer ülkelerin petrol rezerv oranları Suriye’nin 200 ile 40 katı arasında değişiyor. Miktarın yanında bir diğer önemli unsur petrol türü.
Aynı kaynaklara göre Suriye’deki petrolün kayda değer kısmı ağır petrol. Ağır petrol, işlenmesi güç ve masraflı petrol türlerinden. Dizel başta olmak üzere yakıta çevrilmesi için inceltici ve ayrı ekipman gerekiyor. Ağır petrolün işlenmesi için ona göre hazırlanmış olan damıtma ekipmanına ihtiyaç duyuluyor. Ağır petrol konusunda Venezuela ilk akla gelen ülke. Venezuela 320 milyar varil petrole sahip olmasına karşın petrolü ağır petrol türünde olduğu için üretimi de, piyasada aldığı karşılık da sınırlı.
ABD’NİN PETROLÜ DİLE GETİRMESİ VE BÖLGEYE ETKİSİ
Irak’ın işgali ve Libya’da yaşananlar düşünüldüğünde, hatta daha eskiye gidildiğinde, “Ortadoğu’da petrole hücum ya benim olur ya zorla alırım” politikası yeni değil. Ancak bugüne kadar İran, Irak, Libya gibi örneklerde aklımızda tutmamız gereken bahsedilen ülkelerin petrol rezerv oranları ve türlerinin piyasa için cazip olmasıydı. Bunun yanında hâlihazırda hiçbir yağmacı güç bir bölgeye, ülkeye petrol için geliyorum pervasızlığını göstermedi. Kendi kabinesinde dahi alay konusu olan George W. Bush, 2003’te Irak’ı işgal ettiklerinde “Irak’a demokrasi götürdüklerini” iddia etmişti. Benzer bir iddia Libya örneğinde de ortaya çıktı.
İncelikle hazırlanmış stratejilerle kamuoyu desteğini bir ölçüde arkasına almaya gayret eden ABD kurum ve kuruluşları, değil petrol şirketi adını vermek sanki girecekleri yerde petrol yokmuş da yüce insanlık değerleri için yola koyulmuşlar görüntüsü çizdiler. Bu politika sadece ABD için değil, Rusya ve Çin için de geçerli. Örneğin Rusya’nın Suriye’de Esad hükümetiyle petrollerin geleceğine dönük aldığı imtiyazlar neredeyse gündeme gelmesin diye özellikle ötelendi. Ajandada petrol varsa da kenar süsü olarak sayfada yer almasına özen gösteriliyor.
Trump’ın damdan düşer gibi Suriye petrolleri konusunda yaptığı açıklama hem ABD yönetimi hem de kurumlarda şaşkınlık ve tepkiye neden oldu. Hatta bazı senatörler “ABD’yi başka ülkenin petrolüne el koyan korsan olarak” gösterdiğini ifade etti. Burada sorun korsan olmak değil, korsan olduğunu saklamamak. Bu, ABD’nin bölgesel ve küresel imajına kendi eliyle darbe vurması demek. Bu tür adımlar Körfez'de ciddi yankı buluyor.
ABD’nin Suriye’deki politikası bölge ülkelerinde özellikle Körfez’de büyük bir hayal kırıklığına neden oldu. Türkiye’nin müdahalesine onay verme, Kürtleri terk etmek olarak yorumladı. Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez, ABD’nin bu gelgitli politikalarına karşı görünür biçimde Çin ve Rusya ile yakınlaşmaya başladı. Şimdi bir de buna “petrol bizim hakkımız, gerekirse savaşırız” ifadesi eklendi. ABD çıkarları için petrolü dolarla satmaktan imtina etmeyen Körfez'in "Aynı şey başımıza gelir mi?" sorusuna “Yok artık daha neler!” yanıtını veremiyor. Buysa önemli bir kopuş demek. Üstelik ABD biliyor ki Ortadoğu’da attığı adımlar ve izlediği politika Asya Pasifik başta olmak üzere tüm müttefikleri ve potansiyel iş birliği öznelerince ders mahiyetinde izleniyor. Yani ABD petrole giderken eldeki müttefiklerinden olabilir.
