“Zeytin Dalı” Harekâtı’nın “içinden bildirdiği” belli birtakım Twitter hesaplarında, TSK’nın İdlib’te giriştiği konuşlanma-mevzilenme faaliyetleri, “rejim ve İran’ın İdlib’e çıkan bütün yollarının TSK tarafından kesilmesi” olarak nitelendi. İran’ın yolunu kesmek gibi bir hedef, Suriye’de olan bitene Rusya ile ittifak halinde yön vermeye çalışan bir Ankara için pek öyle rahatça telaffuz edilecek bir hedef değil gibi görünüyor. Tabiî İran’ın biraz dizginlenmesi gibi bir gizli ajanda Moskova’da kabul edilmemişse.
Türk Silahlı Kuvvetleri, El-Eys’ten sonra Taftanaz’a da konvoy
gönderdi, yetmişten fazla zırhlı araçtan meydana geldiği söylenen
konvoydaki askerler buradaki hava üssüne yerleşmeye başladı.
TSK’nın ilk konvoyu önce -İranlı milisler ve belki Suriye
ordusunun- engelleyici top ve roket ateşi, sonra -faili meçhul-
bombalı araç saldırısıyla karşılaşmış, yerine vardıktan sonra yine
-İran güçlerinin- top-roket ateşine maruz kalmış, El-Eys’e ulaşma
çabası sırasında bir asker, bir sivil görevli hayatını kaybetmiş,
altı askerle iki sivil de yaralanmıştı. Taftanaz’a TSK konvoyu
kazasız belasız gidebildi. TSK’nın buradaki üssü helikopterler için
kullanacağı, İdlib’te kurulacak başka çatışmasızlık gözlem
noktaları ile irtibatın da buradan sağlanacağı yollu haberler
işitiliyor. (Buradan, Türk Hava Kuvvetleri’ne İdlib üzerinde hava
sahası kullanma serbestliği tanınacağı anlamı çıkar mı, uçaklar
değil de sırf helikopterler için mi çıkar, bilemiyorum.)
Taftanaz’da, nüfusu Suriye Savaşı’ndan önce 8 bin 500 kadar olan
bir yerleşim (nahiye merkezi), bir de, onun iki buçuk km kadar
güneyinde hava üssü var. Taftanaz’daki üs, 11 Ocak 2013’te, o
sırada hâlâ El-Kaide’yle örgütsel irtibatlı Nusra Cephesi, çeşitli
İslâmcı ve cihatçı örgütlerin Katar+Türkiye destekli şemsiye örgütü
Suriye İslâmî Cephesi ve benzer yapıdaki Suriye Kurtuluş
Cephesi’nden oluşan ittifakın eline geçti. İslâmî Cephe’de Ahrar
el-Şam başı çekiyordu.
Üs, 2012’nin 3 Kasım’ından itibaren, iki ay silahlı muhaliflerin
muhasarası altında kalmıştı. Üssü alırken, silahlı gruplar, bir
kısmı taarruz için roket fırlatıcılarla da donatılmış olan on
beş-yirmi askerî helikopteri tahrip ettiler veya ele geçirdiler.
Bol miktarda ağır silah ve cephane de kazanmış oldular. Suriye
ordusu ise üsteki helikopterlerin önemli bölümünü kurtardığını
ileri sürdü.
ALARM SİNYALİ
Askerî üssün radikal İslâmcı ve cihatçı gruplarca alınması,
Beşar Esad’ı devirmek isteyen, ama yerine radikal İslâmcı ve
cihatçı egemenliğinde bir Suriye kurmak istemeyen, sahada
varolmayan bir “ılımlı muhalefet”i vücuda getirmeye uğraşanlar için
alarm sinyallerinden biri oldu.
Taftanaz üssünün cihatçı-İslâmcı koalisyonunca ele geçirilişinin
üstüne (üç gün sonra) The Washington Institute’un yayımladığı bir yazıda,
Taftanaz’ı ele geçiren bileşimin unsurları aşağı yukarı şöyle tarif
ediliyordu: Nusra’cılar, uluslararası cihatçı; dünyada şeriatı
hakim kılmaya, halifeliği canlandırmaya çalışıyorlar. İslâmî Cephe,
bunu sadece Suriye sınırları içerisinde yapmak istiyor. Üçüncüler
de bu sınırlar içinde kalmaktan yana ve biraz daha ılımlılar.
Aynı yazıda, İslâmî Cephe’nin kuruluşunu duyurduğu videoya
dayanılarak, “fonlarının” Katar’ın Hayır İşleri Örgütü ile
Türkiye’nin İnsanî Yardım Vakfı İHH’dan geldiği “izlenimine” yer
veriliyordu.
Yazıda, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) adı altında faaliyet gösteren
grupların çoğu, bulaştıkları kirli işler ve yolsuzluklar yüzünden
halk tarafından sevilmezken, İslâmcı ve cihatçı örgütlere
sempatinin arttığı, “rejimin son bulmasının ardından Kuzey
Suriye’de İslâmcıların muhtemelen önemli rol oynayacağı”
öngörüsüne yer veriliyordu.
MÜLTECİLERİN BEŞ BİNİ ORADAN
Taftanaz askerî üssü ve yerleşim birimi üzerindeki mücadele,
üssün ele geçirilmesiyle bitmedi. Suriye ordusu burayı almak -veya
silahlı muhalif gruplara yâr etmemek- için çeşitli ataklar yaptı. 6
Eylül 2013’te, Suriye Devrimi ve Muhalefet Güçleri Ulusal
Koalisyonu, Suriye ordusunun Taftanaz’da katliam yaptığını ileri
sürdü. Havadan varil bombalarıyla yapılan saldırıda on kişi ölmüş,
onlarca kişi de yaralanmıştı, Ulusal Koalisyon’un duyurusuna göre.
Taftanaz’da katliam iddiaları üs el değiştirmeden önce de ortaya
atılmıştı. 2012 Nisan’ında, birkaç günlük kuşatmadan sonra şehre
giren Suriye ordusunun seksenin üzerinde insanı öldürdüğü ileri
sürülmüştü.
Suriye ordusunun Taftanaz’da her kim varsa onlara pek iyi
davrandığı şüphesiz söylenemezdi, ancak “sivil katliamı”
iddialarını ortaya atan muhaliflerin aynı anda çatışmalarda birçok
Suriye tankını tahrip ettiklerini ve ahalinin üçte ikisinin
-kimilerine göre yüzde altmışının- şehri terk ettiğini söylemeleri
nedeniyle, burada daha çok, Suriye ordusuyla silahlı cihatçı
gruplar arasındaki çatışmalardan söz etmek uygun olacaktır
sanıyorum.
İdlib’in cihatçılarca ele geçirilme sürecinde Taftanaz’ın hem
stratejik hem simgesel önemi olduğunu söyleyebiliriz.
Bunun insanî bedeli var: Türkiye’ye gelen Suriyelilerin
muhtemelen beş bin kadarı, yaşadıkları yer kısa sürede cihatçılarla
Esad rejiminin çatışma alanı haline gelen, varlarını yoklarını
bırakıp göçmek zorunda kalan Taftanazlılar.
ATEŞİN ORTASINA
Kırmızı noktalar, 8 Şubat’taki
Rusya-Suriye hava saldırılarının hedefleri. Kırmızı oklar, Suriye
ordusunun Kuzeydoğu Hama’daki DAİŞ bölgesini daralttığı taarruzlar.
Yeşil oklar, cihatçıların karşı atakları. TSK, El-Eys ve
Taftanaz’da.
Taftanaz, TSK’nın İdlib içlerine yolladığı ilk konvoyun
yerleştiği yer olan El-Eys’in yirmi km kadar batısında, aşağı
yukarı aynı enlemde, kuşatma altındaki Şii köyleri Kefarya ve
Fua’nın beş-altı km kadar doğusunda. İdlib şehrinin merkezine on
altı-on yedi km, Suriye ordusu ile İran güçlerinin ele geçirmeye
çalıştığı M5 uluslararası karayoluna ise sekiz-dokuz km mesafede.