EXXON TRUMP İÇİN RUSYA VE KÖRFEZ'İ KARŞISINA ALIR MI?
Amerikan şirketleriyle devlet çıkarlarının iç içe geçtiği sır değil. "General Motors’un çıkarı ABD’nin çıkarıdır" sözü hâlâ kulaklarda çınlıyor. Peki Exxon bu hatta ilerlemeye devam eder mi?
Exxon Mobil ABD’deki ve dünyadaki sayılı petrol şirketlerinden biri. Şirket halihazırda Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Suudi Arabistan, Irak, Katar ve Mısır’da petrol faaliyetleri yürütüyor. "Dert Suriye değil, Doğu Akdeniz" diyenler için şunu da söylemek lazım: Şirket halihazırda Güney Kıbrıs ile beraber Kıbrıs adası çevresinde arama çalışması yürütüyor. Yani Exxon için Kıbrıs’ta varlık bulmak zaten garanti altına alınmış demek.
Ortadoğu’da Exxon sondaj ağırlıklı faaliyetler yürütüyor. Bu faaliyetleri söz konusu ülkelerin devlet şirketleri ya da devletin davetiyle yapıyor. Bunun en önemli nedeni uluslararası hukukun bir şirketin/devletin zor kullanarak bir başka ülkenin rızası olmaksızın petrolünü-değerli metâsını çıkarmasını ve satışını yasaklaması.
Esad yönetimi şu ana kadar Rusyalı şirketlere davette bulundu. Hiçbir ABD şirketine çağrı gitmedi. ABD şimdi geriye çekilen YPG’yi ikna ederek davet almak istiyor, "Davet etmezseniz de ben zorla gelirim" diyor. Bu noktada geçmişi pirüpak olmasa da Exxon’un 2.5 milyar varil ya da bunun biraz üstündeki bir rezerve için uluslararası hukuku karşısına alma ihtimali düşük.
Exxon için bir diğer risk Körfez ve Rusya’dan gelebilir. Şirketin faaliyet gösterdiği ülkelerin, Exxon böylesi bir operasyonun parçası olmayı kabul ederse kendisiyle sözleşmelerini iptal etme ihtimali var. Bu noktada Rusya’nın, Suudi Arabistan’ın ve BAE’nin tavrı etkili olacak. Putin’in son ziyaretinin Riyad ve Abu Dabi’ye olduğu, şirketin bu üç ülkede de projelerde yer aldığı akılda tutulmalı.
ABD şimdi, bir yanda bugüne kadar gündemde tutmadığı Suriye petrolleri konusunda bir karar vermek zorunda. Üstelik bu kararı Trump’ın seçim hesapları ve Suriye politikası konusunda yarattığı hayal kırıklığını onaracak şekilde yapmalı. "Suriye petrolü çok önemli" diyen Trump “ne kadar önemli, bunun sınırı nedir” sorusunu dürüstçe yanıtlamalı. Dahası Suriye petrolleri diyelim ki çok önemli, “Güçlüyüm onun için haklıyım” iddiasına yaslanan bu politika ABD’yi gözü dönmüş bir yağmacı yapar. Üstelik bunu diğer ülkelerde kılıfına uygun yapmayı başarmışken. Küresel hegemon iddiasındaki ABD, Suriye’nin piyasa için önemi sınırlı olan petrolleri için savaşı göze aldıklarını söylerken aynı şeyin Körfez, Asya Pasifik için de yaşanmayacağının garantisini vermek zorunda. Washington’un Suriye dahil bir ülkeye “mallarınıza el koyuyorum” demesi küresel sistemin kapitalizme yaslanan değerlerini özetleyen “mala el koyma” ilkesini ilga ediyor. Ayrıca ABD müttefikleri dahil diğer ülkeleri hayatta kalma güdüsüne, güvenlik denklemine itiyor. Yaratılan bu atmosferi tersine çevirmek de sanıldığı kadar kolay değil.