Bir bakıma, İdlib cihatçı bölgesinin orta yeri sayılabilir. Rusya
ve Suriye uçaklarınca birkaç gündür yoğun şekilde bombalanan,
cihatçıların üslendiği yerleşim birimlerinden Serakib’in on iki km
kadar kuzeyinde. (Haritaya bakmayı ihmal etmeyin.) Türkiye’nin
“çatışmasızlık denetimi” yapması beklenen öbür önemli yerleşimler
-ki, Rusya ve Suriye tarafından cihatçı üsleri kabul ediliyorlar,
dolayısıyla hastaneleri bile bombalanıyor-, Maaret el-Numan ve Han
Şeyhun, güneye doğru sıralanıyorlar. Rusya ve Suriye’nin buraları
bombalamayı kısa süre içerisinde durduracağına ihtimal vermek zor.
Aksine, Türkiye’nin denetim ve sorumluluğuna verilecek bölge
içerisinde kalan Cisr el-Şuğur civarına, adını andığım öbür yerler
kadar olmasa da, giderek dikkati çekecek sıklıkta hava saldırısı
yapılıyor.
TSK’nın ateşin ortasına dalması olarak nitelenebilecek son
konvoy operasyonu, siyasî-diplomatik gerilimle birlikte
düşünüldüğünde daha fazla endişe yaratmaya aday.
“Zeytin Dalı” Harekâtı’nın “içinden bildirdiği” belli birtakım
Twitter hesaplarında, TSK’nın İdlib’te giriştiği
konuşlanma-mevzilenme faaliyetleri, “rejim ve İran’ın İdlib’e
çıkan bütün yollarının TSK tarafından kesilmesi” olarak
nitelendi. İran’ın yolunu kesmek gibi bir hedef, Suriye’de olan
bitene Rusya ile ittifak halinde yön vermeye çalışan bir Ankara
için pek öyle rahatça telaffuz edilecek bir hedef değil gibi
görünüyor. Tabiî İran’ın biraz dizginlenmesi gibi bir gizli ajanda
Moskova’da kabul edilmemişse. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Beşar
Esad hakkında yeniden “bir milyon kişinin katili”, “devlet
teröristi” gibi sözler sarf etmesine ilişkin olarak Rusya’dan
homurtular duyulmaya başlandı. Kimileri, Türkiye’nin Esad konusunda
yeniden ABD ile ortak stratejide birleşip birleşmediğini -şimdilik
ağızda geveleyerek de olsa- soruyor, söylendiğine göre.
TSK’nın İdlib’in çeşitli yerlerinde konuşlanması, Rusya, İran ve
Suriye’nin hâlihazırda sürdürdükleri ve belli ki devam edecekleri
yoğun bombardıman ve “gözünün yaşına bakmama” stratejisi eşliğinde
yürütülecekse, çok büyük tehlikeler az ötede bekliyor demektir.
* * *
Bitirirken, Taftanaz’a dair Wikipedia’da (“0wikipedia”)
yer alan ilginç bir bilgiyi aktarayım. Buna göre, “Taftanaz”
kelimesi Arapça değil, Türkçe değil ve muhtemelen Hititlerin buraya
verdiği isim. Şehrin adı, Mısır’ın meşhur Karnak tapınağındaki bir
kayıtta, firavun Tutmosis III’ün fethettiği yerler arasında
geçiyormuş. Bahsedilen hadise de Milat’tan önce 15'inci yüzyılda
geçiyor. Neredeyse üç bin beş yüz yıl sonra aynı yerin adını yine
savaş haberlerinde, övünerek anıyor oluşumuzu belki de sandığımız
kadar matah yaratıklar olmadığımıza işaret sayabiliriz. Belki de
fitness ve iPhone o kadar muazzam ilerlemeler değildir.